Atatürk, Atatürk'ü Anlatıyor

Kendi ağzından hayat hikayesi ile Atatürk Araştırmacı yazarlar Gülnur Aksop ve İbrahim Karakaş'ın 8 yıllık emeğinin ürünü olan "Atatürk, Atatürk'ü Anlatıyor" dizisi onun kendi ağzından hayat hikayesi olarak planlandı.

Atatürk, Atatürk'ü Anlatıyor
01 Mayıs 2023 - 10:27

Tamamen kendi yazdığı günlükler, mektuplar, verdiği röportajlar, anıları ve dönemin belgeleri, günümüz Türkçesine uyarlanarak kullanıldı. 4 ciltlik "Atatürk, Atatürk'ü anlatıyor" dizisinin ilk kitabı olan "Benim Tutkularım Var" 19 Mayıs 1919'a kadar olan dönemini kapsamakta. Mustafa Kemal, ilk kitaba adını veren tutkusunu 25 Ocak 1914 tarihli notuyla şöyle açıklıyor:

img-20230424-wa0005.jpg

img-20230424-wa0006.jpg

"Benim tutkularım var, hem de pek büyükleri. Bu tutkularımın, yüksek yerler ele geçirmek ya da büyük paralar elde etmek gibi, maddi emellerin doyumuyla ilişkisi bulunmuyor. Ben, bu tutkularımın gerçekleşmesini, yurduma büyük yararları dokunacak, bana da başarıyla yerine getirilmiş bir görevin iç rahatlığını verecek büyük bir düşüncenin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım."

Mustafa Kemal, asker olma fikrinin nasıl doğduğunu, annesi Zübeyde Hanım'ın buna karşı çıkışını ve sonrasında yaşadığı sıkıntıları şu satırlarla aktarıyor:

"Binbaşı Kadri Bey komşumuzdu. Oğlu Ahmet Bey Askerî Rüştiyesi'ne devam ediyor ve okulun askeri elbisesinî giyiyordu. Onu gördükçe ben de böyle elbise giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda subaylar görüyordum. Subay olabilmek için tek yolun Askerî Rüştiyesi'ne girmek olduğunu anlıyordum. O sırada annem Selanik'e gelmişti. Askerî Rüştiyesi'ne girmek istediğimi söyledim. Fakât o, askerlikten ürküyordu. Asker olmama şiddetle karşı koyuyordu. Başvuru zamanı ona sezdirmeden kendi kendime Askerî Rüştiyesi'ne giderek sınavı kazandım. Böylece annemi oldu bittiye getirmiş oldum.

Abdülhamit günlerindeydi. 1905 yılında okuldan kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Ama bu ilk adım hayata değil, zindana rastladı. Gerçekten de beni bir gün aldılar ve yolsuz yönetimin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım.

img-20230424-wa0007.jpg

Annem bunu ancak ben zindandan çıktıktan sonra duydu. Ve hemen beni görmek için koşup İstanbul'a geldi. Ama orada kendisi ile ancak üç-beş gün konuşabildim. Çünkü yeniden o kötü yönetimin ispiyoncuları, casusları ve cellatları oturduğumuz yeri sarmış, beni yine alıp götürmüşlerdi. Anam ağlayarak arkamdan geliyordu.

Beni sürgüne götürecek olan vapura bindirirlerken o kadar çok istediği halde benimle görüşmesi yasaklandı ve gözyaşları içinde Sirkeci rıhtımında tek başına kalakaldı. Sürgündeki korkutucu günlerimi o, gönül kaygıları ve gözyaşlarıyla geçirdi. Sonra Mondros Antlaşması yıllarında ben Anadolu'ya geçince de annemi yine kaygılı ve kuşkulu olarak İstanbul'da bırakmak zorunda kaldım.

Yanımda kendisinin bana arkadaş diye verdiği bir adam vardı. Onu Erzurum'dan İstanbul'a gönderdiğim zaman, annem tek başına geldiğini duyunca, benim için padişahın verdiği "asılsın" fermanının yerine getirildiğini sanıp inmeli olmuştu. Ondan sonraki savaş ve uğraş yılları, onun günlerini hep kaygıya, derde ve üzüntüye boğan nedenlerle dolu geçti. Böylelikle düşmanlar kadar padişah da ona baskı yapmış, kaygı vermiş, acı yüklemiş oldu.

Oturduğu evler, bin türlü nedenlerle ikide bir basılırdı, aranırdı. Kendisini sıkıştırırlar, bilmediği şeyleri söyletmek isterlerdi. Annem o sıralarda üç buçuk yıllık bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi.

Bu gözyaşları yüzünden neredeyse gözlerini yitirecekti. Ancak şu son bir iki yıl içinde onu İstanbul'dan kurtarıp yanıma getirebilmiştim. Ona kavuştuğum zaman o artık yalnız duygularıyla yaşıyordu.

Poseidon Yayınları (Tel: 0212 2512780)
Yazan: Ahmet Yabuloğlu

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum