Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

EĞİTİM VE KÜLTÜRDE DÜŞÜNCE DEVRİMİ

27 Temmuz 2018 - 15:35

EĞİTİM VE KÜLTÜRDE DÜŞÜNCE DEVRİMİ

NACİ YENGİN

[email protected]

Türkiye’nin eğitimde, kültür-sanat hayatında… Geldiği noktayı görüp gideceği istikameti düşündükçe endişelenmemek elde değil.

Türkiye Türk milletinin boyasıyla boyandığını, millet olmanın etnisiteyle değil kültürle mümkün olduğunu yeniden hatırlamak zorundadır. Yahya Kemal, Mehmet Akif, Ziya Gökalp gibi şahsiyetlerin millet anlayışında aynı bayrak, ayna vatan ve aynı kültürün mayası aranırdı.

Türkler, millet olduğunu her geçen gün unuta dursun şu ana kadar geldiği istikamete bakıp gideceği istikameti düşünmek insanın tüylerini ürpertecek denli tehlikeli görünmektedir!

Osmanlı aydınlarının Türklükten anladığı İslam’ın mayasıyla harmanlanmış bir kültür anlayışıydı. Osmanlı aydınlarının Türklükten anladığı İslam’la yoğrulmuş kültürel hinterlandın tamamında yaşayan insanların anlayışıydı. Bosna’nın İslam’dan anladığı Türklüktü. Ki hala öyledir.

Çoğunlukla emanetin ehline verilmediği günümüz insanının geleceğe bırakmayı amaçladığı neyi var diye düşündüğümüzde ihale, yalakalık, partizanlık, adam kayırmacılık, ideolojik cehalet, alabildiğine serbestiyetçi savurganlık, ben bilirimci, eğitim ve kültürden biganelik…  Olduğu sürece geçmişe olan methiyelerimiz daha da artacak ve sığınacağımız tek liman muhteşem mazi olmaya devam edecektir.

Yaşadığı dönemden ve gelecekten ümidini yitirenlerin sığınacağı liman geçmişin hatıralarıdır.

Atılacak adımlarımızı bu günden başlamak kaydıyla yeniden belirlemek ve ivedilikle ve kararlılıkla atmak zorundayız. Kültür ve eğitim devrimini tamamlamayan bir milletin devlet olması, milli ve yerli duruş sergilemesi muhaldir, kırılgandır.

Zor ve meşakkatli olsa da adımların en emin ve geleceğe yönelik olanı insan yetiştirmektir. Türk anlayış ve irfanını hâkim kılma üzerine şekillenecek insanlar yetiştirmekse en zor olanıdır. Ki bu anlayış bir bakıma dünyaya karşı duruş anlamına da gelmektedir.

Hıristiyan dünyasının, Japonya ve Çin gibi uzak Asya ve uzak doğunun dünyaya sunacağı düşünce ve kültür birikimi yoktur.

İslam dünyası içerisinde Afrika, Arap bölgeleri başta olmak üzere Selefi anlayışın da insanlığa sunacağı bir model de hiçbir zaman olmamıştır.

İnsanlığa sunulacak ve bizce insanlığın kurtuluşu, mutluluğu ve barışı için sunulacak tek alternatif akılcı, çağdaş ve barışçı İslam anlayışı olan Maturidi anlayışıdır. Genellikle Türk-İslam anlayışı olarak kabul edilen aklı, üretimi ve gelişmeyi esas alan insan merkezli anlayış sayesindedir ki IX. yüzyıldan XVI. Yüzyılın sonlarına kadar İslam dünyası izzeti nefsini korumuş, mazlumlara kol kanat germiş bilimsel ve teknik gelişmelerin önü açılmıştır. Ancak bu anlayışın terkiyle birlikte her alanda yerinde sayma, gerileme ve hatta zihinsel çöküşe paralel olarak ekonomik, askeri, siyasi, eğitim ve kültürel alanlarda üstünlük Batı Hıristiyan dünyasının eline geçmiştir.

Türk-İslam dünyası eğer aklı ve üretimi esas alan milli ve dini anlayış gücünü-kendisini hatırlamazsa tepetaklak giden, fireni boşalmış bir aracın içinde olduğundan habersizce yuvalanmaya devam edecektir.

İnsan yetiştirmenin birinci adımı eğitimcilerin yetişmesinde köklü reformlar yapmak ve yeniden bize göre ve biz tarafından şekillendirilen Türk Müslümanlığına bağlı bir eğitim modeline geçmek olmalıdır. Yeni müfredatlar çağdaş normlarda ancak milli modelin teknolojiyle olan uyumunu sağlayacak şekilde olmalıdır.

Askerî, teknik ve bilimsel eğitim kurumlarının eğitimi hiçbir siyasi ve dini cemaatin tekeline bırakılmayacak kadar naziktir.

Özel kurumlar dahil müfredatlar, formasyon ve kültürel altyapı programları ülke insanına uygun hale getirilmelidir.

Uzun vadeli düşünmek ve elli yıl sonrasının planlarını bu günden yapmadan; uygulanmaya koymadan geleceğin bizim olacağını söylemek hayalcilikten öte bir söylem olamayacaktır.

Askeri okullarda okuyacak öğrencilerin eğitimi ortaokulla birlikte başlamalı, emniyet teşkilatına mensup olacakların eğitimi lise düzeyinden başlamalı, öğretmen yetiştirecek kurumlar yeniden şekillenmeli ve Sosyal Bilimler Liseleri yaygınlaştırılarak müfredatı yeniden Fatihler yetiştirecek hale getirilmelidir. Liselerden itibaren Türk felsefesi, Maturidiliğin sorgulayıcı anlayışı,  edebi ve tarihi metinlerin uygulamalı bir şekilde eğitimi mutlaka müfredata girmelidir.

Kültürün önündeki engeller kaldırılmalı, okuma özendirilmeli, eğitim, sosyal ve fen bilimleri alanında yapılacak çalışmalar özendirilmelidir.

Türk eğitim sistemi yeniden ve yerli yetkililer tarafından dizayn edilerek hala devam ediyorsa 1949’da başlayan “Fulbright Eğitim Komisyonunun” belirlediği müfredatlara son verilmelidir.