BALKAN SAVAŞLARININ 100. YILINDA BÜYÜK GÖÇ VE MUHACERET EDEBİYATI SEMPOZYUMU

BALKAN SAVAŞLARININ 100. YILINDA BÜYÜK GÖÇ VE MUHACERET EDEBİYATI SEMPOZYUMU (Simpozij "Knjizevnost velike seobe i migracije" povodom stogodisnjice)

BALKAN SAVAŞLARININ 100. YILINDA BÜYÜK GÖÇ VE MUHACERET EDEBİYATI SEMPOZYUMU
17 Aralık 2012 - 09:25

 

14 Aralık 2012 Cuma

BALKAN SAVAŞLARI VE ETKİLERİ OTURUMU

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Belkıs Gürsoy

Akif Kireççi (Doç. Dr.)-Balkanlarda Osmanlı Varlığını Anlamak

Zülküf Oruç (Dr.)- 19. Yüzyıl Osmanlı Balkanlarında Ulusçu Hareketler" ve Osmanlı Millet Sisteminin Çözülmesi 

Mehmet Ö. Alkan (Doç. Dr.)-Balkan Savaşları’nın Osmanlı Toplumsal ve Siyasal Yapısına Etkileri

Hasan Korkut (Yrd. Doç. Dr)-Harp Yıllarında Esirler ve Muhacirler

Can Ünver (Yrd. Doç.Dr.)- Balkanlardan Türk Göçleri ve Türkiye´de ve  Dünyadaki Algısı

 

Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan

İnşaatları yapanlar gibi inşacılar gibi, ulusları da inşa edenler vardır. Balkan harbinin bize bıraktığı miraslardan bir tanesi de milliyetçilik anlayışının inşasıdır. Bu dönemde iki önemli figür var türk milliyetçiliğini inşa eden. Birisi Ziya Gökalp'tir. Anne tarafından Kürttür. Diğeri de Tekinalp mahlasıyla yazılar kaleme alan Moiz Kohen'dir ve Yahudidir.

 

Yrd. Doç. Dr. Hasan Korkut

Hilal-i ahmer cemiyeti ve mecmuasında, cemiyetin esirlerin çektiği sıkıntıları ortaya çıkarması ve tanıtılmasıdır. Mecmuanın içeriğinde muhacirlerin çektiği meşakketler dile getirilmiştir. Halka ulaşılarak, muhacirlere yardım toplanması dile getirilmiştir. Cemiyetin sıhhiye alanındaki mücadelesi ele alınmış ve mecmuada genişçe yer almıştır. İnşa ettiği hastaneler, dispanserler ve kurduğu sıhhiye heyetleridir. Harp yıllarına ait uzun uzun esirlerin ve muhacirlerin hatıraları mecmuada yer almaktadır.

 

Yrd. Doç. Dr. Can Ünver

Balkanlar'da yaşanan acılar, üzüntüler ve göç sürecinde diğer faktörlerin yanında, biraz perde arkasında kalan Berlin 1878'den beri çok önemli bir yer tutmaktadır. Yakın geçmişte 1989'da bile Bulgaristan'da Türklerin isimleri değiştirilirken ve sonrasında göçler yaşanırken, Almanya'da bazı gazetelerin bunun sorumlusu olarak Türkiye'yi göstermeleri ise unutulamayacak bir hedef saptırmadır.

 

Muhaceret Edebiyatı Oturumu

Oturum Başkanı: Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan

Belkıs Gürsoy (Prof. Dr.)-Türk Romanında Balkan Savaşları

Ahmed Sami (Doç. Dr.)-Cafer Cabbarlı’nın Edirne Fethi ve Yıldız Piyeslerinde Balkan Savaşları

Rıdvan Canım (Doç. Dr.)- Tarihçe-i Vak'a-i Zağra ve Hazin Bir Göç Destanı: Hicretname

Yıldırım Ağanoğlu- Balkan Savaşları Sonrası Göçler ve Travmatik Etkileri

Benim oturumda yaptığım konuşma metni sadece (89'luyuk grubuna özel) okunmak ve başka bir yerde yayınlanmamak şartıyla ekte gönderilmiştir.

 

15 Aralık 2012 Cumartesi

BOŞNAK GÖÇLERİ OTURUMU

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Birol Akgün

Tufan Gündüz (Doç. Dr.)- Berlin Antlaşması Sonrası Bosna-Hersek’te Göç Tartışmaları

Mahir Aydın (Prof. Dr.)- Zor Yolculuk: Bosna’dan Anadolu’ya Göçmek

Redzep Skriyel (Prof. Dr.)-Rumeli Vilayat-ı Selasesinde Boşnak Muhacir Onomastiği (1878-1912) (GELMEDİ)

Filip Mursel Begoviç (Yazar, Zagreb) Diyaspora'da/Mühacirlikte yazar olmak veya Mühacir Yazarın kimlik meselesi (GELMEDİ)

 

Prof.. Dr. Tufan Gündüz

Boşnak Mehmet Hulusi Bey Vatan gazetesini çıkarıyor. Osmanlı harfleri ve Türkçe olarak yayınlanıyordu. Türkçe henüz Bosna'da yaşayan bir dildi Gazetede Avusturya yanlısı haberler de dikkat çekici. Hatta Avusturya, gazete sahibine nişan bile veriyor. 1880'li yıllardan sonra Bosna da yayınlanan Vatan gazetesinin hiç taviz vermediği konu yurt sevgisidir. Boşnaklık bilinci kuvvetliydi.

Gazete göç eğilimlerini ve göçe cevaz verenleri şiddetle eleştirmekteydi. Memlekette bir problem varsa bunun çözümü göç etmek değil, Avusturya'nın ilgili makamlarına şikayet etmeleri gerekli olduğunu savunurdu. Göç etmek ile ölüm temaları birlikte ele alınırdı. Ölümün bir kere yaşanılacağı, ama göçün ömrünün sonuna kadar acı çekmek demek olduğu gazetedeki haberlerde yazılmaktaydı. Gazeteye göre Anadoluya göç edenlerin 10'da 7 sinin hayatını kaybettiğini belirtiliyordu. Askerlik konusu ele alınıyordu. 1882 yılında Boşnakların Avusturya ordusunda askerlik yapmaları kanununun çıkması göçü tetikleyen bir etkendi. Gazete ise Boşnakların askere gitmesi halinde Rusya ve Bulgaristandaki Müslümanlar gibi perişan olmayacakları tezini işliyordu. Avusturya ordusunda Müslümanlara Domuz eti yedirilmesi vs. söylentilerin yalan olduğu tezi işleniyordu.

Göç olsa olsa darülharp meselesi dolayısıyla olabilirdi. Gazeteye göre Bosna'da Cuma ve bayram namazları kılındığından burası darülharp değildi. Böylece bu konuda tartışılmaya başlandı. Gazeteye göre göçü teşvik edenler, Bosna'daki emlak ve arsa spekülatörleriydi. Gazete yazarları buna çok kızıyordu. Çünkü araziler çok ucuza satın alınıyor, gidenler ise perişan oluyordu. 1887'den sonra artık göç konusunda haber yapılmayacağı ifade ediliyor. Biz artık bu konuyu işlemekten bıktık deniyor.

Mostar müftüsü Tevfik Azapagiç gazetede Bosna'nın darülharp mi yoksa darülislam mı olduğu konusunda hadis ve ayetlere dayanarak yorumlar yapıyor ve kendisine karşı düşüncede olanlara uzun cevaplar veriyordu. Neticede Bosna'nın darülharp sayılamayacağını belirtiyordu.

Leipzig'de çıkan ve Bosna'yı anlatan bir kitapta, Katoliklerin medeni, Sırpların kalkınmaya karşı, Müslüman Boşnakların ise pis ve Asyadan gelen ilkel insanlar yorumları yapılmıştı. Bu kitabın Bosna'ya ulaşması üzerine, Boşnakların Anadolu'dan gelmediği ve eskiden beri Bosna da yaşayan yerel halk olduklarını belirtiyordu. Ancak bu tartışmalardan sonra Bosna'da yeni bir endişe başladı. İki kültür arasında kalıp yok olmak.

Gazeteye göre göç edenlerin çoğu fakir fukara ve eğitimsiz kimselerdi. Bunların vazgeçirilmesi ise ancak eğitim ile mümkün olabilirdi. Artık Osmanlı devletine bağlılık konusu ise artık pek benimsenmiyordu.

 

Prof. Dr. Mahir Aydın

Göçün öteki adı "zor yolculuk"tur. Boşnakların göçü, evlad-ı fatihan Türklerin göçüne benzemez. Boşnaklar aynı anda başka bir vatan tutma zorunda oldukları açısından da zordur. Boşnaklar için Bosna güzel ülke, ana yurt, idi. Anadolu kara kış ülkesi. Başka yere yağan karlar beyazdır. Anadoluda ise kar yağdığında kara derler. Kara kıştır. Anadolu göz ardı edilen bir ülke bir göçmen filikasıdır.

İstanbul açısından göç daha da zordur. Kader birliği vardır, halifelik sorumluluğu vardır, tarihi yükü çok da ağırdır. Osmanlı çınarının budanışı 1774 küçük kaynarca anlaşması ile başlatılabilir. Bu anlaşmadan sonra devlet bekasını Avrupa devletlerinin kuvvet dengelerine emanet edecektir. Macaristanın kaybı, Dalmaçyanın kaybı, Koparılan ülkeler, bağımsızlaştırılan uluslar, antik projelerdir bir manada.

Büyük felaket 1878 Berlin anlaşmasıdır. Romanya, Sırbistan, Karadağ bağımsız olacaktır. Bosna hersek, Kars, Ardahan, Batum ve Kıbrıs işgal edilecektir. Bosna'nın işgali konusunda İngiltere Avusturya'ya destek verecektir. Almanya zaten Avusturya'yı desteklemektedir. İtalya yükselen Avusturya'ya kızgındır, Adriyatik denizini Venedik denizi olarak tanımlamaktadır. Osmanli ise çaresizliği yaşayacaktir.

Bosnada ortak direniş gerçekleşecektir. 27 Temmuz 1878'de başlayan işgal adeta bir talan ve çapula dönecektir. Göçlere izin verilmesi için 1881 tarihli halktan, eşraftan, müftülerden vb. 289 mühürlü bir arşiv belgesinde Osmanlı'ya katıldığımızda huzur bulmuştuk. şimdi Bosna'da güvensizlik var ve baskı altındayız. Ya göçe izin verin yada bize Bosna'nın tekrar geri alınacağı konusunda güvence verin denmektedir. Göç zordur, ayrılık zordur. 1883'te İstanbul'da Müslüman nüfus 350 bin iken 43.000 Rumeli göçmeni vardır. Bu başkenti zorlamaktadır.

Bosna'dan bu dönemde 150.000 kişi göç edecektir. Bosna'nın yıllık vakıf geliri 100 bin altındı ve artık devlet bundan mahrum kalmıştır. Göçmenlere günlük 3 kuruş yevmiye veriliyordu. Ancak bıçak kemiğe o kadar dayanmıştı ki Boşnaklar en üst Osmanlı makamlarına dilekçeler veriyorlardı. Bu dilekçelere vurulan damga vergisi ise 2 kuruştur.

Mesela bu dönemde Ankara'ya 1.550 hanede 6.500 Boşnak muhacir yerleştirilecektir. Bosna göçleri sayesinde nüfus dengesi değişecektir, nüfusun üçte biri göç edecektir.

 

BOŞNAK MUHACERET EDEBİYATI OTURUMU

Oturum Başkanı: Doç. Dr. Murat Erdoğan

Sanjin Kodric (Doç. Dr.)-Yeni Boşnak Edebiyatında Avusturya Konusu

Fatmir Alispahiç "Avusturya Macaristan Donemi Bosnak Edebiyatinda Muhaceret Konusu

Amina Siljak Jesenkovic-Hakiki ve Mecazi Mühacirler: dünyevi memleketlerinden uzak Boşnak mutasavvıfları (Vassaf'ın Sefinesine göre Anadolu'da yaşayan Boşnak mutasavvıflar)

Lebiba Dzeko (Devlet Müzesinde Uzman) Aliya Nametak'ın Türkiye'de yaşayan Sözlü Boşnak Edebiyatının Derlemesinde katkıları

 

Doç. Dr Sanjin Kodric

Bosna Hersek, doğu ve batı arasında bir ülke, aynı zamanda kendi edebiyatı da doğu ve batı arasında kalmış özellikler barındırıyor. Tarih ön plandadır. Bu edebiyatın merkezinde tarih var. Bosna hersek edebiyatı bir travma ve hafıza kültürü üzerinde kurulmuş bir edebiyat. Bu travma edebiyatımızda merkezi bir yer tutmaktadır. Boşnaklar bu edebiyatla kişisel kimlik arayışının edebiyat örneklerini meydana getirmişlerdir. Edebiyatta bu hafızanın yansımasını görmek mümkündür. Modern Boşnak edebiyatı 135 yıldır devam etmektedir. Edebiyatta bir kimlik arayışı söz konusudur. Ben ve öteki meselesi vardır bu edebiyatta.

Buradaki kimlik, kavşakta bir kimliktir. Çok kompleksli bir kültür söz konusudur. Bunlar edebiyatın aslında temel özelliklerindendir. Avusturya Macaristan konusu çok etkilemiştir edebiyatı.

Osman Nuri Hacic ve İbrişeviç ilk Bosna hersek romanını yazmışlardır. Konusu ümitsizliktir. Boşnak halkının ne durumda bulunduğunu ve bu sorunlarla yüzleştiğini yansıtmaktadır. Kolonyalist bir edebiyat olarak da değerlendirilebilir. Boşnak yazarlar ve şairler avusturya'ya karşı bir kompleks yaşamışlardı. Yeni bir ülke ve kültür içinde kendini göstermeye ve isbatlamaya çalışıyorlardı. Bu edebiyat çok katmanlı ve çok kültürlü bir edebiyattır. Boşnaklar hep ikilem yaşıyorlar, yeni Avusturya hükümetini kabul etsinler ve yapıda yer alsınlar mı? Yoksa Osmanlı imparatorluğuna mı göç etsinler?

Bosna hersek edebiyatında Osmanlı toplumundan ayrılış çok acıklı anlatılıyor. 135 yıl sonra aynı sorunları yaşıyoruz. Bir tarafta kendi kimliği ve Türkiye var, bir tarafta da Avrupa birliği var?

 

Fatmir Alisipahiç

Avus. Macaristan dönemi edebiyatında muhacirlik konusundan bahsedeceğim. Bu dönem Avrupa'nın politik sistemine zorunlu bir geçiştir ancak kendi muhafazakar kimliğini de sürdürmek istemislerdir.

Boşnak edebiyatı, boşnakların kimlik ve nereye ait olduğunu tamamlamaya yönelik bir süreç olmuştur. Bırakılmışlık ve terk edilmişlik duygularından Boşnaklar yıllarca kurtulamamışlardır. İşgalin ilk yılları edebiyatta bir durgunluk olmuştur. 1882 Kallay döneminden sonra biraz kıpırdanmalar başlar. Boşnak adlı bir dergi 2 Temmuz 1891'de çıkmaya başlamıştır. Bu dergide Boşnakların otantik milli unsur olduklarından bahsederek, hem Bosna'da hem komşu ülkelerde büyük tepkiler doğurmuştur.

Göç süreçleri ve aralıklarında farklar varsa da muhacirliğin bu edebiyatta yer alması ortak bir özellik oluyordu. Boşnakların aralarında dini birliği geliştirerek yeni bir süreç oluşturdular. Bu muhacir edebiyatında bir dönem oluşturmuştur.

Bir Hırvat olan Milan Milişeviç, hasan aziz takma adıyla edebiyatta muhacirlik temasına ilk değinen kişi olmuştur. Bu nasıl olmuştur. Çünkü iyi komşuluğun yaşamasını isteyen biriydi. Osman Cengiç'in yazdığı "muhacir" adlı bir piyes vardı. Boşnakları göç etmekten soğutmayı hedeflemekteydi. Balkan savaşları Osmanlı'nın geri döneceğine ait ümitlerin sonu olmuştur.

 

Amina Siljak Jesenkoviç

1900-1923 arasında yazılan Vassaf'ın Sefine-i Evliya adlı eser ancak 2010 yılında Türkçe'ye kazandırılmıştır. Eser Anadolu'nun tarikat kültürü, meşayih ve mutasavvıfların durumunu anlatması bakımından önemli bir kaynaktır.

Burada rastladığımız Boşnaklara dair bilgiler vermek istiyoruz. Yani Sefine'nin içeriğine baktığımızda Avusturya Macaristan ilhakı ve balkan savaşları esnasında göç etmiş olanlara bakmaya çalıştık. Bu dönemde Boşnak meşayihten Osman Şems Efendi'nin dahil bulunduğu Kadiri tarikatından Arif Hikmet Efendi de bulunuyor.

Bayrami tarikatından Hüseyin Efendi'ye rastladık. Hamzaviye tarikatından bir örnek şeyh de Hamza Bali'dir. Sarı Abdullah Efendi yine başka bir hamzavi tarikatından bir Boşnak şeyhtir. Dedesinin Saraybosna'dan geldiğini belirtmektedir. Celvetiyye tarikatından Abdurrahman Efendi Bosnavi vardır. Hilafetini Hüdai hazretlerinden almıştır.

Halveti tarikatı Boşnaklar arasında çok yaygın değildir. Halveti tarikatının bir Kolu olan Uşşaki tarikatından Şeyh Muhammed Bedradi dikkat çekmektedir. Şeyh Mustafa Peçevi de (vefatı 1699) zikredilen diğer Boşnaklardandır.

Bosna'nın Osmanlıya dahil olduğu zamanlarda Boşnak meşayihlerin varlığını fark edip sizlerle paylaştık. Hakiki vatan hasretinin derdini bilen çoğu Boşnak şeyh beşeri vatanını da terk etmemeye kararlıdırlar. Belki de her şeye rağmen bu toprakları koruyanların himmetleriyle burada varlığımızı sürdürüyoruz.

Biraz önce bir Türk doçent, "bütün olumsuz gelişmelere rağmen iyi ki de göçler olmuş, böylece bu güzel insanların Türkiye'ye katkıları olmuş" demişti. Ben de diyorum ki keşke göç olmasaydı. Biz çok şey kaybettik.

 

Lebiba Dzeko (Uzman)

Boşnaklardan birçok göç eden var türkiye'ye. Ancak tam sayı tesbit etmek mümkün değildir. Böylece bizim maddi ve manevi kültür mirasımız da gitmiş oluyor. Kitap, silah, kıyafet vs. kültürel objeleri de beraberinde götürmüşler, bunun yanında sözlü kültür unsurları da gitmiş oluyor.

1945 yılından sonra dedem Aliya Nametak bu çalışmalarını bastırmaya çalışıyor. 1965-70 yılları arasında Nametak'ın kendi öz çabalarıyla Türkiye'deki Boşnak sözlü kültürünün derlenmesi çalışmaları devam etmektedir. Boşnaklar ile mülakatlarını bir teybe kaydetmiştir. Bursa etrafındaki köyleri İnegöl, Kütahya, ve Pendik bölgesini gezmiştir. O dönemde Pendik'te 20 bin Boşnak oturmaktaydı. Karamürsel bölgesinde Boşnakça konuşan 7 köyü gezmiştir.. Arkaik bir Boşnakça konuşmaktaydılar. Halk şiiri, halk oyunları da korunmaya çalışılmıştı. Nametak bunları da kaydetti. Yeni muhacirler de gelince yeni dil öğeleri de Türkiye'ye geliyordu.

Türkler ile evlenen Boşnaklar, Türk kadınlarına da Boşnakça öğretmeye çalışıyorlardı. Bir Boşnak söyle demekteydi. Ben eşimle Türkçe konuşuyorum, o bana Boşnakça cevap veriyordu. Nametak bu çalışmalarını Beşikten Küreye adlı kitap olarak bastırmıştır. Bu çalışmada öz Boşnak atasözleri de derlenmişti. Bazı destanları Nametak teybine kaydetmiştir. Şiir ve şarkıların Bosna'nın hangi bölgesinden geldiğine dair bilgileri de kaydetmiştir. Boşnakların beslendiği bu sözlü kültürün çok farklı öğeler içerdiğini görmekteyiz. Bu çalışmaların bazıları yayınlanmamıştır, Bazıları dergilerde yayınlanmıştır. 1993'de Yugoslavya'nın yaptığı bir soruşturmada ailenin elindeki bu yayınlanmayan çok değerli arşiv oluşturacak teyp kayıtlarını Sırplar yok etmişlerdir. Çalışmaların büyük çoğunluğu böylece yok olmuştur. Az da olsa bazı kayıtlar buna rağmen ailenin elindedir.

 

Doç. Dr. Murat Erdoğan (Hacettepe Üniversitesi Göç Araştırmaları Enst. Müd)

Ben başçarşıda kahve içerken kahvenin yanında bir lokum getirildi. Benim bir Türk arkadaşım ikinci lokumu istediğinde garson şaşırmış. İlk defa böyle bir talep gelmiş. Çünkü burada kural böyledir, denmiş. Ben de oturum başkanı olarak bu dört Boşnak arkadaşımın konuşmalarını tam 15 dakikada bitirmelerini şaşkınlıkla karşılıyorum. Demek ki oluyormuş. Bizim de birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Ben diyorum ki bütün yaşanan acılara rağmen ben diyorum ki, iyi ki göç olmuş, bizim ülkemize gelmişsiniz, ülkemize katkılarınız çok olmuş, bizleri kültürel ve diğer manalarda zenginleştirmişsiniz.

 

100 YIL SONRA BALKANLAR OTURUMU

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mahir Aydın 

Murat M. Erdoğan (Doç. Dr.)-Balkanlarda Barış ve İstikrarın Sağlanmasında Avrupa Birliği’nin Rolü

Birol Akgün (Prof. Dr.)- ABD ve Balkanlar

Mehmet Özkan-Türkiye’nin Balkan Politikası

Birgül Demirtaş (Dr.)- Balkanlar'da Bölgesel İşbirliğinin Anatomisi: Fırsatlar, Sorunlar ve Meydan Okumalar

 

Doç. Dr. Murat Erdoğan

Avrupa birliği geçende Nobel barış ödülü aldı. Bu biraz çelişkili olsa da eğer ki bir örgüt bu ödülü alacaksa daha uygun başka bir örgüt yok. AB alanında 65 yıldır bir savaş yaşanmıyor. Askeri açıdan yoklar, siyasi açıdan beceriksizler. Ama kendi içlerinde barışı oluşturmaları bile küçümsenecek bir şey değil. AB'de hala ulusal politikalar ön planda ve ortak bir politikadan bahsetmek mümkün değil. AB NATO'dan destek alarak politika gerçekleştirmeye çalışıyor. Kıbrıs konusu AB'nin barış konusunda aksayan en önemli politikasıdır. AB'nin temelinde Kimlik inşa süreci: antik roma, Yahudi kaynaklardan beslenme vardır. Ve tabii ki Serbest piyasa ekonomisi.

Almanlar Hırvatların bağımsızlığını net bir şekilde desteklediler. AB önce Yugoslavya'nın birliğinden söz ederken, Almanya onları dinlemeden jet kararla Hırvatistan'ı tanıdı. 1992 Bosna Savaşı sürecinde hiçbir Avrupa ülkesinin tek başına müdahale şansı yoktu. Birlik olarak da müdahale şansları zayıftı. AB'nin Balkan politikası çok başarısız oldu. Balkanlarda sahipsiz kalan tek unsur Müslüman unsurdu. AB Balkanlar'da etkin olmak için ya mali yardımı, ya da üyelik teklifini kullanmaktadır. Önümüzdeki sene için Hırvatistan'ı üyeliğe alınma süreci bitecek gibi görünüyor. Bu aynı zamanda diğer ülkelere örnek teşkil edecektir. AB süreci aynı zamanda NATO güvenlik şemsiyesi altına girmek demektir. Bu konuda Türkiye'nin politikaları hep destekleyici niteliktedir. Yine Türkiye'nin Sırbistan ile yönelik politikası bölgede tansiyonun düşmesi için önemlidir. AB dahi bu konuda Türkiye'nin politikalarını desteklemektir.

Dünya ekonomisinin 60 70 trilyon dolar olduğunu düşünürsek. Bunun çok büyük bir kısmınaa AB ekonomileri sahiptir. Sonra ABD ve Çin geliyor. Dolayısıyla AB'nin bitmesinden modasının geçmesinden söz etmemiz için henüz çok erken diyorum.

 

Prof. Dr. Birol Akgün

ABD açısından Balkanlar sorunlu bir bölge olarak görülüyor. Soğuk savaş döneminde bu coğrafya büyük ölçüde sosyalist blok içinde yer aldı. Yugoslavya ise Varşova paktında değildi ama ABD ve batı ile de çok iyi değildi arası. Türkiye ve Yunanistan balkanlarda ABD'nin uyguladığı çevirme politikasının temel ülkeleri haline geldi.

1990'lı yılların başından itibaren ABD bu coğrafyaya daha hızlı intikali beklenirdi. Ancak ABD stratejik olarak direkt müdahale etmeyi uygun görmedi. Dayton'ın imza süreci ve sonrasında ABD'nin etkisi belirginleşti. Euro Atlantik bölgesinde barış ve istikrarın sağlanması noktasında, ABD, Balkanlar'ı AB'ye karşı bir argüman olarak kullandı.

1999 ve 2001 de Kosova'ya müdahale edildi hızlı bir şekilde. 2001'de Makedonya iç savaşında da etkinliğini sürdürdü. 1991-2001 arasında ABD bölgede düzen sağlayıcı hegemonik bir güç haline geldi.

2001 sonrası son 10 yılda ABD balkanlarda angajmanlarını azaltmaya başladı. Afganistan, Irak, 11 Eylül olayları, Balkanlar önemini ABD açısından kaybetti. Sadece yeni çatışmaların çıkmasını engelleyecek politikalarına devam etti. ABD Kosova ve Bosna'da nabzı tutmaya devam ediyor. Operasyonel gücünü ise bırakmış gibi gözüküyor. Bulgaristan ve Romanya'nın NATO'ya girişi de ABD'nin desteklediği görülmektedir.

 

Mehmet Özkan

2000 sonrası Balkanlara bakılınca Türkiye'nin Bosna'ya ve bölgeye ilişkisi nasıl şekillendiğini analiz etmeğe çalışacağım. 2001 sonrası ABD ve AB'nin bölgeye ilgisi azalırken, 2006 sonrası Türkiye'nin bölgeye artan bir ilgisi söz konusudur. Türkiye bölgeye yaptığı maddi yardım ve eğitim alanında üniversiteleriyle ön plandadır. Türkiye'nin en zayıf olduğu konu ekonomik yatırımlardır. Bosna'da bankaların % 80'i Avusturya ve diğerlerine aittir, ziraat bankası çok küçük bir yüzde kaplamaktadır.

Dini boyutta TİKA ve diğer kuruluşlarımız cami ve diğer eserlerin tamirinde güzel çalışmalar yapılmıştır. Türkiye burada tek başına bir oyun kurucu ve değiştirici olması şu anda zor. Ona göre politikalar geliştirmeye dikkat etmeliyiz.

 

Dr. Birgül Demirtaş

Toplantının multidisipliner boyutta yapılmasını çok önemli bulduğumu belirtiyorum. Özellikle biz uluslararası ilişkiler uzmanları edebiyatı pek önemsemiyor ve kullanmıyoruz. Ben de bu toplantıyı izledikten sonra artık, edebiyatın uluslararası ilişkilerde çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Dışlayıcı kimlikler 90'lı yıllardan sonra çok belirgin hale geldi. 1934 Balkan Paktı, Bulgaristan'ın genişlemesine engel teşkil etmek üzere kurulan bir pakttı. Türkiye ve Yunanistan bu paktın kurulmasından 12 yıl önce savaşmalarına rağmen bu ittifak gerçekleştirilebilmiştir. 1954 Balkan Paktı da çok kısa etkinliğini sürdürmüştür.

Bölge ülkelerinin birbirleriyle gerçekleştirdikleri alışveriş oranlarını yorumlamak istiyorum. Barış için birbirleriyle olan ticaret oranları bence çok önemlidir. Mesela Bosna'nın tüm ticaretinin % 32'sini çevre Balkan ülkeleriyle yapmaktayken, bu oran Arnavutluk'ta % 24 iken AB'ye giren Romanya'da % 6, Hırvatistan'da ise % 12'dir. AB'ye giren ya da adaylığı yakla

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum