ARİF NİHAT ASYA ve  "TORUN"LAR… - Yazan: Doç. Dr. Rasih ERKUL

ARİF NİHAT ASYA ve  "TORUN"LAR… - Yazan: Doç. Dr. Rasih ERKUL
11 Ocak 2021 - 17:02

ARİF NİHAT ASYA ve  “TORUN”LAR…

Cumhuriyet dönemi Türk şiiri içinde -yok sayılmaya çalışılsa da-, genellikle millî değerlere bağlılığı şiirleştiren, bağımsızlığın vazgeçilmez sembolü  “bayrak”a olan sevgisiyle öne çıkan isim; Arif Nihat Asya’dır.
Ölçü takıntısı içinde olmadan aruzu, heceyi ve serbest şiiri aynı ustalıkla kullanan Arif Nihat Asya, peygamber sevdası kokan şiiriyle özellikle bir “na’t” şairidir. O, şiirlerinde Hz. Peygambere olan sevgisini çeşitli ifadelerle dışa yansıtır. Bu sevginin tezahürü, Hz. Peygamberin doğumuna dair yazdığı şiirde kendini gösterir:
Ey yetimler yetimi  /  Ey garipler garibi
Nerde kaldın ey Resûl  /  Nerde kaldın ey Nebî?
Günler ne günlerdi  / Çağlar ne çağlardı
Artık yolunu bilmiyor;  /  Artık yolunu unuttu
Hactan döner gibi gel  /  Mîraç’tan iner gibi gel
Arif Nihat Asya, şiirin dinamiği hangi şekli isterse o şekilde de şiir yazarak Türk edebiyatında en fazla rubai yazan şair olmuştur.
Misafir
Artık ne sefer var, ne zafer tâlibiyim
Madem ki şu hür ülkelerin sâhibiyim..
Lâkin, bana söyleyin çocuklar: kendi
Yurdumda neden, böyle, misâfir gibiyim?

Yaşatmak
Artık ne ipe etekliğin var, ne süsün...
Kâfi sana gözlerin vücudun, göğsün;
Lâkin ne olur, gitme ki öksüz Ada'da
Sen hem yaşamak, hem de yaşatmak gücüsün!

Yazarlar, şairler kullandıkları dili geliştirerek milletler için hayatî değeri olan bir işlev görürler. Memleket sevdasından dolayı aldığı “Asya” soyadıyla Arif Nihat Asya’nın Türkçeciliği geniş kitlenin ve geleneğin yanında yer alan bir anlayıştan beslenmiştir. Bu durum O’nun Türkçeyi,  bir estetik unsurun, bir dil bilincinin yansıması olarak kullanmasını engellemez. Dili yeniden üretir, kendi sözünü oluşturur. Eserleriyle Türkçenin gelişmesine katıda bulunur. Böylece Türkçeye olan borcunu öderken şair kimliğine “Türkçeci” kimliğini de katar.
Şairliği ve şiirleri yanında düz yazı örnekleriyle de üretken bir şahsiyet olan Arif Nihat Asya, “Torun” başlıklı yazısında Türkçe’nin o gün içinde bulunduğu durumu vurgular:
TORUN
“Üç torunum var.
Ben yaşta üç torun sahibi adam, örnek olmaya lâyıktır.
Çocuk sayısını göz önünde tutan vergi tasarılarının, torun sayısını düşünmemesine şaşarım.
İkisi kız, biri oğlan üç torunumun yanında ben, yaşımın pek geçkin olmamasına rağmen, birkaç asır evvelki günlerin adamıyım.
Ne onlar benim dilimden anlar, ne ben onların dilinden anlarım.
Benden sonraki nesille arama giren fark, sırf benim fedakârlığım sayesindedir ki pek büyük olmadı.
 Lâkin sonraki neslin çocuklarıyla aramdaki düşünüş, yaşayış, giyiniş, fakat bilhassa dil farkı benim onların dedesi olduğumu ispat edecek mahiyette olmadığı gibi, onların benim torunum olduklarını ispat edecek halde de değildi.
Benim bu işte fedakârlığım, birinci nesil için yapabildiklerimle sona ermiş bulunuyor; yenisine tahammülüm yoktur.
İkinci nesil çocuklarının, torunlarım olduklarının ispatı namına, benimle anlaşması lâzımsa, fedakârlık sırası onlarındır.
Fark o hâle gelmek üzeredir ki anneleri tercümanlık etmezse, birbirimizi anlamak imkânından mahrum kalacağız.
Torunlarım güzel şeylerdir. Güler yüzleriyle eve tebessüm dağıtırlar. Yazık ki müşterek dilimiz hemen hemen bu tebessümden ibarettir... ki bu kadarı yetmez.
Ben, bu tatlı gülüşün yarın bana ve hatırama karşı bir istihza olabileceğinin farkındayım. Bana da o zaman acı bir gülüş kalır.
Buna çare aramak şart olmuştur.
Torunlarım güzel şeyler, tatlı şeylerdir, kendilerini sevdirmesini bilirler. Fakat benim dilimi bilmezler.
Üç torunumun biri taştan, biri bezden, biri lastiktendir.
Şimdi dördüncüsünü bekliyorum. Ümidim ondadır. Bırakın bari, onu ellerin dilediği gibi değil, kendi dilediğim gibi yetiştireyim.
Onunla tercümansız konuşmama çare bulamazsanız, bu şecereden adımı siliniz.”

Arif Nihat Asya “torun”larının şahsında kültürün oluşmasında ve kuşaktan kuşağa aktarılmasında dilin önemi vurguluyor.
Türkçe’nin doğru ve güzel kullanıldığı bir örnek metin yazarak dil politikasının oluşturulmasına katkıda bulunacak farkındalık oluşturmak istiyor.
Türkçe’nin  “şuurla işlenmesi” konusunda uyarıda bulunuyor.
Gelinen noktada Türkçe’nin “anlatma” ve “anlama” açısından son durumu, sıradan bir insan için fazla bir şey ifade etmeye bilir. Ancak yazarların, şairlerin dilin anlam ve biçim zenginlikleriyle beslendikleri inkâr edilemez.
Ön görülen toplum düzeni ve önerilen, beklenen insan tipinin öncelikle edebiyatın kurmaca dünyasında biçimlene geldiği düşünüldüğünde Arif Nihat Asya’nın feryadı yabana atılamaz.
Lastikten torunlarımızı ellerin diledikleri gibi yetiştirmelerine bırakmadan kendimiz, dilediğimiz gibi yetiştirebiliyor muyuz?
Çocuklarımız bir metni “anlama” konusunda problem yaşıyorlarsa, fedakârlık sırası kimde acaba?

Doç. Dr. Rasih ERKUL

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum