AZERBAYCAN'IN ULUSAL GÜVENLİĞİ VE AGİT POLİTİKALARI - Yazan: Umut Berhan ŞEN

AZERBAYCAN'IN ULUSAL GÜVENLİĞİ VE AGİT POLİTİKALARI - Yazan: Umut Berhan ŞEN
17 Ekim 2020 - 20:59 - Güncelleme: 17 Ekim 2020 - 21:05

Son günlerin en çok tartışılan uluslararası kuruluşu AGİT. Tam adı, ‘Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ olan bu kuruluşla ilgili yorum ve analiz yapmadan önce, AGİT’in ne zaman, nasıl, niçin ve kimler tarafından ne amaçla kurulduğuna bir göz atmamız gerekiyor. Bu sayede AGİT üyesi bir devlet olarak haklarımızı ve avantajlarımızı sürekli olarak anımsayıp, buna göre masada veya sahada stratejik hamleler yapabiliriz. Ayrıca yine AGİT üyesi olan, bir diğer Türk devleti Azerbaycan Cumhuriyeti açısından da aynı durum geçerlidir.

Helsinki Nihai Senedinin bir sonucu olarak, 1975’te Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) olarak ortaya çıkan ve özellikle Soğuk Savaş döneminde uluslararası ilişkilerde yönlendirici bir işlev yerine getiren AGİT, 1990’lı yıllarda diğer boyutlarının (ekonomi ve güvenlik) yanısıra, insan hakları alanında da “esnek hukuk” (soft law) olarak tanımlanan normların geliştirilmesine önemli katkıda bulunmuştur. Türkiye, AGİT süreçlerine de başından bu yana aktif biçimde katılmaktadır. Ülkemiz, özellikle 1990’ların başından itibaren, Balkanlar’da ve eski Sovyetler Birliği coğrafyasında ortaya çıkan yeni bağımsız ülkelere demokrasi kültürünün ve demokratik kurumların işleyişine ilişkin deneyimlerin aktarılması konularında önemli bir işlev üstlenmiştir.

    AGİT’in Amacı: AGİT, güvenliğin üç boyutunda (siyasi-askeri, ekonomi-çevre ve insani) ilke, norm ve standartlar geliştirmekte, yükümlülüklerin uygulanma durumlarını izlemekte, esnek müzakere ve siyasi diyalog forumu teşkil etmekte, ayrıca katılımcı Devletlerin demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı alanlarındaki çabalarına destek ve yardım işlevi görmektedir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Soğuk Savaş döneminde bloklar arasında düzenli diyalog tesis etmek suretiyle gerginliği ve anlaşmazlık noktalarını azaltmak ve bu sayede Avrupa’da güvenliğin artırılmasını sağlamak amacıyla, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) adı altında bir müzakere forumu ve konferanslar diplomasisi olarak ortaya çıkmıştır.

1970’li yıllarda Avrupa’yı etkisi altına alan yumuşama döneminde Batı’nın “karşılıklı ve dengeli kuvvet indirimleri” müzakerelerine başlanması yönündeki önerisinin Doğu Bloku tarafından kabul edilmesi ve bununla eşgüdümlü olarak 1973 yılında Helsinki’de başlayan görüşmelerin sonucunda Helsinki Nihai Senedinin 33 Avrupa ülkesi ile ABD ve Kanada tarafından 1975 yılında imzalanmasıyla AGİK süreci başlamıştır.

Helsinki Nihai Senedinde güvenliğin birbiriyle irtibatlı üç farklı boyutu (siyasi-askeri, insani ve ekonomi-çevre) olduğu kabul edilmiştir. Bununla birlikte, Örgütün Soğuk Savaşın sona ermesine kadar geçen dönemdeki faaliyetleri ağırlıklı olarak siyasi-askeri boyutta odaklanmıştır. 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ideolojik kamplaşmanın son bulmasıyla üzerinde önemli bir yükü atan AGİK, yeni dönemin risk ve tehditlerini karşılayacak bir uyum süreci içine girmiştir. Dolayısıyla AGİK, hür demokrasinin tesisi ve gelişimi ve insan haklarının izlenmesi gibi işlevlerine ilaveten, erken uyarı, çatışmaların önlenmesi, kriz yönetimi ve çatışma sonrası rehabilitasyon alanlarında diğer uluslararası ve bölgesel kuruluşlara nazaran mukayeseli üstünlük kazanmıştır.  SSCB’nin dağılması sonrası dönemin siyasi başlangıcını oluşturan ve Helsinki sürecinde önemli bir dönüm noktasını simgeleyen 1990 Paris Şartı’yla, AGİK’in siyasi danışma mekanizmaları ve bir dizi daimi organ aracılığıyla kurumsallaşması ihtiyacının ortaya çıktığına karar verilmiş, 1992 Helsinki Zirvesi’nde, bugün halen işlevsel olan kurum ve kuruluşlarının temeli atılmıştır. 1994 Budapeşte Zirvesi’nde ise AGİK bir uluslararası teşkilata dönüşerek, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı-AGİT adını almıştır.

AGİT, diğer uluslararası kuruluşlardan oldukça farklı olarak antlaşma veya sözleşme gibi hukuki bağlayıcılığı bulunan bir belgeye dayanmamaktadır. Kabul ettiği ilkeler çerçevesinde, kendi idari ve kurumsal yapısı da siyasi düzeyde Bakanlar veya Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından alman kararlara göre şekillenmektedir. Kararlar oy birliğiyle alınmaktadır.

AGİT ülkeleri arasındaki siyasi diyalogu parlamenterler düzeyine taşımayı amaçlayan AGİT Parlamenter Asamblesi (AGİT-PA) 1991 yılında kurulmuş olup, ülkemizin TBMM’inde oluşturulan AGİTPA Türk Grubu tarafından AGİTPA çalışmalarına katılım sağlamaktadır. AGİT’i diğer uluslararası örgütlerden ayıran karşılaştırmalı üstünlüklerden birini de bölgesel çalışmaları oluşturmaktadır. Günümüzde, Güneydoğu Avrupa’da Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova ve Makedonya’da; Doğu Avrupa’da Moldova ve Ukrayna’da; Kafkaslarda Azerbaycan ve Ermenistan’da; Orta Asya’da Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’da faaliyet gösteren AGİT ofisleri çatışmaların önlenmesi ve çözümü için siyasi süreçlerin kolaylaştırılması, sivil toplumun ve demokrasinin geliştirilmesi hedefleri doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedirler.

    AGİT Minsk Grubu ve Karabağ Sorunu

Hatırlayalım; son günlerde yeniden kamuoyu gündeminde yer bulan AGİT Minsk Grubu, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgal etmesiyle başlayan krize barışçıl bir çözüm bulmak amacıyla 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tarafından oluşturuldu. 6 Aralık 1994’ten beri de Minsk Grubunun eş başkanlıklarını ABD, Fransa ve Rusya yürütüyor. Bu ülkelerin liderleri Ermenistan’ın saldırılarına Azerbaycan’ın karşılık vermesiyle başlayan çatışmalarla ilgili dün bir bildiri yayımladı. Bu bildiride “Ermenistan ve Azerbaycan yönetimini, AGİT Minsk Grubu eş başkanlarının desteğiyle herhangi bir şart koşmadan durumun çözümüne ilişkin müzakereleri yeniden başlatma konusunda sorumluluk üstlenmeye çağırıyoruz.” ifadeleri yer aldı.

Rus, Fransız ve Amerikalı eş başkanlardan oluşan ve kurulduğu günden bugüne kadar birçok girişimde bulunmasına rağmen Dağlık Karabağ sorununun çözümüne dair somut bir yol haritası oluşturamayan Minsk Grubu, aslında sadece Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları ve dışişleri bakanlarının müzakere etmesini sağlayan bir oluşumdur. Zaten   Geçen zaman içinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Minsk Grubunun etkisizliğini ve başarısızlığını vurgulamış, daha somut açıklamalar beklediklerini dile getirmişti.

İlham Aliyev, 2 ay önce Minsk grubu hakkında şu yorumu yapmıştı:

“Minsk Grubu, kendilerinin şekillendirdiği müzakere sürecini bozan ve neredeyse önemsiz kılan Ermenistan’ın açıklamalarını neden yanıtlamıyor? Minsk Grubu eş başkanları, buna yeterince tepki gösterdi mi? Göstermediler. Ermenistan müzakerelerin biçimini değiştirmek ve Dağlık Karabağ’ın sözde yönetimini masaya oturtmak istiyor. Buna da gerekli yanıt verilmedi. Bazı soyut kelimelerle açıklama yapıyor fakat net fikir bildirmiyorlar. Artık o dönem geçti. Biz, netlik talep ediyoruz.”

   Kuşkusuz, İlham Aliyev’in bu açıklaması, AGİT üyesi bir Türk devleti olan Azerbaycan’ın güvenliği ve genel istikrarı açısından haklı ve son derece makul bir serzeniştir.

   Genel Değerlendirme

2000’li yılların başında oluşmaya başlayan yeni dünya düzeninde karşılaşılan tehditlerin çok boyutlu ve karmaşık-hibrit özellikler göstermesi, AGİT’in bu tehditlerle mücadele imkan ve yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik çabaların 2000’li yıllarda da sürdürülmesini gerektirmiştir. Bu amaçla, 2003 Maastricht Bakanlar Konseyinde “21. Yüzyılda Güvenlik ve İstikrara Yönelik Tehditlere Yönelik  AGİT  Stratejisi” kabul edilmiştir. 2010 Astana Zirvesi’nde kabul edilen “Güvenlik Topluluğuna Doğru” başlıklı deklarasyonla ise, AGİT coğrafyasında güvenlik topluluğu inşa edilmesi hedefi dile getirilerek, kapsamlı ve işbirliğine dayalı güvenlik ile güvenliğin bölünmezliği ilkelerine dayalı bir vizyon öngörülmüştür. Astana Zirvesi’nden sonra, üye ülkelerin toprak bütünlüğü ve terörden arındırılması, kadın, cinsiyet ve siber güvenlik gibi boyutlar arası konular da önem kazanmış ve AGİT’in gündeminde daha fazla yer bulmaya başlamıştır.

27.09.2020 tarihinde, AGİT Dönem Başkanı, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, Erivan ve Bakü’ye Dağlık Karabağ’da derhal ateşkes sağlama çağrısı yaptı. Bu çağrı, ilk başta makul ve olumlu bir tutum olarak gözüktü. Geçtiğimiz günlerde, Moskova’da Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov başkanlığında Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları bir araya gelmiş ve ateşkes konusunda mutabık kalınmıştı. Fakat Ermenistan’ın son günlerde Azerbaycan’a yaptığı füze saldırıları, henüz 24 saat bile geçmeden, ateşkesi ihlal etmiş oldu. Dolayısıyla, Ermenistan’ın hukuk ve insanlık dışı bu tutumunu AGİT’in de görmesi ve acilen AGİT’in tüm katılımcı üye devletlerinin ve AGİT’le işbirliği ortaklığı yapan devletlerin Ermenistan’a yönelik yaptırımlar konusunu ele alması ve AGİT’in, Dağlık Karabağ konusunu ilkeli ve hukuka uygun biçimde çözüme kavuşturması gerekmektedir. Dolayısıyla, BM tarafından Azerbaycan toprağı olarak tanınan Dağlık Karabağ’ın bir an önce Azerbaycan Cumhuriyeti’ne devredilmesi için uluslararası kamuoyunu aydınlatmak ve gerekli deklarasyonları yapmak, AGİT üyesi ülkelerin bu konudaki koordinasyonunu ve konfigürasyonunu hazırlamak da AGİT’in görevidir. Silahsız ve çatışmasız bir çözüm ancak bu şekilde mümkündür.


Umut Berhan ŞEN

Kaynak: 
http://sahipkiran.org/category/yazarlar/umut-berhan-sen-yazilari/

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum