Bedreddin isyan etti mi?

Karar gazetesinden İbrahim Kiras'ın 31.08.2019 tarihli yazısı:Bedreddin isyan etti mi?

Bedreddin isyan etti mi?
01 Eylül 2019 - 08:32

Önceki yazılardan birinde şöyle bir cümle kullanmıştım: “Solcularımız asi olduğu için övüyor Şeyhi, sağcılarımız yine bu gerekçeyle lanetliyor. Ama gerçekten bir isyan hareketinin yaşanıp yaşanmadığı, yaşandıysa da bunun mahiyetinin ne olduğu iki tarafça da merak edilmiyor.” Bu hususu açmamı isteyenler çok oldu ama “Şeyh Bedreddin hadisesi”nin çok fazla boyutu olduğu için nihayet şimdi fırsat çıktı bu konuyu tartışmak için.

Osmanlı kroniklerinin tamamında “Şeyh Bedreddin isyanı”ndan bahsedilir. Günümüzün Osmanlı tarih anlatısında da bu “olay” pek sorgulanmaksızın eski kaynaklarda olduğu şekilde hikâye edilir. 

Oysa aynı kaynaklarda, misal olarak söylüyorum, yine Bedreddin’le aynı dönemde gerçekleşen “Düzmece Mustafa hadisesi” de vardır. Yıldırım Bayezid’in şehzadesi Mustafa Çelebi babasıyla birlikte katıldığı Ankara Savaşı’nda Timur’a esir düşmüştü. Daha sonra Semerkant’a götürülen şehzade, Timur’un ölümünün ardından Anadolu’ya dönmüş ve kardeşi Çelebi Mehmet’e karşı taht kavgasına girmişti. Padişahın adamları gerçek Mustafa Çelebi’nin Ankara savaşında esir düştüğünü, şimdi ortaya çıkan kişinin düzmece (sahte) olduğunu yaydılar ama bu propaganda pek ciddiye alınmamış olmalı ki şehzade hemen her kesimden çok önemli bir destek buldu ve bu hadise payitahtı epeyce zor durumda bıraktı.

Şehzade Mustafa’dan bütün Osmanlı kaynaklarında “düzmece” diye bahsedilir. Ama belirli bir dönemden sonra kaleme alınan metinlerde -sözkonusu adlandırma kullanılmaya devam etse bile- isyan başlatan kişinin aslında padişahın kardeşi olduğu üstü kapalı ifadelerle kabul edilir.

Günümüz Osmanlı tarihçileri arasında ise, benim bildiğim kadarıyla, bu şehzadenin “düzmece” olduğunu düşünen hiç kimse yok. Çünkü konu hakkındaki kaynaklar mukayeseli ve analitik bir yaklaşımla değerlendirildiği zaman düzmece iddiasının iktidar mensuplarının ürettiği bir propaganda aracından ibaret olduğu kolaylıkla görülebiliyor.

Ne var ki günümüz Osmanlı tarihçileri “Bedreddin isyanı” konusunda “Düzmece”konusundaki gibi kuşkucu değiller.

Osmanlı geleneksel/resmi tarihyazımının dile getirdiği hemen her şeye karşı kuşkuyla yaklaşan “revizyonist” ekolden Colin Imber’ın bile Şeyh Bedreddin “isyanı” konusundaki genel geçer kabulleri nedense hiç sorgulamadan benimsemiş olması bana özellikle dikkat çekici gelmiştir. Resmi anlatıyı “yorumlayarak yeniden üreten” İngiliz tarihçiye göre Dobruca’daki isyan Bedreddin’in sultanın ajanları tarafından yakalanıp Serez’de yargılanarak asılmasıyla bastırılmıştır. (Colin Imber, “The Ottoman Empire 1300–1650”,Palgrave Macmillan, 2002, sh, 21)

***

Tıpkı “Düzmece hadisesi” gibi, “Şeyh Bedreddin İsyanı”nın da istisnasız bütün Osmanlı kroniklerinde geçiyor olması böyle bir isyanın vuku bulmuş olduğunu kabul etmek için yeterli sayılmamalı. Çünkü sözkonusu kaynaklara özellikle bu konuda kuşkuyla yaklaşılmasını gerektiren çok ciddi sebepler var. Bunları birer ele almaya çalışacağız.

En başa dönecek olursak, “Şeyh Bedreddin hadisesi”nin gerçek mahiyetini anlayabilmek yolunda dönemin tarih kaynaklarından doğrudan yararlanmak mümkün değil. Çünkü ilk dönem Osmanlı tarihçileri de -tıpkı sonraki dönemlerin tarihçilerinin de yapmaya devam edecekleri gibi- ele aldıkları konuları veya anlattıkları hadiseleri hiç kuşku yok ki yönetimin resmî tarih görüşüne uygun şekilde nakletmişlerdir. Bu noktadaki en önemli problem ise Osmanlı kuruluş devrine dair konularda resmi tarih anlatısının dışında fazla alternatif kaynağımız yok. “Anonim Tevarih” adıyla anılan bazı imzasız metinlerde veya menakıbnamelerde ve daha sonraları tabakat tarzı kitaplarda yer alabilen ufak tefek farklılıklar da ciddi bir istisna oluşturmuyor aslında.

“Şeyh Bedreddin ayaklanması”ndan söz eden ilk kaynak “Çelebi Mehmed’in sır kâtibi ve şehzadelerinin hocası” olarak Edirne Sarayı’nda bulunmuş olan -yani pek tarafsız kabul edilemeyecek- Suriyeli tarihçi İbn Arapşah’dır. İsyan rivayetine yer veren ilk yerli kaynak ise Âşıkpaşazâde’dir.

Âşıkpaşazâde’den önce kaleme alınan Şükrullah’ın Behçetü’t-Tevarih’inde ve Bizanslı Dukas’ın kroniğinde ise yalnızca Börklüce isyanından bahsedilir, Bedreddin’in adı bile geçmez. (İbn Arabşah’da ise aksine Börklüce’den bahsedilmez nedense.)

Âşıkpaşazâde Tarihinde Şeyh Bedreddin kişisel iktidar hırsı uğrunda tasavvuf yolunu suiistimal ederek haksız bir dava güttüğü için cezalandırılmış bir kişi olarak anlatılır. Diğer “Tevarih” yazarları da aşağı yukarı aynı bakış açısıyla hikâye ederler Bedreddin olayını. Başka konularda olduğu gibi bu konuda da kurulan cümleler bile Âşıkpaşazâde metnindekiyle hemen hemen aynıdır sözkonusu kitaplarda. Ama Oruç Bey, Neşrî, İbn Kemal gibi sonraki kaynaklarda “Şeyh Bedreddin ayaklanması” konusunda Âşıkpaşazâde’de yer alan “olayın anlatımı”dır tekrarlanan; müellifin kişisel yorumları -daha doğrusu hakaret ifadeleri- iktibas edilmez.

Bu noktada Âşıkpaşazade’nin bir tekke mensubu oluşu, dahası tarihteki en büyük sufi isyanının lideri Baba İlyas’ın torunlarından olması önemli bir ayrıntı. Muhtemelen Bedreddin’in suçunun bütün tekke mensuplarını ilzam edecek bir şekilde ele alınmasının önüne geçmek isteyen derviş tarihçimiz, kitabının bu konuyla ilgili bölümünde yer verdiği manzumesinde de “Çürük sôfi dili Allah’ı söyler/Gönülde altun u akçayı soylar” diyerek Bedreddin’in derdinin dünya malı olduğunu, gerçek sufilerin amaçlarıyla aynı olmadığını ileri sürer.

Belki de kendi mensup olduğu geleneği “devlete isyan etmiş olan sufi grubu”damgasını tek başına taşımaktan kurtarmak, özellikle de ailesinin bunca zamandır taşımakta olduğu bu yükü hafifletmek için… (Âşıkpaşazâde Selçuklu devrindeki Babailer İsyanına öncülük ettiği bildirilen Baba İlyas’ın soyundandır.)

Baba İlyas’ın torununun yazdıklarına mukabil Bedreddin’in kendi torununun Menakıb-ı Şeyh Bedreddin’de yazdıkları ise Tevârîh-i Âl-i Osman’larda yer alan anlatıdan tamamen farklıdır…

Kaynak:https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kiras/bedreddin-isyan-etti-mi-11172

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum