Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ VE GÜVENLİĞİ

17 Aralık 2016 - 18:54 - Güncelleme: 18 Aralık 2016 - 10:51

TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ VE GÜVENLİĞİ

Naci YENGİN

[email protected]

 

"Hattı Müdafaa yoktur. Sattı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır."
Vatan Halep’tir, 
Kerkük'tür,
Trakya'dır 
Kafkasya’dır!
Türkistan'dır.

Vatan Türkiye’nin birlik ve beraberliğidir.

Türkiye’nin sınırlarıyla kan ve inanç bağıyla bağlı olduğu Irak, Suriye gibi Ortadoğu coğrafyasıyla, Kafkaslarda… Kırım, Afrika ya da Türkistan’da meydana gelen gelişmelerin asıl amacının Türkiye’yi dize getirmek olduğunu görmemek için aptal olmak gerekir!

Özellikle son dönemde yaşanan terör, Musul ve Halep katliamlarında temel hedefin Türkiye’nin sinir uçlarına dokunmak olduğunu, olası bir milli çözülmenin Türkiye’yi güçsüzleştireceği tezinden hareket edildiğini görmek gerekir.

Türkiye ne zaman ayakları üzerinde doğrulmaya ve ne zaman komşusuna yardım elini uzatamaya kalksa içerde bir bombanın patlatıldığını görüyoruz. Türkiye’nin dini ve milli bağlarıyla kopmaz bağları bulunan insan ve şehirler üzerinde katliamların yapılmasını rastlantı olarak görmek aymazların ve yerli işbirlikçilerin işidir ancak!

Türkiye’nin güvenliğinin nerede başlayıp nerede bittiğini anlamak için “Yurtta barış dünyada barış” ilkesini gerçek anlamıyla kavramamız gerekiyor.

Türkiye dünyada herhangi bir devletin içinde bulunduğu coğrafi, siyasi, kültürel ve stratejik bölgede bulunmamaktadır. Dünya’yı yönetecek kapasite, dünyanın yönetilecek en uygun coğrafyanın adıdır bu topraklar!

Türkiye’nin tarihte oynadığı rol, içinde barındırdığı devletine ve vatanına bağlı demografik dinamik güç, tarihi şartların ülke halkı ve devlete yüklediği ağır sorumluğun iki yüz yıldır farkında olmadan yaşıyor olsak ta Türkiye –Türk İslam karşıtı bloğun aynı sorumsuzluk ve aynı uyku halinde olduğunu söyleyemeyiz!  Aksine Türkiye son iki asırdır uyku halindeyken Batı ve Batının benimsediği din, ekonomi, kültür ve siyasi yapıyı oluşturan güç merkezlerinin Türkler başta olmak üzere Türk-İslam dünyasına karşı oluştura geldiği Batı-Haçlı bloğu her zaman birinci hedef olarak Türkleri ve Türkiye’yi seçmiştir. Sakın bunun bir rastlantı olduğunu söylemeyiniz!

Türkler ve Türkiye’yi hedef almak her zaman Türklerle sıcak savaşa tutuşmak anlamına gelmemektedir. Türkistan’dan Bosna’ya, Kafkaslardan Afrika’ya uzanan geniş coğrafyada görülen zulüm, baskı ve yıldırma, yok etme politikalarının ana hedefinin Türkiye ve Türkleri dize getirmek olduğunu, olacağını anlamak için son dönemde Türk-İslam coğrafyalarında görülen kaos sarmalının temel hedefinin Türkiye olduğunu anlamak yeterlidir.

Türkiye’nin tarihten getirdiği toparlayıcı, kuşatıcı, devlet ve medeniyet kurucu olma ve tam bağımsız devlet tecrübesi;  Batı ve Haçlı bloğu tarafından başka coğrafyalarda yaşayan Türk-İslam ülkelerine göre Türkiye’nin yeri ve etkisinin daha fazla olacağı gerçeğini tarihte göstermiş olmalı ki Türkiye’nin elinde bulundurduğu toparlayıcı, birleştirici, yeniden medeniyet inşa etme kapasite ve dinamik gücünü pasifleştirmek, gerekirse Türkiye’yi yeniden kendi anlayış ve çizdikleri rotayı uygulatmak amacıyla aleni olarak Türkiye karşıtı pozisyon almaya başlamışlardır.  Yaşanan terör ve baskı politikalarının başka bir izahı yoktur!

İslam dünyasını dize getirme-yok etme siyaseti İngiliz ve Amerika istihbarat örgütleriyle temas halinde olduğu anlaşılan terör örgütleri ve yandaşları vasıtasıyla I. Dünya savaşında gündeme getirilmiş ve Ortadoğu coğrafyası Osmanlı’dan ayrılmıştır.

Kamuoyuna da yansıyan BOP projesinin I. Körfez Savaşıyla 1991 Irak’ın ABD tarafından işgaliyle yeniden uygulamaya konulduğunu görmekteyiz. Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinden sonra ABD açıkça İslam dünyasına karşı savaş başlatmış ve bunu gerçekleştirmek amacıyla İslam dünyasında İslam’ı ılımlı İslam, radikal İslam şeklinde ayırarak hareket etmiştir. Ancak gelinen noktada anlaşılmıştır ki ABD ve onun destekçisi devlet ve terör örgütlerinin gerçek amacının Türkiye’yi parçalamak olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’yi parçalamak için öncelikle Türkiye’nin hinterlandı, kültür, gönül köprüleriyle olan bağları koparılmış adım adım Türkiye’ye doğru BOB, Turuncu devrimler, Arap Baharı şeklinde Türkiye yalnız bırakılmaya çalışılmıştır.

Tunus’la başlayan Osmanlı hinterlandını, Türkiye’nin gönül ve kültür coğrafyalarıyla bağlarını koparma çabaları işgal, yağma ve katliamlar Suriye, Irakla devam ederken bir yandan da Batı ve ABD’nin açıkça desteklediği terör örgütleri eliyle Türkiye huzursuz edilmeye çalışılıyorsa bu Batı, ABD ve yandaşlarının tek başlarına Türkiye'ye karşı açıkça duramayacak olmalarından kaynaklanmaktadır!

Türkiye gibi milli birliği son derece yüksek, bağımsız yaşama arzusunu dini bir düstur haline getirmiş insanların yaşadığı ülkeyle baş etmenin, açık cephe savaşıyla mümkün olmadığının bilincinde olan söz konusu devletlerin içte ve dışta besleyip desteklediği PKK, PYD, FETÖ, DAİŞ, HAŞDİ ŞABİ… Gibi maşalarının Türkiye’ye karşı Irak, Suriye’de olduğu gibi yer yer bombalar patlatarak koku, yıldırma, bezdirme politikalarına başvurması gözümüzü ve gönlümüzü hiçbir zaman korkutmayacaktır. Aksine milli bilinç ve bağımsız ve güçlü bir devlet olma isteği, azmi daha da artacaktır!

İlk planda yapılması gereken ilk ve en önemli iş Batı, ABD ve yandaşlarına karşı milli heyecanı doğru yola kanalize etmektir.  Verilmesi gereken ilk cevap bin yıldır olduğu gibi bundan böyle de topyekûn bir millet olarak mücadele, birlik ve beraberlikle Türk-İslam dünyasına karşı kurulan tuzak ve oyunların üstesinden gelineceğinin bilinciyle hareket etmek,  terör ve onları besleyen devletlere verilecek en etkili ve en güzel cevaptır! www.tarihistan.org