Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKLERDE DEVLET ANLAYIŞI VE CUMHURİYET

30 Ekim 2016 - 11:58 - Güncelleme: 30 Ekim 2016 - 12:00

TÜRKLERDE DEVLET ANLAYIŞI VE CUMHURİYET

www.tarihistan.org

İslamiyet’le birlikte başlayan din-devlet ilişkisinin birlikteliği, dinin devlet hayatını yönetip yönetemeyeceği tartışmaları günümüze kadar devam ede gelmiştir.

Hıristiyan dünyası Hz. İsa’nın öğretileri ve İncil’de yaptığı değişimlerde bunu eski Yunan ve Roma devlet, toplum ve dünyevi hayatı Kral’a uhrevi (ahiret) hayatını dine bırakarak kısmen aşmış gibi görünse de İslamiyet’in getirmiş olduğu dünya ve ahiret birlikteliği-dengesi bu konuda daha sağlam kanıtların Kur’an ve sünnette yer alması konunun günümüze kadar devam etmesinde en önemli unsur olarak görülmektedir.

Reform hareketleriyle Batı’da başlayan ve Fransız ihtiliyle devlet hayatına yön veren laik, demokratik yönetimlerin hâkimiyetlerini pekiştirmesi ve adeta dünyayı tek başlarına yönetiyor olmaları ve bu yönetim, yaşam anlayışlarını dünyaya bir şekilde dayatmaları sonucudur ki İslam dünyasında din ve dünya işlerinin devlet hayatında birlikte yürüyüp yürüyemeyeceği;  “Tanrı’nın hakkı tanrıya, Sezar’ın hakkı Sezar’a” anlayışının devlet hayatına yön verip veremeyeceği konuları hep gündeme gelmiş, sıcaklığını korumuştur.

İslam hukuku “Şeriat “ kanunları olarak devlet hayatını da düzenleme esaslarını bünyesinde barındıran yöneticinin, devlet idaresinin her halükarda İslam şeriatına bağlı kalmasını sağlamak şeklinde düzenlenmiş görülmektedir. Hz. Peygamberler ve sahabeler dönemlerinde bu anlayış devam etmiş ancak Emevilerden itibaren devlet otoritesini zorlamaya başladığı görülmüştür.

Sadece Kur’an ve sünnete dayalı katı İslam yorumu Sünni mezhep hukukçularının çabalarıyla zaman içinde yumuşatılmış ve özellikle devlet, iktidar hâkimiyeti elinde bulunduranlar lehine geliştirilmiştir.

Arap dünyasının geleneksel katı devlet anlayışı Türklerin İslam’ı tercih etmesi, Türkistan bozkırlarında binlerce yıldır uygulana gelen örf hukuku olan törenin devlet hayatına yön veriyor olması adeta İslam hukukçularının önünü açmış ve dini hükümlerinin bulunduğu, İslam hukuku uygun gördüğü durumlarda şeriat yerine örf hukuku yönetici idaresinin uygulanmasına geçilmiştir.

1055 Tuğrul Bey’in Şii Büveyhilere karşı Sünni Abbasi Halifesini Bağdat’ta esaretten kurtarıp “İslam dünyasının siyasi gücü Sultanın dini gücü Halifenindir.”anlayışına geçilmesiyle birlikte adeta günümüzün din-devlet işlerinin ayrılığı prensibi başlamış gibidir ki bu anlayışa gelinmesinde temel olarak Türklerin Türkistan’da meydana getirdiği devlet töresinin büyük etkisi vardır. Zira Türk töresinde Kut anlayışıyla yöneticiye, hükümdara geniş yetkiler verilmiş ve halk üzerindeki hâkimiyetinin pekişmesine yardımcı olmuştur.

Türklerle birlikte uygulama alanı bulan ve adına kut denilen devlet-millet hakan bütünleşmesinden doğan hâkimiyet anlayışı her ne kadar teokratik bir karakter değilse de Kut anlayışının devleti yücelten anlayışı ile İslam sonrası “İlayı kelimetullah” felsefesine bürünerek dini- siyasi bir karaktere bürünerek devleti ve hükümdarı yücelten bir karaktere bürünmüştür. İslami dönemde de Fatih’le beraber daha da güçlenen devlet otoritesinde dini referanslar kadar Türk töresinin birlikte değerlendirildiğini vurgulamak gerekir.

Dini metinlerde devletlerin yönetim şekline dair kesin bir vurgu yapılmamış olması tarih boyunca kulan İslam devletlerinde bir belirsizlik bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Ki bunda Emevi Arap anlayışının payı büyüktür.

Türklerle birlikte yeni bir veçhe kazanan devlet anlayışında Türkistan bozkırlarının şartlarında olgunlaşan Yüce devlet ve merkezi otorite anlayışının Fatih Kanunlarıyla, Tanzimat ve Meşrutiyet anlayışlarıyla Cumhuriyete evirilmesinin önü açılmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin 93 yıl içerisinde uyguladığı jakoben iktidarlar dönemi dışarıda tutulursa Cumhuriyet anlayışı ve devlet algısının Osmanlı hükümdar ve devlet algısından çok farklı olmadığı, olamayacağı ortadadır. Ki bu anlayışın önümüzdeki dönemde daha da önem kazanacak başkanlık seçimlerinde ön plana çıkacağı aşikârdır. 30 Ekim 2016

NACİ YENGİN

www.tarihistan.org