ARZU KUREYŞİ YAZDI: YAŞAYAN RUH

Sandalyeye oturarak kitabını okumak istedi ama bir türlü hikâyenin içine giremedi.

ARZU KUREYŞİ YAZDI: YAŞAYAN RUH
04 Nisan 2025 - 20:26
YAŞAYAN  RUH​

Gecenin bitimindeki o saatler daha da farklıydı onun için. Sanki başka bir atmosfere giriyordu. İstemediği düşüncelerin içinde dalıyor olsa da her şeyin bitişi bu düşüncelerin de biteceği haberini veriyordu. Bunun içindi ki teslim etmişti kendisini. Kendisi, kendi elleriyle sessizce kendisini bitirdiğini biliyordu.

Oldukça ciddi biriydi. Öyle ki ne şakadan hoşlanır. Ne de şaka yaptığını hatırlıyordu. Bunun içindi ki yalnız biriydi. Ailesiyle son görüşmesi üç yıl öncesine dayanıyordu. Defalarca onu kendi yanlarına almak istediler ama gitmek istememiş her defasında yalnız olamadığını yalnız olsa da gayet mutlu olduğunu söylüyordu.

İşte kütüphane ve içindeki bu kitaplar yalnız olmadığı hissini uyandırıyordu içinde. Bu kütüphane onundu. Rahmetli dedesinden babasına kalmış bir mirastı. Eskiydi. Kahverengiye boyanmış rafları uzadıkça uzuyor tıpkı her tarafı yüksek binalarla döşenmiş olan dar bir sokak gibi görünüyordu. Eski romanlar, şiirler ve her birinin içine onu anlatan cümleler... Belki de kaybettiği kelimeleri buluyordu. Sevgi gibi...

Her gün sabah şiir okuyordu. Sonrasında ise bir hikâyenin içine girip gün boyu çıkamıyordu. Bazen çıktığı oluyordu tabi ama attığı her adımı o hikâyenin içinde olduğunu varsayarak atıyordu. Bir hikâyenin kahramanı olup rolünü iyi oynamak zorundaydı. Başka çaresi yoktu çünkü.

Sabahları sevmiyordu. Bir başlangıç gibi görünse de o bitişi görmek istiyordu. Ona göre gerçekler bitişlerdi. Karamsarlığın içinde miydi? Yoksa biz mi böyle düşünüyoruz? Meçhul...

Günlerdir kar yağmaktaydı. Her yer beyaza bürünmüştü. Böylesine şiddetli bir kar yağıyorken kim kütüphaneye gelirdi?

Hava iyice soğumuştu. O ise sıcacık odasında yatağında yatıyor ve elinde belki de kendi hayatına çok benzeyen bir kahramanın hayatını anlatan kitabını okuyordu. Kütüphanenin kilidini bugün açmamıştı. Perdeleri de çekmemişti. Sessizlik bütün odayı almıştı ki kütüphanenin demir ve sert kapısını birinin tekmelediği sesi geldi kulağına. Duymazlıktan gelmek isteyecekti ama ses gittikçe şiddetlendiği için sinirli sinirli yataktan kalkıp merdivenleri hızlıca alarak aşağı indi. Alt katın ışıklarını açıp perdeyi çekti ve gördüğünü şaşırdı. Ağzı açık kalacaktı az kalsın.

Kapının önünde titremekte olan bir kız... Bu soğukta, bu saatte, burada ne işi vardı bu kızın? İşkence görmüş gibiydi. Mosmor boynunun üzerine dağılmış dalgalı ve siyah saçları her şeyden daha fazla dikkat çekiciydi. Bu soğukta üstündeki o uzun, bol ve kırmızı monttan başka bir şey yok gibiydi. Bu kız kimdi? Daha önceden bu mahallede görmemişti onu. Başına neler gelmişti bu kızın?

Bütün bu soruların cevabını bulmak için kapıyı açıp sormalıydı. Nedense bunca merakın yanında o yine de kıza bakmayı seçmişti. Sokak lambasının ışığı kızın yüzünü daha da aydınlatmış kahverengi gözlerini daha da belirginleştirmişti. Yorgun bakışları vardı. Dudağındaki yaralar ve soğuktan yerinde duramayışı, titreyişiydi kıza bakmak isteyişi.

Sonunda kızın o masum bakışlarına dayanmayıp kapının kilidini açtı.

--Buyurun, bu saatte kitap almaya gelmemişsinizdir umarım.
--Hayır, şey...

İnce sesi ne kadar da titriyordu. Konuşmayı yeni öğrenmiş gibiydi. Kelimeleri zor çıkartır konuşurken kafasını aşağıya indirirdi.

--Nasıl yardımcı olabilirim?

-Şey, benim kalacak bir yerim yok da gece burada kalabilir miyim? Lütfen içeri girmeme izin verin. Çok üşüdüm. Sabah erkenden çıkacağım, söz...
-Çok üzgünüm ama böyle bir iznim yok.

--Lütfen, benim size ne zararım olabilir ki?

--Ben seni tanımıyorum. Tanımadığım birinin içeri girip kalmasını nasıl izin verebilirim?

--Haklısınız! Başka şehirden geldim. Ailemi kaybettiğim için dedemin yanına çalışmak için geldim.

--Tamam, da dedenin yanında niye kalmadın?

Kız cevap vermedi. Bu sorunun cevabını ya bilmiyor ya da cevaplandırması zor geliyordu. Sonrasında ise çok yorgun bir sesle:

--Sadece bir köşede uyuyacağım. Sabah daha insanlar uyanmadan da gideceğim.
Bir şey demeden kapıyı kızın yüzüne kapattı. Böyle birindin böyle bir şey yapacağı beklenirdi. Kalbini dinlemeyen yalnız mantığa göre hareket eden bir insandı.Duyguları vardı tabi ama hepsini tam anlamıyla yaşaması imkânsızdı. Pencereden kapının önünde, karların üstünde oturan kızı bir kere daha baktı. Ne yapacağını bilemiyordu. Bir hafta önce okuduğu kitap aklına gelmişti o sırada. Kitapta caddenin kenarında gördüğü bir kıza yardım eden adamın kız tarafından öldürüldüğünü anlatan çok garip bir hikâyeydi. Bu kız öldürebilir miydi onu? Hayır, o küçük eller ve o ince parmaklar nasıl koca adamı öldürebilirdi ki?

Sormak istediği soruların sayısı baktıkça artıyordu oysa bazı soruların cevabını çok iyi öğrenmişti. Düşüncelere dalmıştı adam oysa kızın artık dayanacağı kalmamıştı. Ağzını zorla açıp kapatır sesi çok çıkmayıp titriyordu. Kapıyı tekrar açtı ve önünden kenara çekilerek "Buyurun içeriye. "dedi. O sırada kız, bu cümleyi duyunca dudakları o titreyişle birlikte bir gülümsemeye sahip olmuş adımlarını hızlı hızlı atarak içeriye girdi.

Adam, yerinde oturarak masanın önünde konulmuş sandalyelerden birini işaret ederek "Oturabilirsin." dedi. Kız oturdu. Bilirdi yine adamın soru soracağını. Bu yüzden kafasında sorulacağı ihtimal olan soruları cevaplandırıyordu kafasında.
Adam devam etti;

--Söylemedin, niye dedenin yanında kalmadın?

--Bana iyi davranmıyordu. O yüzden bende kalmak istemedim yanında.
--Ne yaptın? Kaçtın mı?

--Evet, kaçtım, başka bir seçeneğim yoktu çünkü.

--İyi yaptın. Seni sevmeyen insanları bırakmalısın. Hiç arkana bakmadan hem de... Ama sonrasını da düşünmelisin. Şimdi ne yapacaksın?

--İş aramaya gideceğim yarın.

--Bu şehirde iş yok denecek kadar az bulunuyor. Ama umarım sen bulursun.  Bu arada adın ne?

--Burcu...

Adam gülümsedi ve devam etti

--Benim adımda Enes, hiç bu saatte biriyle tanışacağımı düşünmemiştim. Diyerek kalktı.

--Burcu, beni takip et.

Kız rafların üstündeki kitapları seyrederek adamı takip ediyordu.

-Yukarıda benim odam bulunuyor. Bu gece orda kalabilirsin. Ben de burda olacağım.
Merdivenleri çıkıp odanın kapısını açtı.

--Bir ihtiyacın olursa beni çağırabilirsin.

Kız başını aşağıya doğru sallayarak odaya doğru adım attı. Odanın duvarlarında asılmış resimler masanın üstündeki fotoğraflar ve kalın kitaplar adamı daha da merak etmesini sağlamıştı. İçinden bir of çekerek "Keşke bütün insanlar bu adam gibi olsalardı. "dedi. Sonrasında montunu çıkartıp yorgun ve zayıf vücuduyla yatağa uzandı. Gözlerini kapatıp kendisiyle konuşmaya başladı:

Bir gün benimde bir odam vardı. Ortasında çok güzel bir yatak vardı. Oyuncaklarım vardı. Bisikletim vardı. Rengârenk kıyafetlerim vardı. Arkadaşlarım vardı. Babam vardı. Annem vardı... Şimdi ise hiçbir şeyim yok.

Bu konuşmayı devam edemedi. Gözleri yaşlı, nefes almakta zorlanmaya başlanmıştı.
O sırada kapı çalındı.

--Burcu, sana çay getirdim. İçini ısıtsın diye içmeni isterim.

Adam, kızın ağladığını fark etti. Çay bardağını masanın üzerine koyup "Konuşmak ister misin?" diye sordu.

--Hayır, teşekkür ederim.

--Bana anlatabilirsin. Tabi, anlatmak istiyorsan!

--Hayır, bir şey olmadı. Sadece birazcık yorgunum.

Adam gülümsedi.

--Sen daha da yorulacaksın Burcu. Hayatını değiştirmeye kalktığında çok yorulacağını da bilmelisin. Kolay olmaz senin için. O yüzden kolay olmamalısın. Güçlü olmalısın. Ağlamamalısın. Tamam, mı Burcu?

Kız başını salladı. O sırada adam ciddileşti ve tam gidecekken arkasına dönüp;
-Bu arada, sabah erkenden gitmelisin. Uyandığımda burada olmamalısın.

Kız yine başını sallayarak "Tamam" dedi.

Adam odadan çıktı. Aşağı inerken saate baktı. Saat gecenin biriydi. Sandalyeye oturarak kitabını okumak istedi ama bir türlü hikâyenin içine giremedi. Giremezdi. Çünkü artık kendi hayatı bir hikâyeye dönüşmüştü. Kitaplarda okuduğu hikâyeler gibiydi bu saatleri. Ne olacaktı sanki yarın sabah hayatından çıkıp giderdi. Yine yalnız kalıp kitap okumayı başlardı. Her neyse o gece çok farklı bir geceydi. Kızı düşünerek geçmişti o saatler. Onu düşüne düşüne uyumuştu adam.

(....)
Arzu KUREYŞİ 31.03.2025
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum