Önder GÜZELARSLAN

Önder GÜZELARSLAN

[email protected]

EĞİTİM SORUNUNA ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

29 Şubat 2020 - 21:54

EĞİTİM SORUNUNA ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

 

Eğitim konusu herkesin dilinde. Hiç kimse eğitimden memnun değil. Her geçen günde kangren olmaya doğru giden bir eğitim sistemimiz var. Çözüm için ise her kafadan bir ses çıkıyor ancak icranın başında olanlardan bu konuda ses yok. Sadece palyatif tedbirler ile hareket ediliyor. Yapboz şeklindeki adımlar ise iyileştirme yerine daha büyük kördüğümler oluşturuyor.

Eğitim meselesinde ilk ele alınması gereken mevzu, eğiticiler yani öğretmenler. Öğretmen kalitesi arttırılmalı. Bunun içinde öğretmen mesleğine adım atılmasında birinci basamak olan öğretmen yetiştiren fakülte ve üniversiteler ele alınmalıdır. Bunun için özel üniversiteler kurulmalı ve sayıları az niteliği yüksek üniversiteler olmalı. Buralara her önüne gelen girememeli ciddi kıstaslar konulmalı. Bugün gençlere baktığımızda hiçbir şey olmaz isek öğretmen oluruz anlayışı hakim. Bu kesinlikle yanlış. Ben öğretmen olmak istiyorum diyen ve ülkenin belirli bir zeka seviyesine ulaşmış gençler bu mesleğe adım atabilmeli. Üniversiteyi bitirir bitirmez öğretmenlik payesi eline verilmemeli. Önce en az 5 yıl sürecek staj öğretmenlikten geçmelidir. Staj döneminde öğretmen adaylarına belirli kriterler koyulmalı ve bu kriterleri aşabilenler 5 yıl sonra gerçek öğretmenliğe adım atmalıdır.

Öğretmen kalitesini en üst seviyeye çıkartmak gerekiyor. Öğretmen hem bilgi öğretmeli hem de rol model olmalı. Davranış, giyim kuşam, oturup kalkması, konuşması velhasıl her hareketi ile öğrenciye örnek olacak pozisyonda olmalı. Öğrenci öğretmenden bilgiden önce davranış ve tavır dersi almalıdır.

Öğretmen konusundan sonraki ikinci önemli mesele ise müfredat. Anaokulundan başlayarak lise son sınıfa kadar okutulan müfredat ciddi anlamda gözden geçirilmeli. Bugün özellikle lise seviyesindeki müfredat çok ağırdır. Bunun biraz hafifletilmesi gerekir. Fen bilimleri ve sosyal bilimler olarak ayrılması gereken müfredatta çocukların seviyelerine uygun yeniden düzenlenmelidir. Burada pedagoglar eşliğinde müfredatlar yeniden yazılmalı. Çocukların anlama kapasitesine uygun hale getirilmelidir. Gereksiz konulu derslerle çocuklar meşgul edilmemelidir.

Müfredat konusunda da ciddi hassas çalışma yapıldıktan sonra diğer aşama eğitimin en önemli parçası olan öğrencilerin hangi dönemde hangi eğitimi alacakları konusu üzerine çalışmalar yürütülmelidir.

Bu noktada yapılacak ilk iş her ne şekilde olursa olsun zorunlu eğitim anlayışını kaldırmak gerekir. Zorunlu eğitim anaokulu, ilkokul ve örgün olmakla birlikte ortaokul olarak sınırlandırılmalıdır. Bu da 2+4+3 şeklinde olmalıdır. Yani 5 yaşında eğitim ordusuna kattığımız çocuklar en az 2 yıl zorunlu anaokulu eğitimi ve 4 yılda ilk okul eğitimi almalıdır. Anaokulu bütün çocuklar için zorunlu hale getirilmelidir. Anaokulunun ilk yılında davranışlar ve toplum içindeki tavır ve tutumların anlatıldığı değerler eğitimi verilmelidir. İkinci yılda çocuklar geleceğe yönlendirme eğitimi almalı, ciddi pedagojik eğitim almış, çocuk gelişimini çok iyi bilen öğretmenler tarafından kabiliyet keşfine yönelik bir çalışmanın yapıldığı eğitim yöntemi ile çocukların kabiliyetlerini keşfetme ve bu yönde yönlendirme yapılacak olan bir eğitim metodu seçilerek onların gelecekte tercih etmesi gereken mesleki eğitim yönlerinin belirlenmesi sağlanmalıdır. Bu seçim yönü belirlenirken aileler ile de istişare halinde olup çocuğun kabiliyetlerinin aile ile de paylaşılması ve doğru yönde kanalize edilebilmesi için ortak karar verilecek bir sistem ortaya konulmalıdır. Bu gelecekte ülke kaynaklarının da verimli kullanılabilmesi için önemlidir.

Çocuk eğitiminde anaokulu en önemli ayak olmalıdır. Daha sonra gideceği ilkokulda da temel dört işlem matematiği, temel Türkçe ve dilini güzel konuşma, yazma ve konuşma eğitimi almalı ve anaokulundaki yatkınlığına göre en az bir yabancı dil eğitimi öğretilmek üzere eğitim almaları sağlanmalıdır. Hatta Türkçe ders sayısı kadar haftada yabancı dil eğitimi de almalıdır. Yabancı dil eğitimi verilirken gramer yerine konuşma ve anlama eğitimi ile başlangıç yapılmalı. Bu da yabancı dilde tv dizileri, animasyonlar ve belgeseller aracılığı ile bizzat görsel işitsel şekilde olmalıdır.

İlkokul bittikten sonra öğrencinin anaokulu ve ilkokulundaki kabiliyetleri doğrultusunda bir seçime gidilmeli ortaokul artık mesleğe adım olarak belirlenmelidir. Öğrenciler seçecekleri meslekleri sonrasında arzu edenler örgün eğitime devam edecek, arzu edenler çıraklık eğitimi diye tabir edeceğimiz eğitime adım atacak. Çıraklık eğitimini tercih etmiş olanlar yine kabiliyetleri ve seçtikleri meslekleri doğrultusunda sanayi alanında veya kişisel beceri gerektiren mesleki alanlarda eğitimlerini okul dışında staj yapar gibi devam etmeli, haftanın 3 günü staj yaptığı iş yerinde 2 gününü ise okulda mesleki teknik bilgileri kavrayıcı yönde ve ilkokulda öğrendiği temel bilgilerin üzerine bir üst seviye bilgi ekleyerek devam etmeliler.

Ortaokul seviyesini de bitirdikten sonra yeterli tecrübeyi kazanması için tam zamanlı çalışarak sahasında uzmanlığa adım atması için destek olunmalıdır. Bu süreci tamamlayanlara mezuniyet diploması ile birlikte iş yeri açabilir yeterliliğe kavuştu ise “işyeri açabilir ehliyeti” de verilmelidir. Bundan sonraki hayatını artık seçtiği meslek üzerine çalışma hayatına atılarak devam edebilir. Eğer mesleğinde daha yüksek bir noktaya çıkmak istiyorsa burada da lise eğitimi devreye girmelidir.

Lise eğitimi tamamen tercihe bırakılmalı ancak bütün liseler meslek lisesi haline getirilmelidir. Anadolu Liseleri adı altında bir okul olmamalıdır. Lise de Mesleki ve Teknik Liseler, Fen Bilimleri Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi ve İmam Hatip Liseleri diye dört farklı okul olmalıdır.

Anaokulu ve ilkokul dönemlerinde tespit edilen kabiliyet ve meslek becerisine göre çocuklar bu dört liseden birini tercih ederek eğitimlerini devam ettirmelidirler. Lise eğitim dönemi tamamen branşlaşma dönemi olmalıdır. Lise döneminde hangi okuldan mezun oldu ise üniversiteye de o alanda geçiş yapmalıdır. Doğal olarak he zaman istisnalar olabilir. Lise eğitimi üniversite eğitiminin ön basamağı olarak görülmelidir. Tercihe bağlı olarak yapılacak olan lise eğitiminde iş çok sıkı tutulmalıdır. Mesleki alanda eğitim alanlar yine haftanın bir kısmında mesleki stajını devam ettirmelidir. Üniversite eğitimi alamamış bile olsa mesleki çalışmasını da okuduğu süre içerinde devam ettirdiği için sanayi alanındaki ara eleman ihtiyacı da bu nitelikli eğitim almış, meslek sahibi kişilerle giderilmiş olacaktır. Günümüzde olduğu gibi adama göre iş değil, işe göre adam yetiştirilmiş olacaktır. Hedefinde üniversite okumak ve mesleğinde en iyi noktada olmak isteyenler için de meslek okulunda yaptığı başarı grafiğine göre kendi meslek alanları içerisinde seçeceği üniversiteye girişinde kolaylıklar sağlanmalıdır. Liseden sonra gençliğin önünde ve hayatının en önemli dönüm noktası olan üniversite eğitimi de çok kaliteli olmalıdır. Her ilde her yerde üniversite açmak yerine üniversite eğitiminin kaliteli olması sağlanmalıdır. Her liseyi bitiren öğrenci üniversite okuyacak diye bir şart ve kaide yok. Az sayıda ve kaliteli üniversiteler kurulmalıdır. 4 veya 5 yıllık bir üniversite eğitimi alan öğrenci üniversiteyi bitirdiğinde, bitirdiği alanla ilgili en az bir tez hazırlamalı ve en az bir yabancı dili çok iyi düzeyde öğrenmiş olmalıdır.

Teknik liselerde eğitim gören öğrencilerin mesleki bilgi ve becerisini daha bir üst düzeye taşımaları için gerektiğinde iki yıllık bir ön lisans eğitimi alabilmeleri sağlanmalıdır. Bunun için ek sınava girmesine gerek duyulmamalıdır.

Gelelim bugün eğitimi kanayan bir yara haline getiren bir diğer ayağına. Sendika ayağına. Sendika eğitime müdahil olmamalı. Sendika sadece üyelerinin sosyal hakları ile ilgilenmelidir. Bugün yaptığı gibi direk eğitim içine müdahil olup, yönetici atamaları, okul müdürlerinin atamasına müdahil olması hiç doğru bir davranış şekli değildir. Bir de sendika içinde iç çekişme var ise bu yönetici atamaları tamamen bir kaosa dönüyor. Zira sendikanın müdahil olduğu atama konularında liyakat ve ehliyetten ziyade “bizim adamımız” konusu gündeme geliyor. Beceriksiz ve kabiliyetsiz de olsa bize itaat edecek bizim adamız olsun anlayışı maalesef eğitim kurumunu bir tık yukarı taşımıyor. Aksine okulları ve yöneticileri yıpratıyor. Bundan dolayı yanlış şekilde yapılan sendikacılığın, doğru yönde yapılması için yetkili kurumlar uyarıda bulunmalıdır.

Önemli noktalardan biri de anaokulundan üniversiteye kadar eğitim kurumlarının tamamı siyasetten uzak tutulmalıdır. Eğitim siyasi malzeme yapılmaktan çıkartılmalıdır. Eğitim, milli bir konudur. Eğitim bir devletin duruşunu göstermelidir. Her önüne gelen “eğitimi güzelleştireceğim” diye eğitim camiasını kaosa sürüklememelidir.

Bugün doğru eğitim sistemini yakalayabilmek için yaptığımız bu tavsiyeleri, geçmişte ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı nasıl yapmış, onlara bakarak bugün Batı dünyası ve uzak doğu nasıl yapıyor, onları da inceleyerek bizim kültürümüze, dokumuza en uygun sistem bir an evvel kurgulanmalı ve hayata geçirilmelidir.

Eğer eğitim sistemine köklü bir neşter vurmaz isek, topyekûn bir millet olarak bugün çökme noktasına gelen eğitim sisteminin altında kalacağız!