Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

SARARMIŞ FOTOĞRAFLARIN DİLİ

17 Şubat 2018 - 22:50 - Güncelleme: 17 Şubat 2018 - 22:59

SARARMIŞ FOTOĞRAFLARIN DİLİ

Naci YENGİN

1700'lerin başında Manisa gravürü

Gün geçmiyor ki insanlar ve şehirler birbirlerine karşı savaşta yenik düşmesin!

Şehirlerin insan merkezli olduğu dönemleri yaşamış bir medeniyetin fertleri olarak şimdilerde şehrin ve insanın halini anlayabilen varsa beri gelsin!

Şehir mi insanları yok ediyor yoksa insanlar mı ruhunu şehirlere yansıtamıyor tartışıla dursun tartışmasız bir gerçek var ki her mazi, her hatıra ve her medeniyet kırıntısı bizleri biraz daha kendisine çekiyor. Biraz daha tarihin, mimarinin, sanatın ve köklü geçmişin kollarında huzur diyarlarında yaşamak için geçmişle yaşamaya, geçmişle yatıp geçmişle kalkmaya başlıyoruz!

Dedemin sözler içinde en beğendiğim sözlerinden birisi de “İnsanlar ruhlarını çevrelerine yansıtarak yaşarlar. Kendi boyası ile boyadığı çevrelerini ruhlarının; kültür ve medeniyetlerinin, içinde yaşadığı milli ve dini halet-i ruhuyesini çevrelerinde görmek ve yaşatmak isterler. Eğer köklü mimari, sanat, tarih, estetik, milli ve içtimai “biz” olan değerlerimizden bahsediyorsak aslında bahsini ettiğimiz şey, arayıp ta bulmaya çabaladığımız ancak buna tam da hazır olmadığımız; zihnimizin çoğunluğu seküler ve batıcı yanımızı köreltip geçmişin güzellikleriyle yaşamaya, onun haşmetine geri dönmeye bir türlü cesaret edemiyor oluşumuzdandır!” Bu sözü her hatırladığımda yüreğimin ortasına oturur ve sancısını günlerce iki büklüm olmuş karışık zihni dünyamla yaşarım!

Vereceğimiz karar bu günü ilgilendirdiği kadar geçmiş ve geleceği de bir o kadar alakadar edecektir.

Sözler vardır, yayından fırlayan oklar gibi hedefine ulaşırken gözyaşı döker, sözler vardır şehadet mertebesine ulaşmış yiğitleri mezarından kaldırır! Bu yüzden dedemin sözleri hala kulaklarımdadır!

Dedemin sözleri hala her an kalbimde ve kulaklarımdadır.

Fotoğraflarda kalan kimlikler ve özlemler ne bugüne ne de yarına dair çaresizliklerimize derman olmasa da sararmış bir fotoğraf karesi maziye dair bir hatırayı canlandırdığı için bizi alıp kendilerine çekerler çoğu zaman.

Osmanlı devletine dair fotoğraf sanatı çok geç döneme rastlar. II. Mahmud, Batı estetiğinin bürokrat ve saray çevrelerinde iyice kabul gördüğü bu dönemde, Batılı hükümdarların geleneğini alarak, kendi portresini devlet dairelerine asmış, üst düzey görevlilere hediye etmişti. Aynı tarihlerde Takvim-i Vekayi fotoğrafın bulunuşunu, Ceride-i Havadis Daguerre’nin ticari amaçla çoğalttığı makineyi haber yaptı.

Osmanlı topraklarına yalnız fotoğrafın haberleri gelmedi ama batılı fotoğrafçılar da, daha takvim 1839’u silmeden Atina, Mısır, Filistin, Suriye ve Anadolu’yu gezmeye başladılar.

Batının rüyalarını süslediği gizemli doğu dünyasına karşı çoğu zaman sömürgeciliğin keşif kolu olarak görev yapan oryantalistler “Kutsal Anadolu Toprakları” şeklinde adlandırdıkları başta Anadolu olmak üzere başta Hırıstiyan ve Yahudi Osmanlı vatandaşlarının yaşadığı yerlerin fotoğraflarını çekmeye ve ülkelerine raporlar yazarak Osmanlı’ya karşı azınlıkları nasıl kullanabileceklerini, Osmanlıyı nasıl çökertebileceklerinin planlarına hız verdiler!

Fotoğrafın Avrupalılar, azınlıklar, misyonerler, tacirler, Levantenler… Birçok amaca yönelik çekilmiş olduğunu bilerek söyleyelim ki iyi ki o dönemden kalma fotoğraflar var. Eğer o döneme dair fotoğraflar elimizde olmasaydı yaşadığımız şehirlerin ne kadar korkunç değişimler içine girdiğini; adeta talan ve yıkımla şehirlerin nasıl yaşanmaz hale getirildiğini anlayamazdık!

Osmanlı hinterlandı ile ilgili pek çok bilgiye fotoğraflardan öğrenmemiz mümkündür. Ciltlerce sığmayan sayfalarca anlatılan bir konuyu bazen bir fotoğraf karesi ile anlatmak mümkün olabiliyor. 

1919 Manisa

Örneğin Manisa’ya dair ilk fotoğraf bildiğim kadarıyla 1869 yılına aittir. Fotoğrafın çoğunluğu Batı menşelidir. Ancak insanı üzen şey günümüz teknolojik çağına rağmen hala Avrupa ülkelerinde-Üniversitelerinde bulunan birçok yayın ve fotoğraf bizi ülkemizde yok! Kanada Toronto Ün,  Yunanistan, ABD, Fransa… İngiltere ve hatta Katar gibi pek çok ülke üniversitelerinde Türkiye, şehirler ve Osmanlı coğrafyası ile ilgili binlerce belge, kaynak ve dokümana rastlamak mümkün. Bunları söylemek üzücü de olsa maalesef gerçek bu!