Seyhan Çağlar EMEN

Seyhan Çağlar EMEN

[email protected]

AH KUDÜS, VAH KUDÜS

04 Haziran 2018 - 18:31 - Güncelleme: 04 Haziran 2018 - 23:57

~~                                                   AH KUDÜS, VAH KUDÜS
       Kudüs, tüm semavi dinlerin kutsal kabul ettiği bir şehirdir. Dinimizde Mekke ve Medine’den sonra gelen kutsal mekanların bulunduğu bu şehir tarih boyunca Hıristiyan ve Musevilerin hedefi olmuş, uğruna milyonlarca insan can vermiş, kanlı savaşlara ve katliamlara sahne olmuştur. Dünya durdukça, bugünkü siyasi şartlar ve ortam devam ettikçe Kudüs’te kanlı olaylar ve zulümler devam edecektir.
       30 Aralık 1517 Salı günü Yavuz Sultan Selim’in ordusu kutsal şehir Kudüs’ü Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katmış, Padişah ve 12 bin askeri ellerinde şamdanlarla Kudüs’e girerek yatsı namazını O Mübarek Mescid-ül Aksa’da birlikte kılmışlardır. Kudüs, elimizden çıktığı 9 Aralık 1917 tarihine kadar dört yüz yıl huzur şehri olmuş, üç dinin mensupları bir arada yaşamış, hiçbir kimsenin inancına, yaşantısına, müdahale edilmemiştir. Sadece bir defa Sultan 2. Abdülhamit Han döneminde iki dini grup arasında anlaşmazlık çıkmış, anlaşmazlık konusu Padişah’a intikal edince bölgeye gönderilen Dağıstanlı Mustafa Fazıl Paşa tarafından anlaşmazlık giderilmiş ve şehirde yeniden huzur sağlanmıştır.
       Rahmetli Süleyman DEMİREL, Başbakan iken Kudüs’ü ziyareti esnasında, Mescid-ül Aksa’da Kudüs Müftüsü ile görüşürken Müftü Efendi Başbakan Süleyman DEMİREL’e  “  Osmanlı gitti, huzur bitti. Osmanlı, Kudüs’ü iki nefteli çavuşla 400 sene yönetti.” deyince DEMİREL “ O iki nefteli çavuşun arkasında İstanbul’da devlet, Kamu gücü ve Türk’ün adaleti vardı.” Diye cevap veriyor. Unutmayalım ki Osmanlı Devleti mazlumlara sığınak, zalimlere ise kırbaç olmuştur. Filistin, yüzyıllarca sömürgeci Batılı ülkelerin ve Yahudilerin gündeminde yer almıştır, Ortadoğu’yu elinde tutan ülkeler dünya siyasetine, ekonomisine ve petrol kaynaklarına hakim olmuştur. Bu sebeplerle geleceği gören Sultan 2. Abdülhamit Han, yerinde tedbirler alarak Yahudilere Filistin’de toprak satışını yasaklamış, o bölgeye Yahudi göçünü engellemiş, tekliflere ve tehditlere boyun eğmemiştir. İngilizler başta olmak üzere Yahudiler, Ermeniler, bazı ayrılıkçı ve işbirlikçi Arap aşiretleri birleşerek Filistin’in İngilizler tarafından işgaline zemin hazırlamışlardır. İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerinin ve bilhassa Cemal Paşa’nın gafleti ve hataları da eklenince Filistin’i kaybettik, işte bu ihanet ve gafletler sonucunda Filistin sonu belirsiz bir yola girmiş ve ateş çemberine düşmüş oldu.
       Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çukurova Bölgesinde askere alınan gençler, coğrafi yakınlık dolayısıyla genellikle Yemen, Irak, Hicaz, Filistin, Gazze, Suveyş ve Suriye cephelerine sevk edilirler. Mahallemizde her evde en az bir şehit ve bir gazi vardı, çocukluk ve gençlik yıllarımızda komşumuz gazilerimizin hatıralarını can kulağı ile dinlerdik. Gazze gazisi Latif, Suriye gazisi Ahmet, Kütül Amare gazi Mahmut, Suveyş gazisi Abdullah, Medine Müdafaası gazisi Mecid, Yemen’den sağ olarak dönebilen Ahmet amcalar ile Fahrettin Paşa’nın yaveri bir subayın oğlu olan ve Medine’de doğup büyüyen  Lisede Edebiyat öğretmenim rahmetli Şevket KUTKAN Bey, İngilizlerin ve işbirlikçi bedevilerin yaptığı zulümleri anlatırlarken gözyaşlarını tutamaz ve ağlarlardı, bizler de onlarla birlikte ağlardık. Latif ve Ahmet amcalar, Arapça bildikleri için canlarını kurtardıklarını söylerlerdi. İşbirlikçi Bedeviler, yakaladıkları Türk askerini “ Nasranî yani gavur” diyerek şehit etmişlerdir. Babam o günlerde yaşadıklarını bizlere aktararak milli hafızamızı canlı tutmamıza vesile olurdu. Birinci dünya Savaşında Ortadoğu Bölgesinde iki yüz bin Türk evladını, şehit verdik, geriye kalan kadınlarımız, ölünceye kadar kara renkten başka bir renk taşımadılar, şehit yadigarı olan yetimlerini büyüttüler.
       İngiliz ordusu 9 Aralık 1917 günü General Allenby komutasında Kudüs’e girerken Yahudiler, Ortodokslar, tüm hiristiyanlar, diğer azınlıklar ve bazı işbirlikçi Bedeviler ile İstanbul’da devletimizin ekmeğini yiyen ve okullarında okutulan Osmanlı Ordusunda görevli Arap subayların birkaçı da General Allenby’e alkış tutmuşlardır. Müttefikimiz! Almanlar da Berlin’de şenlikler yapmışlardır.
1917 yılından itibaren İngilizler ve Fransızlar, Ortadoğu’nun sınırlarını ve nüfus yapısını değiştirdiler, krallık sözü verdikleri Mekke Şerifi hain Hüseyin’i Kıbrıs’a sürdüler, Haşimi kabilesini ve yerine Suudi ailesini getirdiler, Şerif Hüseyin’in bir oğlunu Irak’a, diğer bir oğlunu da yapay bir devlet olarak kurdukları Ürdün’e kral yaptılar, Suriye’yi Fransızlara bıraktılar, Yahudilerin Filistin’e göç etmelerini teşvik ettiler ve yardımcı oldular ve nihayet 14 Mayıs 1948 günü İsrail Devletini kurdurdular ve aynı gün tanıdılar. 70 yıldan beri İsrail’i güçlendirdiler, desteklediler ve Filistin’de Müslümanlara yapılan zulümlere ortak oldular.
       İlk Arap-İsrail Savaşında Irak ordusunda görev yapan Türkmen General Nuri TABAKÇALI Paşa ordusu ile birlikte Kudüs’e girmiş ancak Arap askerlerinin disiplinsiz davranışları, emir dinlememeleri ve ganimet peşine düşmeleri sonucunda İsrail ordusu tarafından geri püskürtülmüşler ve imha edilmişlerdir. Arap- İsrail Savaşlarının tümünde Arap orduları İsrail’in teknik donanım, istihbarat, bilgi ve tecrübe v.s. üstünlükleri karşısında daima yenik düşmüşlerdir.  Bu şartlar devam ettiği müddetçe de sonuç değişmeyecek ve Filistin’deki Müslümanlar ezilmeye devam edeceklerdir. Ciğerimiz yansa da bu gerçeği inkâr edemeyeceğiz, çünkü dünya sağır, insanlar sağırdır. Nasıl olsa ölen Müslüman’dır. Filistin Davasına sadece Türk Milleti ve Devleti sahip çıkmaktadır, bizler bir büyük devlet olmanın sorumluluğunu taşımaktayız ve bizim Türk ve İslam Dünyasına karşı tarihi sorumluluğumuz devam etmektedir. Filistinli Müslümanlara karşı yapılan zulümler karşısında petrol ve Dolar patronu Arap ülkeleri bile ses çıkarmamaktadırlar.   
       Milli menfaatlerini, milli kültür ve ahlaklarını, örf ve adetlerini, inanç ve milli haysiyetlerini, milli kimliğini ve millet olma vasıflarını koruyamayanlar eninde sonunda toprağını, bayrağını, milli varlığını ve hayatını da kaybederler. Cahiller ve gafiller için tarih daima tekerrür etmektedir, zira ders almasını bilseydik tarih tekerrür etmezdi. Endülüs’lü annenin dediği gibi: “ Erkekçe dövüşmesini bilmeyenler, oturup kadınlar gibi ağlarlar.” Osmanlı Ordusunun Kudüs’teki son askeri Iğdırlı Onbaşı Hasan, vefat ettiği 1982 yılına kadar Mescid-Ül Aksa’nın merdivenlerinde tam 65 sene nöbetine devam etmiş ve nöbet yerini terk etmemiştir.       
Seyhan Çağlar EMEN