Seyhan Çağlar EMEN

Seyhan Çağlar EMEN

[email protected]

ŞAM’DA BİR TÜRK MAHALLESİ

06 Aralık 2016 - 16:54 - Güncelleme: 06 Aralık 2016 - 17:49

                                                 ŞAM’DA BİR TÜRK MAHALLESİ

       1925 yılında Çıkarılan Kılık- Kıyafet kanunu ile birlikte Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki kıyafet kargaşasını önlemek istemiştir, ilk önce erkekler için şapka  giyme zorunluluğu getirilmiştir. Ancak bazı işgüzar yöneticiler yüzünden istenmeyen olaylar yaşanmış pek çok yurttaşımız mağdur edilmiş, can kayıpları yaşanmıştır. Fesi çıkardık, şapka giydik, kafanın içi aynı kaldı, oysa reformların gerçekleşmesi için zamana ihtiyaç vardır, bu iş eğitim ve zihniyet meselesidir, (1320) 1904 doğumlu rahmetli babam 1921 yılında(Şapka Kanunundan 4 yıl önce) evlendiği gün fötr şapka giyince ve fotoğraf çektirince tepki görmüş ve gavur deyip yüzüne tükürmüşler, babamın 1921 yılında çektirdiği damatlık siyah beyaz fötr şapkalı fotoğrafını saklamaktayım.

       Güney ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinde iklim şartları ve gelenek dolayısıyla erkeklerimiz tarlada daha rahat çalışmak maksadıyla şalvar giyerler, ben de çocukluğumda giyerdim, ağabeylerim de halen giyerler. Valiler şalvar giymeyi yasaklamış ve jandarmalar baskı yapmaya başlayınca Kilis, Gaziantep, Urfa ve Hatay gibi Güney Doğu Anadolu Bölgesinde  ikamet eden bazı  vatandaşlarımız baskılardan bıkmış, ailelerini yanlarına alarak gizlice Suriye sınırını aşarak Şam’a yerleşmişlerdir. Şam’ın dış kısımlarında tepelik bir yerde mahalle kurmuşlar, sayıları birkaç bin kişidir, bu mahallede Türkler ikamet ettiğinden dolayı bu mahalleye  CAMİ-İ ETRAK (Türklerin camii) adını vermişlerdir. Buraya göç eden soydaşlarımıza Suriye Hükümetleri vatandaşlık haklarını ve kimliklerini vermemişler, dolayısı ile vatansız duruma düşmüşlerdir, vatansız olduklarından çocukları okula gidememiş, mülk satın alma  ve bürokraside yer alma,  öğrenim, seçme ve seçilme gibi en temel insan haklarına sahip olamamışlardır.

       Burada ikamet eden Türkler, ancak o mahallede bulanan Türklerle evlenebilmişler,  günlük işlerde çalışarak geçimini sağlamışlardır. Bazıları da gizlice sınırı aşarak Hatay ilimize gelerek kaçak işçi olarak çalışmakta, dini nikah ile evlilik yapabilmektedir, çocukları da kendileri gibi vatansız olarak yaşamaktadırlar. Yani şair necip Fazıl KISAKÜREK’in dediği gibi” Öz yurdunda garip, öz vatanında parya “ olmuşlardır. (1325) 1909 doğumlu  annem  kara çarşafını baskılar sonucu çıkarınca Çukurova’da zar denilen kadınların elbiselerinin üzerini tamamen kapatan bir çeşit çarşaf giyerdi, başı açık ve zar olmadan dışarı çıkmazdı. Şimdi halen bizim erkeklerimizin giydiği kıyafeti sizlere tanıtayım, ayağında sivri burunlu ve yüksek ökçeli kundura, pantolon yerine geniş kumaş şalvar, belinde ipek veya dokuma kumaş kuşak, üzerinde mongol  gömlek, gömleğin yaka cebinde ipek mendil,  remingot  ceket, başında fötr şapka, elinde tespih, parmağında geniş altın veya gümüş yüzük. Şimdi bizler doğulu muyuz yoksa batılı mı? Kıyafete bakarsak yarısı doğulu, yarısı batılıdır yani altı kaval üstü şişhane.  Altı forma, üstünü sorma.

       1925 yılında çıkarılan Kıyafet Kanununa göre hepimiz şapka giymek zorundayız, ben şahsen şapkayı öğrenci iken okulda ve  bir de askerde giydim,  1950 yılından sonra rahmetli Süleyman DEMİREL’den başka fötr şapka giyen politikacı ve devlet adamı olmamıştır, şu halde hepimiz Kıyafet Kanununa muhalefetten yargılanmalıyız.  Cumhuriyet Döneminde   devlet adamları  ve politikacılar Suriye’de acı çeken ve mağdur olan bu soydaşlarımızın sorunları ile ilgilenmemiş ve çözüme kavuşturmamıştır. Suriye Hükümetleri ise işine böyle geldiği için 90 yıldan beri ülkelerinde yaşayan soydaşlarımıza Suriye vatandaşlığı hakkını vermemişlerdir, bu soydaşlarımız  Şam hükümetlerinin vicdanlarına terk edilmiştir. Japonlar, evinde Kimono, ev dışında  takım elbise giyiyorlar, dünyanın sonu gelmiyor, sadece kıyafetle medeni olunmuyor, düşüncelerin değişmesi şarttır.

Seyhan Çağlar EMEN