Yeni Osmanlılar / Ferdi Çakmak

Yeni Osmanlılar / Ferdi Çakmak
25 Aralık 2019 - 20:51 - Güncelleme: 25 Aralık 2019 - 20:59

Yeni Osmanlılar / Ferdi Çakmak

       Yeni Osmanlılar, 1865 yılında ortaya çıkan bir gruptur. Tanzimat döneminde ortaya çıkan bürokrat sınıfının devamı niteliğindedirler. Osmanlı milliyetçiliğini savunurlar. Bir “Osmanlı” vatandaşı yaratmak konusunda çalışmalar yapmışlardır. Cemiyet olarak ortaya çıkan ilk muhalefet olarak tanımlanabilirler. Sadece Osmanlı İmparatorluğu içerisinde kalmayarak yurtdışında da faaliyetlerini göstermişlerdir. Bu uğurda çeşitli gazeteler çıkartmışlardır ve sürgün hayatı yaşamışlardır. Sarayda görev alan devlet adamlarının da desteğini alarak I. Meşrutiyetin ilanında önemli rol oynamışlardır.

Genç Osmanlıların Ortaya Çıkışı ve Faaliyetleri

       Devletin bütünüyle yeniden yapılanması ve kurumlarının çağdaş ihtiyaçlara cevap verebilecek hale getirilmesi zarureti Tanzimat devri denilen dönemin (1839-1876) en önemli meselesini teşkil etmiştir. Bu yapılanmada, siyasal anlamda temel kanunların hazırlanması ve nihayet Avrupa örneğinde bir anayasa ilânıyla devletin meşrutî parlamenter bir idareye kavuşturulması bazı kesimler tarafından ana hedef olarak belirlenmekle birlikte, bunun geniş topraklar üzerindeki yayılımının etnik ve dinî farklılıkları bir arada tutma siyasetine uygun düşüp düşmeyeceği üzerinde ciddi bir şekilde durulmuş olduğunu söylemek mümkün değildir. Aynı husus, dönemin aydınlarının dillerinden düşürmedikleri hürriyet söyleminde de kendini göstermiş, bu arada, Avrupa’da toplum katmanlarının ancak uzun zamanların zorlu mücadelelerinden sonra kendi toplumsal ve siyasal yapılarından çağdaş bir netice çıkarabildikleri hususu göz ardı edilmiştir.[1]

        Tanzimat’ın en önemli sonuçlarından birisi de, bu dönemin hazırladığı ortam ve güdülen eğitim siyasetidir. Bunun bir sonucu olarak “Batılı” bir kuşak yetişmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nda, Batılı değer yargıları savunulmaya başlanmıştır. Teokrasinin koyduğu çember zorlanmıştır, genişletilmiştir. Bu yeni kuşak, hukuksal eşitliğin yeterli olmadığını, siyasal eşitliğin de olması gerektiğini savunmaya başlamıştır. Tanzimat kuşağının düşüncelerini yansıtan “Osmanlıcılık” akımı, Osmanlı Devleti’nin siyasal bütünlüğünü koruyacak bir çözüm gibi görülmeye başlandı.[2]

       Tanzimat döneminde çıkarılan fermanlarla kabul edilen tabii haklar ve yükümlülükler giderek unutulmuş, istibdat devirlerine has keyfi ve takdiri idare tekrar başlamıştır. Padişah Abdülaziz memurları sürgün etme hastalığına tutulmuş, büyük memuriyetler rüşvet karşılığı dağıtılır olmuştur!. Yönetimin bu keyfi ve mutlakıyetçi tutumuna, Avrupa ekolünde yetişen bazı aydınlar karşı çıkmaya başladılar; bunlar "Genç Osmanlılar" adı verilen bir grup aydındır. Bu zümre içinde Ali Suavi, Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Agah Efendi gibi isimler bulunuyordu. Genç Osmanlılar Avrupa ve İstanbul'da çıkardıkları "Ulum" ve "İbret" gibi gazetelerde insan hakları, eşitlik, hürriyet, adalet, vatan sevgisi, meşrutiyet, meclis sistemi, anayasal sistem vs. gibi konuları işliyorlardı. Bu grubun idare kademelerinde de destekçiler vardı. Bunların başında Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Mütercim Rüştü Paşa gibi kişiler bulunuyordu. Ayrıca hürriyet ve meşrutiyet fikirleri küçük ve büyük memurlarla subaylar, mühendishane ve tıbbiye öğrencileri arasında da geniş yankılar buluyordu.[3]

       Niyazi Berkes ise Yeni Osmanlılar Cemiyetinin adını şu şekilde açıklamıştır;

       Yeni Osmanlılar grubu bu iki terimi ve anlamlarını, ne Avrupa’ya gidişlerinden önce, ne de orada iken benimsemişlerdir. 1840’larda Avrupa’da yaygınlaşan jeune terimi, 1840-1850 arasında Türkiye’de bulunan yabancı gözlemciler tarafından da kullanılıyordu. Fakat bu terimin anlamı, uygulandığı düşünüş biçimlerine göre farklılıklar gösterir. Bu terimin (Fransızca jeune, İngilizce joung) başlıca iki grup için kullanıldı­ğını görürüz:

a) Osmanlı kuramlarını eski saf geleneklerine döndürme yanlısı olan ıslahatçılar;

b) Şeriatın zamanın ihtiyaçlarını karşılamadığı, devlet-din bileşiminin artık olanağı kalmadığı, devleti dinden ayırıp Avrupa modeline göre kurmak gerektiği düşüncesinde olanlar.

            İkinciler, genel olarak, Avrupa’da okumuş ya da bulunmuş, dinsizleşmiş sayılan ve döndüklerinde hiç de iyi izlenimler bırakmayan kişiler olarak gösterilir. Buna göre, Münif, Tahsin ve Şinasi jeune'ler arasına girer. Önemli nokta şudur ki, jeune Avrupa'da ulusçuluk ve meşrutiyetçilik, hattâ cumhuriyetçilik yanlısı olmak anlamına geldiği halde, Türkiye’de bu hem din, hem devlet düşmanlığı anlamına geliyordu. Bu yüzden Avrupa’ya giden “genç'ler, “Türkistan’ın erbab-ı şebabı”, “civan” gibi sözcükleri bırakarak, fakat ne ‘'jeune" ne de “Türk” sözcüğünü alarak kendilerine en uygun ad olarak nizâmnâmelerine ve mühürlerine “Yeni Osmanlılar” adını koydular. Bu, rastgele bir sözcük oyunu de­ğildir; çünkü onlar için ne jeune'lük, ne de Türklük bir anlam taşırdı.[4]

        Enver Ziya Karal da Genç Osmanlıların kuruluşunu şu şekilde anlatmıştır;

       Genç Osmanlılar cemiyetim kuracak olan aydınlar, II. Mahmut’un garplılaşma hareketine başladığı sırada veya Gülhane Hattı Hümâyunu'nun ilânından sonra doğmuşlardır. Şu halde yeni bir nesle mensupturlar. Yaşadıkları devirde, Osmanlı imparatorluğunda garplı eğitim müesseseleri kurulmaya, gazeteler intişar etmeye, batı devletleriyle sıkı münasebetler tesis edilmeye başlanmıştır. Bu aydınlardan bir kısmı, memlekette yabancı dil öğrenmeye muvaffak olmuş ve bu sayede devrin fikir akımlarına temas etmek ve Avrupalıların Osmanlılar hakkındaki maksatlarım öğrenmek imkânını elde etmiştir. Aydınlardan bazıları da, bir müddet Avrupa'da kalmışlar ve bu âlem hakkında müşahedeye müstenit bilgiler edinmişlerdi. Bunlar, divan edebiyatının dar kaidelerinden ve mücerret mefhumlarından kendilerini tamamen kurtarmış olmamakla beraber, insan şahsiyetini kutsal kabul eden, onun ve cemiyetin problemlerini incelemekte ve çözmekte mânevi haz bulan batının siyasi edebiyatının tesirlerini de kabul etmişlerdi. Bu sayede, medresecilerin tevekkül felsefesinden kendilerini kısmen kurtarmaya muvaffak olmuşlardı. Olayları, dinî itikattan gelen his ve heyecan de değil fakat akla ve mantığa dayanan tenkit ile değerlendiriyorlardı. Bu düşünüş tarzı ve bu çalışma usulü onlara dinamik bir ruh hali de kazandırmıştı; büyük siyasi mevkilere geçmek için, devrin büyük tanığı adamlara müdahane veya dalkavukluk yapmayı düşünmüyorlardı. Halka hizmet için, halk tarafından anlaşılmak ve ona hitap etmek icabet ettiğini idrak etmişlerdi. Bunun için de gazetenin çok tesirli bir vasıta olduğunu anlamışlardı. Abdülâziz devrinde, Tasviri Efkâr, Muhbir ve Tercüman-ı Ahval gazeteleri, bu aydınlar gurubuna mensup kimseler tarafından kurulmuştu.[5]

       Genç Osmanlı hareketinin örgütü, 1865’te İstanbul’da gizlice kurulan “İttifak-ı Hamiyyet” tir. Kurucular genellikle varlıklı gençlerdi. 1867’de başarısız bir darbe girişiminden sonra Avrupa’ya kaçan bu radikaller, orada “Genç Osmanlılar Cemiyeti” adı altında yeniden örgütlendiler.[6]

       Kesin biçimde bir grubun oluşturulması yolundaki ilk girişim 1865’te ortaya çıkar. O yılın Haziran ayında içlerinde Namık Kemal’in de olduğu altı kişilik küçük bir grup bir araya gelmiş ve gizli bir örgüt kurmuştur. Kurucu üyelerden olan Ayetullah Bey’in ilk toplantıya “Carbonari ve Lehistan gizli örgütü ile ilgili iki kitapla geldiği” belirtilmiştir, ancak bu ilk toplantı ile ilgili fazla şey bilinmemektedir. Öyle anlaşılıyor ki sonraları Carbonari benimsenmiş ve buna dayanan bir program kabul edilmiştir. Örgüt hızla büyür ve bir süre sonra, iddialara göre, üye sayısı 245’e ulaşır. Osmanlı hanedanından iki şehzade, yani Murad ve Abdülhamid, bu örgüte yakın ilgi gösterir. Daha sonra Abdülhamid’in en başından beri niyetinin kötü olduğu ortaya çıkacaktı.[7]

       Genç Osmanlıların ortak ve işlenmiş bir doktrinleri yoktur. Ama yine de ana fikirlerinden söz edilebilir. Tutucuların aksine Genç Osmanlılar Tanzimat’a olumlu bir gözle bakıyor, kazandırdıklarını inkâr etmiyor, Mustafa Reşit Paşa’dan da saygıyla söz ediyorlardı. Ama Tanzimat’ı gerçek bir hukuki ve sosyal reform değil, dışa karşı bir göz boyama olarak görüyorlardı. Eleştirdikleri hususlar, yönetimin keyfi ve mutlakiyetçi tutumları, iktisadi çöküntü ve bağımlılaşma, yabancı etki ve müdahalelerin artması, yabancılara ekonomik haklar verilmesi, eşitlik uygulamasının Müslümanlar zararına sonuçlar yaratması, taklitçilik eğilimi gibi konulardı. Önerdikleri çözümler, özgürlüğün gerçekleştirilmesi, vatan sevgisinin hanedana bağlılık ve din birliği duygusunun yanında yer alması, anayasalı bir rejimin ve yürütmeyi denetleyecek bir meclisin kurulmasıydı. Kısmen İslam ilkelerine de dayanılarak savunulan bu görüşler Genç Osmanlıların ortak programını oluşturur. Namık Kemal ve Ziya Paşa’da halk egemenliği ve cumhuriyet fikirlerine de rastlıyoruz.[8]

       Şerif Mardin’de Yeni Osmanlılar hakkında şu şekilde bahsetmiştir;

       Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı İmparatorlu­ğunda “istibdat”a karşı yönelen ilk siyasî örgüt olmamıştır. Bu cemiyetin tarih içindeki kökleri Yeni Osmanlılar hareketine dayanıyordu. İki grup arasındaki ilişki yalnız amaçları­nın birleşmesinden değil, fakat İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Yeni Osmanlılar hareketine dâhil olmuş kimselerden yararlanması, sosyal desteğini bir kuşak önce belirmiş sosyal kıpırdanmalardan alması ve 1860’larda üretilmiş bir ideolojiyi kendine şiar edinmesinden doğuyordu. Yeni Osmanlıların amacı Osmanlı İmparatorluğundan bir “meclis-i meşveret”in kurulmasını sağlayarak siyasî iktidarın paylaşılmasını kurumlaştırmak, bir kuvvetler ayrılığı sağlamaktı. Kuvvetlerin dengesi, yürütmeyi kurulacak olan meclis’e karşı sorumlu tutmakla elde edilecekti. Yeni Osmanlılar, “yürütme”den padişahı değil, Abdülaziz devrinde devlet idaresini fiilen ele almış olan Bâbıâli üst bü­rokrasisini kastediyorlardı. Yeni Osmanlıların bu fikirlerini uygulamaya koymasını sağlayan grupsa devlet adamlarından, askeri liderlerden ve ulemadan oluşan bir cunta olmuştu. Böylece, Yeni Osmanlılardan bazıları, tasarladıkları reformları gerçekleştirmek, anayasayı Mithat Paşa’nın da özendirmesiyle hazırlama faaliyetlerine katılmak fırsatını elde etmişlerdi.[9]

       Genç Osmanlılar Cemiyetinin 1867 tarihinden itibaren Avrupa'da kurulması ve çalışmaları Prens Mustafa Fazıl Paşa'nın şahsi ve siyasi durumu de çok yakından değildir. Mustafa Fazıl Paşa, Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın kardeşi idi. Veraset fermanına göre, İsmail Paşa'dan sonra Mısır valiliğine geçecekti. Fakat İsmail Paşa, Sultan Abdülâziz'le ve Ali ve Fuat Paşalarla sıkı dostluk kurmuştu; yüksek meblâğlar ve hediyeler vermek suretiyle veraset fermanı hükümlerini kabul ettirerek, kendisinden sonra valiliği oğluna intikal ettirmeyi ve bu suretle Mustafa Fazıl Paşa'yı haklarından mahrum etmeyi tasarlamıştı. Mustafa Fazıl Paşa da bu tasarıyı önlemek istiyordu. Çok zengin olmasına rağmen para hususunda ağabeyi ile yarışamayacağını anlamış bulunduğu için, Osmanlı hükümetinde vazife almak ve hatta bir kolayım bulup sadrazam olmak suretiyle hem Mısır valiliği üzerindeki haklarım korumayı hem de İsmail Paşa'ya üstün bir mevki sağlamayı aklına koymuştu. 1863 de Maliye nazırlığına tâyin edildi. Bu mevkide bir yıl kaldıktan sonra ayrıldı ve 1865 de Meclis-i hazain riyasetine getirildi. Bu esnada, Mısır valisi İsmail Paşa'ya temayül eden sadrazam Fuat Paşa ile arası açıldı. Sultan Abdülâziz'e sadrazam aleyhinde telkinlerde bulundu ise de, padişah Fuat Paşa'nın dileği üzerine, onu Avrupa'ya sürgüne yolladı. Mustafa Fazıl Paşa, memlekette umumi efkârın idareden memnun olmadığını ve genç Osmanlıların meşrutiyet için çalıştıklarını biliyordu. Avrupa basınında da Babıâli'nin idaresi devamlı olarak tenkit edilmekte idi. Paşa bu durumdan faydalanarak ve umumi efkâra istinat ederek muarızları bulunan Âli ve Fuat Paşalara karşı mücadeleye girişti.[10]

       Prens Mustafa Fazıl “Genç Türkler” in önderlerini Paris’e çağırdı. Mayıs ortalarında bir Fransız gemisi ile İstanbul’dan ayrılan gruba daha sonra Ali Suavi de katılmıştır. Ali Suavi daha sonra bu grup dan ayrılmıştır. Genç Osmanlılar kendi gazetelerini çıkarmaya başlamışlardır. İlk sayıları 29 Haziran’da çıkan gazetenin adı Hürriyet’ti. Genç Osmanlılar’ın Avrupalılar ile olan bağları hakkında fazla bir şey bilinmemektedir. Karargahları, Prens Mustafa Fazıl’ın Paris’teki eviydi ve Mustafa Fazıl onların Fransız siyaset çevresi ile özellikle de Dışişleri yetkilileriyle irtibat kurmalarını sağlıyordu.[11]

       Yusuf Âkçura, Hürriyet gazetesi koleksiyonundaki makalelerden cemiyetin programım şu suretle tesbit etmiştir.

 

 1 — Ümmet-i Osmaniye efradının hukuken müsavatı kabul olunur.

2 — Ümmet-i Osmaniye efradının hukuk ve hürriyetleri taht-ı temine alınır.

3 — Ümmet-i Osmaniye zulümden kurtulup ezelî ve beşerî olan adalete mazhar edilir.

4 — Ümmet-i Osmaniye vatan muhabbeti de birleştirilir.

5 — Bütün bu maksatların husulü için Devlet-i Osmaniyenin idare-i mutlakası, idare-i meşrutaya kalbolunur.

6 — Maksadın istihsali yolunda şiddet vesait kullanılmaz fitne çıkarılmaz, propaganda ve ikna usulü ile çalışılır.

       Bu programdan da anlaşıldığı üzere, müsavat, hürriyet ve adalet ferdin tabu haklan, vatan muhabbeti, fertleri birleştirici ideoloji unsuru, meşrutiyet de hükümet şekli olarak kabul edilmektedir. Programın maddelerinde geçen ümmet kelimesine Genç Osmanlıların vermiş oldukları mâna ne yalnız dinî ve millî ve ne de yalnız kavmidir. Onlara göre bu kelime din yönünden islâm, Hıristiyan, Yahudi dinlerine ve Dürziler gibi m üst akil mezheplere safik insanları kavmiyet yönünden de, Türk, Arap, Kürt, Laz, Gürcü, Çerkez, Toska, Pomak, Boşnak, Ermeni, Bulgar, Rum, Yahudi ve daha başka şubelere bağh topluluktan anlatmaktadır. Genç Osmanlıların, bu programı çok tenkit edilmiştir. Muhtelif dinlere ve muhtelif ırklara mensup toplulukları eşit siyasi haklara sahip olarak, müşterek bir vatan mefhumu etrafında meşrutî bir idare altında yaşatmanın imkânsızlığı deri sürülmüştür. Bu düşüncede hakikat payı ne olursa olsun, Genç Osmanlılar, devirlerinde yürütülmesi mümkün olan tek programı bulmuşlardır.[12]

       Aydınların siyasi alanda reform, yani meşruti idare isteği, padişah ve maiyetinin Yeni Osmanlıcılık siyasetini gerçekleştirme arzusu ve yabancı devletlerin baskısı birleşerek, nihayet, yeni tahta çıkmış bulunan II. Abdülhamid’in 23 Aralık 1876 tarihinde ilk Osmanlı Kanun-i Esasi’ni ilan etmesine sebep oldu. Bu olay, Osmanlı tarihinde I. Meşrutiyet olarak adlandırılan ve 1908 yılına kadar devam eden devrenin başlangıcına işaret eder. 1876 Kanun-i Esasisi vatandaşlara birtakım bireysel haklar tanıyor, Mebusan ve Ayan Meclisi’nden meydana gelme bir parlamento sistemi kuruluyordu. Ama padişah yetkilerine hiç dokunulmuyordu; padişah yasama meclislerini istediği zaman toplantıya çağırıp dağıtabilir, yürütme organının üyelerini de istediği gibi tayin eder veya görevden uzaklaştırabilirdi.[13]

       «Genç Türkler» adıyla anılan Meşrutiyet savaşçıları, devrin iktidarı ile olan savaşlarındaki cesaret ve özverilerine (fedakarlıklarına) rağmen, çağın ekonomik koşullarının bilincine varacak bir eğitimden geçmemişlerdi. Görüşleri sadece batının biçimsel kurallarına bağlı soyut demokrasi anlayışına dayanıyordu. Ancak bu eksiklik, «Genç Türklerin» kişiliklerine yüklenecek bir suç değildir. Toplumun onlara verdiği eğitim kısırdı. Bu kadro, her türlü görüşle eleştirilecek yanlarına rağmen, koşulları­na oranla ilerici bir savaş vermişlerdi. Bu kadronun bütün savaşlarında derin bir vatanseverlik bilinci yer almaktaydı. Yeni Türklerin devrin iktidarı ile bu savaşı, Türk tarihinin en ilginç aşamalarından biridir.[14]

Genç Osmanlıların Sonu

       Avrupa’da geçirdikleri zaman içinde Yeni Osmanlılar ne bir siyasî ve sosyal parti olabilmiş ne de aralarında görüş birliğine varabilmişlerdir. Tesadüfen bir araya gelmiş ve teker teker dağılıp gitmişlerdir. Kendilerine biçilen simgeselliğin, hürriyet ve anayasa  isteklerinde ve bir parlamento açılması taleplerinde, bunları imparatorluğun kurtuluşu için zorunlu görmelerinde ve bu görüşlerin fikir ve eylem bakımından kendilerinden daha etkin olan daha sonraki halefleri (Jön Türkler) tarafından aynen tekrar edilmesinde yattığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla Yeni Osmanlılar’ı tarihte yaşatan ve önemli kılan aynı esasların peşinde koşan ardıllarının kazandığı başarıdır. 1876 anayasasının ilânının ve bunun 1908’de tekrar yürürlüğe girmesinin, Abdülaziz’in tahttan indirilmesi gibi II. Abdülhamid’in sıkı idaresine de son verilmesinin ve saltanattan uzaklaştırılmasının Jön Türkler’in bir başarısı gibi görülmesi bu ilk muhalifleri unutulmaz kılmıştır.[15]

       İlk Mebusan Meclisi 19 Mart 1877’de toplandı. İkinci bir meclis, ertesi sene toplantıya çağırıldı, ama hükümet sert eleştirilere uğrayınca meclis 1908’e kadar süresiz olarak dağıtıldı. Bundan sonra 1877 ile 1908 arasında Abdülhamid kendi mutlak idaresini kurarak imparatorluğu istibdadı altına aldı. Abdülhamid’in hürriyetleri birer birer kaldırıp 1877’den sonra Kanun-i Esasi’yi de yürürlükten alması üzerine önce imparatorluk sınırları içinde, sonra dış memleketlerde gizli cemiyetler kuruldu; bunlar zamanla Jön Türkler adıyla tanındı.[16]

 [1] Kemal Beydilli, Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C: 43, s. 430.

 [2] Mustafa Albayrak, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Tarihsel Gelişimi, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2010, s. 10.

 [3] Durdu Mehmet Burak, Osmanlı Devleti’nde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve Etkileri, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, S: 14, 2003, s. 292.

 [4] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016, s. 282-283.

 [5] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi ( VII. Cilt), Türk Tarihi Kurumu Yayınları, Ankara, 2013, s. 300-301.

 [6] Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, Ankara, 2016, s. 123.

 [7] Bernard Lewıs, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Arkadaş Yayınları, Ankara, 2015, s. 209.

[8] Tanör, a.g.e, s. 122-123.

[9] Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895-1908), İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 33

[10] Karal, a.g.e, s. 303.

[11] Lewıs, a.g.e, s. 211-214.

[12] Karal, a.g.e, s. 308.

[13] Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2016, s. 99.

[14] Uğur Mumcu, Türkiye’nin Yapısal Özellikleri ve Anayasal Düzeni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: 26, S: 3, 1969, s. 159-160.

[15] Beydilli, a.g.m, s. 432.

 [16] Karpat, a.g.e, s. 99-100.

Kaynak: https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=691965&/Yeni-Osmanl%C4%B1lar-/-Ferdi-%C3%87akmak

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum