Bir Milli Güvenlik Meselesi Olarak "Dijital Kuşatılmışlık" - Ahmet İlteriş Yalın
Ardahan Üniversitesi - Öğretim Görevlisi Ahmet İlteriş Yalın Bey sitemiz için yazdı: "Bir Milli Güvenlik Meselesi Olarak “Dijital Kuşatılmışlık”
Bir Milli Güvenlik Meselesi Olarak “Dijital Kuşatılmışlık”
Son zamanların popüler bir konusuyla söze başlamakta fayda var: “Filanca gün bir arkadaşla satın almayı düşündüğüm bir ürünle ilgili sohbet ettik, bir de ne göreyim o ürüne ait reklamlar kendiliğinden telefonumda belirmeye başladı, dinleniyor muyuz acaba?” Özellikle “android” (google’a bağlı) işletim sistemli telefon kullanıcıları tarafından zikredilen bir konu bu.
İnsanımızda biraz hayret, biraz da tedirginlik uyandıran ancak önemsenmeyen bu ayrıntı esasen içinde yaşadığımız dijital dünya ve gidişatı hakkında önemli ipuçları veriyor. Bu ipuçları o kadar önemli ki, işin derinliğine biraz inildiği vakit korkunç bir gidişatla karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Nasıl mı? Bunu iki konu üzerinden kısaca anlatmaya çalışalım.
1. Şimdilerde insanlar karşı tarafın telefonuna habersizce kurdukları basit ve birçoğu ücretsiz casus uygulamayla birbirlerinin ortamını farkettirmeden dinlenebiliyor, konuşma kayıtlarını, mesajlarını elde edebiliyor ya da karşı tarafın kamerasını açıp gözetleyebiliyor. Peki, hal böyleyken, yani sıradan bir kullanıcı kolayca bir başkasının mahremini takip edebiliyorken, bu işletim sisteminin sahipleri ya da telefon üreticileri ellerindeki bu imkanları kullanmıyor olabilir mi? Hatta biraz daha ileri gidelim, bunları kullanmayacaklarını düşünmek saflık olmaz mı?
Akıllara hemen şu soru geliyor. “Benim gibi sıradan birini takip etseler de ne elde edebilirler ki?” Durum maalesef öyle değil. Önce şu teknoloji listesine bir göz atalım: “google, facebook, whatsapp, twitter, instagram, youtube, android, ios, windows, gmail, hotmail, zoom, skype, …”
Listedeki website, uygulama ya da işletim sistemi… bunlardan biri ya da birkaçını kullanmayan herhangi bir Türk evladı yoktur, 80 yaş üzeri dahil. Ne tesadüftür ki bu listedeki neredeyse rakipsiz internet teknolojilerinin tamamı Amerika’ya ait ve maalesef hiçbirinin (kullanılmayan pardüs ve ziyaret edilmeyen izlesene.com gibi istisnalar hariç) milli karşılığı yok. Yani yarın birgün ABD bize rest çekip internet teknolojilerimi kullanamazsın dese (ki yakın zamanda google bu küstahlığı yaptı, gezi olaylarında twitter ve youtube yaptı ilerleyen satırlarda değineceğiz) Türkiye neredeyse internet aleminden silinecek, amiyane tabirle whatsapp’sız kalıp birbiriyle iletişimi kesilecek.
2. Gelgelelim ikinci ve en önemli hususa, nelerimizin takip edilip, kayıt altına alındığına ve nasıl kullanıldığına. Bilindiği gibi google internet reklam dünyasının neredeyse rakipsiz tek hakimi. Ancak bu işin en masum tarafı, yani senin konuşmalarının dinlenip web aramalarının kaydedilip ona göre reklam planlanması. Google’un bir de toplum mühendisliği kısmı var. Örneğin google.com ya da yine onun sahip olduğu youtube.com üzerinde yapılan aramalar, girilen veriler ya da yine google’a ait bir işletim sistemi olan android’deki rağbet gören uygulamar, google haritalarla ve konum takibiyle hangi saatte nereye gidildiği… Hangi uygulama üzerinden hangi yaş grubunun ne üzerine konuştuğu yani toplumun hangi katmanının hangi konuda (dini, cinsel, etnik, siyasi…) hangi hassasiyetlere sahip olduğu… İşte zaman zaman Trump efendinin dahi şikayet ettiği google’un çoğu zaman “üste para alarak” elde ettiği verilerden birkaçı…
Bu verilerin nasıl kullanıldığını Türkiye ve dünyadan birkaç örnekle somutlaştıralım. Tarihler 16 Haziran 2013’ü gösterirken, Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesiyle, devamında hükumetin istifasının isteneceği bir dizi toplumsal olaylar patlak vermeye başladı. Bir taraftan toplumun bir katmanı tencere tavalarla bu gösterilere alkış tutarken, toplumun geri kalanı aslında büyük çoğunluğu bu insanların niçin sokağa döküldüğünü anlayamadı. Çünkü 11 Mayıs’ta yani 35 gün önce Reyhanlı’daki bir terör saldırısında 52 vatan evladı öldüğünde kimseden bir tepki yoktu. O halde nasıl oluyor da, parktaki ağaçların kesilmesi, hükumeti istifaya zorluyordu… Bu örnekleri, İran’da hayat pahalılığını birden bire anımsayıp sokağa dökülen güruhla ya da Trump’la arası bozulan Fransa’da “sarı yelek”lerini giyip sokağa dökülenlerle çoğaltmak mümkün. Bu üç örnekte de insanlar yukarda ismini zikrettiğimiz Amerikan menşeyli sosyal medyadan organize oldular. Daha doğrusu sahibi tespit edilemeyen (fake) hesaplarla organize edildiler. Bu insanların provakatör olduğunu söylemiyoruz ancak sokağa çıkış süreçleri ve toplumsal sonuçları konumuzla yakından alakalı.
Google’un küstahlığına dönelim. Kısa süre önce Rekabet Kurumu, google’a yaptığı ihlaller neticesinde 98 milyon TL ceza kesti. Google efendi ise cevap olarak, ceza iptal edilmezse belirli bir tarihten sonra android işletim sistemli telefonların Türkiye’de satılamayacağını duyurdu. Yani ben google olarak Türkiye’den büyüğüm, seni sistem dışı bırakırım dedi. Bunu Huawei’in yine yakın zamanda başına gelenlerle desteklemek mümkün.
Buz dağının ancak görünen kısmına değindiğimiz bu hususun dijitalleşen dünyada bir “milli güvenlik” meselesi olduğu tartışılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Milli güvenlik meselesinin ise yalnız savunma sanayiyle sınırlı tutulamayacak hayati ve kapsamlı bir mesele oluşu bir başka yazının konusu.
Ahmet İlteriş Yalın
Ardahan Üniversitesi - Öğretim Görevlisi
FACEBOOK YORUMLAR