ARZU KUREYŞİ YAZDI :TOPRAKTA ÇİZİLEN RESİMLER
İnsan ise topraktan gelip toprağa gideceğini bildiği hâlde düşünmeden, hissetmeden, dokunmadan, koklamadan, sadece üzerinden yürüyüp geçme çabasındaydı.
30 Ağustos 2024 - 10:10
TOPRAKTA ÇİZİLEN RESİMLER
Ağacın gölgesi sıcak günlerde seviliyordu. Ama her zaman vardı.
Sımsıkı toprağa tutunmuştu.
Ve her defasında gölgesinin serinliğiyle dokunuyordu toprağa.
Çünkü bilirdi, bunca canlının içinde topraktı onun değerini bilen.
Onsuz yaşayamayacağıydı toprak.
Diğer her şey ve herkes bir misafirdi onun için. Toprak ise her mevsimde, kötüsüyle iyisiyle, her şeyiyle yanında kalmıştı ağacın.
Bir anne gibi büyütmüş bir anne gibi sevmişti ağacı.
Ağaç ise her güneş doğuşlarda bir bekleyişin içinde olurdu.
Herkes gelip geçerken onu küçücük kalbiyle seven biri vardı.
Bir çocuk...
Gelip küçük elleriyle gövdesine dokunsun ve onun ihtişamına bakıp gülümsesin diye ağaç etrafa bakınmaya başlıyordu bu saatlerde.
Ve sonunda göründü mavi bisikletli çocuk. Her zaman olduğu gibi ağaca yaklaşma çabasının içerisindeydi.
Gözlerindeki o parlaklık geçen her günle birlikte artıyor mutluluğun izleri kendisini gösteriyordu. Yaklaştıkça daha mutlu olur daha çok heyecanlanırdı. Sanki ağaç ve onun gölgesi annesinin kucağı gibi onu çekiyordu içine.
Sevgi dolu bir yer bu olsa gerek.
Doğanın annesi olan toprak ve yağmurdan sonra etrafa yayılmış bu benzersiz koku. Güneşin çizdiği bu resimler ve onların serinliği kimi mutlu etmez?
Herkes ağaç deyip geçtiği bu ağaç onun için bir arkadaştı. Hayallerini gerçekleştirme çabasındayken, mutluyken ve merak ettiği soruların içinde boğulmuşken kendisini ağacın gölgesinde oturmuş vaziyette görüyordu.
Sanki ağaç onun öğretmeniydi. Ne zaman yanına gelse anlamadığını anlar, çözemediğini çözerdi.
Küçük elini ağacın gövdesine dayanır gözlerini kapatıp içten birkaç nefes aldıktan sonra gözlerini açar ve hiç onu izlemekten doyamadığı bu sahneyi seyre dalardı.
Aşağıdan yukarı, sağdan sola doğru ağacı dakikalarca seyrediyordu. Göğe uzadıkça gözleri, bir sıcaklık çarpıyordu yüzüne. Bir ışık ki her günü onunla başlanıyor ve böylelikle onu hayallerine yaklaştırıyordu.
Gözlerinden saçan bu ışıkların sebebiydi Güneş.
Başını gökten yere indirir ve ışığın ağaç ile birlikte toprağın üzerinde çizdikleri o serinliği dokunurdu.
Dokununca parmaklarının ucundan başlayıp içinden geçiyordu bir kaç kelime.
Ve diziliyordu kelimeler sesinde.
Yine bir şey daha öğrenmişti doğanın toprak üzerinde çizdikleri resimlerden.
Rengârenk çiçekler ve esen bu rüzgârda savrulan yapraklar ne kadar da güzel görünüyorlar.
Sonrasında ise karıncalar eşlik ediyordu düşüncelerine.
Akılsız dedikleri bu minicik canlılar insanlara neler öğretmiyorlardı ki?
Onları her gördüğünde biri diğerini geçme gayretinin içerisindeydi.
Anlaşılan karıncalar bile anlamıştı dünyanın bir koşu müsabakasından ibaret olduğunu. Ama hâlâ insan bunun farkına varamamıştı.
Hep kışın başlayıp biteceğini düşünüyordu insan.
Oysa o soğukluk, o yok ediliş başladım mı artık kolaylıkla bitmez.
Ellerinizde ne taşıdığınızı bakarlar. İyilik ise kışınız son bulur ve sonsuz bir ilkbahar mevsiminde yaşarsınız.
Kötülük hakkında bir şey yazmak istemem. İyilik olsun.
Bu Allah'ın (c.c) isteğidir.
Çünkü insanı iyilik yapsın diye yaratıldı.
Doğa bunu anlatıyordu insana.
İnsan ise çoğu zaman bundan habersizdir.
Hayatı yaşamak için değil hayatı yaratmak için yaşamaya geldin diye haykırıyordu bu karıncalar. Sesleri duyulmuyordu ama sözlerinin resmini çiziyorlardı insan için.
Toprağın üzerinde...
İnsan ise topraktan gelip toprağa gideceğini bildiği hâlde düşünmeden, hissetmeden, dokunmadan, koklamadan, sadece üzerinden yürüyüp geçme çabasındaydı.
Var öyle insanlar ki hiç iz bırakmadan geçiyorlar.
Bazıları toprağı rencide ederek, çiçeklere basarak, toprağa ve onun için can verenlere ihanet ederek, saygısızlıkla yok olmaya gidecekler. Cehenneme...
Bazıları ise tam bir içtenlikle attıkları her adım için binlerce şükür eder. Allah'ın mükemmel eserleriyle yetinirler.
Toprak bu insanları üstünde ve altında sonsuz bir sevgiyle karşılar.
Bıraktıkları o izler herkes için saadetli bir hayatın örneğidir.
Toprak ve içindekileri için can veren bu insanlar.
Sonsuzluğa uzanan bir mutluluk, bütün kötülüklerden uzak bir yerde yaşarlar.
Evet, şehitler ölmez.
Sevgiyi yaratan ve gerçek sevgi ona ait olan o büyük zata kavuşurlar.
Çünkü dünya bir sınav yeridir. Ve biteceği aşikârdır.
Gerçek hayatın ise ona kavuşunca başlayacağı vakittir.
Arzu KUREYŞİ 29.08.2024
Ağacın gölgesi sıcak günlerde seviliyordu. Ama her zaman vardı.
Sımsıkı toprağa tutunmuştu.
Ve her defasında gölgesinin serinliğiyle dokunuyordu toprağa.
Çünkü bilirdi, bunca canlının içinde topraktı onun değerini bilen.
Onsuz yaşayamayacağıydı toprak.
Diğer her şey ve herkes bir misafirdi onun için. Toprak ise her mevsimde, kötüsüyle iyisiyle, her şeyiyle yanında kalmıştı ağacın.
Bir anne gibi büyütmüş bir anne gibi sevmişti ağacı.
Ağaç ise her güneş doğuşlarda bir bekleyişin içinde olurdu.
Herkes gelip geçerken onu küçücük kalbiyle seven biri vardı.
Bir çocuk...
Gelip küçük elleriyle gövdesine dokunsun ve onun ihtişamına bakıp gülümsesin diye ağaç etrafa bakınmaya başlıyordu bu saatlerde.
Ve sonunda göründü mavi bisikletli çocuk. Her zaman olduğu gibi ağaca yaklaşma çabasının içerisindeydi.
Gözlerindeki o parlaklık geçen her günle birlikte artıyor mutluluğun izleri kendisini gösteriyordu. Yaklaştıkça daha mutlu olur daha çok heyecanlanırdı. Sanki ağaç ve onun gölgesi annesinin kucağı gibi onu çekiyordu içine.
Sevgi dolu bir yer bu olsa gerek.
Doğanın annesi olan toprak ve yağmurdan sonra etrafa yayılmış bu benzersiz koku. Güneşin çizdiği bu resimler ve onların serinliği kimi mutlu etmez?
Herkes ağaç deyip geçtiği bu ağaç onun için bir arkadaştı. Hayallerini gerçekleştirme çabasındayken, mutluyken ve merak ettiği soruların içinde boğulmuşken kendisini ağacın gölgesinde oturmuş vaziyette görüyordu.
Sanki ağaç onun öğretmeniydi. Ne zaman yanına gelse anlamadığını anlar, çözemediğini çözerdi.
Küçük elini ağacın gövdesine dayanır gözlerini kapatıp içten birkaç nefes aldıktan sonra gözlerini açar ve hiç onu izlemekten doyamadığı bu sahneyi seyre dalardı.
Aşağıdan yukarı, sağdan sola doğru ağacı dakikalarca seyrediyordu. Göğe uzadıkça gözleri, bir sıcaklık çarpıyordu yüzüne. Bir ışık ki her günü onunla başlanıyor ve böylelikle onu hayallerine yaklaştırıyordu.
Gözlerinden saçan bu ışıkların sebebiydi Güneş.
Başını gökten yere indirir ve ışığın ağaç ile birlikte toprağın üzerinde çizdikleri o serinliği dokunurdu.
Dokununca parmaklarının ucundan başlayıp içinden geçiyordu bir kaç kelime.
Ve diziliyordu kelimeler sesinde.
Yine bir şey daha öğrenmişti doğanın toprak üzerinde çizdikleri resimlerden.
Rengârenk çiçekler ve esen bu rüzgârda savrulan yapraklar ne kadar da güzel görünüyorlar.
Sonrasında ise karıncalar eşlik ediyordu düşüncelerine.
Akılsız dedikleri bu minicik canlılar insanlara neler öğretmiyorlardı ki?
Onları her gördüğünde biri diğerini geçme gayretinin içerisindeydi.
Anlaşılan karıncalar bile anlamıştı dünyanın bir koşu müsabakasından ibaret olduğunu. Ama hâlâ insan bunun farkına varamamıştı.
Hep kışın başlayıp biteceğini düşünüyordu insan.
Oysa o soğukluk, o yok ediliş başladım mı artık kolaylıkla bitmez.
Ellerinizde ne taşıdığınızı bakarlar. İyilik ise kışınız son bulur ve sonsuz bir ilkbahar mevsiminde yaşarsınız.
Kötülük hakkında bir şey yazmak istemem. İyilik olsun.
Bu Allah'ın (c.c) isteğidir.
Çünkü insanı iyilik yapsın diye yaratıldı.
Doğa bunu anlatıyordu insana.
İnsan ise çoğu zaman bundan habersizdir.
Hayatı yaşamak için değil hayatı yaratmak için yaşamaya geldin diye haykırıyordu bu karıncalar. Sesleri duyulmuyordu ama sözlerinin resmini çiziyorlardı insan için.
Toprağın üzerinde...
İnsan ise topraktan gelip toprağa gideceğini bildiği hâlde düşünmeden, hissetmeden, dokunmadan, koklamadan, sadece üzerinden yürüyüp geçme çabasındaydı.
Var öyle insanlar ki hiç iz bırakmadan geçiyorlar.
Bazıları toprağı rencide ederek, çiçeklere basarak, toprağa ve onun için can verenlere ihanet ederek, saygısızlıkla yok olmaya gidecekler. Cehenneme...
Bazıları ise tam bir içtenlikle attıkları her adım için binlerce şükür eder. Allah'ın mükemmel eserleriyle yetinirler.
Toprak bu insanları üstünde ve altında sonsuz bir sevgiyle karşılar.
Bıraktıkları o izler herkes için saadetli bir hayatın örneğidir.
Toprak ve içindekileri için can veren bu insanlar.
Sonsuzluğa uzanan bir mutluluk, bütün kötülüklerden uzak bir yerde yaşarlar.
Evet, şehitler ölmez.
Sevgiyi yaratan ve gerçek sevgi ona ait olan o büyük zata kavuşurlar.
Çünkü dünya bir sınav yeridir. Ve biteceği aşikârdır.
Gerçek hayatın ise ona kavuşunca başlayacağı vakittir.
Arzu KUREYŞİ 29.08.2024
FACEBOOK YORUMLAR