BALKAN TÜRK EDEBİYATINDA TÜRKLÜK KAVRAMI VE TÜRK DÜNYASI

08 Ocak 2025 - 09:48
Prof. Dr. Osman Emin
Kuzey Makedonya – Üsküp, Saint Cyril ve Methodius Üniversitesi,
Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı
Fed., Doç. Nurlana Mustafayeva
Bakü Slav Üniversitesi
Balkan Araştırmaları Bölüm Başkanı

Türklerin tarihi çok eski olduğu gibi Türklerin coğrafyası da çok geniştir. Türk dünyası tarihi ve siyasi dönemlerde bilinen sebeplerden dolayı birbirlerinden binlerce kilometre uzakta yaşamışlardır. Belli nedenlerden dolayı oluşan bu zorlayıcı durum, zamanla Türklerin konuştuğu dilin farklılaşmasına neden olmuştur. Türk dili zamanla değişime uğramış, farklı şekillere bürünmüştür.
Bütün bu değişim ve ayrılıklara rağmen ortak Türk değerleri hiçbir zaman birbirlerinden uzaklaşmamış, hatta birbirlerini etkilemiş ve birbirine harmanlanmıştır. Bu etki sadece dil ve kültürde değil, edebiyatta da kendini göstermiştir. Dünyanın dört bir yanında yaşayan Türklerin yanı sıra Balkan coğrafyasında yetişen yazarların da Türk dünyasına katkıları yadsınamaz.
Böylece Rumeli yazarlarının şiirlerinde pek çok noktada Türk edebiyatına yeni bir yön verdiklerini ve çok önemli katkılarda bulunduklarını görüyoruz. Belirli bir tarihi dönemde Balkan coğrafyasında yaşanan siyasi olaylar sonucunda Türkçenin konuşma dili olarak yasaklanması söz konusudur. Türkçeye getirilen bu kısıtlama Balkan Türklerinde büyük bir ana dil özleminin oluşmasına neden olmuştur. Bu özlem duygusu Balkan Türklerini duyguların övülmesi olan edebiyata yöneltmiş ve milli duygular edebiyata yansımıştır. Mücadelenin belli dönemlerinde tüm kısıtlamalara ve baskılara direnen Türk dili, Balkan coğrafyasında edebiyat dili olmaya başlamıştır. Jeostratejik konumu nedeniyle dünyada önemli bir yere sahip olan ve kültürel bağlamda da merkez sayılan Balkan coğrafyası, daha sonraki aşamalarda şair ve yazarları Balkan Türk edebiyatına kazandırmıştır.
Balkan Türk edebiyatının ıslahatının temelleri 1944 yılında yeniden atıldı. Bu dönemden itibaren Türk dünyası devletleri arasında diplomatik ilişkiler kurulmaya başlandı. Doğal olarak ilişkilerin kurulduğu tarihten itibaren ilişkiler karşılıklı dostluk ve anlayışa dayanıyordu. Siyasi ilişkilerin yanı sıra edebiyat ve kültür alanındaki ilişkiler de kuşkusuz çok önemliydi.
Osmanlı-Türk kültürünün gerçek mirasçıları olan Balkan Türkleri, milli kimliklerini, dillerini, edebiyatlarını, kültür ve geleneklerini korumak ve geliştirmekle yetinmemekte, aynı zamanda altın bir köprü görevi de üstlenmektedirler. Türk dünyası ile her alanda ilişkilerin kurulmasında. Manevi değeri yüksek olan bu sorumluluk, Türk kavramının Balkan coğrafyasında yüzyıllardır var olduğunun kanıtıdır.
Üsküplü (Üsküplü) Yahya Kemal Bayatlı'nın dediği gibi, "Türk dilinin kullanılmadığı yerler vatandır!" Büyük Türk yazarı Ömer Seyfeddin'in görüşüne göre, "...Türklerin vatanları üç kısma ayrılır: Milli vatan, dini vatan ve mevcut vatan."
Kanaatimizce Kırımlı İsmail Bey Gaspıral'in "Dilde, düşüncede ve işte birlik" ideolojisini korumak ve sürdürmek, bugün Türk dünyasının en önemli görevidir. "Türkçenin kullanılmadığı yerler vatandır!" Dil faktörünün asıl amaçlanan faktör olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Yahya Kamal Bayatlı, "Millet olarak var olduğumuz günden bu yana bizi koruyan, birbirimize bağlayan Türk dilidir. Bizi birbirimize bağlayan bu duygular o kadar güçlü ki, Anavatan'ın sınırları değişse bile o duygular değişmeyecek, bizi kopmaz bağlarla birbirimize bağlayacak. Türk dilinin konuşulmadığı bölgeler ana vatandır. Ancak kullanıldığı yerler vatan olmaktan çıkar. Anavatanın ruhu ve bedeni Türk dilidir" diye açıklıyor. Bu nedenle dilde birlik olmak çok önemlidir.
Balkan coğrafyası topraklarında yüzyıllardır gelişen Balkan Türk edebiyatı, aslında Türk edebiyatının kapsamlı incelenmesi açısından önemlidir. 14. yüzyıldan itibaren Türk boyları Balkanlara yerleşmeye başlamış ve uzun süre Osmanlı egemenliği altında yaşamışlardır. Bu süreç Balkan edebiyatını önemli ölçüde etkilemiş ve Balkan Türk edebiyatında yazılan eserlerin ana ideolojisinin belirlenmesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca Osmanlı dönemi şair ve yazarlarının hayatlarını ve eserlerini incelediğimizde çoğunun Balkan topraklarında yetiştiğini görüyoruz.
Türk edebiyatına büyük katkılar sağlayan Balkan kökenli şair ve yazarların edebî gelenekleri bugün Balkan coğrafyasında devam etmektedir. Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Karadağ, Makedonya ve Sırbistan Balkan Türk edebiyatının önemli merkezleridir.
Farklı kültürlerin birliğine rağmen Balkanlar dil ve edebiyat açısından birliğini korumayı başarmıştır. Arnavutça, Boşnakça, Hırvatça, Sırpça, Yunanca ve diğer dillerin kullanıldığı Balkan coğrafyasının sözdiziminin temelini Türk dili oluşturmaktadır.
Balkan Türk edebiyatı, Türk dünyasının kültürel ve edebi değerlerini yansıtan önemli bir yöndür. Bu edebiyatın temeli tam olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'da kurduğu derin kültürel ve tarihi köklerdir. Balkan coğrafyası Osmanlı döneminde Türklerin yaşadığı önemli bir coğrafya alanı haline geldi. Tarihsel süreç içerisinde Türk kültürü, dili ve edebiyatı burada kök salmıştır. Bu bağlamda Türk dünyasının bir parçası olan Balkan Türk edebiyatı, hem yerel kültürle hem de tüm Türk kültürüyle etkileşim içinde oluşmuştur.
Türk dünyası geniş bir coğrafyaya yayılmış farklı Türk topluluklarını, onların dillerini, geleneklerini ve tarihlerini içermektedir. Balkan Türkleri diğer Türk topluluklarıyla her dönemde tarih, kültür, edebiyat ve dil bağlarını sürdürmüşlerdir. Bu ilişkilerin en güzel örnekleri Balkan Türk edebiyatına yansımaktadır. Balkan Türk edebiyatında Türk dünyasının ortak motifleri, kahramanlık destanları, halk hikâyeleri ve şiirler sıklıkla kullanılmaktadır. Bu edebi eserler, Türk dünyasının ortak değerlerini ve tarihini hatırlatmanın yanı sıra Balkanların yerel özelliklerini de edebiyat aracılığıyla aktarmaktadır.
Balkan Türk edebiyatı Türk dünyasının çeşitlilik ve zenginliğini yansıtan bir mozaik gibidir. Bu edebiyat Türkiye ve diğer Türk devletlerindeki edebiyat akımlarıyla etkileşim halindedir. Örneğin Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının Balkan Türk yazarları üzerindeki etkisi belirgindir. Ayrıca modern Türk dünyasının edebi yenilikleri Balkan Türk yazarlarını da etkilemiş ve bu etkileşim edebi eserlerde de kendini göstermiştir. Balkan Türk yazarları yaşadıkları bölgelerde Türk dünyasının ortak kültürel değerlerini yaşatmakta ve milli kimliklerini korumaktadırlar. Bu bağlamda Balkan Türk edebiyatı, Türk dünyasının kültürel birliği ve gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Sonuç olarak Balkan Türk edebiyatı, Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası ve bu geniş kültürel coğrafyanın edebi bir aynasıdır. Balkan Türk yazarları, hem yerel hem de ortak Türk edebi unsurlarını bir araya getirerek, Türk dünyasının zengin kültürel mirasını gelecek nesillere aktarmaktadır. Balkan Türk edebiyatını incelemek, Türk dünyasının edebi ve kültürel birliğini anlamak açısından da önemlidir.
Balkan coğrafyasında oluşumundan bu yana var olan Türk dili, günümüze kadar kendi edebi eserlerini yaratmaktadır. Balkan Türk edebiyatı Osmanlı döneminden sonra bir yeniden yapılanma süreci yaşasa da kuruluş yıllarında Balkan devletlerinin edebiyatlarından da etkilenmiştir. Günümüzde bu karşılıklı edebi süreç devam etmektedir. Balkan Türk edebiyatının diğer Balkan dillerinden tercümeleri bu etkileşim sürecinin gelişimine bir örnektir. Bu ilk çeviriler bir süre taklitten öteye gidemedi. Daha sonraki aşamalarda şiirde Balkan Türkçesinin gerçek özü araştırılmış, şiirlerde türküler ve ağıtlar kullanılmıştır. Eserlerinde Türk sözlü halk edebiyatı örneklerine gönderme yapan yazarların yanı sıra şiire ironik bir hava katmaya çalışan, şiirde tekrar ve soyutlamalara başvurarak kendine özgü bir şiir üslubu yaratmaya çalışan şairler de olmuştur. . Balkan Türkçesi, gelişmeye açık tüm bu özellikleriyle birlikte ne yazık ki bulunduğu coğrafyanın dışına çıkamayan bir dil olmuştur. Bugün kapalı bir şekilde varlığını sürdüren Balkan Türkçesi gelişmeye pek açık değildir. Balkan Türkçesini günümüz Türkçesinden ayıran temel faktörlerden biri de budur. Balkan Türkçesi sadece mevcut coğrafyadan etkilenmeyi tercih ettiğinden bu durum dil üzerinde belli bir gerilim yaratmaktadır. Dilin gelişiminde yaşanan zorluk, sanatsal anlatımı da etkileyerek zaman zaman karmaşık hale getirmiş, şiirin temelini oluşturan duygu ve duyguların aktarılmasını engellemiştir. Şair ve yazarlar eserlerinde duygu ve duyguları aktaramadıkları için çoğu zaman gereksiz ifadeler kullanmışlar ve eser istenildiği gibi teslim edilememiştir. Genel olarak eserlerde gizemli bir edebi atmosfer görülmezken, şiir türünde gündelik konuşma dili kullanılmıştır.
Balkan Türk edebiyatı, Orta Asya'nın edebi ve kültürel unsurlarını bünyesine katarak bu iki coğrafya arasında önemli bağlantılar oluşturmuştur. Orta Asya'nın zengin edebiyat mirası, Balkanlar'a göç eden ve orada edebiyata yeniden hayat veren Türk toplulukları tarafından buraya taşınmıştır. Bu açıdan bakıldığında Orta Asya edebiyat gelenekleri ile Balkan Türk edebiyatı arasında köprü kuran önemli bir kaynak da "Divan-i zakar-it türk" adlı eserdir.
Divan-i izkar-it türk, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda yazdığı, Orta Asya Türk kültürünü yansıtan sözlü ve yazılı kültürün önemli bir örneğidir. Bu eser Orta Asya Türklerinin dilini, kültürünü, geleneklerini ve sosyal yapısını anlamak açısından önemlidir. Bu eserin verdiği bilgiler, Balkan Türk edebiyatında Orta Asya etkilerinin incelenmesi ve iki coğrafya arasındaki edebi ve kültürel ilişkilerin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Orta Asya'nın çeşitli bölgelerinden derlenen hikmetli sözler ve atasözleri de Balkan Türk edebiyatındaki benzer unsurların kökenlerinin anlaşılmasında değerli ipuçları sunmaktadır. Bu çalışma aynı zamanda Orta Asya'nın edebi ve kültürel değerlerinin Balkan coğrafyasındaki Türk toplumları tarafından nasıl benimsendiğini ve nasıl değiştirildiğini anlamaya da yardımcı olmaktadır. Orta Asya'dan gelen bu edebi mirası Balkan Türk edebiyatında, özellikle halk edebiyatında ve geleneksel şiirde görmek mümkündür.
Balkan Türk edebiyatında da benzer konu ve biçimlerde Orta Asya destan ve masallarını görüyoruz. Özellikle kahramanlık, aşk, tabiat gibi evrensel temalar Orta Asya'dan Balkan Türk edebiyatına geçtikçe yeni biçimler almış ve değişmiştir. Bu çalışma, iki coğrafya arasındaki karşılıklı edebi ve kültürel etkilerin incelenmesini mümkün kılmakta ve Balkan Türk edebiyatının kökeninde Orta Asya'nın derin izlerini görmemizi sağlamaktadır. Bu karşılıklı edebi-kültürel etki, Balkanlar'daki Türk edebiyatının zenginliğini ve çeşitliliğini geliştirmiş, iki coğrafya arasındaki kültürel bağları güçlendirmiştir.
Bulgaristan'da Türk edebiyatı
Tarihi çok eskilere dayanan Bulgar Türk edebiyatı, Türklerin Rumeli'ye geçiş dönemine denk gelir. Bu nedenle Türk dilinin Bulgar dili üzerindeki etkisi oldukça belirgindir. Bulgar dilinde Türkçe kelimelere, deyimlere, atasözlerine ve bilgece sözlere sıklıkla rastlanmaktadır. Günümüzde Bulgaristan'da Türkçe mensur eserlerin yazımı giderek zayıflamaktadır. Bu durumda yazarlar şiire yönelirler. Çünkü şiir soyut anlatımın temelidir. Hayal şiiri Bulgar Türk edebiyatında öne çıkan bir türdür. Bulgar Türk edebiyatı Rumeli Türk edebiyatının ve Osmanlı-Rus savaşından (1877-1878) sonra Bulgaristan'da kurulan Bulgar devleti sınırları içindeki Türklerin edebiyatının devamıdır. Bu edebiyat, siyasi ve sosyal durumun ağır olması nedeniyle azınlık Türk edebiyatı gibi gelişememiş, kendi kendini yöneten bir edebiyata dönüşmüştür. Bulgaristan Türkleri, Türk kültürünü ve edebiyatını zor şartlara rağmen korudukları için edebiyat, sözlü ve yazılı olarak günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir.
Bulgaristan Türklerinin zengin edebiyatında Azerbaycan Türklerinin büyük bir yeri vardır. 20. yüzyılın ortalarında başlayan bu ilişkiler sonucunda Azerbaycan'dan gönderilen eğitim emekçilerinin, edebiyatçıların ve kültür emekçilerinin Bulgar Türklerinin bilim, kültür ve edebiyat yoluna ışık tuttuğu söylenebilir. . Tüm bu faaliyetlerin sonucunda Azerbaycan aydınlarının makaleleri ders kitaplarında yer aldı. Muhammed Fuzuli'nin "Tahir ile Zohra", "Aşık Garib", "Aslı ile Kerem", "Köroğlu" ve "Leyli ile Mecnun" gibi destanları Sofya'da yayımlandı.
Elbette Türk dünyasındaki milli duygu, düşünce ve birliğin edebiyata yansıması büyük önem taşıyor. Ama bir yandan da bunu pratik bir şekilde ortaya koymak da önemli. Hayatı ve eserleri hakkında neredeyse yeterli bilgi bulunmayan bilim adamı Halid Said'in (1888-1937) "Yeni alfabe hürmetine eski anılarım ve duygularım" adlı eseri, bu ortak gerçeğin doğrudan tanığı olan biri tarafından yazılmıştır. Türk alfabesi tartışmaları ve 1926 yılında Bakü'de yazılmıştır. Birinci Türkoloji Kongresi'nde kabul edilen "Tekdüzen Türk alfabesi" (Latince) konusunda yayımlanan ilk eser olması açısından son derece önemlidir. Halid Seyid bu kongrede tüm Türklerin ortak bir edebiyat dili kullanmasının mümkün olup olmadığının incelenmesinin önemini dile getirdikten sonra, "...Madem böyle bir şey gerçekten mümkün, neden denemiyoruz? Batıda yazılmış bir Türkçe eserden doğudaki Türklere neden yararlanma fırsatı vermeyelim?..." diye sordu.
Bulgar Türkleri zengin bir edebiyata sahip olmalarına rağmen zorlu tarihi dönemlerden geçmişlerdir. Doğal olarak sosyalist rejimin Bulgar Türklerine karşı uyguladığı vahşi eylemlerin ardından diktatörlük hükümetlerinin baskısı altında Türk azınlığın edebi eserlerinde Bulgar imajı değişti. Buna örnek olarak Mehmed Çavuş'un "Tuna" adlı şiirinde bu duruma itirazını dile getirdiğini gösterebiliriz. Bu şiirinde Bulgar Türklerinin yaşadığı etnik ve kabile meselelerini eleştirmiş, kendisinin her zaman Türk olduğunu ve öyle kalacağını sözleriyle ifade etmiştir.
Kuzey Makedonya'daki Türk edebiyatı
Makedonya Türk edebiyatı çeşitlilik açısından daha fazla eser üreten bir coğrafya olarak görülmektedir. Eserler şiir, roman, hikâye, oyun gibi türlerde yazılmıştır. Dergi, gazete gibi yayınlarda edebi örnekleri yayımlanmıştır. Bu çeşitliliğin nedeni geçmişte yaşanan Balkan savaşları nedeniyle yaşanan göç ve savaşlardan kaynaklanan sorunlardır. Edebiyata neredeyse tutkuyla bağlıydılar ve onu yeniden canlandırmak için ellerinden geleni yaptılar. Sözlü halk edebiyatının ürünü olan türküler ve şarkılar aynı zamanda Makedon Türk edebiyatının da ana yönünü oluşturmuştur.
Osmanlı döneminde bile Âşık Çalabi, Sufi Muhammed Nur-ül Arabi, Şeyh Sadeddin Efendi, Yahya Kamal Bayatlı, Yaşar Nabi, Şefkat Rado ve daha yüzlerce Makedonya doğumlu veya Makedon asıllı Türk yazar ve sanatçı bulunmaktadır. Coğrafi özellikleriyle önemli bir yere sahip olan ve kültür açısından merkez olan Balkan coğrafyası, daha sonraki aşamalarda şair ve yazarların Balkan Türk edebiyatına kazandırılması açısından önemlidir.
Çocuk edebiyatı, 1965 yılında "Sesler" dergisinin yayınlanmasına kadar Kuzey Makedonya Türk edebiyatının ön saflarında yer aldı. Bu dönemde hemen hemen bütün yazarların çocuk edebiyatıyla ilgili eserleri bulunmaktadır. 1944-1991 yılları arasında yazan ve yaratan Makedon Türk edebiyatının bazı yazar ve şairlerinin, sanattan çok Makedonya Türklerinin eğitim meselelerine ağırlık verdiklerini görüyoruz.
Kuzey Makedonya, atalarımızın Osmanlı'nın renklerinden miras aldığı, siyah ve beyazla kapladığı ya da haritaların karıştırılıp yeniden çizildiği bir coğrafyaydı. Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nde yaşayan Türklere gelince, Osmanlı-Türk kültürünün gerçek mirasçıları olan Makedon Türkleri, milli kimliklerini, eğitimlerini, dillerini, edebiyatlarını ve kültürlerini korumak ve geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda Osmanlı-Türk kültürünün gerçek mirasçıları olarak da rol oynuyor. Kuzey Makedonya ile Türk dünyası arasında kapsamlı ilişkilerin geliştirilmesinde altın bir köprünün kurulması. Bugün Kuzey Makedonya, Türk dünyasının ve edebiyatının batı kanadını temsil etmeye devam ediyor. Orta Asya veya Türkistan bölgesinden Adriyatik Denizi'ne kadar "kıtalararası" diyebileceğimiz Türk dünyası arasındaki ilişkiler, sayısız zorluklara rağmen tarihin her döneminde farklı yoğunluklarla devam etmiş ve devam etmektedir.
Fakhri Ali (1995) "Zamanın gücüne inanıyorum" adlı şiirinde şöyle diyor:
Aslıma dönüşün varlığı,
Onu Tanrı'nın dağlarında buldum.
kar altında korunaklı,
ama yüzü beyaz
güneş vardı
yanacaktı
beni yok ederdi...
"Atımı ormana bağladım"
Orta Asya'da!
Bu toprakları gördüm
Orta Asya'da
benim adım
Kazak, Uygur, Türkmen, Nogay, Tatar, Çuvaş, Özbek
adımız türk!
her zaman kalbimde
zamanın gücü adına...
Zamanın gücüne inanıyorum!
"Aslıma dönmenin varlığını buldum/Tanrı dağlarında buldum" şiirindeki mısralar aslında insanın gerçeklikten kopuşunun, köklerinin, yıllar süren zorunlu ayrılığının tanınmasıdır. "Atımı ormana bağladım" sözü "Ötüken"i ifade etmektedir. Şair, bu özlemin etkisiyle Türk topluluklarının adlarını "Kazak, Uygur, Türkmen, Nogay, Tatar, Çuvaş, Özbek" şeklinde tek tek sıralar.
Dilin dünya dilleri arasındaki yeri ve değeri; dünya çapında yaygınlığı diplomasi dili, medeniyet dili, bölgesel dil, resmi dil, ulusal dil ve yazı dili olmakla ölçülür. Bu kriterlerin yaygınlığı, eskiliği ve geçerliliği bir dilin diğer diller arasındaki yerini, konumunu, işlevselliğini ve değerini belirler. Türk dili yukarıda sayılan tüm özellikleri taşıyan bir dil olarak çok eski çağlardan beri varlığını sürdürmektedir. Türkçenin tüm bu özelliklerini taşıyan dillerin sayısı oldukça azdır. Bu nedenle Türkçe dünyanın en güvenilir, yaygın ve işlevsel dilidir.
Nusret Dışo Ülkü (1992) "Türkcem" adlı şiirinde şöyle diyor:
Bir tek ben varım!
Benimle Türk,
Türkçesi olan tek kişi benim!
Kültürel dillerin ne başında ne de sonunda gelir.
Azerbaycan'dan Balkanlara gidin,
O benim Türkçe
Ben o Türk'üm!
bir milletim var
Milletimle birlikte Türkçe konuşuyorum
Milletim Türk'le birlikte!
Şair, Türk dilinin Türkistan'dan Balkanlara kadar birleşmesi inancını coşkuyla vurgulamaktadır. Şair Türkçe konuşmaktan gurur duymaktadır. "Türk varsa ben de varım!", "Türk benim milli kimliğimdir!" Şair, farklı coğrafyalarda yaşayan Türklerin ortak dilinin Türkçe olduğuna, bu güzel dili konuşmanın ortak değeri olduğuna dikkat çeker.
Tanzimat döneminde dil ve tarih açısından büyük hassasiyet gösteren aydınlardan biri olan Süleyman Paşa, 1876 yılında "Elm-i sem-i türki" kitabını yayımlayarak Türk diline verdiği değeri göstermiştir. Tanzimat döneminde de dil üzerine araştırmalar yapan Ahmet Vefik Paşa (1845-1936), 1876 yılında yayınladığı "Lahce-yi Osmani" sözlüğüyle Türkçeye büyük önem verdiğini kanıtlamıştır. Ancak hem makaleleriyle hem de sözlüğüyle Türk dili üzerine araştırmalar yapan yazar Şemseddin Sami (1850-1904) "Gamus-i Türki" (1899-1900) adını kullanırken, o zamana kadar yayınlanan sözlükler "Gamus" adını almıştır. -i Osmani". yaptı
Daha sonra (1908) Selanik'te (Selanik) Türk dili hareketinin (Yeni Lisan Harekati) temeli atıldı ve "Türk Vatanı", "Genç Kalemler" gibi dergiler yayımlandı. 1911 yılında Ömer Seyfeddin'in önderliğinde ortaya çıkan "Genç Yazarlar" hareketi, Türkçe yayınlarda "Dil ve edebiyatta milli kimliğe dönüş" ilkesini temel aldı. Ziya Göyalp (1876-1924) de 1909'dan sonra "Genç Kalemler" hareketine katılmış, Ömer Seyfeddin ve Ali Canip'le işbirliği yapmış, "Dilde Türklük" üzerine araştırmalar yapmaya başladıktan sonra faaliyetlerini genişletmiş ve "Türklüğün Esasları"nı yayınlamıştır (1923). . Kitabında Türk dilinin millileştirilmesi ilkesini ortaya koydu.
Türk dilindeki en büyük ve en köklü değişim, ancak büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün girişimiyle 1928 yılında yapılan Harf Devrimi ile gerçekleşmiştir. Temel amacı Türk milletinin okuma-yazmayı daha kolay öğrenmesini sağlamak olan Harf Devrimi'nin ardından 26 Eylül 1932'de ilk Türk Dil Kurultayı toplandı. Böylece yazı devrimini tamamlayan dil devriminin başlamasıyla birlikte, Türk dili edebiyattan bilime ve kültüre kadar birçok alanda modern kavramlarla kullanılmaya başlandı.
Türk dilinin tarih boyunca bir millî kimlik meselesi olduğu gerçeğinden kısaca bahsetmemizin temel nedeni, farklı millî kimlik, dil, din ve kültür adı altında yaşayan Türkler arasındaki birtakım yakınlık ve ilişkilere göz atmaktır. ve Türk devletlerinde yaşayan soydaşları. Bu sayede Türkçenin Türk dünyasında ana yazı dili haline gelmesine katkıda bulunmaktır. Bu amacı tam anlamıyla gerçekleştirebilmek için Türk Dünyasının son dönemde dil sorunlarının araştırılması, incelenmesi ve derlenmesi çalışmalarına hız verdiğini görmekteyiz. Görüldüğü gibi Türk dünyası devletlerini birbirine yaklaştıracak ve ortak noktada birleştirecek olan şey, tarih boyunca emek vermiş Türk dilcilerinin paha biçilmez çabalarıdır. Büyük Önder Atatürk, Türk dilinin Türk dünyasında son derece önemli bir rol oynayacağını önceden biliyordu ve bu nedenle Türk dilinin önemini şu şekilde ifade etti: "Bilinmelidir ki, milletimizin milli dili ve milli kimliği meselesi Türk milleti hayatı boyunca egemen ve temel kalacaktır. Bu nedenle Türk dilini her alanda araştırmak, araştırmak, tanıtmak ve yaymak en büyük milli görevimiz ve milli görevimizdir.
Kültür, toplumsal miras ve geleneklerin birliği, yaşam tarzlarının, ideallerin, değer ve davranışların birliği, çevreye uyum, geniş anlamda eğitim, toplumsal etkileşimin ürünü, bir düşünce ve düşünce sisteminin yansıması olarak tanımlanmaktadır. semboller. Ancak kullanım açısından "anlayış" yaşadığımız bölgenin değerlerine benzer ve topluma özgü olma özelliği taşır. Kültür insanların düşünme biçimini şekillendirir; Değerlere, inançlara, algı ve tutumlara verilebilecek genel tanımlardan biri “kültür değişen, gelişen ve gelecek kuşaklara aktarılan bir yaşam biçimidir” şeklindedir.
Makedonya doğumlu veya Makedon asıllı Türk aydın, yazar, sanatçı ve şairleri, eserleri ve araştırmalarıyla Türk kültürüne, Türk düşüncesine, Türk diline, Türk edebiyatına ve Türk edebiyatına hizmet etmişlerdir. Yazılı eserler aslında Makedonya'da yaşayan Türklerin tecrübeleri ve bir anlamda milli düşünceleridir.
İlhami Emin'in "Göktan'ın Rüyası" adlı şiiri, Altay dağlarından başka bir ülkeye uçup tekrar geri dönen bir kölenin (ya da daça - tayın) hikâyesini anlatır. Geri döndüğünde kullandığı gerekçe ise "annesine duyulan özlem" olarak tanımlanıyor. Aslında burada "anne" bir metafordur ve anlatılması gereken, vatan sevgisi, vatan hasreti, vatan hasreti gibi derin duyguları içinde barındıran bir konudur.
Kosova'da Türk edebiyatı
Kosova Türk edebiyatına baktığımızda diğer Balkan ülkelerine göre daha az edebî eser görüyoruz. Kosova'nın hem kültürel hem de ekonomik açıdan geri kalmışlığı edebiyatın gelişmesini engellemiştir. Ancak Türkçeye verilen önemle birlikte dergi, gazete ve edebiyatın şiir kanadı da gelişmeye başladı. Kuzey Makedonya ve Kosova Türk şiirlerinde Türk dünyasına ilişkin eserlere rastlamak mümkündür. İskender Muzbey'in "Küne" adlı şiirinde,
...Hanımşah'ın vurulduğuna dair Türkçe not
Yele gider (hora teper) ve alındaki sarıktaki her doku
İşte Tuna Seyhun gibi akıyor...
Adriyatik, dalgalanan bir başka Hazar'dır.
Bu köşede yaban gülleri ve menekşeler yetişiyor
Dilim, bin bir yıllık geleneğim yabancılar tarafından gasp ediliyor
Çünkü karga denizde, balık ise gökyüzünde...
...Yine de hikayelerim çocuklar tarafından okunuyor.
Bu şiirden de anlaşılabileceği gibi konu Türk dili olunca Balkanların ve Türk tarihinin sembol nehri Tuna, Türkistan coğrafyasının ana unsurlarından Seyhun ile birleşiyor. Genel olarak Türk dünyasının bir ucunu "Adriyatik'ten Çin'e" ve "Adriyatik"i de Hazar'a bağlayan şair, bunu bir birlik veya bütünlük, bütünlük olarak tanımlamaktadır.
Batı Trakya Türk edebiyatı
Batı Trakya Türk edebiyatında yazılan ana tema “kaygı” ve “huzursuzluk” temasıdır. Bunun nedeni Türklere uygulanan dini, siyasi, etnik ve ekonomik baskıların sonucudur. Bu nedenle literatürde ele alınan konular ayrılık, ölüm gibi konulardır. Şiirden sonra en çok kullanılan tür hikâye türüdür. Hikâyelerde göç ve toprak temalarına rastlıyoruz. Batı Trakya'da yetişen şair ve yazarların eserlerini incelediğimizde önce Türklük, ardından Batı Trakyalılık hakkında yazdıklarına tanık oluyoruz.
1923-1960 Batı Trakya'nın Osmanlı hakimiyetine girerek Yunanistan hakimiyetine girdiği dönemdir. Bu dönemde yaşanan olaylar burada yaşayan Türkleri derinden etkilemiştir. Yazılı edebiyatın oluşumunun erken olduğu bu dönemde edebiyat faaliyeti sözlü olarak sürdürülmüştür. 1980'li yıllar ve sonraki yıllar Batı Trakya Türk edebiyatında büyük yeniliklerin yaşandığı dönemdir. Bu dönemde edebiyat ve sanat dergisi "Şafak" yayınlanmaya başladı. "Şafak" dergisiyle birlikte edebiyat topluma kolayca nüfuz etmeye başladı. Bu dönemde Batı Trakya'da yetişen şair ve yazarların eserleri Bulgaristan, Yugoslavya, Azerbaycan gibi ülkelerde yayınlanmaya başlamış ve böylece Batı Trakya Türk edebiyatının tanınmasının temeli oluşturulmuştur. Bu topraklarda doğmuş edebi şahsiyetler arasında halk edebiyatı alanında divan şairleri Avni, Selanikli Mustafa, Aka Gündüz Kutbay, Nazım Hikmet ve profesör Pertev Nail Boratav'ı örnek verebiliriz.
Batı Trakyalı şair Alirza Saraçoğlu, "Türk olmak ne asildir!" diye yazdı. şiirinde ifade etmiştir. Şair, Batı Trakya Türklerinin, Türk kimliğini inkar edenlere karşı tek ses olarak Türk olduklarını haykırdıklarını şöyle anlatır:
Bu azınlığın insanları asildir
Hepsinde Türk kanı var
Allah Dağı'na kadar hepsi Türk'tür...
Ne kadar mutluyuz; biz Türküz!
Bizi inkar edene, "Ben Türk'üm!" diyoruz
Nabzımız "Türküm!" diyerek fırlatıyor.
Şair, Batı Trakya'daki Türk azınlığın Fatih Sultan Mehmed'in torunları olduğundan bahseder ve Türklerin şanlı soyuna işaret eder:
Biz Fatih'in çocuklarıyız!
Biz şanlı bir milletin eseriyiz
Asil atalarımızın kanı var!
Batı Trakya Türklerinin dindar Müslümanlar olduğunu bildiren şair, bu insanların yüreklerinde iman, dillerinde ve ruhlarında Türk olmanın gururuyla yaşadıklarını şöyle ifade eder:
Hira Dağı gibi Müslüman,
Tanrı'nın dağı olarak Turkuk!
Kanımız temiz
Teşekkür ederim! Yüreğimiz imanla dolu hemşehrilerim...
"Ben Türk'üm!" söylemek
Herkes dininde, dilinde ve milliyetinde özgürdür! Bunu bil!
Cesur olun arkadaşlar…
Türkçe konuşuyoruz
Türkçe okuyoruz
Türkçe yazıyoruz...
Türkler gibi yaşıyoruz..."
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise Balkan Türk edebiyatında Türk dünyasının önemidir. Bilindiği gibi milletler her zaman birbirlerinden etkilenmiştir. Bu etki bazen olumlu, bazen de olumsuz olmuştur. Ayrı coğrafyalarda olsalar da birbirlerinden ayrılmamaları sonucu oluşan ilişkiler edebiyata da yansımaktadır. Balkanlar hâlâ Türk dünyasının ve edebiyatının batı kanadını temsil etmeye devam ediyor. Orta Asya veya Türkistan'dan Adriyatik Denizi'ne kadar "kıtalararası" olarak adlandırılan geniş bir coğrafyaya yayılan Türk dünyası arasındaki ilişkiler, sayısız zorluklara rağmen tarihin her döneminde farklı yoğunluklarla devam etmiştir.
Azerbaycan edebiyatının Kuzey Makedonya Türk edebiyatına etkisi
Azerbaycan edebiyatının Makedon Türk edebiyatı üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. Bu etki özellikle tarihi, kültürel ve dilsel benzerlik açısından önemlidir. Hem Azerbaycan'ın hem de Makedonya'nın Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası olduğu tarihsel dönemde, bu dönemin edebiyat mirası her iki ülkenin edebiyatını da derinden etkilemiştir. Azerbaycan ve Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı bölgelerinde yer almasına rağmen, Osmanlı kültürünün etkisi her iki milletin edebiyatına da damgasını vurmuştur. Osmanlı'dan miras kalan divan edebiyatı her iki edebiyatın da temelini oluşturan önemli bir kaynaktır. Bu etki özellikle divan edebiyatı türlerinden olan, şair ve yazarların kullandığı Farsça ve Arapça kelime, terim, gazel ve kasidelerde açıkça görülmektedir.
Azerbaycanlı şair ve yazarlar Osmanlı divan edebiyatından etkilendikleri gibi, Makedonya'daki Türk şair ve yazarları da divan edebiyatından etkilenmiştir. Azerbaycan edebiyatı özellikle halk edebiyatı ve destan geleneği açısından Makedon Türk edebiyatına ilham kaynağı olmuştur. Azerbaycanlı şair ve yazarların eserlerinde kullandıkları kahramanlık, aşk, tabiat, sosyal eleştiri gibi temalar Makedonya Türk edebiyatında da benzer şekilde gelişmiştir. Halk masalları ve şiirlerindeki tematik paralelliklerden bunu açıkça görmek mümkündür.
Türk dünyası edebiyatının oluşumunda Azerbaycan ve Makedonya'nın önemli etkileri olmuştur. Makedonya'da Türkçe yazan yazarlar ile Azerbaycan'daki yazarlar şiir, hikâye ve roman türlerinde edebi bir köprü kurmuşlardır. Azerbaycan ve Makedonya'da yaşayan Türklerin edebiyat temsilcileri birbirlerinin edebiyatını inceliyor, inceliyor ve zaman zaman haberleşiyorlardı. Makedonya'daki Türk halk arasında Azerbaycanlı şair ve yazarlar tanınmakta olup, Azerbaycan'da da Makedon Türk şairlerinin eserleri ilgiyle takip edilmektedir. Bu karşılıklı tanıtım her iki edebiyatın daha da gelişmesine katkıda bulundu.
Azerbaycan edebiyatı, halkının tarihi, sosyal ve kültürel sorunlarını anlatırken, Makedonya'daki Türk yazarlara da benzer konular üzerinde çalışma konusunda ilham kaynağı olmuştur. Hem Azerbaycan hem de Makedonya tarih boyunca çeşitli millet ve kültürlerle etkileşime girmiş ve onlardan etkilenmiştir. Bu etkileşimler hem bireysel hem de toplumsal açıdan daha derin ve daha çeşitli bir literatüre yol açmıştır. Azerbaycan edebiyatında yazılan sosyal ve kültürel konular da aynı şekilde Makedonya'daki Türk yazarlar tarafından yazılmıştır.
Bugün bile Azerbaycanlı ve Makedon Türk yazarları arasında sürekli edebi etkileşimler ve etkiler vardır. Azerbaycanlı çağdaş şair ve yazarların eserleri Makedonya'daki Türk edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bu etki özellikle yeni nesil yazarlar arasında belirgindir. Sonuç olarak şunu belirtmek gerekir ki, Azerbaycan edebiyatının Makedon Türk edebiyatı üzerinde hem tarihi hem de kültürel açıdan büyük etkisi olmuştur.
Divan edebiyatı geleneğinden, dilsel benzerliklerden, şair ve yazarların yazdıkları konuların benzerliklerinden ve ortak edebî faaliyetten kaynaklanan bu etki, her iki edebiyatın da gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Bu karşılıklı edebi bağın, iki halkın kültürel ilişkilerini güçlendiren ve güçlendiren temel faktör olduğunu söyleyebiliriz. Edebiyat temsilcileri kendi aralarında edebî ilişkiler kurmuş, birbirlerinin eserlerinden ilham almış, birbirlerinin edebi dilini, yazdıkları konuları etkilemiş ve aynı zamanda edebiyat dünyasına da etki etmişlerdir. Azerbaycan ve Makedonya tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı olduğundan, her iki kültür de benzer bir dili ve kültürel mirası paylaşıyor. Makedon Türk edebiyatının temsilcileri de bu ortak değerleri benimseyerek Azerbaycan'dan gelen edebiyat mirasını Makedon Türk edebiyatına entegre etmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında Azerbaycan edebiyatında Türk dili ve edebi türlerin zenginliği Makedon Türk edebiyatına da yansımaktadır.
Balkan Türklerinin şiirlerinde "Türkistan" ve "Türk dünyası" temaları sıklıkla işlenmektedir. Bu konular coğrafi, siyasi ve tarihsel benzerlikler nedeniyle literatürde önemli bir yer tutmaktadır. Son 70 yılda yapılan araştırmalar, Balkan Türk şiirinde bu konuların farklı yönlerden yazıldığını ve Türkistan ile Balkan coğrafyası arasındaki ilişkilerin günümüzde de devam ettiğini göstermektedir. Türk dünyasının ortak kültürel değerlerini korumak ve geleceğe aktarmak Türk milletinin ortak sorumluluğu ve en önemli görevidir. Balkanlarda yaşayan Türklerin kültürü tüm Türklerin kültürünü zenginleştirmektedir. Bu kültürel mirasın korunması çok önemli bir faktördür.
Türk şair ve yazarlarının eserleri, Türk kültürüne rehber niteliğinde olup aynı zamanda Türklerin kadim tarihi, Osmanlı dönemi hakkında da bilgi vermektedir. Balkan Türk edebiyatı, Balkan coğrafyasında Türk dilinin aynası görevini üstlenmekte ve Osmanlı döneminden günümüze kadar gelişim göstermektedir. Bu edebiyat Balkan devletlerinin edebiyatlarından etkilenmiş ve zamanla özgünlüğünü kazanmıştır.
Balkan Türkleri şiirde özgünlük kazanmış, şiirlerde türkülere ve ağıtlara yer verilmiştir. Şairler şiire ironik bir hava ve soyutlama katmışlardır. Genel olarak Balkan Türkçesi bir süre kapalı kaldı ve gelişmesi zor oldu. Bu zorluk aynı zamanda Balkan Türk edebiyatının günümüz Türkçesinden ayrılmasına da yol açmıştır.
Dilin bulunduğu coğrafyanın etkisi altında geliştiği açıktır. Balkan Türkçesi bu etkiden uzak kaldığı için dilin ifade edilmesinde zorluklar yaşanmıştır. Bu zorluk edebi eserlerin okuyucu tarafından tam olarak anlaşılamamasına neden olmuştur.
Türk dünyası için Balkanlar hem tarihi derinlik hem de edebi ve kültürel ilişkiler açısından büyük önem taşıyor. Türk dili, Balkanlarda yaşayan Türk topluluklarının milli kimliklerini ve kültürel bağlarını korumalarına vesile olmuştur. Balkan Türk edebiyatı bu dilin ve kültürün parlak bir aynasıdır. Çoğu sosyalist dönemden sonra yayımlanmış olan yazılarının sonunda yazarların seçilmiş pek çok şiirine yer ayrılmıştır.
Ayrıca "Sesler" dergisinin 1966 tarihli 8. sayısında Azerbaycanlı ünlü şair Resul Rıza'nın İlhami Emin'in tercüme ettiği bir şiiri yayımlandı. Makedon Türklerini tanıtmak amacıyla derginin çeşitli sayılarında Molla Penah Vagif, Bakhtiyar Vahabzade, Nabi Khazri gibi Azerbaycan'ın büyük şairlerinin şiirlerine yer verilmiştir.
Azerbaycan ile Batı Trakya arasındaki ilişkiler de önemli konulardır. Batı Trakya şairleri Azerbaycan'a olan sevgilerini ve Azerbaycanlıların Sovyet rejimi döneminde çektikleri acıları şiirlerinde daima kaleme almışlardır. Bu soruna ortaklık tek taraflı olmayıp, Azerbaycan edebiyatında Batı Trakya edebiyatının etkisi altında edebi eserler yazılmıştır.
Kaynak: 8 Ocak 2025, turkustan.az
Kuzey Makedonya – Üsküp, Saint Cyril ve Methodius Üniversitesi,
Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı
Fed., Doç. Nurlana Mustafayeva
Bakü Slav Üniversitesi
Balkan Araştırmaları Bölüm Başkanı

Türklerin tarihi çok eski olduğu gibi Türklerin coğrafyası da çok geniştir. Türk dünyası tarihi ve siyasi dönemlerde bilinen sebeplerden dolayı birbirlerinden binlerce kilometre uzakta yaşamışlardır. Belli nedenlerden dolayı oluşan bu zorlayıcı durum, zamanla Türklerin konuştuğu dilin farklılaşmasına neden olmuştur. Türk dili zamanla değişime uğramış, farklı şekillere bürünmüştür.
Bütün bu değişim ve ayrılıklara rağmen ortak Türk değerleri hiçbir zaman birbirlerinden uzaklaşmamış, hatta birbirlerini etkilemiş ve birbirine harmanlanmıştır. Bu etki sadece dil ve kültürde değil, edebiyatta da kendini göstermiştir. Dünyanın dört bir yanında yaşayan Türklerin yanı sıra Balkan coğrafyasında yetişen yazarların da Türk dünyasına katkıları yadsınamaz.
Böylece Rumeli yazarlarının şiirlerinde pek çok noktada Türk edebiyatına yeni bir yön verdiklerini ve çok önemli katkılarda bulunduklarını görüyoruz. Belirli bir tarihi dönemde Balkan coğrafyasında yaşanan siyasi olaylar sonucunda Türkçenin konuşma dili olarak yasaklanması söz konusudur. Türkçeye getirilen bu kısıtlama Balkan Türklerinde büyük bir ana dil özleminin oluşmasına neden olmuştur. Bu özlem duygusu Balkan Türklerini duyguların övülmesi olan edebiyata yöneltmiş ve milli duygular edebiyata yansımıştır. Mücadelenin belli dönemlerinde tüm kısıtlamalara ve baskılara direnen Türk dili, Balkan coğrafyasında edebiyat dili olmaya başlamıştır. Jeostratejik konumu nedeniyle dünyada önemli bir yere sahip olan ve kültürel bağlamda da merkez sayılan Balkan coğrafyası, daha sonraki aşamalarda şair ve yazarları Balkan Türk edebiyatına kazandırmıştır.
Balkan Türk edebiyatının ıslahatının temelleri 1944 yılında yeniden atıldı. Bu dönemden itibaren Türk dünyası devletleri arasında diplomatik ilişkiler kurulmaya başlandı. Doğal olarak ilişkilerin kurulduğu tarihten itibaren ilişkiler karşılıklı dostluk ve anlayışa dayanıyordu. Siyasi ilişkilerin yanı sıra edebiyat ve kültür alanındaki ilişkiler de kuşkusuz çok önemliydi.
Osmanlı-Türk kültürünün gerçek mirasçıları olan Balkan Türkleri, milli kimliklerini, dillerini, edebiyatlarını, kültür ve geleneklerini korumak ve geliştirmekle yetinmemekte, aynı zamanda altın bir köprü görevi de üstlenmektedirler. Türk dünyası ile her alanda ilişkilerin kurulmasında. Manevi değeri yüksek olan bu sorumluluk, Türk kavramının Balkan coğrafyasında yüzyıllardır var olduğunun kanıtıdır.
Üsküplü (Üsküplü) Yahya Kemal Bayatlı'nın dediği gibi, "Türk dilinin kullanılmadığı yerler vatandır!" Büyük Türk yazarı Ömer Seyfeddin'in görüşüne göre, "...Türklerin vatanları üç kısma ayrılır: Milli vatan, dini vatan ve mevcut vatan."
Kanaatimizce Kırımlı İsmail Bey Gaspıral'in "Dilde, düşüncede ve işte birlik" ideolojisini korumak ve sürdürmek, bugün Türk dünyasının en önemli görevidir. "Türkçenin kullanılmadığı yerler vatandır!" Dil faktörünün asıl amaçlanan faktör olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Yahya Kamal Bayatlı, "Millet olarak var olduğumuz günden bu yana bizi koruyan, birbirimize bağlayan Türk dilidir. Bizi birbirimize bağlayan bu duygular o kadar güçlü ki, Anavatan'ın sınırları değişse bile o duygular değişmeyecek, bizi kopmaz bağlarla birbirimize bağlayacak. Türk dilinin konuşulmadığı bölgeler ana vatandır. Ancak kullanıldığı yerler vatan olmaktan çıkar. Anavatanın ruhu ve bedeni Türk dilidir" diye açıklıyor. Bu nedenle dilde birlik olmak çok önemlidir.
Balkan coğrafyası topraklarında yüzyıllardır gelişen Balkan Türk edebiyatı, aslında Türk edebiyatının kapsamlı incelenmesi açısından önemlidir. 14. yüzyıldan itibaren Türk boyları Balkanlara yerleşmeye başlamış ve uzun süre Osmanlı egemenliği altında yaşamışlardır. Bu süreç Balkan edebiyatını önemli ölçüde etkilemiş ve Balkan Türk edebiyatında yazılan eserlerin ana ideolojisinin belirlenmesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca Osmanlı dönemi şair ve yazarlarının hayatlarını ve eserlerini incelediğimizde çoğunun Balkan topraklarında yetiştiğini görüyoruz.
Türk edebiyatına büyük katkılar sağlayan Balkan kökenli şair ve yazarların edebî gelenekleri bugün Balkan coğrafyasında devam etmektedir. Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Karadağ, Makedonya ve Sırbistan Balkan Türk edebiyatının önemli merkezleridir.
Farklı kültürlerin birliğine rağmen Balkanlar dil ve edebiyat açısından birliğini korumayı başarmıştır. Arnavutça, Boşnakça, Hırvatça, Sırpça, Yunanca ve diğer dillerin kullanıldığı Balkan coğrafyasının sözdiziminin temelini Türk dili oluşturmaktadır.
Balkan Türk edebiyatı, Türk dünyasının kültürel ve edebi değerlerini yansıtan önemli bir yöndür. Bu edebiyatın temeli tam olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'da kurduğu derin kültürel ve tarihi köklerdir. Balkan coğrafyası Osmanlı döneminde Türklerin yaşadığı önemli bir coğrafya alanı haline geldi. Tarihsel süreç içerisinde Türk kültürü, dili ve edebiyatı burada kök salmıştır. Bu bağlamda Türk dünyasının bir parçası olan Balkan Türk edebiyatı, hem yerel kültürle hem de tüm Türk kültürüyle etkileşim içinde oluşmuştur.
Türk dünyası geniş bir coğrafyaya yayılmış farklı Türk topluluklarını, onların dillerini, geleneklerini ve tarihlerini içermektedir. Balkan Türkleri diğer Türk topluluklarıyla her dönemde tarih, kültür, edebiyat ve dil bağlarını sürdürmüşlerdir. Bu ilişkilerin en güzel örnekleri Balkan Türk edebiyatına yansımaktadır. Balkan Türk edebiyatında Türk dünyasının ortak motifleri, kahramanlık destanları, halk hikâyeleri ve şiirler sıklıkla kullanılmaktadır. Bu edebi eserler, Türk dünyasının ortak değerlerini ve tarihini hatırlatmanın yanı sıra Balkanların yerel özelliklerini de edebiyat aracılığıyla aktarmaktadır.
Balkan Türk edebiyatı Türk dünyasının çeşitlilik ve zenginliğini yansıtan bir mozaik gibidir. Bu edebiyat Türkiye ve diğer Türk devletlerindeki edebiyat akımlarıyla etkileşim halindedir. Örneğin Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının Balkan Türk yazarları üzerindeki etkisi belirgindir. Ayrıca modern Türk dünyasının edebi yenilikleri Balkan Türk yazarlarını da etkilemiş ve bu etkileşim edebi eserlerde de kendini göstermiştir. Balkan Türk yazarları yaşadıkları bölgelerde Türk dünyasının ortak kültürel değerlerini yaşatmakta ve milli kimliklerini korumaktadırlar. Bu bağlamda Balkan Türk edebiyatı, Türk dünyasının kültürel birliği ve gelişmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Sonuç olarak Balkan Türk edebiyatı, Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası ve bu geniş kültürel coğrafyanın edebi bir aynasıdır. Balkan Türk yazarları, hem yerel hem de ortak Türk edebi unsurlarını bir araya getirerek, Türk dünyasının zengin kültürel mirasını gelecek nesillere aktarmaktadır. Balkan Türk edebiyatını incelemek, Türk dünyasının edebi ve kültürel birliğini anlamak açısından da önemlidir.
Balkan coğrafyasında oluşumundan bu yana var olan Türk dili, günümüze kadar kendi edebi eserlerini yaratmaktadır. Balkan Türk edebiyatı Osmanlı döneminden sonra bir yeniden yapılanma süreci yaşasa da kuruluş yıllarında Balkan devletlerinin edebiyatlarından da etkilenmiştir. Günümüzde bu karşılıklı edebi süreç devam etmektedir. Balkan Türk edebiyatının diğer Balkan dillerinden tercümeleri bu etkileşim sürecinin gelişimine bir örnektir. Bu ilk çeviriler bir süre taklitten öteye gidemedi. Daha sonraki aşamalarda şiirde Balkan Türkçesinin gerçek özü araştırılmış, şiirlerde türküler ve ağıtlar kullanılmıştır. Eserlerinde Türk sözlü halk edebiyatı örneklerine gönderme yapan yazarların yanı sıra şiire ironik bir hava katmaya çalışan, şiirde tekrar ve soyutlamalara başvurarak kendine özgü bir şiir üslubu yaratmaya çalışan şairler de olmuştur. . Balkan Türkçesi, gelişmeye açık tüm bu özellikleriyle birlikte ne yazık ki bulunduğu coğrafyanın dışına çıkamayan bir dil olmuştur. Bugün kapalı bir şekilde varlığını sürdüren Balkan Türkçesi gelişmeye pek açık değildir. Balkan Türkçesini günümüz Türkçesinden ayıran temel faktörlerden biri de budur. Balkan Türkçesi sadece mevcut coğrafyadan etkilenmeyi tercih ettiğinden bu durum dil üzerinde belli bir gerilim yaratmaktadır. Dilin gelişiminde yaşanan zorluk, sanatsal anlatımı da etkileyerek zaman zaman karmaşık hale getirmiş, şiirin temelini oluşturan duygu ve duyguların aktarılmasını engellemiştir. Şair ve yazarlar eserlerinde duygu ve duyguları aktaramadıkları için çoğu zaman gereksiz ifadeler kullanmışlar ve eser istenildiği gibi teslim edilememiştir. Genel olarak eserlerde gizemli bir edebi atmosfer görülmezken, şiir türünde gündelik konuşma dili kullanılmıştır.
Balkan Türk edebiyatı, Orta Asya'nın edebi ve kültürel unsurlarını bünyesine katarak bu iki coğrafya arasında önemli bağlantılar oluşturmuştur. Orta Asya'nın zengin edebiyat mirası, Balkanlar'a göç eden ve orada edebiyata yeniden hayat veren Türk toplulukları tarafından buraya taşınmıştır. Bu açıdan bakıldığında Orta Asya edebiyat gelenekleri ile Balkan Türk edebiyatı arasında köprü kuran önemli bir kaynak da "Divan-i zakar-it türk" adlı eserdir.
Divan-i izkar-it türk, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda yazdığı, Orta Asya Türk kültürünü yansıtan sözlü ve yazılı kültürün önemli bir örneğidir. Bu eser Orta Asya Türklerinin dilini, kültürünü, geleneklerini ve sosyal yapısını anlamak açısından önemlidir. Bu eserin verdiği bilgiler, Balkan Türk edebiyatında Orta Asya etkilerinin incelenmesi ve iki coğrafya arasındaki edebi ve kültürel ilişkilerin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Orta Asya'nın çeşitli bölgelerinden derlenen hikmetli sözler ve atasözleri de Balkan Türk edebiyatındaki benzer unsurların kökenlerinin anlaşılmasında değerli ipuçları sunmaktadır. Bu çalışma aynı zamanda Orta Asya'nın edebi ve kültürel değerlerinin Balkan coğrafyasındaki Türk toplumları tarafından nasıl benimsendiğini ve nasıl değiştirildiğini anlamaya da yardımcı olmaktadır. Orta Asya'dan gelen bu edebi mirası Balkan Türk edebiyatında, özellikle halk edebiyatında ve geleneksel şiirde görmek mümkündür.
Balkan Türk edebiyatında da benzer konu ve biçimlerde Orta Asya destan ve masallarını görüyoruz. Özellikle kahramanlık, aşk, tabiat gibi evrensel temalar Orta Asya'dan Balkan Türk edebiyatına geçtikçe yeni biçimler almış ve değişmiştir. Bu çalışma, iki coğrafya arasındaki karşılıklı edebi ve kültürel etkilerin incelenmesini mümkün kılmakta ve Balkan Türk edebiyatının kökeninde Orta Asya'nın derin izlerini görmemizi sağlamaktadır. Bu karşılıklı edebi-kültürel etki, Balkanlar'daki Türk edebiyatının zenginliğini ve çeşitliliğini geliştirmiş, iki coğrafya arasındaki kültürel bağları güçlendirmiştir.
Bulgaristan'da Türk edebiyatı
Tarihi çok eskilere dayanan Bulgar Türk edebiyatı, Türklerin Rumeli'ye geçiş dönemine denk gelir. Bu nedenle Türk dilinin Bulgar dili üzerindeki etkisi oldukça belirgindir. Bulgar dilinde Türkçe kelimelere, deyimlere, atasözlerine ve bilgece sözlere sıklıkla rastlanmaktadır. Günümüzde Bulgaristan'da Türkçe mensur eserlerin yazımı giderek zayıflamaktadır. Bu durumda yazarlar şiire yönelirler. Çünkü şiir soyut anlatımın temelidir. Hayal şiiri Bulgar Türk edebiyatında öne çıkan bir türdür. Bulgar Türk edebiyatı Rumeli Türk edebiyatının ve Osmanlı-Rus savaşından (1877-1878) sonra Bulgaristan'da kurulan Bulgar devleti sınırları içindeki Türklerin edebiyatının devamıdır. Bu edebiyat, siyasi ve sosyal durumun ağır olması nedeniyle azınlık Türk edebiyatı gibi gelişememiş, kendi kendini yöneten bir edebiyata dönüşmüştür. Bulgaristan Türkleri, Türk kültürünü ve edebiyatını zor şartlara rağmen korudukları için edebiyat, sözlü ve yazılı olarak günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir.
Bulgaristan Türklerinin zengin edebiyatında Azerbaycan Türklerinin büyük bir yeri vardır. 20. yüzyılın ortalarında başlayan bu ilişkiler sonucunda Azerbaycan'dan gönderilen eğitim emekçilerinin, edebiyatçıların ve kültür emekçilerinin Bulgar Türklerinin bilim, kültür ve edebiyat yoluna ışık tuttuğu söylenebilir. . Tüm bu faaliyetlerin sonucunda Azerbaycan aydınlarının makaleleri ders kitaplarında yer aldı. Muhammed Fuzuli'nin "Tahir ile Zohra", "Aşık Garib", "Aslı ile Kerem", "Köroğlu" ve "Leyli ile Mecnun" gibi destanları Sofya'da yayımlandı.
Elbette Türk dünyasındaki milli duygu, düşünce ve birliğin edebiyata yansıması büyük önem taşıyor. Ama bir yandan da bunu pratik bir şekilde ortaya koymak da önemli. Hayatı ve eserleri hakkında neredeyse yeterli bilgi bulunmayan bilim adamı Halid Said'in (1888-1937) "Yeni alfabe hürmetine eski anılarım ve duygularım" adlı eseri, bu ortak gerçeğin doğrudan tanığı olan biri tarafından yazılmıştır. Türk alfabesi tartışmaları ve 1926 yılında Bakü'de yazılmıştır. Birinci Türkoloji Kongresi'nde kabul edilen "Tekdüzen Türk alfabesi" (Latince) konusunda yayımlanan ilk eser olması açısından son derece önemlidir. Halid Seyid bu kongrede tüm Türklerin ortak bir edebiyat dili kullanmasının mümkün olup olmadığının incelenmesinin önemini dile getirdikten sonra, "...Madem böyle bir şey gerçekten mümkün, neden denemiyoruz? Batıda yazılmış bir Türkçe eserden doğudaki Türklere neden yararlanma fırsatı vermeyelim?..." diye sordu.
Bulgar Türkleri zengin bir edebiyata sahip olmalarına rağmen zorlu tarihi dönemlerden geçmişlerdir. Doğal olarak sosyalist rejimin Bulgar Türklerine karşı uyguladığı vahşi eylemlerin ardından diktatörlük hükümetlerinin baskısı altında Türk azınlığın edebi eserlerinde Bulgar imajı değişti. Buna örnek olarak Mehmed Çavuş'un "Tuna" adlı şiirinde bu duruma itirazını dile getirdiğini gösterebiliriz. Bu şiirinde Bulgar Türklerinin yaşadığı etnik ve kabile meselelerini eleştirmiş, kendisinin her zaman Türk olduğunu ve öyle kalacağını sözleriyle ifade etmiştir.
Kuzey Makedonya'daki Türk edebiyatı
Makedonya Türk edebiyatı çeşitlilik açısından daha fazla eser üreten bir coğrafya olarak görülmektedir. Eserler şiir, roman, hikâye, oyun gibi türlerde yazılmıştır. Dergi, gazete gibi yayınlarda edebi örnekleri yayımlanmıştır. Bu çeşitliliğin nedeni geçmişte yaşanan Balkan savaşları nedeniyle yaşanan göç ve savaşlardan kaynaklanan sorunlardır. Edebiyata neredeyse tutkuyla bağlıydılar ve onu yeniden canlandırmak için ellerinden geleni yaptılar. Sözlü halk edebiyatının ürünü olan türküler ve şarkılar aynı zamanda Makedon Türk edebiyatının da ana yönünü oluşturmuştur.
Osmanlı döneminde bile Âşık Çalabi, Sufi Muhammed Nur-ül Arabi, Şeyh Sadeddin Efendi, Yahya Kamal Bayatlı, Yaşar Nabi, Şefkat Rado ve daha yüzlerce Makedonya doğumlu veya Makedon asıllı Türk yazar ve sanatçı bulunmaktadır. Coğrafi özellikleriyle önemli bir yere sahip olan ve kültür açısından merkez olan Balkan coğrafyası, daha sonraki aşamalarda şair ve yazarların Balkan Türk edebiyatına kazandırılması açısından önemlidir.
Çocuk edebiyatı, 1965 yılında "Sesler" dergisinin yayınlanmasına kadar Kuzey Makedonya Türk edebiyatının ön saflarında yer aldı. Bu dönemde hemen hemen bütün yazarların çocuk edebiyatıyla ilgili eserleri bulunmaktadır. 1944-1991 yılları arasında yazan ve yaratan Makedon Türk edebiyatının bazı yazar ve şairlerinin, sanattan çok Makedonya Türklerinin eğitim meselelerine ağırlık verdiklerini görüyoruz.
Kuzey Makedonya, atalarımızın Osmanlı'nın renklerinden miras aldığı, siyah ve beyazla kapladığı ya da haritaların karıştırılıp yeniden çizildiği bir coğrafyaydı. Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nde yaşayan Türklere gelince, Osmanlı-Türk kültürünün gerçek mirasçıları olan Makedon Türkleri, milli kimliklerini, eğitimlerini, dillerini, edebiyatlarını ve kültürlerini korumak ve geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda Osmanlı-Türk kültürünün gerçek mirasçıları olarak da rol oynuyor. Kuzey Makedonya ile Türk dünyası arasında kapsamlı ilişkilerin geliştirilmesinde altın bir köprünün kurulması. Bugün Kuzey Makedonya, Türk dünyasının ve edebiyatının batı kanadını temsil etmeye devam ediyor. Orta Asya veya Türkistan bölgesinden Adriyatik Denizi'ne kadar "kıtalararası" diyebileceğimiz Türk dünyası arasındaki ilişkiler, sayısız zorluklara rağmen tarihin her döneminde farklı yoğunluklarla devam etmiş ve devam etmektedir.
Fakhri Ali (1995) "Zamanın gücüne inanıyorum" adlı şiirinde şöyle diyor:
Aslıma dönüşün varlığı,
Onu Tanrı'nın dağlarında buldum.
kar altında korunaklı,
ama yüzü beyaz
güneş vardı
yanacaktı
beni yok ederdi...
"Atımı ormana bağladım"
Orta Asya'da!
Bu toprakları gördüm
Orta Asya'da
benim adım
Kazak, Uygur, Türkmen, Nogay, Tatar, Çuvaş, Özbek
adımız türk!
her zaman kalbimde
zamanın gücü adına...
Zamanın gücüne inanıyorum!
"Aslıma dönmenin varlığını buldum/Tanrı dağlarında buldum" şiirindeki mısralar aslında insanın gerçeklikten kopuşunun, köklerinin, yıllar süren zorunlu ayrılığının tanınmasıdır. "Atımı ormana bağladım" sözü "Ötüken"i ifade etmektedir. Şair, bu özlemin etkisiyle Türk topluluklarının adlarını "Kazak, Uygur, Türkmen, Nogay, Tatar, Çuvaş, Özbek" şeklinde tek tek sıralar.
Dilin dünya dilleri arasındaki yeri ve değeri; dünya çapında yaygınlığı diplomasi dili, medeniyet dili, bölgesel dil, resmi dil, ulusal dil ve yazı dili olmakla ölçülür. Bu kriterlerin yaygınlığı, eskiliği ve geçerliliği bir dilin diğer diller arasındaki yerini, konumunu, işlevselliğini ve değerini belirler. Türk dili yukarıda sayılan tüm özellikleri taşıyan bir dil olarak çok eski çağlardan beri varlığını sürdürmektedir. Türkçenin tüm bu özelliklerini taşıyan dillerin sayısı oldukça azdır. Bu nedenle Türkçe dünyanın en güvenilir, yaygın ve işlevsel dilidir.
Nusret Dışo Ülkü (1992) "Türkcem" adlı şiirinde şöyle diyor:
Bir tek ben varım!
Benimle Türk,
Türkçesi olan tek kişi benim!
Kültürel dillerin ne başında ne de sonunda gelir.
Azerbaycan'dan Balkanlara gidin,
O benim Türkçe
Ben o Türk'üm!
bir milletim var
Milletimle birlikte Türkçe konuşuyorum
Milletim Türk'le birlikte!
Şair, Türk dilinin Türkistan'dan Balkanlara kadar birleşmesi inancını coşkuyla vurgulamaktadır. Şair Türkçe konuşmaktan gurur duymaktadır. "Türk varsa ben de varım!", "Türk benim milli kimliğimdir!" Şair, farklı coğrafyalarda yaşayan Türklerin ortak dilinin Türkçe olduğuna, bu güzel dili konuşmanın ortak değeri olduğuna dikkat çeker.
Tanzimat döneminde dil ve tarih açısından büyük hassasiyet gösteren aydınlardan biri olan Süleyman Paşa, 1876 yılında "Elm-i sem-i türki" kitabını yayımlayarak Türk diline verdiği değeri göstermiştir. Tanzimat döneminde de dil üzerine araştırmalar yapan Ahmet Vefik Paşa (1845-1936), 1876 yılında yayınladığı "Lahce-yi Osmani" sözlüğüyle Türkçeye büyük önem verdiğini kanıtlamıştır. Ancak hem makaleleriyle hem de sözlüğüyle Türk dili üzerine araştırmalar yapan yazar Şemseddin Sami (1850-1904) "Gamus-i Türki" (1899-1900) adını kullanırken, o zamana kadar yayınlanan sözlükler "Gamus" adını almıştır. -i Osmani". yaptı
Daha sonra (1908) Selanik'te (Selanik) Türk dili hareketinin (Yeni Lisan Harekati) temeli atıldı ve "Türk Vatanı", "Genç Kalemler" gibi dergiler yayımlandı. 1911 yılında Ömer Seyfeddin'in önderliğinde ortaya çıkan "Genç Yazarlar" hareketi, Türkçe yayınlarda "Dil ve edebiyatta milli kimliğe dönüş" ilkesini temel aldı. Ziya Göyalp (1876-1924) de 1909'dan sonra "Genç Kalemler" hareketine katılmış, Ömer Seyfeddin ve Ali Canip'le işbirliği yapmış, "Dilde Türklük" üzerine araştırmalar yapmaya başladıktan sonra faaliyetlerini genişletmiş ve "Türklüğün Esasları"nı yayınlamıştır (1923). . Kitabında Türk dilinin millileştirilmesi ilkesini ortaya koydu.
Türk dilindeki en büyük ve en köklü değişim, ancak büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün girişimiyle 1928 yılında yapılan Harf Devrimi ile gerçekleşmiştir. Temel amacı Türk milletinin okuma-yazmayı daha kolay öğrenmesini sağlamak olan Harf Devrimi'nin ardından 26 Eylül 1932'de ilk Türk Dil Kurultayı toplandı. Böylece yazı devrimini tamamlayan dil devriminin başlamasıyla birlikte, Türk dili edebiyattan bilime ve kültüre kadar birçok alanda modern kavramlarla kullanılmaya başlandı.
Türk dilinin tarih boyunca bir millî kimlik meselesi olduğu gerçeğinden kısaca bahsetmemizin temel nedeni, farklı millî kimlik, dil, din ve kültür adı altında yaşayan Türkler arasındaki birtakım yakınlık ve ilişkilere göz atmaktır. ve Türk devletlerinde yaşayan soydaşları. Bu sayede Türkçenin Türk dünyasında ana yazı dili haline gelmesine katkıda bulunmaktır. Bu amacı tam anlamıyla gerçekleştirebilmek için Türk Dünyasının son dönemde dil sorunlarının araştırılması, incelenmesi ve derlenmesi çalışmalarına hız verdiğini görmekteyiz. Görüldüğü gibi Türk dünyası devletlerini birbirine yaklaştıracak ve ortak noktada birleştirecek olan şey, tarih boyunca emek vermiş Türk dilcilerinin paha biçilmez çabalarıdır. Büyük Önder Atatürk, Türk dilinin Türk dünyasında son derece önemli bir rol oynayacağını önceden biliyordu ve bu nedenle Türk dilinin önemini şu şekilde ifade etti: "Bilinmelidir ki, milletimizin milli dili ve milli kimliği meselesi Türk milleti hayatı boyunca egemen ve temel kalacaktır. Bu nedenle Türk dilini her alanda araştırmak, araştırmak, tanıtmak ve yaymak en büyük milli görevimiz ve milli görevimizdir.
Kültür, toplumsal miras ve geleneklerin birliği, yaşam tarzlarının, ideallerin, değer ve davranışların birliği, çevreye uyum, geniş anlamda eğitim, toplumsal etkileşimin ürünü, bir düşünce ve düşünce sisteminin yansıması olarak tanımlanmaktadır. semboller. Ancak kullanım açısından "anlayış" yaşadığımız bölgenin değerlerine benzer ve topluma özgü olma özelliği taşır. Kültür insanların düşünme biçimini şekillendirir; Değerlere, inançlara, algı ve tutumlara verilebilecek genel tanımlardan biri “kültür değişen, gelişen ve gelecek kuşaklara aktarılan bir yaşam biçimidir” şeklindedir.
Makedonya doğumlu veya Makedon asıllı Türk aydın, yazar, sanatçı ve şairleri, eserleri ve araştırmalarıyla Türk kültürüne, Türk düşüncesine, Türk diline, Türk edebiyatına ve Türk edebiyatına hizmet etmişlerdir. Yazılı eserler aslında Makedonya'da yaşayan Türklerin tecrübeleri ve bir anlamda milli düşünceleridir.
İlhami Emin'in "Göktan'ın Rüyası" adlı şiiri, Altay dağlarından başka bir ülkeye uçup tekrar geri dönen bir kölenin (ya da daça - tayın) hikâyesini anlatır. Geri döndüğünde kullandığı gerekçe ise "annesine duyulan özlem" olarak tanımlanıyor. Aslında burada "anne" bir metafordur ve anlatılması gereken, vatan sevgisi, vatan hasreti, vatan hasreti gibi derin duyguları içinde barındıran bir konudur.
Kosova'da Türk edebiyatı
Kosova Türk edebiyatına baktığımızda diğer Balkan ülkelerine göre daha az edebî eser görüyoruz. Kosova'nın hem kültürel hem de ekonomik açıdan geri kalmışlığı edebiyatın gelişmesini engellemiştir. Ancak Türkçeye verilen önemle birlikte dergi, gazete ve edebiyatın şiir kanadı da gelişmeye başladı. Kuzey Makedonya ve Kosova Türk şiirlerinde Türk dünyasına ilişkin eserlere rastlamak mümkündür. İskender Muzbey'in "Küne" adlı şiirinde,
...Hanımşah'ın vurulduğuna dair Türkçe not
Yele gider (hora teper) ve alındaki sarıktaki her doku
İşte Tuna Seyhun gibi akıyor...
Adriyatik, dalgalanan bir başka Hazar'dır.
Bu köşede yaban gülleri ve menekşeler yetişiyor
Dilim, bin bir yıllık geleneğim yabancılar tarafından gasp ediliyor
Çünkü karga denizde, balık ise gökyüzünde...
...Yine de hikayelerim çocuklar tarafından okunuyor.
Bu şiirden de anlaşılabileceği gibi konu Türk dili olunca Balkanların ve Türk tarihinin sembol nehri Tuna, Türkistan coğrafyasının ana unsurlarından Seyhun ile birleşiyor. Genel olarak Türk dünyasının bir ucunu "Adriyatik'ten Çin'e" ve "Adriyatik"i de Hazar'a bağlayan şair, bunu bir birlik veya bütünlük, bütünlük olarak tanımlamaktadır.
Batı Trakya Türk edebiyatı
Batı Trakya Türk edebiyatında yazılan ana tema “kaygı” ve “huzursuzluk” temasıdır. Bunun nedeni Türklere uygulanan dini, siyasi, etnik ve ekonomik baskıların sonucudur. Bu nedenle literatürde ele alınan konular ayrılık, ölüm gibi konulardır. Şiirden sonra en çok kullanılan tür hikâye türüdür. Hikâyelerde göç ve toprak temalarına rastlıyoruz. Batı Trakya'da yetişen şair ve yazarların eserlerini incelediğimizde önce Türklük, ardından Batı Trakyalılık hakkında yazdıklarına tanık oluyoruz.
1923-1960 Batı Trakya'nın Osmanlı hakimiyetine girerek Yunanistan hakimiyetine girdiği dönemdir. Bu dönemde yaşanan olaylar burada yaşayan Türkleri derinden etkilemiştir. Yazılı edebiyatın oluşumunun erken olduğu bu dönemde edebiyat faaliyeti sözlü olarak sürdürülmüştür. 1980'li yıllar ve sonraki yıllar Batı Trakya Türk edebiyatında büyük yeniliklerin yaşandığı dönemdir. Bu dönemde edebiyat ve sanat dergisi "Şafak" yayınlanmaya başladı. "Şafak" dergisiyle birlikte edebiyat topluma kolayca nüfuz etmeye başladı. Bu dönemde Batı Trakya'da yetişen şair ve yazarların eserleri Bulgaristan, Yugoslavya, Azerbaycan gibi ülkelerde yayınlanmaya başlamış ve böylece Batı Trakya Türk edebiyatının tanınmasının temeli oluşturulmuştur. Bu topraklarda doğmuş edebi şahsiyetler arasında halk edebiyatı alanında divan şairleri Avni, Selanikli Mustafa, Aka Gündüz Kutbay, Nazım Hikmet ve profesör Pertev Nail Boratav'ı örnek verebiliriz.
Batı Trakyalı şair Alirza Saraçoğlu, "Türk olmak ne asildir!" diye yazdı. şiirinde ifade etmiştir. Şair, Batı Trakya Türklerinin, Türk kimliğini inkar edenlere karşı tek ses olarak Türk olduklarını haykırdıklarını şöyle anlatır:
Bu azınlığın insanları asildir
Hepsinde Türk kanı var
Allah Dağı'na kadar hepsi Türk'tür...
Ne kadar mutluyuz; biz Türküz!
Bizi inkar edene, "Ben Türk'üm!" diyoruz
Nabzımız "Türküm!" diyerek fırlatıyor.
Şair, Batı Trakya'daki Türk azınlığın Fatih Sultan Mehmed'in torunları olduğundan bahseder ve Türklerin şanlı soyuna işaret eder:
Biz Fatih'in çocuklarıyız!
Biz şanlı bir milletin eseriyiz
Asil atalarımızın kanı var!
Batı Trakya Türklerinin dindar Müslümanlar olduğunu bildiren şair, bu insanların yüreklerinde iman, dillerinde ve ruhlarında Türk olmanın gururuyla yaşadıklarını şöyle ifade eder:
Hira Dağı gibi Müslüman,
Tanrı'nın dağı olarak Turkuk!
Kanımız temiz
Teşekkür ederim! Yüreğimiz imanla dolu hemşehrilerim...
"Ben Türk'üm!" söylemek
Herkes dininde, dilinde ve milliyetinde özgürdür! Bunu bil!
Cesur olun arkadaşlar…
Türkçe konuşuyoruz
Türkçe okuyoruz
Türkçe yazıyoruz...
Türkler gibi yaşıyoruz..."
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise Balkan Türk edebiyatında Türk dünyasının önemidir. Bilindiği gibi milletler her zaman birbirlerinden etkilenmiştir. Bu etki bazen olumlu, bazen de olumsuz olmuştur. Ayrı coğrafyalarda olsalar da birbirlerinden ayrılmamaları sonucu oluşan ilişkiler edebiyata da yansımaktadır. Balkanlar hâlâ Türk dünyasının ve edebiyatının batı kanadını temsil etmeye devam ediyor. Orta Asya veya Türkistan'dan Adriyatik Denizi'ne kadar "kıtalararası" olarak adlandırılan geniş bir coğrafyaya yayılan Türk dünyası arasındaki ilişkiler, sayısız zorluklara rağmen tarihin her döneminde farklı yoğunluklarla devam etmiştir.
Azerbaycan edebiyatının Kuzey Makedonya Türk edebiyatına etkisi
Azerbaycan edebiyatının Makedon Türk edebiyatı üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. Bu etki özellikle tarihi, kültürel ve dilsel benzerlik açısından önemlidir. Hem Azerbaycan'ın hem de Makedonya'nın Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası olduğu tarihsel dönemde, bu dönemin edebiyat mirası her iki ülkenin edebiyatını da derinden etkilemiştir. Azerbaycan ve Makedonya, Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı bölgelerinde yer almasına rağmen, Osmanlı kültürünün etkisi her iki milletin edebiyatına da damgasını vurmuştur. Osmanlı'dan miras kalan divan edebiyatı her iki edebiyatın da temelini oluşturan önemli bir kaynaktır. Bu etki özellikle divan edebiyatı türlerinden olan, şair ve yazarların kullandığı Farsça ve Arapça kelime, terim, gazel ve kasidelerde açıkça görülmektedir.
Azerbaycanlı şair ve yazarlar Osmanlı divan edebiyatından etkilendikleri gibi, Makedonya'daki Türk şair ve yazarları da divan edebiyatından etkilenmiştir. Azerbaycan edebiyatı özellikle halk edebiyatı ve destan geleneği açısından Makedon Türk edebiyatına ilham kaynağı olmuştur. Azerbaycanlı şair ve yazarların eserlerinde kullandıkları kahramanlık, aşk, tabiat, sosyal eleştiri gibi temalar Makedonya Türk edebiyatında da benzer şekilde gelişmiştir. Halk masalları ve şiirlerindeki tematik paralelliklerden bunu açıkça görmek mümkündür.
Türk dünyası edebiyatının oluşumunda Azerbaycan ve Makedonya'nın önemli etkileri olmuştur. Makedonya'da Türkçe yazan yazarlar ile Azerbaycan'daki yazarlar şiir, hikâye ve roman türlerinde edebi bir köprü kurmuşlardır. Azerbaycan ve Makedonya'da yaşayan Türklerin edebiyat temsilcileri birbirlerinin edebiyatını inceliyor, inceliyor ve zaman zaman haberleşiyorlardı. Makedonya'daki Türk halk arasında Azerbaycanlı şair ve yazarlar tanınmakta olup, Azerbaycan'da da Makedon Türk şairlerinin eserleri ilgiyle takip edilmektedir. Bu karşılıklı tanıtım her iki edebiyatın daha da gelişmesine katkıda bulundu.
Azerbaycan edebiyatı, halkının tarihi, sosyal ve kültürel sorunlarını anlatırken, Makedonya'daki Türk yazarlara da benzer konular üzerinde çalışma konusunda ilham kaynağı olmuştur. Hem Azerbaycan hem de Makedonya tarih boyunca çeşitli millet ve kültürlerle etkileşime girmiş ve onlardan etkilenmiştir. Bu etkileşimler hem bireysel hem de toplumsal açıdan daha derin ve daha çeşitli bir literatüre yol açmıştır. Azerbaycan edebiyatında yazılan sosyal ve kültürel konular da aynı şekilde Makedonya'daki Türk yazarlar tarafından yazılmıştır.
Bugün bile Azerbaycanlı ve Makedon Türk yazarları arasında sürekli edebi etkileşimler ve etkiler vardır. Azerbaycanlı çağdaş şair ve yazarların eserleri Makedonya'daki Türk edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bu etki özellikle yeni nesil yazarlar arasında belirgindir. Sonuç olarak şunu belirtmek gerekir ki, Azerbaycan edebiyatının Makedon Türk edebiyatı üzerinde hem tarihi hem de kültürel açıdan büyük etkisi olmuştur.
Divan edebiyatı geleneğinden, dilsel benzerliklerden, şair ve yazarların yazdıkları konuların benzerliklerinden ve ortak edebî faaliyetten kaynaklanan bu etki, her iki edebiyatın da gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Bu karşılıklı edebi bağın, iki halkın kültürel ilişkilerini güçlendiren ve güçlendiren temel faktör olduğunu söyleyebiliriz. Edebiyat temsilcileri kendi aralarında edebî ilişkiler kurmuş, birbirlerinin eserlerinden ilham almış, birbirlerinin edebi dilini, yazdıkları konuları etkilemiş ve aynı zamanda edebiyat dünyasına da etki etmişlerdir. Azerbaycan ve Makedonya tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı olduğundan, her iki kültür de benzer bir dili ve kültürel mirası paylaşıyor. Makedon Türk edebiyatının temsilcileri de bu ortak değerleri benimseyerek Azerbaycan'dan gelen edebiyat mirasını Makedon Türk edebiyatına entegre etmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında Azerbaycan edebiyatında Türk dili ve edebi türlerin zenginliği Makedon Türk edebiyatına da yansımaktadır.
Balkan Türklerinin şiirlerinde "Türkistan" ve "Türk dünyası" temaları sıklıkla işlenmektedir. Bu konular coğrafi, siyasi ve tarihsel benzerlikler nedeniyle literatürde önemli bir yer tutmaktadır. Son 70 yılda yapılan araştırmalar, Balkan Türk şiirinde bu konuların farklı yönlerden yazıldığını ve Türkistan ile Balkan coğrafyası arasındaki ilişkilerin günümüzde de devam ettiğini göstermektedir. Türk dünyasının ortak kültürel değerlerini korumak ve geleceğe aktarmak Türk milletinin ortak sorumluluğu ve en önemli görevidir. Balkanlarda yaşayan Türklerin kültürü tüm Türklerin kültürünü zenginleştirmektedir. Bu kültürel mirasın korunması çok önemli bir faktördür.
Türk şair ve yazarlarının eserleri, Türk kültürüne rehber niteliğinde olup aynı zamanda Türklerin kadim tarihi, Osmanlı dönemi hakkında da bilgi vermektedir. Balkan Türk edebiyatı, Balkan coğrafyasında Türk dilinin aynası görevini üstlenmekte ve Osmanlı döneminden günümüze kadar gelişim göstermektedir. Bu edebiyat Balkan devletlerinin edebiyatlarından etkilenmiş ve zamanla özgünlüğünü kazanmıştır.
Balkan Türkleri şiirde özgünlük kazanmış, şiirlerde türkülere ve ağıtlara yer verilmiştir. Şairler şiire ironik bir hava ve soyutlama katmışlardır. Genel olarak Balkan Türkçesi bir süre kapalı kaldı ve gelişmesi zor oldu. Bu zorluk aynı zamanda Balkan Türk edebiyatının günümüz Türkçesinden ayrılmasına da yol açmıştır.
Dilin bulunduğu coğrafyanın etkisi altında geliştiği açıktır. Balkan Türkçesi bu etkiden uzak kaldığı için dilin ifade edilmesinde zorluklar yaşanmıştır. Bu zorluk edebi eserlerin okuyucu tarafından tam olarak anlaşılamamasına neden olmuştur.
Türk dünyası için Balkanlar hem tarihi derinlik hem de edebi ve kültürel ilişkiler açısından büyük önem taşıyor. Türk dili, Balkanlarda yaşayan Türk topluluklarının milli kimliklerini ve kültürel bağlarını korumalarına vesile olmuştur. Balkan Türk edebiyatı bu dilin ve kültürün parlak bir aynasıdır. Çoğu sosyalist dönemden sonra yayımlanmış olan yazılarının sonunda yazarların seçilmiş pek çok şiirine yer ayrılmıştır.
Ayrıca "Sesler" dergisinin 1966 tarihli 8. sayısında Azerbaycanlı ünlü şair Resul Rıza'nın İlhami Emin'in tercüme ettiği bir şiiri yayımlandı. Makedon Türklerini tanıtmak amacıyla derginin çeşitli sayılarında Molla Penah Vagif, Bakhtiyar Vahabzade, Nabi Khazri gibi Azerbaycan'ın büyük şairlerinin şiirlerine yer verilmiştir.
Azerbaycan ile Batı Trakya arasındaki ilişkiler de önemli konulardır. Batı Trakya şairleri Azerbaycan'a olan sevgilerini ve Azerbaycanlıların Sovyet rejimi döneminde çektikleri acıları şiirlerinde daima kaleme almışlardır. Bu soruna ortaklık tek taraflı olmayıp, Azerbaycan edebiyatında Batı Trakya edebiyatının etkisi altında edebi eserler yazılmıştır.
Kaynak: 8 Ocak 2025, turkustan.az
FACEBOOK YORUMLAR