Önder GÜRCAN

Önder GÜRCAN

[email protected]

EVREN ÜZERİNE BİR SOHBET

08 Nisan 2019 - 14:05

EVREN ÜZERİNE BİR SOHBET

Önder Gürcan

[email protected]

Yazıya; insanlık tarihinde yerini alan Plato (Eflatun), Aristoteles, Galileo Galilei, Nicolaus Copernicus, Johannes Kepler, Niels Bohr, Ernest Rutherford, John Dalton, Heinrich Olbers, Thomas Edison, Marie Curie, Michael Faraday, Isaac Newton, James Clerk Maxwell, Max Planck, Pierre-Simon Laplace, Albert Einstein, James Chadwick, Bertrand Russel, Nikola Tesla, Richard Feynman, Paul Dirac, Erwin Schrödinger, Murray Gell-Mann, Stephen Hawking gibi fizikçi ve evren bilimcileri hatırlatarak başlayalım.

Yapılan bilimsel araştırmalara göre evren, yaklaşık 13, 8 milyar yıl önce Büyük Patlama “The big Bang” ile vücut bulmuş.Bu yalnızca bir teori.

Büyük Patlama, İlk önce enerji ve maddeyi doğurmuş. Daha sonra; galaksiler ( Gök ada), yıldızlar, ve gezegenler oluşmuş.Dünya planetindeki doğa olayları sonucu da dağlar, ovalar, vadiler, denizler, akarsular, göller, ormanlar ortaya çıkmış ve böylece “hayat” denilen evrensel olgu başlamış : Ağaçlarda çiçekler açmış, çiçekler meyvelere dönüşmüş, mikroplar, hayvanlar, böcekler, kuşlar, balıklar yeryüzünde yerlerini birer birer almış.

Bunları, insanlara, topluluklara ve milletlere dair efsaneler, masallar, destanlar, öyküler, savaşlar, aşklar, keşifler ve icatlarla dolu büyük bir evrim izlemiş. Sonuçta dünyanın kozmik adresi belirlenmiş : Samanyolu Galaksisi, Güneş Sistemi ve Dünya. Evren, böylece Dünya ile tanışmış.

Bütün bunları son üç yüz yıl içinde yayımlanan tarih ve bilim kitaplarından öğreniyoruz.

Dünya’nın yaklaşık % 70’ i okyanuslar ve denizlerle kaplıdır. Dünya, güneş etrafında 107,000 km/saat hızıyla dönerken bu mesafeyi korumaktadır.

Evrende, her insan gibi, her galaksinin, her güneşin, her gezegenin ve her yıldızın bir doğum günü vardır. Diğer gök cisimlerinin de. Ama Dünya öncesi tarih bilinmiyor.

Komşu galaksiler, güneşler, gezegenler ve yıldızlar hakkında yeterli bilgiler elde edilemiyor. Yazı 6 bin yıl önce icat edildi. İnsan, sadece bu dünyadaki hayatı yaşıyor.

Uzay – Zaman milyonlarca, milyarlarca ışık yılına uzanıyor; adeta ucu bucağı olmayan sonsuz bir boşluk. Ve uzay, evrensel bir yalnızlık izlenimini bırakıyor.

Yazıya, madde ve enerji ile devam edelim: Antik Çağ’da, evrenin dört temel maddeden yapılandığına inanılırdı: Toprak, hava, ateş ve su. Daha sonra 105 kimyasal maddenin (element) keşfi gerçekleşti.

Başlangıçta, her bir maddenin temel biriminin, “birinci” anlamına gelen “proton” olduğu bilinirdi. Çok geçmeden, maddenin en küçük temel yapıtaşının, “bölünemez” anlamına gelen “atom” olduğu anlaşıldı: Atom, temel parçacıkları olarak, “atom çekirdeği”ndeki “proton”lar ve “nötron”lar ile hem kendi ekseni hem çekirdek etrafında dönen “elektron”lardan meydana gelmektedir. Nükleer kuvvet, atom çekirdeğinde bulunan proton ve nötron içerisindeki kuarkları bir arada tutmaktadır.

Günümüzde atomların temel parçacıkları olan protonlar ve nötronlar bölünebilmektedir. Kuantum mekaniği, evrendeki bütün maddelere ait parçacıkların aslında evrensel enerji yüklü dalgalar olduğunu ortaya koymuştur.

Albert Einstein’ın evrenin dayandığı E = mc2 (Fizikte kütle-enerji eşitliğinin temel formülü) denklemini burada ayrıca belirtelim.

Sırası gelmişken fizikteki karşıtmadde (Antimatter-Antimadde) kavramına değinelim: Karşıtmadde, temel maddenin “düşman ikizi” ya da “muadili” olarak da ifade ediliyor: Atomun, üç ana parçacığı, yapı taşları olan elektron, proton ve nötronun karşıt maddeleri ortaya çıkarılmıştır. Bir maddenin temel parçacığı ile karşıtmadde parçacığı ölümcül bir çarpışma halinde birbirini yok etmektedir.

Amerikalı yazar Dan Brown; dünyanın en büyük bilimsel araştırma tesisi İsviçre’deki CERN- Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi)’nde üretilen ve insanlığın kabul ettiği en korkutucu enerji kaynağı olan karşıtmadde ile ilgili “Melekler ve Şeytanlar” (Angels and Demons) adında ilginç bir roman kaleme almış.

Bir de fizikçilerin “Higgs Bozonu” (God Particle - Tanrı Parçacığı) diye adlandırdıkları bir parçacıktan söz edelim. Fizikçiler her türlü atom altı parçacığının bulunmasına karşın birtakım gizemli gerçekleri açıklayacak olan Higgs Bozonu parçacığını keşfedemiyordu. Bu parçacığın varlığına inanmayanlar da çoktu. CERN’de yapılan araştırmalar sonunda Higgs Bozonu 2012’de keşfedildi. Higgs Bozonu, standart fizik kuramı modelinde protonların çarpıştırılması sonucunda ortaya çıkıyordu ve keşfedilen bu parçacıkla artık enerjiden madde (kütle) elde etmek mümkün olabiliyordu.

Son yıllarda, “zamanda seyahat etme” fikri ilgi çekmektedir : Geleceğe veya geçmişe seyahat. ” Zaman Makinası” (The Time Machine) konusunda çok sayıda bilimsel araştırma yapılmış, roman yazılmış ve sinema filmi çekilmiştir.

Bazı bilim insanlarınca, zamanın, bir tür uzay olduğu hipotezi ileri sürülmektedir. Bu, insanın, uzaydaki “Solucan Delikleri” içindeki zaman takviminde seyahat edebileceği imgesinden kaynaklanmaktadır. Ancak Uzay-Zaman hep ileriye doğru işlemektedir. Zamanda seyahat edebilme konusunda son kararı da vakti gelince “zaman” verecektir.

İnsanlığı vareden yüce kutsallık, doğadışılık, manevi, soyut ve ruhani alemlerin yanı sıra inanç, umut, vicdan, sevgi ve diğer evrensel değerler fizik biliminin konusu değildir. Bununla birlikte fizik, söz konusu değerlerin bir konusudur.

Fizik ve gökbilim alanında İlk Çağ’dan, M.Ö.3000’den itibaren Sümerler, Babilliler, Çinliler ve Mayalar tarafından başlatılan Uzay-Zaman adlı gizemli yürüyüş, ABD (NASA – National Aeronautics and Space Administration – Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi), Rusya ve Çin tarafından bugün de yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.

Copernicus, 15.yüzyılda güneş merkezli evren modelini formülleştirmişti; 21.yüzyılda Albert Einstein ve Stephen Hawking ise evrenin bütünleşik modelini tek bir formüle indirgemeye çalıştı.

21.yüzyıl, “Uzay Çağı” olarak tanımlanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde toplum ve bilim merkezleri kurulmuştur. Uzayda yürümeler, Ay’a ayak basılması, güneş sisteminin bir ölçüde keşfedilmesi, yeni galaksiler ile yaklaşık iki bin gezegen bulunması, Mars ve bazı gezegenlere insansız uçuşlar gerçekleştirilmesi, Jules Verne romanlarını hatırlatan uzay seyahatlerine hazırlanılması altı çizilen önemli kozmik gelişmelerdir. Bu durum, Dünya insanlığının ulaştığı olağanüstü bilim ve teknoloji düzeyini kanıtlamaktadır.

Şimdi de yeni fizik yasalarıyla, henüz var olmayan Uzay-Zaman teorilerinin araştırılması ve uzayda keşfedilen 150 organik molekülden yola çıkılarak “Uzay Dışı Yaşam” hakkında yeni bilgilere ulaşılması öngörülmektedir.

Antik Çağ’dan beri tekrarlanan soru şudur: “Çok gizemli ve sessiz görünen evrende dünyaya benzer başka gezegenler var mıdır?” Ünlü fizikçi ve evren bilimcilerin birçoğu buna “Evet,” yanıtını vermektedir.

Bilimsel çalışmalar uzayın artık insanlığın kontrolü altına girmekte olduğunu ve bu nedenle de insanlığın geleceğinin (Yüzyıllar-binyıllar sonra da olsa) uzayda şekilleneceğini göstermektedir.

Ne var ki ünlü matematikçi, fizikçi ve evren bilimci Stephen Hawking geçmiş yıllarda dünya basınına yaptığı bir açıklamada, “Bugüne kadar yazdığım kitapları çöpe atın!” demişti.

Hawking ne demek istemişti acaba?