A'dan Z'ye Peyami Safa

Ölümünün üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen Peyami Safa en çok okunan yazarlar arasında. Nevzat Kösoğlu'nun geçtiğimiz günlerde yayımlanan Peyami Bey isimli kitabından yararlanarak bir Peyami Safa rehberi hazırladık.

A'dan Z'ye Peyami Safa
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 02 Nisan 2020 - 17:48

AKŞEMSEDDİN: Peyami Safa'nın baba tarafından soyu, Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemseddin'e kadar ulaşmaktadır. Bu durum soy kütüğünü okuyan tarihçi İsmail Hami Danişment tarafından tespit edilir. Peyami de bir süre öğretmenlik yaparak aile içerisindeki 'ulema' sınıfı geleneğini devam ettirir.
BABASI: İsmail Safa... Servet-i Fünun dönemi şairlerindendir. 'Anadan doğma şair' olarak tanınır. Aynı zamanda bir Osmanlı bürokratı olarak Anadolu'da görev yapmış, bu sayede Peyami 1899'da Sivas'ta dünyaya gelmiştir. Ne yazık ki İsmail Bey, Peyami henüz iki yaşındayken vefat eder. Bu yüzden Peyami, edebiyat çevrelerinde uzun süre 'Safa'nın yetimi' olarak bilinir.

CİNGÖZ RECAİ: Peyami'nin takma adla kaleme aldığı polisiyelerin en önemli kahramanı... Aslında bir tür anti-kahraman, zeki bir dolandırıcı, Arsen Lüpen'in Türk benzeri, zenginden alıp yoksula veren bir Köroğlu modeli... İlk olarak 1924 yılında küçük formalardan oluşan 10 kitaplık bir dizi olarak yayımlanır. Okuyucudan beklenenin çok üzerinde ilgi görmesi üzerine 1925 yılında seriye 10 kitap daha eklenir. Peyami, Cingöz Recai serileriyle başladığı polisiye kitaplarını farklı isim ve kahramanlarla sürdürmüştür.
ÇETİN ALTAN: Peyami Safa, 1960 Darbesi'ni desteklememiş ve destekleyenleri eleştirmiştir. Bu eleştirilerden nasibini alanlar arasında o zamanların genç gazetecisi Çetin Altan da vardır. Durum, Milli Birlik Komitesi'ni rahatsız eder ve darbeyi yapan generallerden Çetin Altan'a sempati duyan bir tanesi Peyami Safa'yı makamına çağırtarak "Sen kim oluyorsun da Çetin Altan'a komünist diyorsun?" diyerek tehdit eder. Peyami, generalin elinden komitenin milliyetçi üyelerinden Yüzbaşı Ahmet Er sayesinde kurtulur.

DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU: Peyami Safa'nın 1930 yılında yayımlanan bir nevi 'çıkış' romanı. Kitapları arasında kendi hayatından belki de en çok iz taşıyanı. Çocukluğunun yedi yılını iltihap kapan sağ kolunun kesilmesi endişesiyle geçiren ve sonu gelmez tedavi süreçleri atlatan yazar, romanında benzer acıları ayağı nedeniyle yaşayan bir kahramanı anlatır. Kitap, Peyami'nin genç yaşında büyük bir romancı kabul edilmesini sağlar.

ESERLERİ: Yazarın Peyami Safa adıyla yayımladığı ve diğer maddelerde yer vermediğimiz romanları şunlar: Sözde Kızlar, Şimşek, Mahşer, Bir Akşamdı, Canan, Bir Tereddütün Romanı, Biz İnsanlar, Matmazel Noraliya'nın Koltuğu.

FATİH-HARBİYE: Doğu-Batı çelişkisinin en yoğun biçimde işlendiği ve tartışıldığı roman... Anahatlarıyla Doğu'nun akıl, Batı'nın ruh olarak tanımlandığı romanda biri Batılı (Harbiye), diğeri Doğulu (Fatih) yaşam değerlerini temsil eden iki farklı semt arasındaki gerilimler, bu iki semt arasında gidip gelen karakterler üzerinden tartışılır.

GAZETECİLİK: Gazeteciliğe çok erken yaşta başlayan Peyami, 43 yıl boyunca köşe yazarlığı yapmıştır. Bu süreçte Cumhuriyet, Tasvir-i Efkar, Tercüman gibi bütün belli başlı gazetelerde çalışmış, hatta ağabeyiyle birlikte kendi gazetesini çıkarmıştır. Kendi okuyucu kitlesine sahip olduğu için bir gazeteden diğerine transfer olması büyük olay olmuştur. Felsefe, bilim, sanat gibi hemen her konuda yazan Peyami, keskin kalemiyle ve polemikçiliğiyle sivrilmiş, muhaliflerini canından bezdirmiş ve sindirmiştir. Ahmet Haşim'den Yahya Kemal'e, Yakup Kadri'den Cenap Şahabettin'e neredeyse o dönemin bütün kalem erbabıyla polemiğe girmiştir.

HASTALIK: Hastalıklar ömrü boyunca yakasını bırakmamıştır. Hastalıklı bir çocukluk dönemi geçirmiş ve bu, onun bedenini zayıf bırakmakla birlikte edebi kişiliğinin gelişmesinde etkili olmuştur. Hastalıkların ilerleyen yaşlarda da yakasını bırakmadığı Peyami, yakın dostlarına sürekli 'Bende her hastalık var' demiştir. Hayatının önemlice bir kısmı hastane köşelerinde geçen romancı, tıp konusunda Prof. Dr. Ayhan Songar'ın da belirttiği gibi birçok doktoru aşan bir birikim, uzmanlık ve tecrübe kazanmıştır. Bunu kitaplarında da görmek mümkündür.

İLHAMİ SAFA: Ağabeyi... Aynı zamanda matbuat hayatındaki destekçisi ve ortağı... Birlikte gazete ve dergi çıkarma girişimlerinde bulundular. Bazılarında nispeten başarılı oldularsa da çoğu başarısız oldu ya da yarım kaldı.

KOMÜNİZM: Peyami, sosyalist, komünist ve materyalist düşünce akımlarına karşıydı. Hayatı boyunca kalemini kullanarak bunlarla mücadele etti. Başlangıçta çok yakın arkadaş oldukları Nâzım onu komünist yapmaya çalıştı fakat başaramadı. Hatta 'Sürü Adamı' başlıklı bir eleştiri yazarak Nâzım'dan ve çevresinden ayrıldı; onların saldırılarına hedef oldu. Peyami aleyhinde karalama kampanyaları düzenlendi. Hatta "Herkesi komünist olmakla itham ediyor," diye suçlandı.

LAİKLİK: Peyami laiklik konusunda o günkü dogmatizmin çok üzerinde, bugün bile güncelliğini koruyan düşüncelere sahipti. Ona göre laiklik, hem din hem de inkılap softalarının iddia ettiği gibi 'dinsizlik' demek değildi. Ona göre 'din ve dünya işlerinin ayrılması' klişesi de yetersizdi. Laiklik üzerinden dinin devlete ya da devletin dine tahakküm etmesi düşüncesine hep karşı çıktı.

MERVE: Oğlu... 1957 yılında teşhisi tam olarak konulamayan ama günden güne ilerleyen bir hastalığa yakalandı. 27 Şubat 1961'de Erzincan'da yedek subay olarak askerliğini yaparken vefat etti. Zaten hayatı boyunca hastalık ve acılarla boğuşmuş olan Peyami'ye bu ayrılık çok dokundu. Oğlunun ölümünden sonra sadece dört ay daha yaşadı ve 15 Haziran 1961'de bir gece yarısı hastalanarak hayata gözlerini yumdu.

NECİP FAZIL: Bohemlik zamanlarından başlayarak Peyami'nin en yakın arkadaşlarından biridir. Hatta Necip Fazıl bir ara onun evinde kalmış, "Nerede Kalıyorsun?" diye soranlara "Peyami'nin evinde; o da Server Bedii'ninkinde kalıyor," demiştir. Bu iki yakın dost zaman zaman şiddetli polemiklere de girmiş, arkadaşlıkları inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Buna rağmen Peyami'nin ölümü üzerine Necip Fazıl şunları yazar: "Kafası vardı. Kültürü vardı. Cümlesi vardı. Üslubu vardı. İç dünyası vardı. Hafakanları vardı. Çilesi vardı. Metafizik arayıcılığı vardı. İmanı vardı. Şüpheleri vardı. Estetiği vardı. Diyalektiği vardı. Cesareti vardı."

OLMADI PAŞAM: Edebiyatçıları çevresinde toplayan Atatürk, Halit Fahri Ozansoy'a "Edebiyat sözünden ne anlamamız gerekir?" diye sorar. Ozansoy anlatırken sözünü keserek "Olmadı, efendi olmadı!" diyerek onu paylar ve yerine oturtur. Bu kez kendisi tanımlamaya başlar 'edebiyat' kavramını. Alkış ve iltifat beklerken Peyami'nin çıkışıyla şaşırır: "Olmadı Paşa Hazretleri olmadı!" Toplantının devamında Peyami'nin görüşlerini dinleyen Atatürk, edebiyat konusundaki yetersizliğini itiraf eder ve Peyami'ye teşekkür eder.

ÖĞRETMENLİK: Peyami, nizami bir eğitimi ve diploması olmamasına rağmen kendisiyle yapılan mülakatlarda muhataplarını etkileyerek dört yıl boyunca çeşitli okullarda öğretmenlik yapmıştır. Üstelik Rehber-i İttihad mektebine öğretmen olduğunda sadece 15 yaşındadır. Öğretmenlik yaparak geçimini sağladığı yıllar Peyami'nin bol bol okuduğu ve kendini geliştirdiği yıllar olmuştur.

PARAPSİKOLOJİ: İspiritizma cemiyetlerine devam ettiği ve ruh çağırma seanslarına katıldığı biliniyor. Kendisi bu faaliyetlerini bir iptila olarak değil, fizik ötesi arayışların ortaya çıkardığı bir merak olarak niteliyor.

RESİMLİ AY: Peyami'nin ilk gençliğinde 'Putları Kırıyoruz' sloganıyla yola çıkan Nâzım Hikmet ve arkadaşlarıyla birlikte boy gösterdiği dergi... Bu dergide Peyami, ses getiren yazılar kaleme alır. En akılda kalanları, 'Buğday ekmeği yiyerek büyüyen bu genç nesilden bir değer çıkmaz' diyen Yakup Kadri ile çatışmasıdır.

SERVER BEDİİ: Peyami'nin 'kalemini saban gibi kullandığı' takma adıdır. Peyami bu adla birçok polisiye kitap yazmıştır. Edebi değeri diğer romanlarından düşük görülmesine rağmen bu kitapların bazıları 1920'li yıllarda 70 bin gibi tirajlara ulaşmış ve esasen yazar geçimini daha çok bu ikinci adı sayesinde sağlamıştır.

ŞARK-GARP MESELESİ: Peyami Safa'nın kitaplarında en çok işlediği konuların başında Doğu-Batı çelişkisi ve bu çelişkinin günlük hayatta meydana getirdiği gerilimler gelir. Hatta bu konuda yazdığı Doğu Batı Sentezi isimli bir de kitabı vardır. O, Batı'yı bilim ve bilgi, Doğu'yu irfan ve sezgi olarak değerlendiriyor ve yeni Türkiye'nin bu ikisini içerecek bir sentez oluşturmasını istiyordu.

TÜRK İNKILABI: Yeni Cumhuriyet'in ideolojik temellerini tanımlamak ve aslında yönlendirmek için, henüz Atatürk sağken 1938 yılında Türk İnkılabına Bakışlar isimli bir kitap yazdı. Bu kitapta, yapılan devrimlerin milliyetçilik ve medeniyetçilik olmak üzere iki temele dayandığını iddia etti. Bu kitabıyla aslında devrimlere sınıfsal bir çerçeve oluşturmaya çalışan Kadroculara karşı çıkmış oldu. Peyami medeniyetçilik derken Batı Medeniyeti'ni, yani çağdaşlaşmayı kastetti. Ona göre inkılaplar çağdaşlaşma ile millileşmenin bir tür birleşimi idi.

ÜTOPYA: Peyami, Türk Edebiyatı'nın en erken ütopya yazarlarından biri idi. Yalnızız romanında kurduğu Simeranya adlı gelecek ülkesi tam anlamıyla bir ütopik denemedir. Simeranya, roman kahramanı Samim'in not defterinde anlatılan bir hayal ülkesidir. Thomas More'unki gibi muhayyel bir ada üzerinde kurulan bu ülkeye insanlar 'fizyonomi ve tavır' yoklaması yapılarak alınır. Simeranya'yı anlatırken Peyami ayrıca bir ideal bir eğitim modeli kurmuştur.

VALİDE SULTAN: Peyami babasının vefat ettiği 1901 yılından 1931 yılına kadar, arkadaşları arasında 'Hanım Sultan' olarak da anılan, annesi Server Bedia Hanım'la birlikte yaşamıştır. Annesi hem ona babasının yokluğunu aratmamaya çalışmış hem de kalemine bir müstear isim kazandırmıştır. (Bknz. Server Bedii).

YARATICI SEFALET: Peyami Safa, varlıklı bir ailenin çocuğu değildi ve zor şartlar altında kendini yetiştirdi. Üstelik hep hastaydı. Hayatı boyunca tatil yapmaksızın yazmasına rağmen kıt kanaat geçindi. Bu durumu 'yaratıcı sefalet' olarak niteledi: "Fakirlik ve hastalık dirilticidir; korkutur ve iradeyi kamçılar; uyuklayan enerjileri ayaklandırır... Başarmak için korku da ümit kadar şarttır. İnsana fakirliğin ve insanlığın öğrettiklerini hiçbir okul ve kitap veremez."

ZEVCE: Karısı Nebahat Hanım... Annesini kaybeden Peyami, hayatına yeni bir yön çizmeye karar vermiştir. 1937 yılında amatör bir yazar olarak hikayesini göstermek üzere kendisini ziyarete gelen Nebahat Hanım'la tanışır ve evlenir. Evliliklerinin hemen akabinde Nebahat Hanım'ın bedensel ve sinirsel hastalıkları ortaya çıkar. Bu hastalıklar zaman içerisinde ilerler ve Nebahat Hanım yatalak hale gelir. Karısını, tedavi için yurtdışına götürmek de dahil her yolu deneyen Peyami'nin evliliği 'bir mutsuzluk mirası'na dönüşür.


sabah cumartesi eki


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum