Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Türklerin evrensel din anlayışı

02 Mart 2018 - 09:46

       Türklerin evrensel din anlayışı


 İslam’ın evrensel bir din haline gelip Türkistan, Anadolu, Kafkaslar, Balkanlar ve Avrupa’ya yayılmasında Türk fetihleri, Türklerin İslam algısı olan Maturidi düşüncesinin büyük rolü vardır.

İmam-ı Azam, Maturidi, Hoca Ahmet Yesevi, Horasan Erenleri… Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli yoluyla Anadolu ve Balkanlarda yayılan İslam düşüncesinin en önemli özelliği fetihlerden önce yayılma göstermesidir.

Fetihlere yol aralayan İslam düşünce ve hayat tarzı; dünya görüşü anlayışı bu sayede genişleme gösteren Türk Müslümanlığı sayesinde İslam medeniyetinin gelişmesi ve genişlemesine imkân sağlamıştır. İslam dünyasının neredeyse 3/2’sinin Türk Müslümanlığının kültür coğrafyası içinde gelişip kaynaştığını görmekteyiz. Bu açıdan bakıldığında İslam’ın evrenselliği Türk Müslümanlığıyla mümkün olmuştur denilebilir. Türk’e has İslam anlayışında Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Ahi Evran, Sadreddin Konevi , … Türk tasarruf anlayışının; akli iman ve tefekkürün büyük rolü büyüktür. Bu gelişmede bir yandan ilim ve akıl diğer yandan Türk devlet ve insan anlayışının etkili olduğunu söylemeliyiz.
    
Şayet günümüzde de Türklerin İslam evrenselliği anlayışı İslam dünyasına yenien hâkim olmazsa korkarım yüzyıllık mazisi bulunan ve her geçen gün daha bir faklı görünüm arz ettirerek insanları İslam’ın özünden uzaklaştıran siyasal İslam-radikal- dış kaynaklı anlayış ve uygulamaları daha da güçlenecektir. Bunun yol açtığı sorunlar başta İslam dünyasında terör ve devletlerarası çatışmaların en önemli nedeni olarak ve halen devam ettiği görülen Batı, ABD, Rusya… Devletlerin körüklediği aklı dışlayıcı-üretime odaklanmayan, mazluma karşı dik durmayan İslam algısı İslam dünyasının kendi sonunu getirmesine ortam hazırlayacaktır.

Batı tarafından oluşturulan siyasi emellerini, Batı, ABD, Rusya vb. ipotek etmiş bazı sözde İslam devletleri ve terör örgüt ve yöneticiler sayesinde İslam dünyası batının sömürge, işgal, terör ve ekonomik rant alanı haline gelmiştir.

Hâlbuki Türk düşüncesi ve İslam anlayışında siyasallaşmaya, terörize olmaya ve mazluma karşı boyun eğmeye yer yoktur. İslam kimsenin tekelinde değildir. Hiçbir mezhep, cemaat, tarikat, hacı, hoca ve şeyhin tekeline bırakılmayacak kadar nazik bir alan olan akılcı Türk-İslam düşünce ve dünya tasavvurunda sadelik, saflık, duruluk ve hoşgörü esasları üzerine kurulu bir düzen anlayışı, hayal tarzı vardır.
‘’Anadolu erenleri Türk milletine körü körüne inanışın değil, düşünerek, araştırarak, aşkı ve hicranı gönüller dolduran Allah’ı kendi vicdanlarında bulunarak inanmanın sırrını öğretmişlerdi.”

 Selçukludan beri Anadolu Türklüğü ’nün şaşmaz şiârı olan ‘’Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayı” hem bir insanlık düsturu,  hem de bir siyaset ideolojisi olarak yine onlar öğretmişlerdi.
‘’Bir dine inanan milletler o dine kendi üslûplarıyla inanmaz ve ona kendi sanat ve vicdan dünyalarından yeni hamleler katmazlarsa dinler canlılıklarını kaybedip yaşatma ve yükseltme kudretlerinden uzaklaşırlar.’’[1]

Türk İslam anlayışında İmam Maturidi felsefesinin vücut bulmuş halinin insan gönlüne yerleşerek XVI. Yüzyılın sonlarına kadar bizzat devletlerimiz tarafından daha sonra da insanımız tarafından yaşatılmasının büyük rolü vardır. Öyle ki kader anlayışından tevhit anlayışına, veli, şeyh ve keramet anlayışına kadar pek çok alanda İmam Maturidi anlayışı bin yıllık süre içerisinde Türklerin evrensel İslam anlayışının oluşumunda rol oynamıştır. Ta ki XVI. Yüzyılın sonlarında güçlenen Eş’ari anlayışının eğitim, bürokrasi ve dini alan ve yorumlarda etkisini arttırana dek!

İçinde bulunduğumuz ataletten kurtulmak amacıyla bazı çalışmalar yapılıyor olsa da bunun yeterli olmadığı ortadadır. Anaokulundan itibaren başlayarak eğitim müfredatını ve kadroları, diyaneti, ilk planda ivedilikle radikal olarak düzenlemeden aklı ön plana alan, hoşgörü ve insanlığın yüceltildiği araştırma, üretmeyle ve icat etme ile kerameti aynı gören Türk Müslümanlığı anlayışını geri getirmek çok da olası görünmemektedir.
                                                                                                                        
                                                                               

 

[1] Nihat Sami Banarlı, Tarih ve Tasavvuf  Sohbetleri, İstanbul,  2. Baskı 1992, Takdim yazısı.