ARZU KURAYŞİ YAZDI: KARDEŞ SEVGİSİ
Babaannem benim gözlerimi açtığımı görünce bana sıkıca sarıldı, sarılırken ağlıyordu, gözleri kıpkırmızı olmuştu, babaanne niye ağlıyorsun diye sorunca. Baban ve annen gittiler
06 Kasım 2022 - 10:05
KARDEŞ SEVGİSİ
Gözlerimi açtığımda kendimi yatağın üstünde buldum, gözlerimi zorla açabiliyordum, o kadar yorgun o kadar kötü hissediyordum ki kendimi sanki yüz katlı bir apartmandan düşmüştüm, başımı zorla çevirdim ve asılı olan birkaç serum gördüm ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım.
Bu baş dönmesi ile bunca ağrı ile birlikte düşünmek sadece dertlerimin fazlalaşmasını sağlıyordu ama anlaması da o kadar zor değildi. Neredeydim, hastanenin bir köşesinde. Ama neden burada olduğumu bilmiyordum. Ve şu anda istediğim tek şey sorularımın cevaplarını bulmaktı, bunları düşüne düşüne pencerenin yanında saksıda bulunan çiçeğe baka kalmıştım ki kapının sesini duydum.
Araz Bey, gözlerinizi sonunda açtınız, nasılsınız, bir şikâyetiniz var mı? İyiyim hemşire hanım. Sadece başım dönüyor başka bir şikâyetim yok, başınızın dönmesi serumların etkisinden ortaya çıkmıştır, geçer. Ama merak etmeyin. Hemşire hanım. Efendim Aras Bey. Bilmiyorum benim sorularımın cevaplarını bilir misiniz ya da bilmez misiniz?
Benim şu anda cevabını aradığım bir sürü sorum var, sorabilir miyim sizden? Sorabilirsiniz tabii ki de. Bildiklerimi mutlaka söylerim. Neden buradayım. Hemşire masanın üstündeki evraklara bir göz atıp bu cevabı verdi. Siz bir kaza geçirmişsiniz, motosiklet ile kaza yapmışsınız. Hemşirenin bu cümlesi benim beynimde geçirmiş olduğum o kazayı tekrar canlandırdı, hatırladığım son şey yerde kardeşimin ellerini sıkıca tutmamdı. Başka hiçbir şey aklıma gelmiyordu.
Hemşire hanım, kardeşim nerede. Kardeşiniz ilk günlerde taburcu olup gitmiş ama gelir. Önceleri halinizi bizden sorup giderdi. Peki, bugün geldi mi? Bilmiyorum. Benim yanıma gelmedi ama Serkan Bey'in yanına gitmiş olabilir, ben yine sorarım sonra size haber veririm. Hemşire hanım gülümseyerek geçmiş olsun diye odadan çıkarken pardon ben ne zamandır buradayım diye sorunca durup iki ay dedi sonra da yoluna devam edip odadan çıktı.
İki aydır hastanede hastanenin bir köşesinde yatıyor, kardeşimden de haberim yoktu. Kardeşim benim her şeyimdi, çok merak ediyorum acaba o nerede? Ne yapıyor, kimin yanına kalıyor. O Yalnızlığa dayanamaz. Çünkü ben bu iki ay hariç hiçbir zaman onu yalnız bırakamadım bırakamazdım da o benim her şeyimde ve ben de onun her şeyi idim. Hem bir baba hem bir anne hem Onun abisi her şeyden daha önemlisi onun en yakın arkadaşı.
Her saniye seni anlatırdı bana, hele günlerini dertlerimi özlemek acısı da eklenmişti ama artık bu acıları düşünmüyordum. Sadece kardeşimin ne durumda olduğunu düşünüyordum. Bu düşüncelerin, kardeşime olan duyguların hislerin içine dalmıştım ki yine kapının sesini duydum. Araz Bey merhaba, nasılsınız. Merhaba hocam iyiyim, teşekkür ederim. Rica ederim, ben Serkan Kaya Sizin doktorunuz, tahlillerinizin sonuçlarında her şey normal gözüküyor, bir gün sonra taburcu olacaksın, bir sorunuz var mı, varsa sorabilirsiniz.
Hocam ben yarına kadar bekleyemem, ben kalamam artık, zaten İyiyim. O zaman burada kalmam anlamsız. Lütfen beni bugün taburcu edin. Araz Bey, Evet siz artık iyisiniz. Ama serumlarınızın bitmesine kadar beklemelisiniz, artık iyisiniz derken iki ay önceki haliniz gibi olduğunuz anlamına gelmez. O yüzden acele etmeniz hiç doğru değil, her şey sağlığınız için. Tamam, hocam sağ olun.
Serkan Bey acaba Bugünlerde kardeşim, beni görmek için geldi mi? Evet, kardeşim Arda benim ailemden bana kalan sadece o, tam 15 yıl önce Arda artık benim her şeyim oldu. Dört kişilik bir aileydik, baba, anne, ben ve kardeş mutluyduk, birbirimizi çok severdik ama o kaza yüzünden artık hiç o güzel, mutluluk dolu günlerimizi göremedik. Ben ve kardeşim anne ve babamızı kaybetmiştik, bu hastane içinde. Anne ve Babamı kaybettiğim hastane 15 yıl önce ben 17 yaşında kardeşim de 3 yaşında birlikte arabaya bindik ve mutluluk dolu günümüz olacak zannettik ama o olay ilk gerçekleşti sonra da kâbuslara dönüştü gözlerimi açtığımda hastanedeydim.
Babaannem benim gözlerimi açtığımı görünce bana sıkıca sarıldı, sarılırken ağlıyordu, gözleri kıpkırmızı olmuştu, babaanne niye ağlıyorsun diye sorunca. Baban ve annen gittiler dedi. Gözyaşları sırayla akardı, nereye gittiler diye sordum. Bir cevap da alamazsam da benim için önemli değildi çünkü anlamıştım. Artık babamın ve annemin nereye gittiklerini anlamıştım. Yataktan kalktım, gözyaşlarım yüzünden yolumu bile göremiyordum. Oğlum bekle, nereye gidiyorsun diye sordu, babaannem. Kardeşim, kardeşimi bulmaya gidiyorum dedim, ağlayarak kapıyı açtım, nereye gideceğimi bilmiyordum.
Hangi taraftan, hangi koridor, hangi kapı, hangi oda bilmiyordum, önümden geçen hemşireden gözyaşlarım akarak ‘kardeşim hangi odada’ diye sordum. Kardeşinizin ismi ne diye sorunca hemen Arda dedim, sonra da 3 yaşında dedim. Bunları söyledikten sonra her yer karanlık dolu oldu ve kendimi yerde buldum, gözlerimi açtığımda yine hastanedeydim.
Bir taraftan anne ve babamı bir daha görmemi düşüncesi, bir taraftan da kardeşimin ne halde olduğunu bilmediğim düşüncesi beni delirtilmişti. Merakım yüzünden serumları ellerimden çıkardım, istediğim tek şey bu hastaneden çıkmak, bu hastane artık benim için nefret ettiğim yere dönüşmüştü. Kapıyı açtım, ağrı ve dertler tüm vücudumu sarmıştı. Umurumda bile değildi, zaten artık bu dünya anlamsızdı benim için.
Evimize gitmek istedim, evde ailemi görmek istedim, göremezdim ama babaannemin dediği gibi gitmişlerdi, artık beni ve kardeşimi bırakıp gitmişlerdi. Hem ağlıyordum hem de koşuyordum sokakların ortasında, ne taraftan gideceğini bilmeyen bir deli gibi. Koşup ağlıyordum, gözyaşlarım da bu kahrolası saatlerde hiç beni bırakmayan tek şeyimdi. Herkes beni bırakmıştı, en sevdiğim insanlar beni bırakmışlardı, bundan daha kötü bir şey var mıydı bu dünyada, yoktu. Sokağın ortasındaki taşa ayağım takılınca geri düştüm öyle düşmüştüm ki kalkamadım.
Bu dünya zaten böyleydi bazen öyle bir düşeriz ki tek başımıza kalkamayız, birilerinin ellerimizi tutup kaldırmasıyla ancak kalkabiliriz, benim artık kimsem yoktu, kim beni kaldıracak kimse yoktu. Önceden düştüğümde babam beni kaldırırdı, annem saçlarımı okşardı, sarılırdı, artık kim beni kaldıracak, kim saçlarımı okşayıp sarılacak. Anne diye bağırırsam, kim ‘efendim oğlum’ diye cevap verir. Kimse yapamaz. Bunları sadece ve sadece iki kişi yapabilirdi, canımdan daha çok sevdiğim o iki kişi yoklar.
Gittiler nedense öldüler kelimesini söylemiyordum, söyleyemezdim, onlar hiçbir zaman ölemezlerdi benim için. Ben her anımda onları düşüne düşüne yaşatıyor ve artık yaşayacaktım. Birinin kolumu tuttuğunu fark ettim. Kimdi acaba kendime sordum, çamur dolu yüzüm ve giysilerim, yara dolu ellerim ve beynimde anne ve babamın sesleri. Paramparça kalbim ve anlamsız bomboş olan dünya dertlerim, ağrılarım, düşüncelerim ve son olarak yaş dolu kıpkırmızı ve bir daha en sevdiğim insanları onlarla göremeyeceğim gözlerim. Bunların hepsi ile kalktım.
Kolumu tutan lise arkadaşımdı Araz sen misin? Ne oldu, bu hal ne. Ne olmuş sana diye sorunca, bir şey yok dedim. Siz de böyle misiniz bilmiyorum. Hani çok kötü düşüyorsunuz ya öyle ki düşmeyi değil daha çok nasıl kalkacağınızı düşünüyorsunuz. İşte ben böyle zamanlarda ne oldu sana diyen sorulara, bir şey yok, diye cevap veririm. Çünkü başka bir cevabım yok bundan başka ne söyleyebilirdim ki? Nasıl bir şey yok, aynaya baktın mı oğlum gözlerinden sanki kan akıyor. Gel gel de arabaya bin diyerek kolumu tutarak arabaya bindirdi, onun cevabını aradığı bir sürü soruları vardı. Benim de aynı şekilde, her şeyi ona anlattım ve onda kendime çok iyi hissettim. Ama şimdi oraya gitmek istemedim, mecburen gideceğim yere götürsün istedim, oranın adı ev. Tabii önceden evdi, artık değil benim için. Artık orası anlamsız, tam on yedi yıl o evde, o ikisi ile yaşadım. Her gün onların seslerini duyup uyandım, küçücükken onların hikâyeleri, masalları ile uyudum.
Okula gidince beni Allah'a emanet edip dönmemi bekleyen o iki kişi artık beni göremezdi. Hasta olduğumda artık kim dertlerimi kendisiyle paylaşmak ister, bundan sonra ben kaldım ve kardeşim. Arabadan indim, kapıyı çalarsam kim açar acaba diye meraklandım, kendim ağır yürüyordum, kapıya yaklaştığımda kapının açık olduğunu fark ettim, ağlama sesi duyuluyordu evin içinden, küçük bir çocuk ağlıyordu. O kadar kötüydüm ki o sesin kimden olduğunu anlamamıştım.
O Ses kardeşimin sesiydi, kardeşim ağlıyordu, içeriye doğru yürümeye başladım, içeride babaannemin kardeşimi sakinleştirmeye çalıştığını ve titreyen sesiyle ağlama ağlama kelimesini tekrar ettiğini gördüm. Babaannem beni görünce oğlum geldi, kardeşini kucağına al, senin kucağında belki sakinleşir deyince kardeşimi babaannemden aldım. Ben buradayım, her zaman yanındayım. Ağlama Artık ben buradayım. Ağlama deyince kardeşim ağlamayı bitirdi, öyle gözlerime bakıyordu ki bana hep yanında kalan birinin artık olmadığını açıkça anlatıyordu.
Tabii bunun içinde ağlıyordu, hiçbir tarafa hiçbir eşyaya bakmak istemezdim, çünkü onları bana hatırlatırdı. Zaten bakmasam da yine aklımdaydılar. Ama bakarsam sadece yaptığım şey onları Hatırlamak değil, aynı zamanda yaramın üstüne de tuz ilave etmiş oluyordum. Kardeşim öylece kucağımda uykuya dalmıştı, onunla birlikte odama gittik ve birkaç saatte olsa bu dünyanın üzerine gözlerimizi kapatmak isteyip başka bir dünyaya gitmek istedik. Uykuya daldık belki birkaç saat içinden geçtim olayların. Unuturum zannettim ama maalesef olmadı, kâbuslar beni bırakmadı.
İlk haftalar babaannem benim ve kardeşim için annelik yapmaya gelirdi. Her annenin çocuklarına davrandığı şekilde davranmaya çalışırdı, artık babamdan ve annemden sonra babaannem vardı ama maalesef annem gibi sevdiğim bu insan kanser hastalığına yakalanmıştı. Ben hem Arda Hem de babaanneme artık bakacaktım, babaannemin iyi olması için tüm hastaneler tüm doktorlara başvurdum ama bir sonuca ulaşamadım, bir yıl bu hastalığın dertlerini çekip O da beni ve Arda'yı bırakıp gitti.
Ben on dokuz yaşında Arda da beş yaşında annemden ve babamdan kalan kardeşime anne ve babamın bana davrandığı şekilde davrandım. Bana her şeyi öğrettikleri gibi öğrettim, kendisini rahat hissetmesi için elimden geleni yaptım. Hocam özür dilerim Şu ana kadar kimseye anlatmamıştım. Ama daha önce anlatmalıydım, bazı cümleleri yazıp söylemek gerekir, anlatmak gerekir.
Bazı cümleleri insan kaldıramaz, önemli değil, Aras Bey doğru söylüyorsunuz. Bazı cümleleri insan kaldıramaz bu cümleleri anlatmanızla kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz. Serkan Bey benim Pencereye baka kaldığımı fark edince Araz Bey sizi yalnız bırakmamı ister misiniz diye sordu, ben de evet iyi olur dedim ve teşekkür ettim beni dinlediği için ve karanlık dünyama daldım.
Bir an önce yarın olsun isterdim, bir an önce kardeşimi görmek isterdim, gecenin tamamı uyku gözüme girmedi, sabaha kadar uyanık ve karanlık dünyamın içindeydim. Saat altı kapının sesini duydum, günaydın Aras Bey, nasılsınız? Günaydın hocam, iyiyim, teşekkür ederim. Siz nasılsınız? Sağ olun. Ben de iyiyim. Evet Araz Bey bugün taburcu olacaksınız.
İki ay buradaydınız, sizi her gün görmeye gelirdim, iyi olduğunuz için çok sevindim. Saat dokuzda taburcusunuz, artık hazırlanabilirsiniz. Tamam, hocam, Teşekkür ederim. Doktor bey odadan çıktı ve ben o kadar mutluydum ki bugüne kadar kendimi bu kadar mutlu hissetmemiştim, bu mutluluk hastaneden gideceğim için değildi, en sevdiğim benim her şeyim olan insanı görebileceğim düşüncesi beni bu kadar mutlu etmişti.
Saat 9.30 şu anda hastanenin önündeki durakta oturup da bekliyorum. Arda'nın odamda bıraktığı birazcık parayı cebime koyarken paraların arasından küçük bir kâğıt yere düştü kâğıdı almak için elime uzattım ve kâğıdı alıp üzerindeki yazıya bakakaldım, seni çok seviyorum yazıyordu ve bu yazının altında bir numara vardı, onun numarası mıydı acaba?
Her şey bu tarihe göre ayarlanıyordu 20 4 2007 tarihinde biz en sevdiğimiz insanları kaybetmiştik. Bizim için bu tarih tüm kötü günlerimizin başlangıcıydı. Arda'nın Bilgisayar, telefon şifresi ve telefon numarası, bu sayılardan oluşuyordu. 204 ve 2007 sayıları, onların bize hediye ettiği tek şey elimdeki numaranın Arda'nın telefon numarası olmadığını kesin bir şekilde söyleyebilirdim. Peki, kimin numarasıydı bir an önce bu numarayı arayıp kimin olduğunu anlamalıydım.
Peki, neden kendi numarasını bırakmamış, merakım artarken otobüsün geldiğini fark ettim ve otobüse bindim. Saat 10.30, tam bir saattir otobüsteyim ama bir saat değil benim için bir senedir buradayım gibi geliyor, otobüs mahallemizdeki durağa durunca indim. Şu anda istediğim tek şey komşulardan bir haber almak, mutlu edici bir haber. Araz oğlum. Ne zaman geldin, nasılsın, iyiyim amca, bugün taburcu oldum. Amca Arda'dan bir haberiniz var mı?
Vallahi oğlum bir haftadır görünmüyor, kardeşini öncesinde görürdük onu ama kaç gündür göremiyoruz, nerede olduğunu da bilemiyoruz. Amca telefonunuzu alabilir miyim tabii oğlum, buyur içeri diyerek pencereden telefonu uzattı, telefonu elinden alıp tamam amca gelirim şimdi, dedim. ilk iş elimde ki numarayı aramalıydım ama saat 11.05 ellerimin titremesi, kalbimin hızlanması, düşüncelerimin derinliğinde ve bu merak bu karmaşık iç dünyam, hepsinin sebebi sadece bu sorunun cevabını aramaktı.
Arda nerede sorusunu yüzlerce kendimde soruyordum ama cevabım yoktu, bu soru cevapsız kalıyordu her seferinde. Elindeki numarayı kaç defadır arıyorum, her seferinde telefon kapalı tam yirmi iki defa aradım ve bir mesaj attım. Arda neredesin mesajımı atmıştım amca bu telefon bugünlük bende kalabilir mi? Rica etsem. Tabii oğlum zaten benim o telefonla bir işim yok, onu oğlum benden haber almak için almıştı ama aylardır bir haber bile alamadı benden o yüzden sende kalabilir, oğlum. Teşekkür ederim amca diyerek hızlı adımlarla diğer sokakta bulunan evimize doğru yürüdüm.
Burası baba, anne ve babaannemizi kaybettikten sonra taşındığımız yerdi on dört yıldır burada yaşıyoruz, kaç dakika sonra kendimi kapının önünde buldum, kapıyı çaldım kaç kez. Çalarken de dua ediyordum. İnşallah bu sefer Kapıyı açarsın diyordum kendime ama kapıyı açmadı kimse. Hayal kırıklığı içindeydim. Arda, Arda, Arda, diye bağırdım ve bağırırken kapıyı tekmeledim, kendimi sakinleştirmek için yapabildiğin tek şey buydu.
Bağırarak kapıyı tekmelemek, kaç dakikadır kapının önünde telefonun ekranından hiçbir yere bakamıyordum. Ben bekliyordum, bir mesaj, bir arama, bir cevap, bir haber ve bir kişiyi bekliyordum. O kişi kardeşim. Kalktım kardeşimi arayacaktım, bu hayattan ne öğrendim biliyor musunuz? Karanlıklar geceler içindir sadece ama bazen günlerinizde bu karanlığa sahip olmak isterler, sahip olunca da sadece dış dünyanızı değil, daha çok iç dünyanızı karartırlar. Yani bazen günler gecenin karanlığından daha siyahtırlar… devam edecek
ARZU KURAYŞİ 14.10.2022
Gözlerimi açtığımda kendimi yatağın üstünde buldum, gözlerimi zorla açabiliyordum, o kadar yorgun o kadar kötü hissediyordum ki kendimi sanki yüz katlı bir apartmandan düşmüştüm, başımı zorla çevirdim ve asılı olan birkaç serum gördüm ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım.
Bu baş dönmesi ile bunca ağrı ile birlikte düşünmek sadece dertlerimin fazlalaşmasını sağlıyordu ama anlaması da o kadar zor değildi. Neredeydim, hastanenin bir köşesinde. Ama neden burada olduğumu bilmiyordum. Ve şu anda istediğim tek şey sorularımın cevaplarını bulmaktı, bunları düşüne düşüne pencerenin yanında saksıda bulunan çiçeğe baka kalmıştım ki kapının sesini duydum.
Araz Bey, gözlerinizi sonunda açtınız, nasılsınız, bir şikâyetiniz var mı? İyiyim hemşire hanım. Sadece başım dönüyor başka bir şikâyetim yok, başınızın dönmesi serumların etkisinden ortaya çıkmıştır, geçer. Ama merak etmeyin. Hemşire hanım. Efendim Aras Bey. Bilmiyorum benim sorularımın cevaplarını bilir misiniz ya da bilmez misiniz?
Benim şu anda cevabını aradığım bir sürü sorum var, sorabilir miyim sizden? Sorabilirsiniz tabii ki de. Bildiklerimi mutlaka söylerim. Neden buradayım. Hemşire masanın üstündeki evraklara bir göz atıp bu cevabı verdi. Siz bir kaza geçirmişsiniz, motosiklet ile kaza yapmışsınız. Hemşirenin bu cümlesi benim beynimde geçirmiş olduğum o kazayı tekrar canlandırdı, hatırladığım son şey yerde kardeşimin ellerini sıkıca tutmamdı. Başka hiçbir şey aklıma gelmiyordu.
Hemşire hanım, kardeşim nerede. Kardeşiniz ilk günlerde taburcu olup gitmiş ama gelir. Önceleri halinizi bizden sorup giderdi. Peki, bugün geldi mi? Bilmiyorum. Benim yanıma gelmedi ama Serkan Bey'in yanına gitmiş olabilir, ben yine sorarım sonra size haber veririm. Hemşire hanım gülümseyerek geçmiş olsun diye odadan çıkarken pardon ben ne zamandır buradayım diye sorunca durup iki ay dedi sonra da yoluna devam edip odadan çıktı.
İki aydır hastanede hastanenin bir köşesinde yatıyor, kardeşimden de haberim yoktu. Kardeşim benim her şeyimdi, çok merak ediyorum acaba o nerede? Ne yapıyor, kimin yanına kalıyor. O Yalnızlığa dayanamaz. Çünkü ben bu iki ay hariç hiçbir zaman onu yalnız bırakamadım bırakamazdım da o benim her şeyimde ve ben de onun her şeyi idim. Hem bir baba hem bir anne hem Onun abisi her şeyden daha önemlisi onun en yakın arkadaşı.
Her saniye seni anlatırdı bana, hele günlerini dertlerimi özlemek acısı da eklenmişti ama artık bu acıları düşünmüyordum. Sadece kardeşimin ne durumda olduğunu düşünüyordum. Bu düşüncelerin, kardeşime olan duyguların hislerin içine dalmıştım ki yine kapının sesini duydum. Araz Bey merhaba, nasılsınız. Merhaba hocam iyiyim, teşekkür ederim. Rica ederim, ben Serkan Kaya Sizin doktorunuz, tahlillerinizin sonuçlarında her şey normal gözüküyor, bir gün sonra taburcu olacaksın, bir sorunuz var mı, varsa sorabilirsiniz.
Hocam ben yarına kadar bekleyemem, ben kalamam artık, zaten İyiyim. O zaman burada kalmam anlamsız. Lütfen beni bugün taburcu edin. Araz Bey, Evet siz artık iyisiniz. Ama serumlarınızın bitmesine kadar beklemelisiniz, artık iyisiniz derken iki ay önceki haliniz gibi olduğunuz anlamına gelmez. O yüzden acele etmeniz hiç doğru değil, her şey sağlığınız için. Tamam, hocam sağ olun.
Serkan Bey acaba Bugünlerde kardeşim, beni görmek için geldi mi? Evet, kardeşim Arda benim ailemden bana kalan sadece o, tam 15 yıl önce Arda artık benim her şeyim oldu. Dört kişilik bir aileydik, baba, anne, ben ve kardeş mutluyduk, birbirimizi çok severdik ama o kaza yüzünden artık hiç o güzel, mutluluk dolu günlerimizi göremedik. Ben ve kardeşim anne ve babamızı kaybetmiştik, bu hastane içinde. Anne ve Babamı kaybettiğim hastane 15 yıl önce ben 17 yaşında kardeşim de 3 yaşında birlikte arabaya bindik ve mutluluk dolu günümüz olacak zannettik ama o olay ilk gerçekleşti sonra da kâbuslara dönüştü gözlerimi açtığımda hastanedeydim.
Babaannem benim gözlerimi açtığımı görünce bana sıkıca sarıldı, sarılırken ağlıyordu, gözleri kıpkırmızı olmuştu, babaanne niye ağlıyorsun diye sorunca. Baban ve annen gittiler dedi. Gözyaşları sırayla akardı, nereye gittiler diye sordum. Bir cevap da alamazsam da benim için önemli değildi çünkü anlamıştım. Artık babamın ve annemin nereye gittiklerini anlamıştım. Yataktan kalktım, gözyaşlarım yüzünden yolumu bile göremiyordum. Oğlum bekle, nereye gidiyorsun diye sordu, babaannem. Kardeşim, kardeşimi bulmaya gidiyorum dedim, ağlayarak kapıyı açtım, nereye gideceğimi bilmiyordum.
Hangi taraftan, hangi koridor, hangi kapı, hangi oda bilmiyordum, önümden geçen hemşireden gözyaşlarım akarak ‘kardeşim hangi odada’ diye sordum. Kardeşinizin ismi ne diye sorunca hemen Arda dedim, sonra da 3 yaşında dedim. Bunları söyledikten sonra her yer karanlık dolu oldu ve kendimi yerde buldum, gözlerimi açtığımda yine hastanedeydim.
Bir taraftan anne ve babamı bir daha görmemi düşüncesi, bir taraftan da kardeşimin ne halde olduğunu bilmediğim düşüncesi beni delirtilmişti. Merakım yüzünden serumları ellerimden çıkardım, istediğim tek şey bu hastaneden çıkmak, bu hastane artık benim için nefret ettiğim yere dönüşmüştü. Kapıyı açtım, ağrı ve dertler tüm vücudumu sarmıştı. Umurumda bile değildi, zaten artık bu dünya anlamsızdı benim için.
Evimize gitmek istedim, evde ailemi görmek istedim, göremezdim ama babaannemin dediği gibi gitmişlerdi, artık beni ve kardeşimi bırakıp gitmişlerdi. Hem ağlıyordum hem de koşuyordum sokakların ortasında, ne taraftan gideceğini bilmeyen bir deli gibi. Koşup ağlıyordum, gözyaşlarım da bu kahrolası saatlerde hiç beni bırakmayan tek şeyimdi. Herkes beni bırakmıştı, en sevdiğim insanlar beni bırakmışlardı, bundan daha kötü bir şey var mıydı bu dünyada, yoktu. Sokağın ortasındaki taşa ayağım takılınca geri düştüm öyle düşmüştüm ki kalkamadım.
Bu dünya zaten böyleydi bazen öyle bir düşeriz ki tek başımıza kalkamayız, birilerinin ellerimizi tutup kaldırmasıyla ancak kalkabiliriz, benim artık kimsem yoktu, kim beni kaldıracak kimse yoktu. Önceden düştüğümde babam beni kaldırırdı, annem saçlarımı okşardı, sarılırdı, artık kim beni kaldıracak, kim saçlarımı okşayıp sarılacak. Anne diye bağırırsam, kim ‘efendim oğlum’ diye cevap verir. Kimse yapamaz. Bunları sadece ve sadece iki kişi yapabilirdi, canımdan daha çok sevdiğim o iki kişi yoklar.
Gittiler nedense öldüler kelimesini söylemiyordum, söyleyemezdim, onlar hiçbir zaman ölemezlerdi benim için. Ben her anımda onları düşüne düşüne yaşatıyor ve artık yaşayacaktım. Birinin kolumu tuttuğunu fark ettim. Kimdi acaba kendime sordum, çamur dolu yüzüm ve giysilerim, yara dolu ellerim ve beynimde anne ve babamın sesleri. Paramparça kalbim ve anlamsız bomboş olan dünya dertlerim, ağrılarım, düşüncelerim ve son olarak yaş dolu kıpkırmızı ve bir daha en sevdiğim insanları onlarla göremeyeceğim gözlerim. Bunların hepsi ile kalktım.
Kolumu tutan lise arkadaşımdı Araz sen misin? Ne oldu, bu hal ne. Ne olmuş sana diye sorunca, bir şey yok dedim. Siz de böyle misiniz bilmiyorum. Hani çok kötü düşüyorsunuz ya öyle ki düşmeyi değil daha çok nasıl kalkacağınızı düşünüyorsunuz. İşte ben böyle zamanlarda ne oldu sana diyen sorulara, bir şey yok, diye cevap veririm. Çünkü başka bir cevabım yok bundan başka ne söyleyebilirdim ki? Nasıl bir şey yok, aynaya baktın mı oğlum gözlerinden sanki kan akıyor. Gel gel de arabaya bin diyerek kolumu tutarak arabaya bindirdi, onun cevabını aradığı bir sürü soruları vardı. Benim de aynı şekilde, her şeyi ona anlattım ve onda kendime çok iyi hissettim. Ama şimdi oraya gitmek istemedim, mecburen gideceğim yere götürsün istedim, oranın adı ev. Tabii önceden evdi, artık değil benim için. Artık orası anlamsız, tam on yedi yıl o evde, o ikisi ile yaşadım. Her gün onların seslerini duyup uyandım, küçücükken onların hikâyeleri, masalları ile uyudum.
Okula gidince beni Allah'a emanet edip dönmemi bekleyen o iki kişi artık beni göremezdi. Hasta olduğumda artık kim dertlerimi kendisiyle paylaşmak ister, bundan sonra ben kaldım ve kardeşim. Arabadan indim, kapıyı çalarsam kim açar acaba diye meraklandım, kendim ağır yürüyordum, kapıya yaklaştığımda kapının açık olduğunu fark ettim, ağlama sesi duyuluyordu evin içinden, küçük bir çocuk ağlıyordu. O kadar kötüydüm ki o sesin kimden olduğunu anlamamıştım.
O Ses kardeşimin sesiydi, kardeşim ağlıyordu, içeriye doğru yürümeye başladım, içeride babaannemin kardeşimi sakinleştirmeye çalıştığını ve titreyen sesiyle ağlama ağlama kelimesini tekrar ettiğini gördüm. Babaannem beni görünce oğlum geldi, kardeşini kucağına al, senin kucağında belki sakinleşir deyince kardeşimi babaannemden aldım. Ben buradayım, her zaman yanındayım. Ağlama Artık ben buradayım. Ağlama deyince kardeşim ağlamayı bitirdi, öyle gözlerime bakıyordu ki bana hep yanında kalan birinin artık olmadığını açıkça anlatıyordu.
Tabii bunun içinde ağlıyordu, hiçbir tarafa hiçbir eşyaya bakmak istemezdim, çünkü onları bana hatırlatırdı. Zaten bakmasam da yine aklımdaydılar. Ama bakarsam sadece yaptığım şey onları Hatırlamak değil, aynı zamanda yaramın üstüne de tuz ilave etmiş oluyordum. Kardeşim öylece kucağımda uykuya dalmıştı, onunla birlikte odama gittik ve birkaç saatte olsa bu dünyanın üzerine gözlerimizi kapatmak isteyip başka bir dünyaya gitmek istedik. Uykuya daldık belki birkaç saat içinden geçtim olayların. Unuturum zannettim ama maalesef olmadı, kâbuslar beni bırakmadı.
İlk haftalar babaannem benim ve kardeşim için annelik yapmaya gelirdi. Her annenin çocuklarına davrandığı şekilde davranmaya çalışırdı, artık babamdan ve annemden sonra babaannem vardı ama maalesef annem gibi sevdiğim bu insan kanser hastalığına yakalanmıştı. Ben hem Arda Hem de babaanneme artık bakacaktım, babaannemin iyi olması için tüm hastaneler tüm doktorlara başvurdum ama bir sonuca ulaşamadım, bir yıl bu hastalığın dertlerini çekip O da beni ve Arda'yı bırakıp gitti.
Ben on dokuz yaşında Arda da beş yaşında annemden ve babamdan kalan kardeşime anne ve babamın bana davrandığı şekilde davrandım. Bana her şeyi öğrettikleri gibi öğrettim, kendisini rahat hissetmesi için elimden geleni yaptım. Hocam özür dilerim Şu ana kadar kimseye anlatmamıştım. Ama daha önce anlatmalıydım, bazı cümleleri yazıp söylemek gerekir, anlatmak gerekir.
Bazı cümleleri insan kaldıramaz, önemli değil, Aras Bey doğru söylüyorsunuz. Bazı cümleleri insan kaldıramaz bu cümleleri anlatmanızla kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz. Serkan Bey benim Pencereye baka kaldığımı fark edince Araz Bey sizi yalnız bırakmamı ister misiniz diye sordu, ben de evet iyi olur dedim ve teşekkür ettim beni dinlediği için ve karanlık dünyama daldım.
Bir an önce yarın olsun isterdim, bir an önce kardeşimi görmek isterdim, gecenin tamamı uyku gözüme girmedi, sabaha kadar uyanık ve karanlık dünyamın içindeydim. Saat altı kapının sesini duydum, günaydın Aras Bey, nasılsınız? Günaydın hocam, iyiyim, teşekkür ederim. Siz nasılsınız? Sağ olun. Ben de iyiyim. Evet Araz Bey bugün taburcu olacaksınız.
İki ay buradaydınız, sizi her gün görmeye gelirdim, iyi olduğunuz için çok sevindim. Saat dokuzda taburcusunuz, artık hazırlanabilirsiniz. Tamam, hocam, Teşekkür ederim. Doktor bey odadan çıktı ve ben o kadar mutluydum ki bugüne kadar kendimi bu kadar mutlu hissetmemiştim, bu mutluluk hastaneden gideceğim için değildi, en sevdiğim benim her şeyim olan insanı görebileceğim düşüncesi beni bu kadar mutlu etmişti.
Saat 9.30 şu anda hastanenin önündeki durakta oturup da bekliyorum. Arda'nın odamda bıraktığı birazcık parayı cebime koyarken paraların arasından küçük bir kâğıt yere düştü kâğıdı almak için elime uzattım ve kâğıdı alıp üzerindeki yazıya bakakaldım, seni çok seviyorum yazıyordu ve bu yazının altında bir numara vardı, onun numarası mıydı acaba?
Her şey bu tarihe göre ayarlanıyordu 20 4 2007 tarihinde biz en sevdiğimiz insanları kaybetmiştik. Bizim için bu tarih tüm kötü günlerimizin başlangıcıydı. Arda'nın Bilgisayar, telefon şifresi ve telefon numarası, bu sayılardan oluşuyordu. 204 ve 2007 sayıları, onların bize hediye ettiği tek şey elimdeki numaranın Arda'nın telefon numarası olmadığını kesin bir şekilde söyleyebilirdim. Peki, kimin numarasıydı bir an önce bu numarayı arayıp kimin olduğunu anlamalıydım.
Peki, neden kendi numarasını bırakmamış, merakım artarken otobüsün geldiğini fark ettim ve otobüse bindim. Saat 10.30, tam bir saattir otobüsteyim ama bir saat değil benim için bir senedir buradayım gibi geliyor, otobüs mahallemizdeki durağa durunca indim. Şu anda istediğim tek şey komşulardan bir haber almak, mutlu edici bir haber. Araz oğlum. Ne zaman geldin, nasılsın, iyiyim amca, bugün taburcu oldum. Amca Arda'dan bir haberiniz var mı?
Vallahi oğlum bir haftadır görünmüyor, kardeşini öncesinde görürdük onu ama kaç gündür göremiyoruz, nerede olduğunu da bilemiyoruz. Amca telefonunuzu alabilir miyim tabii oğlum, buyur içeri diyerek pencereden telefonu uzattı, telefonu elinden alıp tamam amca gelirim şimdi, dedim. ilk iş elimde ki numarayı aramalıydım ama saat 11.05 ellerimin titremesi, kalbimin hızlanması, düşüncelerimin derinliğinde ve bu merak bu karmaşık iç dünyam, hepsinin sebebi sadece bu sorunun cevabını aramaktı.
Arda nerede sorusunu yüzlerce kendimde soruyordum ama cevabım yoktu, bu soru cevapsız kalıyordu her seferinde. Elindeki numarayı kaç defadır arıyorum, her seferinde telefon kapalı tam yirmi iki defa aradım ve bir mesaj attım. Arda neredesin mesajımı atmıştım amca bu telefon bugünlük bende kalabilir mi? Rica etsem. Tabii oğlum zaten benim o telefonla bir işim yok, onu oğlum benden haber almak için almıştı ama aylardır bir haber bile alamadı benden o yüzden sende kalabilir, oğlum. Teşekkür ederim amca diyerek hızlı adımlarla diğer sokakta bulunan evimize doğru yürüdüm.
Burası baba, anne ve babaannemizi kaybettikten sonra taşındığımız yerdi on dört yıldır burada yaşıyoruz, kaç dakika sonra kendimi kapının önünde buldum, kapıyı çaldım kaç kez. Çalarken de dua ediyordum. İnşallah bu sefer Kapıyı açarsın diyordum kendime ama kapıyı açmadı kimse. Hayal kırıklığı içindeydim. Arda, Arda, Arda, diye bağırdım ve bağırırken kapıyı tekmeledim, kendimi sakinleştirmek için yapabildiğin tek şey buydu.
Bağırarak kapıyı tekmelemek, kaç dakikadır kapının önünde telefonun ekranından hiçbir yere bakamıyordum. Ben bekliyordum, bir mesaj, bir arama, bir cevap, bir haber ve bir kişiyi bekliyordum. O kişi kardeşim. Kalktım kardeşimi arayacaktım, bu hayattan ne öğrendim biliyor musunuz? Karanlıklar geceler içindir sadece ama bazen günlerinizde bu karanlığa sahip olmak isterler, sahip olunca da sadece dış dünyanızı değil, daha çok iç dünyanızı karartırlar. Yani bazen günler gecenin karanlığından daha siyahtırlar… devam edecek
ARZU KURAYŞİ 14.10.2022
FACEBOOK YORUMLAR