Seyhan Çağlar EMEN

Seyhan Çağlar EMEN

[email protected]

BİR İDAM MAHKUMUNUN SON ANLARI

10 Aralık 2018 - 20:06

                                        BİR İDAM MAHKUMUNUN SON ANLARI

       Meşhur bir gazeteci yazarın hapishane hatıralarında okumuştum, Rus casusluğu suçundan idam cezası ile mahkum olan bir Yüzbaşının son anlarını anlatıyordu. Ankara Ulucanlar Cezaevinde idam gününü bekleyen ve inançsız olarak nitelendirilen Rus casusu Yüzbaşı Hayati KARAŞAHİN, idam edileceği gece sabaha kadar dua etmiş, namaz kılmış ve Kur’an-ı  Kerim  okumuştur. Yazardan Kur’an-ı Kerim istediği zaman herkes hayret etmiştir, bir Rus casusu, ölüme giderken Allah’a sığınmaktadır.

       Cezaevi Müdürü, Savcı, gardiyanlar, cellat ve diğer yetkililer sabaha karşı, hücresine gittikleri yüzbaşı hayati KARAŞAHIN’i sapsarı bir yüzle Allah’a yalvarır halde görmüşlerdir. “ Ya Rabbi, ya Rabbi, beni bu yalnızlıktan kurtar, bu sonsuz yolculukta, bu korkunç boşlukta, bu dipsiz karalıkta beni yalnız bırakma. Bir ışık, bir nur, bir umut ver, inanmak istiyorum, istiyorum ki öbür taraf bir hiçlik, bir boşluk olmasın. Bir şeyler olsun oralarda, kutsal kitapların haber verdikleri bir şeyler. Olsun da isterse cehennem olsun, cehennemlerden değil, boşluktan, yokluktan, hiçlikten korkuyorum.

       Yarabbi kurtar beni bu yalnızlıktan, Ne olursun kurtar, bana bir ilham, bir iman, bir ışık ver. Ah, söyle ne olursun söyle merhametle dolu değil misin?” Görevli gardiyanlardan biri anlatıyor, son anında telkin yapmak için getirilen Hoca kendisine hiçbir şey söylememiş, yalnız O Hocaya sormuş:

- Allah her günahı affeder mi?

- Tövbe  etmek şartıyla evet.

- Öyleyse buyurun gidelim.

       Beyaz idam gömleğini giydirmişler, boynuna fermanını asmışlar sonra da kollarını arkasından kelepçelemişler, sehpaya götürmüşler. Cellat,  ilmeği boğazına geçirdiği gibi üzerinde durduğu sandalyeye bir tekme vurmuş. Birkaç defa bacakları kasılmış, kasılmış açılmış ve sonra kendini salmış. Yarım saat sonra sehpadan indirmişler, bir doktor muayene etmiş ve bir ölüm zaptı tutmuşlar, cesedini bir cenaze arabasına koyarak önce hastanenin morguna götürmüşler, gasil işlemlerini yaptırdıktan sonra kabristanda toprağa vermişler.

       Ailesi mezarını yaptırmış ve mezar taşına HÜVEL BAKİ yazdırmıştır. Dünyaya geldiğimiz dakikadan son nefesimizi verdiğimiz dakikaya kadar hatta toprağa verildikten sonra bile hayatın her anında dinin emirlerini yerine getirmekteyiz. Kendilerini Ateist olarak tanımlayan kişiler bile sadece başkalarını değil kendilerini de kandırmaktadırlar, günlük konuşmalarında Allah, Allaha ısmarladık, inşallah gibi kelimeleri kullanan bu kişilerin bırakalım ateist olmalarından akıllarından bile şüphe etmeliyiz. Dini ve Allahın varlığını inkar eden bir sapkın tanıdığım kişinin annesinin cenazesi toprağa verilirken mezarda ağlayarak dua ettiğine, “ Anneme hakkınızı helal ediniz.” diye adeta cemaate yalvardığına şahit olmuştum.

       Dini inançlar, zorunlu ve sosyal ihtiyaçtır,  en ilkel insanlar bile eliyle yaptıkları totemlere, putlara tapmışlar ve kendilerini teselli etmişlerdir. Çevremize baktığımızda Allah’ın varlığını her yerde ve her şeyde görebilmekteyiz, kendimizi ve başkalarını kandırmayalım. 4 yıl bir ilimizin cezaevinde kurs öğretmenliği yaptım, esas Hayat Mektebi orası idi, Hakkari eski Emniyet Müdüründen, Milli Eğitim eski Müdürüne, Aşiret Reisinden, Polis ve Belediye Muhasebe müdürüne kadar nice insanların yanlış arkadaş kurbanlarını, kader mahkumlarını, sefalet ve cehaletin eserlerini tanımak fırsatını elde etmiştim. Mahkumlara “ Allah Kurtarsın.” diyorduk. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır,