Anne Bir ,Vatan Yegane:Ötkir HAŞİMOV
Anne Bir , Vatan Yegane Ötkir HAŞİMOV Özbekistan Halk Yazarı
Bugünün Önemi
Bugün okulda okuyan çocuğa
Nevruz nasıl bir bayramdır,
diye sorarsanız, güzel, mutluluk
veren bir bayram olduğunu,
evinde sebzeli börek, mahallesinde
sümelek pişirildiğini, sokak
ve meydanlarda türlü eğlencelerin
düzenlendiğini sevinçle
anlatır. Bir vakitler Nevruz bayramının
yasaklandığını söylerseniz,
çocuklar hayret içinde kalırlar.
Bugün lisede okumakta olan
gençlerden Emir Timur kimdir?
diye sorarsanız, o büyük komutan,
devlet adamı, kültürümüze ve
medeniyetimize büyük hizmetleri
olan atamız, diye öğünerek cevap
verir. Bir zamanlar bu şahsiyetin
adını anmak hiç mümkün
değildi, derseniz inanmaz.
Bugün üniversite öğrencisine
ekoloji nasıl bir olay diye, sorarsanız,
bir uzman gibi düşüncesini
bilimsel esaslara dayanarak anlatmaya
çalışır. Geçen (XX.) yüzyılın
ikinci yarısında ekolojik facia
olduğunu, Aral denizinin ölüm saçan
bir alan haline geldiğini, ayrıca
Özbek halkının omuzlarına
ağır yük yüklenerek pamuk ekmeye
mecbur edildiğini anlatırsak
hayretler içinde kalır.
İlkokul öğrencisinden üniversite
öğrencisine kadar olan herkes
Özbek dilinin zenginlikleriyle
öğünürler, ayrıca onlar birkaç
yabancı dil de bilirler. Yakın geçmişte
türlü sohbetlerde Özbek
dilinde konuşma bir tür aşağılık
olarak kabul edilirdi. Ülkedeki
meydan, sokak, park, sinema ve
tiyatro isimlerinin Rusça olduğunu
söylediğinizde de öğrenciler
hayrette kalmaktadır.
Çok tekrarlanan bir sözü ben
de tekrarladığım için özür dilerim.
XX. Asırda bizim için çok
önemli tarihi bir olay meydana
geldi. Bu - Özbekistan’ın bağımsızlığına
kavuşmasıydı. Bağımsızlık
olayı ecdadlarımızın büyük
arzusuydu. Bundan dolayı biz
Özbekistan’ın bağımsızlığını büyük
bir milli bayram diye sevinçle
kutlamaktayız. Özbekistan’ın
bağımsızlığına kavuştuğuna uzun
zaman geçmedi. Tarih için kısa
bir süre sayılan bu zaman diliminde
büyük değişiklikler oldu.
Bir zamanlar “Agrar Respublika”
(Ziraat Cumhuriyeti) diye ad verilen
yurdumuzda teknoloji hızla
gelişmeye başladı. Şehirlerimiz
kısa zamanda eskisiyle mukayese
edilmeyecek şekilde gelişti
ve güzelleşti. Bir vakitler yabancı
bir ülkeye bir haftalığına turist
olarak gitmek, aya gitmeyi arzulamak
gibi bir şeydi. Bugün Özbek
halkı dünyanın her bir ülkesine
gidebilmekte. Hatta oralarda
okuma ve çalışma hakkına da sahiptir.
Tarihimiz, dilimiz ve manevi
değerlerimiz tekrar önem kazandı
ve hak ettiği yere kavuştu.
Tarihe Bir Göz Atalım
Kutsal ülkemiz Turan zeminin
başından türlü zorluklar geçti.
İskender baskını, Arap istilası...
Bir çift ağaç ekmeyi bilmeyen, bir
külübe dahi kuramayan vahşi Moğollar
güzel ülkemizi istila ederek
güzel şehirlerimizi harabeye
çevirdi, binlerce kitaplarımızı ateşe
verdiler. Allah’ın bir lütfü olarak
bu kutsal topraklarda doğan
büyük hükümdar Emir Timur ve
onun yetiştirdiği evlatları döneminde
başından türlü zorluklar
geçiren Turan zemini çok gelişti.
Güzel imar edilen şehirler, tarihi
abideler inşaa edildi. Devlet
adalet ile yönetildi, bilim ve teknik,
edebiyat, sanat ve medeniyet
çok gelişti. Ne yazık ki, orta çağdan
sonra taht için yapılan kavgalar
uzun yıllar devam etti. Bu yüzden
devlet ve ülke eski gücünü
kaybetti.Bir zamanlar Avrupa’ya
pencere açan Petro’nun evlatları
bu sefer Asya’ya kapı açmayı
gaye edindiler. Önce Hazar Denizi
yoluyla Hive Hanlığı’na doğru
yürüyüş yapmayı planladılar. Fakat
çöllerden geçmenin ne kadar
zorluklarla dolu olduğunu görerek
bu yoldan vazgeçildi. Kazak
sahralarına yöneldiler. İlk önce
Kazakistan işgal edilerek, bugünkü
Özbekistan’a gözlerini diktiler.
Böylece Taşkent yolu onlara
açılmış oldu.
Aradan elli yıla yakın bir zaman
geçtiğinde, yani XIX. Asrın
altmışlı yıllarında Çernyaev’in
modern silahlarla donatılan birliği
aynı yollardan geçerek Taşkent’e
doğru yol alır. Şehri kuşatarak su
yollarını keser. Sıcak yaz günlerinde
bir damla suya muhtaç olan
şehir halkı 40 gün mücadelesini
devam ettirir. Çernyaev ve kuşatmaya
katılanların verdiği bilgiye
göre, halk kazma, kürek ve ilkel
silahlarla topa karşı mücadele
eder. Şehir 40 gün süren silahlı
mücadeleden sonra Ruslar tarafından
kanlı şekilde işgal edilir.
Çernyaev barış anlaşmasına
imza atılmadığı takdirde, şehrin
bütün mahallelerinin topa tutulacağını
ilan eder. Barış anlaşmasında
şehir halkından aşırı derecede
isteklerde bulunduğundan
imza edilmesi hayli gecikir. Uzun
yıllar ülkeyi Rus Çar yönetimi sömürmeye
devam eder.
Ekim devriminden sonra
Taşkent’te kurulan hükümet heyetindeki
mahalli milletvekilleri
horlandı ve aşağılandı. Türkistan
halkının gelenek, görenekleri
ve hayat tarzı dikkate alınmadı
ve önemsenmedi. Bu durum
karşısında Türkistan halkı Aralık
1917 yılında Kokand şehrinde
özerk hükümetini kurduğunu
ilan etti. Ne yazık ki halka birbirinden
güzel vaatler veren Bolşeviklerin
gerçek yüzü burada da
ortaya çıktı.
Kokand muhtariyet hükümetini
Bolşevikler üç ay içinde yok
ettiler. Halbuki Muhtariyet Hükümeti
Özbek, Rus, Kazak, Tacik,
Tatar ve Yahudi vekillerden ibaret
idi. Bundan maksat ülkede demokratik
esaslarda, eşit şartlarda
dengeli bir hükümet kurmaktı.
Ne yazık ki Bolşevikler verdikleri
vaatlerinde durmayarak Kokand
Muhtar Hükümetini Şubat
1918 yılında acımasız şekilde yok
ettiler. Kokand şehrindeki silahlı
çatışmalarda Bolşevikler binlerce
insanı acımasız şekilde öldürdü.
Kokand etrafındaki Andican, Namangan,
Margilan, Fergana şehirleri
ve oraların köyleri yağmalandı
ve ateşe verildi.
Boş Gayeler
İç savaşlar ve milli bağımsızlık
mücadelesi bitmeden toplu
katliamlar ve sürgünler başladı.
1920 ve 1930 yıllar arasındaki
toplu katliamlarda halkın en aydın
kesimi, yani alim, yazar, ulema,
şair ve devlet görevlileri “Halk
düşmanı” diye ilan edildi. Onların
çoğunluğu Bolşeviklerin yalan
ve uydurma vaatlerine inananlardı.
Halkın kalbinde yer alan eserler
yazan Abdullah Kadiri ve Abdulhamit
Süleyman Çolpan gibiler
“Halk Düşmanı” olarak tanımlandı
ve idam edildi.
1979 yılında Sovyetler Birliği
Afganistan’a asker gönderdi.
Bahane hazırdı, “ Güney komşumuzda
yapılan Savr Devrimi’ni
desteklememiz gerekti.” Gerçekte
ise bu hakiki kanlı savaşın
başlamasıydı. Kısa zamanda eline
zorla silah verilerek “uluslararası”
borcu yerine getirmeye giden
gençlerimizin cesetleri demir
tabutlarda gelmeye başladı.
Ecdadlarımızın kemiklerinin
yattığı yere savaşmaya gönderilen
gençlerimizin pek çoğu helak
oldu.
Bağımsızlık Esintileri
Haziran 1989 yılında İslam
Kerimov’un Özbekistan Cumhurbaşkanı
olmasıyla siyasi durum
değişmeye başladı. İlk iş olarak
pamuk sorununu ele alarak halletmeye
çalıştı. Aradan çok geçmeden
yönetim halka yayınladığı
mesajda: “İftiharla söylemek
mümkün ki, uluslararası toplum
önünde olduğu gibi, ülke önünde
de Özbek halkının yüzü ak ve
gönlü temizdir.” diye kaydedilir.
Temmuz 1990 yılında Moskova’da
Komünist Partisi’nin 28. kurultayı
yapıldı. Kurultayda Aral Denizinin
facialı durumu, Aral’ı bu duruma
düşmesine pamuk tarlalarına
aşırı derecede su verilmesi
sebep olduğu ifade edildi. İslam
Kerimov, Aral’ın kurtarılması gerektiğini
dile getirdi. Kazakistan
bu teklifi destekledi.
31 Ağustos 1991 tarihi Özbekistan
için çok önemli bir gündür.
O gün Özbekistan tarihinde altın
harflerle yazılmıştır. Ülke bağımsızlığına
kavuşmuştu. Birleşmiş
Milletlerde Özbek bayrağı dalgalanmaya
başladı. Ecdadlarımızın
bin yıllık arzusu gerçekleşti.
Halkımızın dini ve milli bayramları
kutlanmaya başlandı. Kurban
ve Ramazan bayramlarını kutlamak
resmen kabul edildi.
Kutsal kitabımız Kuranı Kerim’in
Özbekçe meali yayımlandı. İmam
Buhari, Buhavaddin Nakşibendi,
Gicduvani ve Tirmizi gibi din alimlerinin
adları yüceltildi. Onların türbeleri
restore edildi. Taşkent İslam
medeniyetinin merkezi olarak ilan
edildi. Başkentte İslam Üniversitesi
açıldı.
Özbekistan bağımsızlığına
kavuştuğuna tam 20 yıl oldu. Bu
kısa dönemde Özbekistan’da büyük
değişiklikler olduğunu görmek
pek ala mümkündür. Bunları
bir bir sıralamak için hayli zaman
gerektir. Özbekistan yöneticilerini
tebrik eder, bağımsızlığın ebediyete
kadar sürmesini dilerim.
“Özbek Edebiyatı ve Sanatı”
22 Nisan 2011-Taşkent
Özbekçeden aktaran: Çağatay Koçar
FACEBOOK YORUMLAR