Ayşegül Kılınç: "İlk Türk Kadın Heykeltıraş: Sabiha Ziya Bengütaş"
Celal Bayar Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü mezunu Ayşegül Kılınç hanımefendi "İlk Türk Kadın Heykeltıraş: Sabiha Ziya Bengütaş" adlı yazısını sitemizin okurları için kaleme almıştır.
Türkler’in taş ile tanışıklığı Kalkolitik Çağ’a dayanmaktadır. Orta ve İç Asya’da Proto-Türkler’in öncü olarak ortaya koyduğu menhir tarzındaki dikili taşlar; Hunlar ve Göktürkler ile çeşitli şekillerde usta bir sanatkarlığa dönüşmüştür. Özellikle Göktürkler Dönemi’ne (552-745/746) tarihlendirilen pek çok âbide, heykel ve balballar mevcuttur. Bu eserler çeşitli amaçlarla ortaya çıkarılmıştır. Göktürkler’den günümüze birer miras olarak gelen abideler ile Türk büyükleri, dönem hakkındaki bilgileri, mevcut dönemdeki ve geleceğe karşı tavsiyelerini bu taşlara yontmakla seslerini kalıcı hale getirmişlerdir. Şamanizm’in de yoğun etki gösterdiği taş eserlerdeki mitin simgesel unsurları islâmiyete geçiş sonrasında da varlığını sürdürmüştür. Fakat bu eserler bir insanı tasvir etmekten ziyade, dini yapılarda süsleme niteliği taşıyan mitolojik figürler ile kendini göstermiştir. İslâmın getirdiği heykel sanatına karşı duran bu bakış Anadolu Selçuklu Devleti sonrasında Osmanlı İmparatorluğu boyunca sürmüş, 19. yüzyılda Avrupa ile yoğun bir kültürel ilişki kurulduğunda kırılmaya başlanmıştır. Batılı sanatçılar ile plastik sanatlara saray ve çevresinde yoğun bir merak oluşmuş, bu sayede 3 Mart 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi kurulmuştur. İlk öğrencilerin çoğunluğu gayrimüslim çocuklar iken zamanla Türk ve Müslüman çocuklar katılım sağlamış daha sonra Türk kızları da mektepte yerini almaya başlamıştır.
Sabiha Ziya 1904’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İlköğrenimini Eyüp Sultan Reşadiye Numune Mektebi’nde yaptıktan sonra babasının görevi üzerine Şam’a yerleştikleri için eğitimini 4 yıl burada sürdürmüştür. Fransız Katolik Mektebi’nde de bir yıl kadar eğitim görmüştür. Daha sonra İstanbul’a dönüp Büyükada’ya yerleşmişler ve burada Köprülü Fuat Paşa Okulu’ndan mezun olmuştur. Sabiha, çocukluğundan beri doğanın ahengine kapılan karakterini resme döktüğü için bu yolda ilerlemek istemiş ve henüz liseyi bitirmeden 1920’de Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’ne kaydolmuştur. Burada Feyhaman Duran’ın öğrencisi olmuştur. İçindeki tabiat ruhunun sadeliğini peyzaja dökerken bir gün antik bir büstü kopya etmiş ve bu kopya ismini yurtdışına duyuran o kutlu yolu başlatmıştır. Heykel Şubesi Hocası İhsan Özsoy takdire şayan olan bu büstün bir kadın elinden çıkmasına güçlükle inanmış ve “Sen, evin temelini yapmadan çatıya çıkmışsın.” diyerek bu genç resim öğrencisine cesaret vermiştir. Zira bu başarı basit bir başarı değildir, o dönemde canlı modeller dahil heykeltıraşların atölyeleri bile yoktur. İçindeki heykel aşkı Sabiha’yı adeta büyülemiş ve küçük kavanozundaki evreni aydınlatacak olan bu ışık onun bir hafta boyunca büst üzerinde çalışmasını sağlamıştır. Bir yıl Resim Şubesi’nde çalıştıktan sonra bölüm değiştirerek Heykel Şubesi’ne girmiş ve böylece Heykel Şubesi’ne giren ilk kız öğrenci olarak tarihte yerini almıştır. Fakat bu durum gerek ailesinin gerek toplumun gerekse resmi makamların kendisine olan tepkinin doğmasına sebep olmuştur. Tüm bu kuralcılık ve ayıplamalara rağmen Sabiha şubede 3 erkek öğrenci arasında eğitim almış, giderek artan tutkusuyla oldukça başarı göstererek bölümü birincilikle bitirmiştir. Bir heykelin ham maddesinden küçük nüanslarına kadar her şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırmış ve bilgi sahibi olmuştur. Onun sanat anlayışına göre sanatçı eserine ilk başta şahsiyetini katması gerektiğinden, kendisinin de deyimiyle, yaşamını çalışmakla zevki bulmuştur. Bu ısrarcı ve bağımsız yetenek sayesinde erkek egemenliğindeki heykeltıraşlık mesleğinde ezberler bozulmaya başlanmıştır.
İki yıl hastalığı sebebiyle eğitimine ara vermek zorunda kalsa da bu ondan hiçbir şeyi eksiltmemiş aksine ilerleyen dönemde Sanayi-i Nefise mensuplarının açtığı bir sınavı kazanarak yurt dışına gitmeye hak kazanmıştır. Fakat resmi yetkililer bunu uygun bulmadıkları için Avrupa’ya Sabiha yerine arkadaşı Ratip Aşir Acudoğlu gönderilmiştir. Bununla beraber öğrenim süresi boyunca 7 yarışmanın galibi olmuştur. Avrupa öğrenimi gibi Roma öğreniminde de yetkililer Sabiha’yı göndermek istemeseler de Sabiha bunun üstesinden gelmiş ve Roma Güzel Sanatlar Akademisi’ne yazılarak Prof. Luppi’nin atölyesinde ihtisas yapmıştır. Öğrenimini bitirdikten sonra Taksim’e konulacak olan Cumhuriyet Anıtı için Roma’da çalışan Pietro Canonica’nın 18 ay boyunca asistanı olmuştur. 1924’te Sanayi-i Nefise Mektebi’nden mezun olmuştur. 31 Temmuz 1925 günü ilk sergisi olan Galatasaray Sergisi’ne Ahmet Haşim ve iki kişinin büstüyle; 1926’daki sergiye de Hakkı Şinasi Paşa, Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden ve Ressam Hikmet Onat’ın büstleriyle katılmıştır. Galatasaray Sergisi ismini taşıyan bu sanat etkinliklerine katılım gösteren ilk kadın sanatçı yine Sabiha Ziya olmuştur.
Ressam Hikmet Onat ve Büstü
1933 yılında şair Abdülhak Hâmid’in torunu diplomat Şakir Emin Bengütaş ile evlenmiş, bundan iki yıl sonra soyadı kanunu gereği eşinin soyadını almıştır. Bu evlilik ile Sabiha Ziya Bengütaş yurt dışı ziyaretlerini daha sık gerçekleştirmiş ve böylelikle ismini daha geniş camiaya duyurmuştur. Diplomat bir eşe sahip olmanın gereği olarak önce Brüksel’e gitmiş buradaki sanat eserlerini ve müzeleri tanımış, daha sonra uzunca yıllar Türkiye’nin Roma elçiliğinde eşi görev aldığı için İtalya’da mesleğini sürdürmüştür. Bunlara ek olarak Moskova, Varşova ve Prag’da da yaşamak da Sabiha Ziya Bengütaş’ın mesleğine büyük katkı sağlamıştır.
Çok sayıda tanınmış kişinin heykel ve büstlerini yapmış, en önemli eserleri olan Atatürk ve İnönü heykellerini 1938’de açılan heykel yarışmalarını kazanarak ortaya koymuştur. Eşinin dedesi olan Abdülhak Hâmid için büst yapmış, Abdülhak Hâmid ölünce bu büst evinin bahçesine konulmuş, bu durum islâm adetlerine aykırı denilerek eleştirilmiş ve en sonunda çalınmıştır. Ahmet Hâşim, Nâmık İsmail, Bedia Muvahhit, Hakkı Şinasi Paşa, Ali Fuat Paşa, Hasan Âli Yücel gibi isimlerin de büstlerini yapmıştır.
Sabiha Ziya Bengütaş ve Atatürk Heykeli
Heykeltıraşlığının yanında ressamlıktan kopmamış, peyzaj resimlerine devam ederken yakın çevresinin de portrelerini yapmıştır. Eşi emekli olduktan sonra Ankara’ya yerleşmişler kalan hayatlarını burada sürmüşlerdir. Eşini kaybettikten sonra Nurol adında bir kız evlat edinmiş; öldüğü tarih olan 2 Ekim 1992’ye kadar kendini kızına ve çok sevdiği hayvanlara adamıştır. Herkesin karşı durduğu ve tasnif etmediği işlerde bir kadının kararlı duruşu, kendi istikbâlinin maketini oluşturmasındaki en iyi örneğini Sabiha Ziya Bengütaş oluşturmuştur. Sabiha Ziya Bengütaş kendi yazgısını kendi yoğurmuş ve kendisinden sonraki Türk heykeltıraş kadınlarının parlayan ışığı olmuştur.
Ayşegül Kılınç
FACEBOOK YORUMLAR