Prof. Dr. Hakkı UYAR

Prof. Dr. Hakkı UYAR

[email protected]

Cumhuriyetin Elçileri

23 Eylül 2019 - 21:28 - Güncelleme: 24 Eylül 2019 - 08:08

Bir ülkede yönetimin siyasal ve kültürel eğilimlerini yurt dışına atadığı elçilerde görmek mümkündür. Günümüzde AK Parti’nin Merve Kavakçı ve Egemen Bağış gibi atadığı isimler nasıl iktidarın siyasal ve kültürel eğilimlerini yansıtıyorsa, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki elçi atamaları da dönemin siyasal ve kültürel eğilimlerini yansıtıyordu.
 
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin büyükelçileri hem çağdaş Türkiye’nin dünyada tanıtımını en iyi şekilde yapacak insanlardan seçiliyordu ve hem de onlar Milli Mücadele ruhunu benimsemiş, Milli Mücadele’nin içinden gelen insanlardı.
 
Milli Mücadele’nin sembol isimlerinden Ali Fuat Cebesoy, 1920 yılı sonlarında Moskova’ya elçi olarak gönderildi. Milli Mücadele’nin askeri kadrosu içerisinde yer alan Kemalettin Sami Paşa (Gökçen), 1924 yılında Almanya’ya büyükelçi olarak atandı. Yine Milli Mücadele kadrosunda yer alan Hüsrev Gerede de elçi olarak görev yaptı. Milli Mücadele’de yararlılık gösteren bu isimler aynı zamanda İstiklal Madalyası sahibiydiler. Onların yanı sıra Milli Mücadele sırasında dışarıda ve içeride yaptıkları propaganda sebebiyle yararlıkları görülen Hüseyin Ragıp (Baydur), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) ve Cemal Hüsnü (Taray) beylere de istiklal madalyası verilmişti. Bu isimler de büyükelçi olarak atandılar.
 
Gazeteci ve edebiyat adamı olan bu isimlerin entelektüel bir birikimleri ve iyi bir eğitimleri vardı. Örneğin Cemal Hüsnü Bey, Lozan Üniversitesi Genel İktisat ve İçtimaiyat Fakültesi'ni bitirmiş, Bern Büyükelçiliğinde bulunmuştu.
 
Elçi olarak atanan isimlerin bir bölümü Osmanlı’dan devralınan dışişleri bürokrasisinin temsilcileri olsa da önemli bir bölümü Milli Mücadele kadrolarının temsilcisiydi. Bunların bir bölümü milletvekilliğinden ayrılarak elçilik görevlerine atanmışlardı. Yakup Kadri, büyükelçi olarak atandığında milletvekili idi. Bu görevinden ayrılarak önce Tiran’a, sonra Prag’a elçi olarak gönderildi. Anılarını da “Zoraki Diplomat” adıyla kitaplaştırdı.
 
Dönemin ünlü şairlerinden Yahya Kemal (Beyatlı), 1929’da Madrit’e elçi olarak gönderildi. Beyatlı’nın Viyana ve Lizbon elçilikleri de vardır.
 
Milli Mücadele yıllarında Ankara Hükümeti’nin Azerbaycan temsilcisi olan yazar ve siyaset adamı Memduh Şevket (Esendal), Tahran’a elçi olarak gönderildi (1925).1930’larda ise Kabil’e elçi olarak gitti.
 
Milli Mücadele’yi destekleyen gazetecilerden ve Atatürk’ün yakın çevresinde yer alan isimlerden Ruşen Eşref (Ünaydın), 1934’te önce Tiran’a, sonra Atina’ya elçi olarak atandı.
 
Milli Mücadele’nin önemli isimlerinden Vasıf Çınar da büyükelçilik görevinde bulundu (Moskova). Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapan tarihçi Yusuf Hikmet Bayur da (Belgrat ve Kabil)…
 
Milli Mücadele kadroları içerisinde yer alıp sonrasındaki siyasal anlaşmazlıklar ya da sorunlar nedeniyle elçi olarak yurt dışına gönderilen isimleri de anmak gerekir. Bunlardan biri Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Beydi. Türk Ocakları Genel Başkanı olan Hamdullah Suphi Bey, 1931’de –SCF denemesi sonrasında Türk Ocaklarının kapatılmasıyla- Bükreş’e elçi olarak gönderildi. Benzer bir durum Ali Fethi (Okyar) Bey için geçerliydi. O da Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra 1925’te Paris’e, SCF denemesinden sonra da Londra’ya elçi olarak gitti. Yakup Kadri’nin “zoraki” diplomatlığı da Kadro Dergisi’nin kapatılmasıyla ilgiliydi. Milli Mücadele’nin önemli isimlerinden Rauf Orbay da 1942’de milletvekilliğinden ayrılarak Londra’ya büyükelçi olarak gönderildi. İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli ülkelerinden birine eski bir başbakanın gönderilmesi de manidardı. Üstelik önceki büyükelçilerden biri olan Fethi Bey de eski başbakanlardandı.
 
Özetle Cumhuriyet yönetimi, yurt dışına gönderdiği elçileri Milli Mücadele geleneğinden gelen ve Cumhuriyetin çağdaş yüzünü dünyaya gösterebilecek isimlerden seçmişti. Bununla birlikte Milli Mücadele karşıtlarının sembol ismi Ali Kemal’in oğlu Zeki Kuneralp’i de dışişleri kadrosuna dahil etmekten çekinmedi. Kuneralp, 1943’te Bükreş’e katip olarak atandı. Aynı Kuneralp, dedesi Ali Kemal’in hayranı olduğu Londra’ya büyükelçi gönderildi (1964). Bu da tarihin garip bir tecellisiydi. Diğer taraftan Cumhuriyetin hümanist kimliğinin de bir göstergesiydi. Cumhuriyeti kuranlar kanla, irfanla kurmuşlardı ama intikam hissiyle, kan davası düşüncesiyle kurmamışlardı.