KÜLTÜR ABİDEMİZ YAVUZ BÜLENT BAKİLER
Ankara'da Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulunda öğrenci iken ders bitiminde Türk Ocağı Genel Merkez'ine gider, arkadaşlarla sohbet eder, üst kattaki kütüphanede kitap okur, ders çalışırdık. Bazı günlerde öğleden sonraları tarihi binanın salonunda konferanslar düzenlenirdi. Salonda çeşitli tarihlerde çok değerli ilim, fikir ve siyaset adamları taraflarından verilen konferanslar düzenlenirdi. Ayrıca Kırım ve Azerbaycan folklor ekipleri çalışmalar yapıyordu.
1970 yılı sonları idi, konferans salonunda üniversite ve ortaöğretim gençleri toplanmıştı , salon tamamen dolu idi. Kürsüye takriben 35-40 yaşlarında bir hatip çıktı, ismini Yavuz Bülent BAKİLER olarak anons ettiler, irticalen konuşmaya başladı, kendilerini ilk defa görüyor ve ilk defa dinliyordum. Çok kültürlü, çok bilgili ve etkili konuşan etkili bir hatipti, aradan 44 yıl geçmesine rağmen anlattıkları beynime kazınmıştı, Kerkük Türkmenlerini anlattı. Ankara'ya okumak için gelen bir Türkmen gence ders esnasında profesör ''ARAP'' diye hitap edince Türkmen genci ''Bana Irak'ta Türk olduğum için hakaret ediyorlar, Türkiye'de ise Arap diye hakaret ediyorsunuz, ben öz Türkmenem '' diye karşılık verince bizim çeyrek aydın profesör ''Türkiye'nin dışında Türk yoktur'' diye cevap veriyor.
Yavuz Bülent BAKİLER bey, konferansında Menef isimli bir arkadaşı ile ilgili hatıralarını anlattı, 1918 yılında I. Dünya Savaşı sona erince İngilizler tüm Irak'ı işgal ederler, Türk Ordusu Basra'dan çekilmiştir, Kerkük ve Musul Bölgesinde Albay Cafer Tayyar (Eğilmez)'in komutasındaki taburlar silahlarını teslim etmezler, Musul'u teslim etmek istemezler, Mondros Anlaşmasını kabul etmezler, Osmanlı Hükümetinin baskısı üzerine Cafer Tayyar bey komutasındaki Türk birlikleri Musul'u ve Kerkük'ü Altın Köprü civarından terk etmek zorunda kalırlar, bu sebeple Türkmenler bu köprüye '' SON TABUR KÖPRÜSÜ'' adını verirler, ordumuz Kuzey Irak'a çekilirken Kerkük'ün her yerinde özellikle de Telafer’de Türkmenler, Araplar ve Kürtler sokağa dökülerek ağıt yakmaktadırlar. Çünkü sadece Türk Ordusu değil, huzur, kardeşlik, barış, can ve mal ile ırz güvenliği de gitmektedir, Irak halkı İngilizlerin neler yapacağını çok iyi bilmektedir.
Menef'in dedesi o yıllarda genç bir Türkmen’dir, her sabah uyanınca yüksek bir yere çıkar, Türk Ordusu tekrar Kerkük'e geri dönecek diye umutla Kuzey'e bakar aradan yıllar geçer onun bu davranışı her gün devam eder. Evlenir, çoluk çocuk sahibi olur, yaşlanır dede olur fakat her sabah yine Kuzey'e Türkiye sınırına bakar kalır. Elden ayaktan düşünce çocuklarına ve torunlarına vasiyet eder '' ben ölürsem beni Kuzey'deki şu tepeye gömün, Türk Ordusu tekrar Kerkük'e dönünce ilk önce ben göreyim'' der. Menef'in dedesi ölünce vasiyeti gereği o tepeye gömülür. Yavuz Bülent ağabey bu hatırasını anlatırken ağlamıştı, aradan 44 yıl geçmesine rağmen bu konuşmayı
-2-
hatırlayınca boğazım düğümlenir ve üzülürüm, 2 yıl önce Manisa'da kültür sitesi lale salonunda Menef'i sorduğumda Yavuz Bülent bey o konferansı hatırladığını bana söyledi.
12 MART 1971 muhtırası ile Türk Ocağı kapatıldı, Sanat Galerisi ve Heykel Müzesine dönüştürüldü. Bizim kültür merkezimiz gönül dergahımız ve Türk'ün Ocağı bizlere yasaklandı, daha sonraki yıllarda Sayın BAKİLER'in kitaplarını , makalelerini ve şiirlerini okumaya devam ettim, okudukça O'nun sadece Milli duygu ve Milli meselelerle değil Milletimizin sosyal sorunlarıyla ilgilenen bir fikir adamı olduğunu gördüm. Sivas'taki Çocuklar hepimizi, sanki benim 1950'li yıllardaki çocukluğumuzu anlatıyordu.
Balkanlarda yetim bıraktığımız Evlad-ı Fatihan'ı ilk olarak gazeteci rahmetli Yılmaz ÇETİNER'in yazdığı '' Şu bizim Rumeli'yi '' okuyunca yakından tanıdım. Yavuz Bülent BAKİLER'İN Rumeli'yi tanıtıcı programları TRT'den izleyince yüreğimizin yarısının da Balkanlarda bırakıldığını daha iyi öğrendim. Bu programlar bizlerde derin izler bıraktı, adeta dedemizin kardeşlerinin izlerini bulduk, köklerimizin nerelere kadar uzandığını keşfettik. O kadar baskılara , soykırımlara ve katliamlara rağmen Müslüman Türk'ün varlığını devam ettirmesini ibretle ve hayranlıkla izledik. Bir gece Balkan şehrinde gezerken rastladığı kişiye'' Müslüman mısın baba ?'' diye sorunca Arnavut ihtiyar'' Elhamdülillah Türk'üm'' diye cevap veriyor. Çünkü Rumeli de Müslüman, Türk demektir. İslamiyetle şereflenen bir Hiristiyan için '' Türk oldu'' diyorlar 120 yıllık ayrılık Milli benliği ve inançları yok edememiş, sınırlar bizi birbirimizden ayıramamıştır.
T.C Kültür Bakanlığı üst kademesinde de görev yapan Yavuz Bülent Bakiler çok değerli eserlerin yayınlanmasında, olumlu ve faydalı çalışmalar yapılmasında katkıda bulunmuştur. Devrin değil görevinin adamı oldu, görevinin hakkını fazlasıyla verdi. Daha sonra Kültür bakanı değişince görevinden alınarak, kadro ve derecesine bakılmaksızın haksız ve kanunsuz olarak pasif bir göreve getirildi, maddi ve manevi yönden mağdur edildi. Ancak susmadı ve hakkını aradı Bakan beyle mücadeleye girişti, Bakanın adının ilk ikisini yer değiştirerek Durmuş Fikri yerine Fikri Durmuş şeklinde hitap ederek layık olduğu gibi davranmıştır. Aslanı kediye boğdurmak isteyenler ters köşeye yatmışlar, şah mat olmuştur. Bu kavgaya Sayın Süleyman Demirel el koyarak Yavuz Bülent beyi yanına danışman olarak almıştır.
Yavuz Bülent BAKİLER, Hukuk Fakültesi mezunu olmasına rağmen Hukuk adamı olarak değil, dava, fikir ve gönül adamı olarak tanınır. Hiçbir kişinin grubun, kurum ve kuruluşun değil Türk Milletinin ve ideallerin adamı olmuştur. Daima hak ve hakikati, Türk Milletini savunmuştur, ayrıştırıcı değil birleştiricidir, hiçbir kişiye biat etmemiştir. Eğer istese idi, bazı kişi ve siyasi liderlerin peşinden gitse, sipariş üzerine şiirler ve makaleler yazsa idi belli makamlara gelebilirdi ancak gönüllerdeki makamlara gelemezdi. Gençlik yıllarında Aşık Veysel ile dost olur , her sene
-3-
Sivrialan Köyüne ziyaretine gider ve sohbetine katılır. Bir gün Veysel'i ziyaret'e gidince orada bulunan ve haddini bilmez bir kişi '' Veysel , bak yine Yezit geldi. der, Yavuz bey konuşmayı işitir , Aşık Veysel '' gelen kişi her şeyden önce insandır, Yavuz bey benim dostumdur.'' diyerek arkadaşını azarlar, hem kendisini ve hem de Yavuz beyin mezhep ayrımı yapmadığını beyan ederek herkese bir ders vermiştir.
Yavuz Bülent beyin ilk görüşümden tam 42 yıl sonra 2012 yılında Manisa Kültür sitesi lale salonunda düzenlenen konferanslarını dinledim, yıllar saçlarımı ağartmış ama şevkinden ve coşkusundan hiçbir şey kaybetmemişti, ellerini öpmek istedim ama izin vermedi, teşekkür ettim düşünce hayatımda emeği olan ve iz bırakan büyüklerimden olduğu için üzerimde hakkı çoktur, yalnız 2013 yılında kendisini konferans için Manisa'ya davet eden Atatürk İ.Ö.O. salona küçük çocuklar getirmişlerdi, salonda tertipsizlik ve gürültü olunca istenilen sonuç alınamadı , konferansın öğleden sonra olması ise çalışan büyüklerin katılımını engellemiştir. Bunları burada yazmak boynumun borcudur. Yavuz Bülent bey irticalen konuştuğu için ortamın çok sessiz olması gerekir. Yazımda bilgi hatası yaptımsa af ola. Yavuz Bülent bey milletimizin işaret levhasıdır, aydınlatma feneridir.
Kendilerine Allah'tan sağlık dolu uzun ömürler diler, hürmetlerimle ellerinden öpüyorum. Kalın sağlıcakla...
Seyhan Çağlar EMEN
Emekli Öğretmen