10 EKİM 2020 TARİHLİ ATEŞKES VEYA "MASA TUZAĞI" - Doç. Dr. Ali Asker

10 EKİM 2020 TARİHLİ ATEŞKES VEYA "MASA TUZAĞI" - Doç. Dr. Ali Asker
11 Ekim 2020 - 20:37
Nefeslerin kesildiği, 11 saat süren beklentinin ardından, bir dakika içinde 4 maddelik mutabakat belgesi açıklandı.
Bilindiği gibi Rusya bir süredir suskunluğunu koruyordu. Ermenistan’ın yakarışlarına verdikleri soğukkanlı cevapların özeti şöyleydi: Savaş Azerbaycan topraklarında devam ediyor. Bu durum Rus Ordusu ve KGAÖ’nün Ermenistan’a karşı yükümlülüklerini kapsamaz. Ermenistan’ın destek kampanyasının başını çeken Fransa’nın da çabaları sonuçsuzdu ve açıklama ve ciddiyetsiz tehditlerden öteye geçemiyordu. Hem de bu tehditlerin hedefinde Azerbaycan’dan daha ziyade Türkiye yer alıyordu. Böyle bir durumda Rusya’nın öncülüğünde bir ateşkes müzakeresinin yapılacağı gittikçe kesin hal almaya başladı. 9 Ekim 2020 tarihinde Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları Moskova’da bir araya geldiler.
Yaklaşık 11 saat süren bu müzakereler 11 Ekim 2020’de sabaha doğru tamamlandı. On bir saat süren bu toplantıdan 4 maddelik bir mutabakat metni çıktı. Müzakere sürecinin son derece gergin bir ortamda seyrettiği, hatta Azerbaycan Dışişleri Bakanının birkaç kez salonu terk ettiği gelen bilgiler arasındadır.
Antlaşmanın 1. maddesine göre 10 Ekim 2020 tarihi, saat 12.00’den başlamak kaydıyla ateşkes ilan edildi. Ateşkesin amacı savaş esirleri ve tutulan diğer şahısların, ayrıca cesetlerin mübadelesi yapılacaktı. Mübadele süreci Uluslararası Kızıl Haç Komitesi kriterlerine uygun olarak gerçekleştirilecekti.
İlk bakışta insani gerekçeler göz önüne alındığında bu maddenin kabul edilebilir bir hüküm olduğu sonucuna varılabilir. Fakat Azerbaycan ordusunun ilerlediğini, işgalden azat edilmiş topraklarda düşman cesetlerinin, yaralılarının kaldığını dikkate aldığımızda bu maddenin Azerbaycan çıkarları doğrultusunda bir işe yaramadığı görülmektedir. Ayrıca yaygın olan pratiğe göre genelde bu gibi durumlarda ateşkesin süresi saatle belirtilir: 24, 48, 72 saat. Bu maddede her hangi bir süre öngörülmemiştir.
Antlaşmanın 2. maddesine göre ateşkes rejiminin parametreleri konusunda ilave mutabakat sağlanacaktır. Peki, parametreleri hangi kıstaslar belirleyecek. Bu sorunun cevabı yok. 2. madde Azerbaycan açısından elini güçlü kılacak ve çıkarları doğrultusunda kullanabileceği tek maddedir diyebiliriz. Daha somut ifade etmek gerekirse, çıkarlarıyla tam örtüşmese de en azından bir “ehven-i şer”dir. Azerbaycan Cumhurbaşkanının yaptığı tüm açıklamalarda geçen ana şart, “Ermeni ordusunun Azerbaycan topraklarından defolup gitmeleri”dir. Bu maddede Azerbaycan tarafının ateşkes rejimiyle ilgili kendi şartlarını dikte etme fırsatının olduğu gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. “Taşıma su ile değirmen dönmez” demişler. Ermenistan ordusu pert olmuş vaziyettedir. Kısa sürede toparlanabilecek bir güce asla sahip değildir. Peşpeşe aldığı yenilgilerden kendini kaybetmiş bir durumdadır. Böyle bir ortamda Azerbaycan, şartlarını dikte etmek gücüne sahiptir. İradeli ve katiyetli davranarak 2. maddenin uygulanması sürecinde Azerbaycan tarafı kararlılık göstermeli ve Ermenistan güçlerinin çekilmesini ateşkesin sağlanması için öncelikli şart olarak ileri sürmelidir.
Antlaşmanın 3. maddesi son derece gereksiz, Azerbaycan açısından hiçbir anlam ifade etmeyen hükümleri içermektedir. Söz konusu maddeye göre Ermenistan ve Azerbaycan AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları arabuluculuğuyla, sorunun çözümüne ilişkin temel ilkeler doğrultusunda, bir an önce barışçıl çözüme ulaşılması amacıyla müzakerelere başlayacaklar.
“Minsk Grubu” macerasına gerek Azerbaycan gerekse dünya kamuoyunda bilinen, asla saygınlığı olmadığı gibi işgali kalıcı hale getirecek bir ortam inşa etme çabasıyla tanınan ve son derece olumsuz imaja sahip bir kuruluştur. Grubun eşbaşkanları olan Rusya, Fransa ve ABD’nin Ermenistan’ın lehine sergiledikleri taraflı tutumunu ispatlamak hiç de zor değildir. Bu yüzden otuz senedir işgali kalıcı hale getirmeye çalışan Minsk Grubu formatını, Azerbaycan’ın kabul etmemesi gerekiyordu.
4. maddeye göre Taraflar müzakere formatının değişmeyeceğini onaylarlar.
Bu konuda yapılan ilk yorumlarda 4. maddenin Azerbaycan açısından bir başarı olduğu söylenmektedir. Gerekçesi de şu: Paşinyan, Karabağ’daki Ermeni yönetimini taraf olarak görmek istiyordu. 4. madde bu talebi imkânsız kıldı. Böyle bir yorumun asla kabul edilebilir bir yanı yok. Zaten sahada her geçen gün daha fazla üstünlük elde eden bir Azerbaycan’la aynı masaya oturmak iktidarında değildi. Dolayısıyla bu maddenin kabul edilmesiyle her hangi bir başarı mevzu bahis değildir.
Masa bir tuzaktı. Bundan asla şüphe edilemez. Azerbaycan ordusunun, bu büyük taarruzu sonuna kadar devam ettirmesi gerekiyordu. Müzakere masasına zorlandığı muhakkaktır, fakat çaresiz kalmışsa, o zaman aynı masaya Türkiye’nin de oturması konusunda ısrar etmesi gerekiyordu. Ermenistan’ı destekleyen bir Rusya’nın arabuluculuğunun sıhhatli olmadığı, şimdiden bellidir.
Peki, bundan sonraki gelişmeler hangi mecrada gelişebilir.
Antlaşma öncesi yapılan açıklamaları da dikkate aldığımızda Azerbaycan tarafının ileri sürdüğü talebi tekrarlayacağı ve bunun üzerinde ısrar edeceği kuvvetle muhtemeldir. Bu durum, büyük zayiatlar vermiş Ermenistan üzerinde baskı kurmak açısından önemlidir.
Minsk Grubu hiçbir işe yaramayacaktır. Bu kurumun arabuluculuğunda yürütülen bir barış sonucunun başarı olacağı mevzu bahis değildir. Yaklaşık otuz yıla varan bu süreçte Ermenistan’ın her hangi bir şarta yakın durmadığı, buna karşılık Minsk Grubunun her hangi bir şekilde telkin ve tazyik yapmadığı tecrübe ile sabittir.
Azerbaycan ordusunun harekâtı durdurmasının uzun süreli bir “ateşkes”e dönüşmesi halkın morali açısından bir yıkım olabilir.
Türkiye ivedilikle diplomatik müzakere sürecine sokulmalı ve bu yönde aktif rol üstlenmelidir.
Bu antlaşmanın bir işe yaramayacağının bir diğer gerekçesi de Ermenistan yönetiminin tutumudur. Paşinyan’ın, söz konusu mutabakatla ilgili oyun bozucu açıklamaları ve savaş çığırtkanlığı yapacak söylemlerini en kısa zamanda duyabileceğiz.
Tüm savaşların genel geçer bir kuralı vardır: Düşmanı tepelerken ateşkes yapılmaz. Hele hedefe ulaşmadan hiç yapılmaz! Çünkü başından beri Azerbaycan tarafı artık Minsk Grubu denen bir formatın kalmadığını, barışa yönelik tüm çabaların tükendiğini söylemiş, savaşın ilk gününden itibaren “topraklarımız temizlenemeden” her hangi bir ateşkesin söz konusu olmayacağını açık şekilde beyan etmiştir.
Şu anda bu konuda iyimser olmamızı sağlayan tek husus, bu ateşkesin orduların geri çekilmesini öngören kalıcı bir ateşkes olmadığı gerçeğidir. En azından böyle deklare edilmiştir. Bu yüzden Azerbaycan, ileri süreceği şartların yerine getirilmeyeceği bir ateşkesi devam ettirmemelidir.
Azerbaycan toplumunun tepkisi bellidir: “Neden ateşkes yapıldı? Madem ateşkes yapılacaktı neden bu kadar şehit verdik?”
Bu yüzden, hâlihazırda Azerbaycan toplumunda bir moral krizine yol açacak ateşkese asla müsaade edilmemelidir. Otuz sene boyunca hep haksız muamele görmüş, yalnızlığa itilmeye çalışmış, topraklarını ve insanlarını kaybetmiş, yenilgiyi özde kabullenmiş bir toplum imajını kararlılıkla yıkan, toprak bütünlüğünden vazgeçmeyen, “kaçkın-göçmen” adını üzerinden atmaya çalışan bir toplum için kalıcı bir ateşkes son derece ağır ve telafisi imkânsız mağduriyetler doğuracaktır.

Doç. Dr. Ali Asker

Kaynak: 
KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum