AHMET VEFİK PAŞA VE TÜRK TİYATROSU / Necdet CURA

Necdet CURA yazdı: AHMET VEFİK PAŞA VE TÜRK TİYATROSU

AHMET VEFİK PAŞA VE TÜRK TİYATROSU / Necdet CURA
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 01 Nisan 2020 - 20:09

AHMET VEFİK PAŞA VE TÜRK TİYATROSU

Ahmet Vefik Paşa 3 Temmuz 1823 İstanbul doğumlu, Tanzimat Dönemi edebiyatımızda önemli yer edinmiş bir zattır. Bu yazıda hem Ahmet Vefik Paşa’nın kendisi ve bulunduğu ortamlardan bahsederken, aynı zamanda tiyatromuza verdiği katkılar üzerine değineceğiz. Kendisi aynı zamanda önemli bir fikir akımıdır. Tanzimat devrinin sonra gerçek anlamda aydın sıfatını hak eden her insan gibi, elinden geldiğince devletinin kurtuluşu için mücadele etmiştir. Fikri olduğu kadar bu mücadeleyi faaliyete de dökmüştür Ahmet Vefik. Etmiş olduğu hizmetler ile tanınmaktadır. Onu bu kadar ünlü yapan Bursa’da valililk yaptığı sırada kendi adına açtığı tiyatrodur. Daha hala Bursa’da tiyatroya gönül verenlerin gönlünde Ahmet Vefik Paşa’nın ayrı bir yeri vardır. O kadar ki hala Bursa’da tiyatro kültürü bahsediliğinde onun önemi ortada olduğu açıktır.

Tanzimat Edebiyatı, Batı etkisinde gelişmekte olan Türk Edebiyatı’dır. 1860 Yılında ilklerin yazarı olarak (ilk noktalama,ilk batılı anlamda makale) adlandırığımız Şinasi’nin ‘’Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi’’ni yazmasıyla Tanzimat Dönemi başlar.Bu dönemin sanatçılarının dikkat çeken özelliği sanatçı kişiliklerinin arkasında aynı zamanda devlet adamı olmalarıdır. Ahmet Vefik Paşa’da böyle bir kişidir.

Peki tiyatroya olan ilgisi nasıl başlamıştır?

Sizler de bilmektesiniz ki, Osmanlı Devleti artık Batılılaşma evresini yaşamaktaydı. Hala tartışılmakta olan Batıcılık fikir akımından bahsediyorum.

III.Selim Döneminde ciddi anlamda değişimler gerçekleşmek istenmiş fakat bunlar bir türlü netice verememişti, bu değişimlerin önünde bir engel vardı;Yeniçeriler…

Nihayet II.Mahmut döneminde bu ocak lağvedilmiş ve bu olay Tarih kitaplarına Vakay-ı Hayriye yani Hayırlı Olay olarak anılmaya başlanmıştır(1826). ve Batılılaşma hareketinin en büyük engellerinden biri kaldırılmıştır. Artık Batılılaşmakta olan bir Osmanlı vardır. Dolayısıyla da bu hareket bir tek askeri anlamda değil pek çok anlamda kendini göstermiştir. Artık bilim ve sanatla uğraşan insanlarımız yurtdışına açılmaya başlamıştır. Ahmet Vefik Paşa’da bu gruba giren bir kişidir. Bizde Osmanlı tarihinde Fransa’ya ‘’kadim dost’’ olarak bakılmıştır, her ne kadar  devletimizi arkadan bıçaklasa dahi. Şu da bir gerçektir; aydınlarımız yurtdışında gittikleri yerlerin başında Fransa gelirken, Fransızca konuşup kendini aydın (!) sanan bir kitle de bulunmaktadır.Bunu Tanzimat Dönemi eseri olan Araba Sevdası adlı romanda yanlış batılışmanın sonuçlarını gözler önüne sermektedir Recaizade Mahmut Ekrem.

Ahmet Vefik Paşa’da  Fransa’da bulunduğu sıralarda tiyatroyla gönül vermiştir. Batı tiyatrosunu yakından takip etmeye başlamıştır. Paris’te bulunduğu sırada sullar seller gibi bir Fransızca öğrenmiştir. Bunu Moliere isimli Fransız yazarın çevirdiği tiyatro  oyunlarından anlamaktayız. Ahmet Vefik Paşa yalnıza Fransızca bilmemektedir. Latince,Yunanca ve İtalyanca’da bilir.  Dedesi Yahya Naci Efendi, Osmanlı memurlarına yabancı dil öğretmek için kurulan ve devletin yıkılışına kadar varlığını sürdüren Tercüme Odası’nın ilk Müslüman çevirmenidir.

Bu kapsamda

Bu kapsamda Tercüme Odaları kurulur.  Ahmet Vefik Paşa’nın dedesi Yahya Naci Efendi de bu odanın bir çevrimenidir. Onun ayrıcalıklı olarak bu odanın ilk Müslüman çevirmeni olduğundan söz etmemiz gerekir.  Burdan da anlaşılacağı üzere dil öğrenmeye yatkın bir çevrede yetişen Ahmet Vefik Paşa 1837 yılında Tercüme Odası’nda göreve başlayarak Osmanlı’ya katkıda bulunur. 1847’de “mütercim-i evvel” (başçevirmen) oldu. 1847’de devletin ilk resmi salnamesinin hazırlanması işi kendisine verildi 1851-1862  yıllarında Fransız Bilimler Akademisi örnek alınırak oluşturulan bir kurula,

Encümen-i Daniş’e üye seçilip bir süreliğine burada faaliyet göstermiştir.

Türkçülükle olan macerası ise, Doğu komşumuz olan İran’a gitmesiyle başlamıştır.Tahran macerası esnasında dilimizin sadeleşmesi için bazı fikirler ortaya koydu. Bu okuduğunuz cümleden de çıkacak olan durum, dilin sadeleşmesi fikrinin Cumhuriyet döneminde eyleme geçmesi Tanzimat döneminden de kalan bir meseledir. Bu fikir, beyinlerin bir köşesindedir. Uygun ortam Cumhuriyet dönemi içerisinde yapılan yenilikler ve inkılaplarla yakalanmıştır.

Ayrıca elçilik binalarında bayrak asma geleneğini de başlatmış oldu. Meclis-i Valay-i Ahkam-ı Adliye” üyeliği (1855), “Deavi Nazırlığı” (1857), Paris elçiliği (1860) yaptı. Paris sefaretinden İstanbul’a döndükten sonra 1862’de Darülfünun’da Hikmet-i Tarih (Tarih Felsefesi) hocası, aynı sene içinde Bursa’da Evkaf Nâzırı oldu.

Meclis-i Mebusan Başkanlığı ve kısa bir süre yaptığı sadrazamlık neticesinde onun ününe ün katan bir şehire gider.Nereye mi ?

Tabiki de Bursa’ya.  Bursa, Osmanlı Devleti için son derece önemli bir şehirdi. Kuruluş yıllarının hikayeleri hep Bursa şehrine aitti. Marmara Bölgesi ve Rumeli havzasında yükselen bir çınar olan Osmanlı, bu şehre gözü gibi bakmıştır.

4 Şubat 1879’da Bursa Valiliği’ne atandı.

1879-1882 yılları arasında Bursa valisi olarak görev yaptı

Bursa, tarih boyunca önemli bir ipek üretim merkezi olmuştur.Paşamız bunun bilince olarak ipekçiliği geliştirmiştir.Faaliyetleri bununla sınırlı kalmayıp kız çocukları da dahil olmak üzere zorunlu eğitim, pirinç tarımı, kötü halde olan mektepleri onarmak gibi pek çok faaliyetle Bursa’ya hizmette bulunmuştur. İmar ve iskana önem vermiştir. Türklerin kalkınmış ve müreffeh şehir anlayışlarına hizmet etmiştir.

Gelirinin bir kısmını hastaneye ayırmak şartıyla tiyatro kurmuştur.

Körü körüne yapılan Batı taklitçiliğine karşı çıkan sanatçı “Benim evime Türk malından başka bir şey giremez.” sözüyle kayıtlara geçer.

Bu sözü onun Türkçü bir kişiliğinin olduğunun da göstergesidir.

Bu kadar dolu bir adamı okuyunca insan ister istemez şu yorumu yapmadan da edemiyor;’’ya sen koca paşasın,devlet adamısın ne işin var tiyatroymuş,sanatmış.bırak onu sanatçılar yapsın  ya’’ kafasıyla hareket etmemiş.Bu açıdan Ahmet Vefik Paşa’yı her okuduğumda takdir ediyorum. Keşke günümüzde de böyle çok yönlü insanlarımız olsa. Çok yönlü olan insanlarımız ise keşke  halkımız tarafından anlaşılabilse, kıymet verilebilse.

Tiyatro sanatına gönül verenler bilirler ki; bir tiyatro oyununu kendi kültürünüze uyarlamak kolay bir iş değildir. Ahmet Vefik Paşa Moliere’den oyunları çevirip bize adapte etmiştir.Örneklere izah etmemiz gerekirse; Zor Nikahı Molierè'in Le Mariage Forcè oyunundan uyarlamıştır.

Zoraki Tabip,Kocalar Mektebi,Kadınlar Mektebi gibi oyunlarda ünlü Fransız yazar Moliere’den çevrilmiş eserlerdir.

Türk tiyatro tarihinde kilometretaşı diyebileceğimiz paşamızın çalışmalarını torunları devam ettirmeli, Türkçülük üzerine çalışırken aynı zamanda tiyatro gibi bir sanat dalının önemini anlayabilmeli.

Nasıl da güzel diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk;

‘’Sanatla ilgilenmeyen bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.’’

Hayat damarlarımızın kopmasına izin vermeyelim. Bu damarlara sımsıkı tutunalım. Çünkü, bilimin ve sanatın olmadığı yerde ölüm başlıyor.

Bu sözler ışığında yazımı bitirirken Ahmet Vefik Paşa’nın ruhu şad olsun diyor,esenlikler diliyorum.

Necdet CURA

Kaynakça:

https://www.biyografi.info/kisi/ahmet-vefik-pasa

https://www.edebiyatogretmeni.org/ahmet-vefik-pasa/

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum