AHMET HAMDİ TANPINAR VE ERZURUM ESNAFI - Lütfi Bergen

AHMET HAMDİ TANPINAR VE ERZURUM ESNAFI - Lütfi Bergen
01 Haziran 2020 - 23:48

AHMET HAMDİ TANPINAR VE ERZURUM ESNAFI

Tanpınar’ın “Beş Şehir” kitabının Erzurum şehrine ait bölümünde yer alan ticari hayata dair yazdıklarından birkaç bölümü iktibas edeceğiz. Yazılarından da anlaşılacağı üzere Tanpınar, Erzurum’un ticaretinin, geleneksel hayatının birgün sönmesini mukadder görmekteydi. Bunun sebebi olarak da iki hususu ileri sürer: “1914 Umumi Harp ve yeni zamanlar.”

Tanpınar, Erzurum’a üç kere gittiğinden bahsediyor. Biz ikinci Erzurum seyahati hakkında yazdıklarından aktarımlarda bulunalım:

 “O zamanın Erzurum’u on yıl sonra 1923’te gördüğüm Erzurum’dan çok başkaydı. Her türlü kıyafette bir kalabalığın çarşı pazarını doldurduğu, saraç, kuyumcu, bakırcı dükkânlarıyle senede o kadar malın girip çıktığı hanlarıyle, ambarlarıyle, eşraf ve âyanı, esnafı, otuz sekiz medresesi, elli dört camisiyle, İran transitinin beslediği refahlı ve mâmur Erzurum’la on yıl sonra gördüğüm harap şehir arasında kolay kolay münasebet tasavvur edilemezdi. Sonradan öğrendiğime göre, muhtelif çarşılarında onbinlerce zenaatçı çalışır, saraçların yaptığı eğerler bütün şark vilayetlerine hattâ Tebriz’e kadar gidermiş” (Tanpınar, 1979: 173).

 “Bu sefer geldiğim Erzurum başka bir Erzurum’du. Ona Doğu Anadolu dağlarının eski bir şarap gibi zamanla takdis edilmiş, ruh besleyici uzletinden değil, dört Cihan Harbi yılının ve İstiklâl Savaşı’nın üstünden aşarak gelmiştim (...) İkinci defa gördüğüm bu şehir, artık şark vilâyetlerinin iktisadî merkezi, yaylanın gülü, bu havalide söylenen türkülerin yarısından çoğunun güzelliğini övdüğü eski Erzurum değildi. Harp, hicret, katliamlar, tifüs, çeşit çeşit felaket, üzerinden ağır bir silindir gibi geçmiş, her şeyi ezip geçmişti (...) Uğursuz tırpan durmadan, bir saat rakkası gibi işlemiş, rastgeldiği her şeyi biçmişti. Bununla beraber, nüfusu altmış binden sekiz bine inen Erzurum, Millî Mücadele’ye önayak olmuş(tu)” (Tanpınar, 1979: 174).

 “Fakat dört kapılı şehrin kendisi yoktu. Denebilir ki asırlarca gururunu yapan ve topluluk hayatına istikamet veren serhat şehri ruhundan pek az şey kalmıştı. Bu yıkılış, Erzurum’da ilk defa mı oluyordu? 1828 mağlubiyeti, 1876 felâketi ve daha birçok isyanlar muhakkak ki buraları gene sarsmıştı. Birincisinde yüz otuz iki bin olan nüfus, yüzbine inmişti. İkincisinde şehir kökünden sarsılmıştı. Fakat bu seferki yıkılış çok başka bir şeydi” (Tanpınar, 1979: 174).

 “Gerçekte kaybolan şey, bütün bir hayat tarzı, bütün bir dünya idi. 1855’te yüz binden fazla nüfuslu bir şehir olan Erzurum, bu gelişmesini bir iktisadî denklilik üzerine kurmuştu. İran, ithalât ve ihracatının yarıdan fazlasını Trabzon-Tebriz kervan yoluyla yapıyordu. İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde eşrafıyle, âyanıyle, ulemasıyle, esnafıyle tam bir şark ortaçağ şehri olarak kurmuştu. Bu transit yolunda her yıl otuz bin deve ve belki iki misli katır işliyordu. Bunlar Erzurum’dan geçiyor, Tebriz’den gelişinde, Trabzon’dan dönüşünde kumanyasını daima Erzurum’dan tedarik ediyor, hayvanını nallatıyor, at eğeri, yük semeri, nal, gem, ağızlık, hülâsa her türlü eksiğini orada tamamlıyordu. İşin fenâsı şu idi: Bu hayat bir daha dönmemek üzere kaybolmuştu. Çünkü Büyük Harbin getirdiği felâket olmasa bile, gene bu çarşı sönecek, bu esnaf dağılacak ve şehir kendi bünyesini yeni baştan kuracak olan yeni bir çalışma şeklini bulana kadar gene küçülecek, köyleşecekti. Fakat bu değişme daha yavaş olacak, yere atılarak kırılan büyük fanus, yağı tükendiği için, kendi kendine karararak sönecekti. Yahut, daha büyük bir ihtimalle, yeni bir hayata geçmenin yolunu bulacak, başka türlü müstahsil olacaktı” (Tanpınar, 1979: 178).

 “1914’te iki şey, Umumi Harp ve yeni zamanlar, bir arada gelmişti. Cevat Dursunoğlu’na, yeni transit yolu açıldığı zaman fırıncı Hasan adında bir Erzurum’lu şöyle demiş: “Efendi eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre para dolardı. Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin Trabzon’dan kalkıyor, akşama buraya geliyor. Şoför, İnhisar’dan aldığı kırkdokuzluk bir rakı şişesini duvarda kırıp içiyor, yoluna devam ediyor.

İşte eski Erzurum’un, dört yanında refah akan bu şark ticaret şehrinin macerasını kapatan şey. Umumi Harp, beş on yılda ve en iyi şartlarla değişebilecek bütün bir hayat çerçevesini bir hamlede kırıp dağıtmıştı.

Eski Erzurum’da bu ticaret hayatı ve kervan yolu otuz iki sanatı beslerdi. Tabaklar, saraçlar, semerciler, dikiciler, çarıkçılar, mesçiler, kürkçüler, kevelciler, kunduracılar, kazazlar, arabacılar, keçeciler, çadırcılar, culfalar, ipçiler, demirciler, bakırcılar, kılıçcılar, bıçakçılar, kuyumcular, zarcılar, sandıkçılar, kaşıkçılar, tarakçılar, marancılar, boyacılar, dülgerler, yapıcılar, sabuncular, mumcular, takımcılar” (Tanpınar, 1979: 178-179).

 “Erzurum’un asıl hayatını bu esnaf yapıyordu. Asıl güzel olan şey de, sağlam bir sınıf şuuruna ermesi, yukarıya imrenmeden kendisini aşağıya açık tutmasıydı. Esnaf kadını, eşraf kadınının giydikleri elbiseleri giymez, yani kutnularla, sırmalı elbiselerle süslenmezdi. İş terbiyesini almış, eli işlediği, yarattığı için nefsine saygı duygusu yerleşmiş, şahsiyetli, kendine güvenir vatandaşlardan teşekkül etmiş bir kalabalık. On üç yaşında henüz çıraklığa giren bu çocukta bile az zamanda nefsine güven başlar, el emeğine dayanan bir hayatın mesuliyet fikrinin insanoğlunu nasıl yükselttiği görülürmüş” (Tanpınar, 1979: 183).

Tanpınar’dan Erzurum esnaf, san’atkâr, meslek adamları ve ticaret hayatı hakkında aktaracaklarımız bundan ibaret.

Bu tasvirde Erzurum’un şehir hayatının “yeni transit yol ve kamyon” ile değiştiği anlaşılıyor. Bu iki unsur Tanpınar’ın üstü kapalı olarak zikrettiği esnaf (sınıf) yapılanmasını tarumâr ediyor. Kamyon ve yeni transit yol ile varlıklarını kaybeden meslekî aidiyetlerin kültürü tamamıyla tarihten siliniyor. Belki yeni meslekî meşguliyetler ortaya çıkıyor ama onlar da fütüvvet ahlâkı ile hem-dem olmadıkları için bu bir örgütlenme, meslek teşkilatı, meslekî hiyerarşi haline gelemiyor. Yukarıdaki alıntılardan her okuyucu kendi nasibince bir ders çıkaracaktır. Tanpınar, meseleyi “yeni hayat ve Umumi Harp” şeklinde değerlendirmiş.

Benim değerlendirmem başka. Yeni transit yol ve kamyon Erzurum’un şehir varlığını bitirmiş. Burada Umumi Harb’in etkisi muhtemelen esnaf-zanaatkârın gönderildikleri cepheden geri dönememesi nedeniyle meslekî kültürün yeni nesillere aktarılamamasıyla ilgilidir. Ancak asıl darbeyi “yeni transit yol ve kamyon” vuruyor. Eski meslekler ölürken yeni mesleklerin mensupları fütüvve nizamı kuramıyor. Esnaf kadını, eşraf kadınına özeniyor. Çıraklar devlete memur olmaya bakıyor. Esnaf kadrosunu, kanununu (fütüvvetnâmesini), birliğini, meslekî aidiyetini yitiriyor. Esnafın üzerinden ölü toprağını kaldırmaya mecburuz.

Lütfi Bergen

Kaynak: http://lutfibergen.blogspot.com/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum