Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

ABD’nin 1950’li Sonrası Türkiye’yi Bölme Planı/ “Kutsal Anadolu Toprakları” Üzerine!

18 Mart 2018 - 19:36

 

         ABD’nin 1950’li Sonrası Türkiye’yi Bölme Planı

 

Lord Kinross’un Kimliği Ya Da

                         “Kutsal Anadolu Toprakları” Üzerine!

 

            Gizemini ve kimliğini koruya gelmiş İngiliz devlet adamı, gazeteci-yazar.

            Son günlerde kendimi ondan alamadığım önemli bir kitabı okuyorum.

            Lord Kinross’u üniversite yıllarımdan beri tanır kaleminin gücüne inanırdım.

            Lord Kinros’un özellikle Türkiye ve Türklerle ilgili yazılarını okumadan edemem. Bunda söz konusu şahsın Türkiye üzerine uzman oluşu varsa da İngiltere ve ABD’nin Türkiye’ye bakışını yansıtması açısından önemlidir benim için.

            Yazarın Sander Yayınları arasında yayımlanmış ‘Atatürk-Bir Milletin Yeniden Doğuşu’[1] adlı çalışması benim için başucu kaynağı olagelmiştir. Söz konusu kitabı okumakla kalmamış kitap üzerine birkaç yazı da yazmıştım. 80’li yılların özel şartları altında Atatürk’le ilgili elime geçen tüm kitapları okurken konu ile ilgili tüm sorularıma cevap bulabileceğim kitaplardan birisi de Lord Kinross’ a aitmiş gibi gelirdi.

            Aynı düşüncelerle Nokta Dergisinin okuyucularına hediye ettiği  ‘Kutsal Anadolu Toprakları2 kitabı Lord Kinross’u daha yakından tanımama İngiltere ve ABD başta olmak üzere Avrupa’nın Türkiye hakkında gerçek düşüncelerini daha yakından anlamama neden oldu. Zira kitap 1950’li yıllarda geçiyordu. Üstelik Türkiye’nin o dönemde geçirdiği Tek Parti yönetiminden demokrasiye doğru gidişinin fotoğrafını yansıtması açısından da önem taşıyordu. Ancak yazarın ‘Atatürk’ kitabı ile incelemeye çalıştığım çalışması arasında hiçbir düşünce bağı yoktu. Bırakınız düşünce bağını içerik ve Cumhuriyetin bütünlüğü itibarıyla, Milli Sınırlar açısından son çevrilen kitabı Lord Kinross hakkındaki değerlendirmelerin değişmesine neden olmuştu.

            Lord Kinross’un ‘Kutsal Anadolu Toprakları’ çalışması 1950’li yıllarda gemi yolculuğu ile Karadeniz’den başlayarak tüm Karadeniz sahillerini daha sonra Kars, Erzurum, Ani, Van, Bitlis, Diyarbakır, Urfa, Mardin, İskenderun, Konya ve Ankara’ya kadar uzanan gezi ve gözlemlerinden oluşan önemli bir çalışmadır.

            Kitap 1950 sonrası Türkiye’nin geçirdiği aşama ve içinde bulunduğu dış politika ittifakı içerisinde batı endeksli bir yaşam modelinin dış politikayla at başı olarak götürülmesinin Avrupa gözlüğü ile incelenmesi açısından da ayrı bir öneme sahip bizim için.

            Çalışmaları değerli kılan o çalışmanın ele aldığı konuyu nasıl işlediğidir. Yazarın bu çalışmasında her ne kadar bir gezi, gözlem metodu benimsenmiş ve çalışma tarihsel coğrafi, etnik ve Anadolu’nun kültürel dokusuyla  zenginleştirilmek istenmiş gibi görülmesine karşın yazarın aylarca çileli yolculuklara ve bir çok sıkıntıya göğüs gererek gerçekleştirdiği Anadolu gezisinin altında yatan sebepleri incelemek ve bu düşüncenin ABD ve batı bloğuna yansıyan yönünü düşünmek gerekir...Bu açıdan bakıldığında kitabın batı bloğunda önemsendiğini söylemeye gerek yoktur. Ki, bizce Lord Kinross’a verilen görev sonucu gerçekleştiği görülen Anadolu gezisi sonunda mutlaka yazarın belli merkezlere raporlar sunduğunu da gözden kaçırmamak gerekir!

            Anadolu’nun yazar için niçin kutsallık taşıdığı sorusu havada kalmış olsa da bazı kesimler tarafından hala Anadolu topraklarının kutsal sayıldığını anlamak güç değildir. Üstelik son dönemde Avrupa ve ABD kamuoyunda işlenen Türkler ve Türkiye aleyhtarlığını düşünecek olursak Türkiye’nin kimler için kutsal görüldüğü ya da kutsandığını anlamak kolaylaşacaktır. Başta Ermeni teraneleri, Sevr’in diriltilmesi çabaları, Lozan’ın delinmesi... Nato’nun Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yeni bir kimlik kazanması ve Türkiye’ye Nato’da verilmek istenin yeni görevler muvacehesinde değerlendirildiğinde 1950’lerde Lord Kinross’un Anadolu’da yaptığı gezilerin derinliğini tüylerimiz ürpererek fark ediyoruz!

            Türkiye’ye servis edilen son dönemdeki suni sorunların kökenlerinin birkaç yıllık geçmişe dayanmadığı ortadadır. ABD’nin  Türkiye  üzerindeki çalışmalarının 1830 Osmanlı- Amerikan Ticaret Antlaşmasına dayandığı düşünülürse çabaların geçmişi hakkında tarihsel derinliğin önemi anlaşılacaktır.

            ‘Kutsal Anadolu Toprakları’ çalışması her ne kadar bir gazeteci, bir devlet adamının Türkiye’nin değişik coğrafya ve şehirlerine yapılmış sıradan bir gezi- gözlem notlarıymış gibi görünse de derinlerdeki anlamlar, amaçlar ve 1950’li yıllardan 2000’li yıllara uzanan süreçte taşıdığı amaç ve anlamın önemi daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

            Kitabın 9. Sayfasından itibaren yazara ait düşüncelerin katıldığımız görüşleri bulunmasına ve “Türkler, batılı hatlara sahip Batı destekli demokratik bir rejim kuruyorlardı ve ülkelerinin bir kez daha batılılara açılması kaçınılmazdı.(...)Samsun, Amerikan desteği ile Türkiye’nin Karadeniz’deki en önemli limanı olma yolunda ilerliyor. (...)Amerikan askeri komisyonu bugün Türk ordusunda otuz bin teknisyen bulunduğunu vurgulamaktadır.(...) İngiliz Amerikan eğitimi bu sorununu çözülmesinde yardımcı olacaktır.”3 Sözlerinin gerçekliğine rağmen kitap birçok satır ve birçok sayfa ve bölümde Türkiye’nin Amerika ve batılı destek ve değerlere sahip Bizans’ın her yönüyle Hıristiyanlara göre  “Kutsal Bir Vatan” olarak yaşamaya devam ettiği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.

Kitabın geneli itibarıyla İngiliz ve Amerikan bakış açısı ve dönemin iktidarının Batı endeksli geliştirdiği politikaların ilginç uygulamalarını da görmek mümkündür.

            Karadeniz “İki bin beş yüz yıl boyunca bir Yunan kıyısı olarak kaldı.(...)Sonunda Yunanlılar Mustafa Kemal tarafından kovuldu.”4 

“Atatürk’ün kentten (Trabzon) kovduğu Rumların yerine Türkler gelmedi. Ama çevredeki Müslüman halkın hala Rum kökenli olanlarına rastlanır.”5

“Atatürk Avrupalılaşma hareketinin bir parçası olarak, uzun yıllar önce, radyoda Türk musikisi çalınmasını yasaklamıştı. Ancak İngiliz kralı (Türkiye’ye ziyareti sonunda) sayesinde bu yasak kalktı.”6

“Trabzon çevresindeki insanların damarlarında Yunan kanı var.”7

“Pontus bölgeleri, Doğu Karadeniz toprakları.”8

“1920 yılına kadar bir Ermeni şehri olan Kars...”9 olduğunu iddia eden yazar Alparslan’ın Kars ve Ani şehirlerini aldığını en azından buraların 1071 Malazgirt Savaşından itibaren Türk şehri olduğunu bilmezlikten gelmektedir.

“Türkler, Osmanlı İmparatorluğunun beyniyle Yunanlılardan, zevkiyle Ermenilerden, güzellikleriyle Çerkezlerden, tavırlarıyla Araplardan gelen...”10 Kısacası Türk’e ait herhangi bir üstün özellik ve medeniyet kırıntısı yoktu yazara göre!

Yazar  altıncı bölümde Ararat dediği Ağrı Dağı ve Kürt olarak betimlediği Doğu Anadolu Türklerinden bahsederken bir yandan Ermeni-kürt ve Asur uygarlıklarıyla Pers uygarlıkları arasında ilgi kurmaya çalışmakta bir yandan  da Kürt olduğunu iddia ettiği insanların “Yahudilere göre Süleyman’ın sarayına giden 400 bakirenin iblis tarafından bakirelikleri bozulan kızlardan ortaya çıktığı” 11  tezini savunmaktadır.

Kitabın büyük bölümü Ermeniler ve Ermenilerin Anadolu'daki tarihi dini, kültürel miraslarına ayrılmış gibidir! Öyle ki bir yandan sözde Ermeni varlığı ve ölümlerini anlatırken bir yandan da Doğu Anadolu’da Kürt oluşumunun temellerini atmaktadır. 1950’li yıllar göz önüne alınırsa böyle bir çalışmanın ancak bu günler için bir ön hazırlık olduğu ortaya çıkmaktadır!

“1915 yılında bu şehirde Ermenilere ait bir şey kalmayacak diyerek Van’ı yerle bir eder Türk generali Cevdet yok etmişti.(...) haçları ve kutsal heykelleri ise Müslümanların çılgınlığı karşısında yok olmuştur.”12

“ Ama Bitlis tamamen bir İslamiyet şehri değildir. Asırlar boyunca aynı zamanda bir Ermeni şehri olmuştur. Hıristiyan nüfus buraya belli bir zenginlik getirmiştir. Ama Ermeni Devriminin merkezi haline gelmiş, on dokuzuncu yüzyıldaki toplu kıyımlardan nasibini almıştır.(...) 1915’te Cevdet kasap taburlarıyla işi tamamlamıştır.”13

“Bu bölgedeki Türk zulmü(!) Hıristiyanları genel olarak değil, daha ziyade Ermenileri hedef almıştır.”14

Mardin’deki misyonerlerin 1950’li yıllarda hala bölgede görev yapmaya devam etmesi ve yazarın onların evinde kalmış olması ilginç bir anekdot olarak dikkat çekicidir!15

Yazara bakılırsa Anadolu’da Türklere, Türk medeniyetine ait bir gelişmeden söz etmek mümkün değildir. Rum, Ermeni ve sözüm ona kürt bölgelerine ayırdığı Anadolu coğrafyasında bir de Karamanoğlu Türk Beyliğinin kendine göre bir Ermeni Devleti olduğu saçmalığını ortaya atarak Karamanoğlu Mehmet Bey’in ‘Karamania’devletinde Müslümanlığı seçenler tarafından kurulduğu gülünçlüğüne düşmektedir.16 Halbuki yazar oryantalistlerce yazılmış onlarca kaynağı inceleme gereği duymuş olsa idi Karamanoğullarının kökenlerinin Oğuz Boylarından Avşar’a dayandığını görebilecekti. Hatta Anadolu’da resmi dilini 13 Mayıs 1277 de Türkçe olarak kabul eden ilk Türk beyliğin Karamanoğulları olduğunu ve Selçuklular zamanında Ermenek-Karaman taraflarına Moğol baskısıyla göç ettiği gerçeğini göz ardı edemezdi.

            Lord Kinross’un ‘Kutsal Anadolu Toprakları’ kitabından aktardığımız ifadeler yazarın düşüncelerini ortaya koymasının yanı sıra yazarın temsil ettiği batı kültür ve medeniyetinin Türk toplumu ve Anadolu Türklüğü ile ilgili düşüncelerinin dışa vurumu olarak ta görülmektedir.

            Yazar her ne kadar ‘Atatürk’ kitabı ile Türk okuyucusunun haklı takdirini kazanmışsa da incelediğimiz çalışmada Türk okuyucusunun kendisi hakkındaki düşüncelerinin ne olabileceğini görme şansına sahip değildir!

            1950 sonrası Türkiye’nin içine itildiği Batı emperyal bloğunun Sovyet emperyal bloğuna karşıymış gibi gösterilmesi ve bu yolda her türlü yönlendirici faaliyetleriyle toplum üzerinde oynanması özel öneme sahip bölgelerin başında Türkiye’nin geldiği tezlerini güçlendirmektedir.

            Ortadoğu, Ön Asya, Balkanlar ve Orta Asya gibi bölgelerin II. Dünya Savaşı sonucu iki kutup arasında sıkıştırılıp sarmalanması ekonomik ve siyasi olarak destekleniyor görünümü kazanmalarına neden olmuştur. Bu çerçevede Türkiye, Yunanistan ve İran’ın bölge ülkeleri içerisinde anahtar ülkeler olarak ortaya çıkarılması tesadüf olarak sayılmamalıdır. Bu ülkeler üzerinde yürütülen çalışmaların Batı sarmalında emperyal çabalar olduğu ve Osmanlı hinterlandı içerisinde önemli bir yere sahip oldukları dikkat çekicidir.

            Osmanlı’nın XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden sonra yalnız bırakılması ile İran’ın İngiltere’nin çekim alanına girmesi arasında paradoksal bir durum var gibi görülmesine rağmen bunun böyle olmadığı zaman içerisinde anlaşılmıştır.

            Birleşik Avrupa emperyal devletlerinin Osmanlı’ya karşı Navarin de Yunanistan’ın bağımsızlığını kazandırmak amacıyla gemilerini yakması ister istemez Osmanlı’yı yeni arayışlara, yeni donanma ihtiyacını karşılamaya itmiştir. Bu olay Osmanlı Devletini Amerika ile 1830 Ticaret Antlaşması yapmaya itmiş ve böylece resmi ilişkiler başlamıştır.

            Osmanlı-Amerikan ilişkilerinin seyri dönem dönem inişli çıkışlı bir grafik gösterse de 1856 Islahat Fermanından sonra kültürel alana kayma göstermiş ve bu tarihten sonra Amerika Osmanlı azınlıklarından Ermeniler üzerindeki çalışmalarını hızlandırmıştır.

            Amerika’nın Türkiye üzerindeki çalışmaları 1927-1946 arasında çok belirgin olmasa da bu tarihten sonraki çalışmaları aleni hale gelmiş ve Tek Parti yönetimine karşı görünüşte demokrasiyi desteklemek amacıyla ancak gerçekte Sovyet Bloğuna karşı bölgede bir tampon devlet arayışı ihtiyacını gidermek amacıyla Türkiye ve Yunanistan’a karşı özel ilgi göstermiştir!?

            Bölgede Türkiye ve Yunanistan’a biçilen rol çerçevesinde Lord Kinross gibi görünüşte gazeteci-yazarların bölgeye olan ilgileri Türkiye’ye olan sevgilerinden kaynaklanmış olamaz!

            Özelde Amerika’nın genelde Batı bloğunun Türkiye üzerindeki çalışmaları ve ‘Doğu Sorunu’ olarak ifade edilen Anadolu Türklüğünü yok etme, Türkleri Anadolu’dan atma ve Anadolu’yu Sevr’de olduğu gibi sözüm ona  Ermeni, Rum, Pontus...kürt gibi parçalara ayırma girişimleri her ne kadar Lozan Barış Antlaşması ile son bulmuş gibi görünse de bunun son olmadığı belki de bu dönemin Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk dönemine ait güçlü rejim ve devlet yapısından kaynaklanan rahat hareket edememekten kaynaklanan bir ara dönem olarak görüldüğü söylenebilir.

            II. Dünya Savaşı sonrası İngiltere ve ABD’nin baskısı ve iç dinamikleri yönlendirmesiyle Batı rotasına doğru itilen Türkiye’nin 1950 seçimlerinden sonra demokrasiye geçişi ‘Doğu Sorunu- Sevr’ gibi bir planın yeniden ısıtılması ve Anadolu üzerinde çalışmalarının hızlanmasına imkan sağlamış görünmektedir. Bu çerçevede Lord Kinross ve onun gibi yüzlerce yerli yabancı yazar ve devlet adamı görünümündeki temsilcilerin ‘Laz, Gürcü, Pontus, Ermeni, kürt...’olarak ifade ettikleri bölge ve  bölge insanları ürerindeki çalışmaların 1950 sonrası artış göstermesi anlamlı görülmelidir.

            1980 sonrası Amerika’da kurulan RAND Corparation gibi düşünce kuruluşları, Graham Fuller, Daniel Pipes, Bernard Lewis... gibi Ortadoğu, Ön Asya ve İslam dünyası uzmanlarının hazırlamış oldukları raporlarda Lord Kinross’un bir zamanlar yapmaya çalıştığı Türkiye’nin rotasını değiştirmek, Sevr planlarını tekrar hayata geçirmek ve gerekirse Türkiye sınırları içerisinde iki yüz yıldır sürdüre geldikleri yeni ve uydu devletler kurarak amaçlarını gerçekleştirme planlarının yattığını görmek gerekir!

            Lord Kinross gibi yazarların çalışmalarını çerçevesini çizdiğimiz bakış açısına göre değerlendirmek gerçeğe daha yakın görünmektedir.

            Lord Kinross hakkında bilgi toplamaya çalışırsanız sanırım bunda bir hayli zorlanacaksınız. Zira ne yayımlamış olduğu kitaplarda ne de kendisi hakkında verilen bilgiler içerisinde doyurucu bilgiye ulaşmak mümkün değil. Ancak Candida Lycett Green’in Kinros hakkında yazmış olduğu “Balfor’un Homoseksüelliği-On Balfoour’s homosexuality See”17 adlı eser elimizde olmadığı için yeterince bilgi sahibi değiliz.  Yazar hakkında ulaşabildiğimiz bilgiler içerisinde;

            John Patrick Balfour 3. Kinross-1904-1976.

            İngiliz yazar- gazeteci devlet adamı. İngiltere’nin Kahire büyükelçiliğinde görev yapmış.

            Lord Kinross’un 10 Kasım 1969’da Işık Lisesinde saat 21.05’te vermiş olduğu “Gerçekçi Atatürk” adlı konferansta Kinros kendisini şöyle tanıtıyor: “Ben aslen İskoçyalıyım. Babam Edinburg yakınlarında Kinross’da mahkeme reisi idi. İngiltere’de bu rütbedekilere bir asalet ünvanı verilir. Büyük babama da  Baron payesi verildi. BU unvan yine hakim olan babama, ondan da bana geçti.(...) Bu unvan bana sadece İngiliz Lordlar kamarasında bir sandalye sağladı.”*

            Bugün tarihçi olarak tanıdığımız Lord Kinross çalışma hayatına gazeteci olarak başladı. Eğitimini Oxford’da Winchester and Balliol kolejinde tamamladı. II. Dünya Savaşında Kraliyet hava kuvvetlerinde görev aldı. Daha sonda Kahire’de İngiliz İstihbarat Bürosu müdürlüğünde bulundu.**

            Mustafa  Kemal Atatürk biyografisiyle tanındı. İslam tarihi üzerine çalışmalar yaptı.

           1938’de George Culme-Seymour ve Janet’in kızı ve artist John Spencer-Churchill’in eski eşi olan Angela Mary Culme-Seymor ile evlendi.

            1942’de Angela’dan boşandı. Comte de chatellus ile ikinci evliliğini yaptı.

            Eşi, Nancy Mitford’un ‘Aşkı takip’ romanında kaçak rolünü canlandırdı.

            Evli olmasına rağmen homoseksüel yaşantısına devam etti.

Kardeşi David Andrew Balfour varis olarak bıraktı.

            Osmanlı İmparatorluğu, Galler Prensliği, Mısır Tarihi, Süveyş Kanalı, Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk hakkında kitaplar yayımladı.18

            Son bir not.

            Bazı iddialara göre Lord Kinross’a atfedilen “Atatürk- Bir Milletin Yeniden Doğuşu” kitabının aslında Halide Edip Adıvar tarafından yazılmış! Zira Lord Kinross’un aslında Halide Edip’in takma adı olduğu söylenir!19

 

[1] Lord Kinross, Bir Milletin Yeniden Doğuşu-Atatürk, çev. Nihan Yeğinobalı-Ayhan Tezel, Sander Yay. İst. 1966

2 Lord Kinross, Kutsal Anadolu Toprakları, çev. Nokta Kitap Yayınları, İst. 2003

3 Kinross,s. 9-17-130

4 Kinross,s.16

5 Kinross,s.27

6 Kinross,s.30

7 Kinross,s.44

8 Kinross,s.61

9 Kinross,s.66

10 Kinross,s.69

11 Kinross,s.112

12 Kinross,s.154

13 Kinross,s.175

14 Kinross,s.1183

15 Kinross,s.184

16 Kinross,s.219

17 http//en.wikipedia.org/wiki/Lord_Kinross

* Hayat Tarih Mecmuası, Şubat 1969, Röpartaj: Edibe Dolu,sayfa. 16,17

** Hayat Tarih Mecmuası, Şubat 1969, Röpartaj: Edibe Dolu,sayfa. 16

18 http//en.wikipedia.org/wiki/Lord_Kinross(Wikipedia, the free encyclopedia

19 http://www.turksolu.org/115dedeoglu115.htm