Mustafa ORAL

Mustafa ORAL

Yazı İşleri Müdürü
[email protected]

İLKLERİN PAŞASI AHMED VEFİK PAŞA KİTABI ÜZERİNE BİR İNCELEME

24 Nisan 2019 - 07:37 - Güncelleme: 02 Nisan 2020 - 00:29

İLKLERİN PAŞASI AHMED VEFİK PAŞA KİTABI ÜZERİNE BİR İNCELEME (*)

Oğuzhan Alpaslan’ın yazdığı İlklerin Paşası Ahmed Vefik Paşa kitabı 2017 yılında İhtimal Dergisi yayınevi tarafından basılmış olup; elimde kitabın birinci baskısı mevcuttur. Kitap; Önsöz, Giriş, I. Bölüm; 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Siyasi ve İdari Manzarası, II. Bölüm; 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Fikri Atmosfer a. Modernleşme, b. Osmanlıcılık, c. İslamcılık, d. Türkçülük, III. Bölüm; Ahmed Vefik Paşa’nın Hayatı ve Kişiliği a. Doğumu ve Öğrenim Hayatı, b. Memuriyet Hayatı, c. Bir Osmanlı Aydını ve Devlet Adamı Olarak Ahmed Vefik Paşa, IV. Bölüm; Ahmed Vefik Paşa’nın Tarih, Sözlük ve Halk Bilimi (Folklor) Çalışmaları a. Hikmet-i Tarih, b. Fezleke-i Tarih-i Osmani, c. Şecere-i Türk, d. Lehçe-i Osmani e. Müntehabat-ı Durub-ı Emsal- Atalar Sözü, Sonuç, Kaynakça bölümleri olmak üzere toplam 158 sayfadan oluşmaktadır.  

Kitap, adından da anlaşılacağı üzerine Osmanlı son dönem aydınlarından, devlet adamlığının yanında yapmış olduğu tarih, dil, halkbilimi, folklor gibi kültürel çalışmalarla birçok alanda ilklerin öncüsü olmuş Ahmed Vefik Paşa üzerine yazılmış bir monografi çalışmasıdır.

Yazar, Ahmed Vefik Paşa’nın hayatı ve eserlerini anlatmadan önce okuyucuya I. bölümde Osmanlı’nın duraklama döneminden dağılma dönemine kadar olan sürecini, II. bölümde ise; dağılma döneminde Osmanlı’daki fikri hareketlerinin teşekkülü hakkında bir panorama çizmiştir.

Şöyle ki; üç kıtaya yedi iklime yayılmış olan Osmanlı Türk Devleti coğrafya olarak gidebileceği son sınırlara kadar gitmiş, çağının en geniş coğrafyasına sahip devletlerden birsi olmuştur. Ama eşyanın tabiatı misali Osmanlı Türk Devleti için de düzen bozulmaya başlamıştı. Gaza meydanlarının yenilmez devleti artık yenilmeye başlamıştı. Bu ordu-millet olan Türk milleti için ne demektir bu tarihi serencamı yaşamayan haddi zatında idrak edemez. Osmanlı Devleti’nde II. Viyana kuşatması bir milattır. Bu kuşatmada bozguna uğrayan Osmanlı için sonun başlangıcı kaçınılmaz bir şekilde gelmektedir. 1699 Karlofça antlaşması ile fetih siyasetinden vazgeçilmiş, mevcut durumu korumak gaye edinilmiştir. (s. 13) 1718 Pasarofça antlaşması ile Avrupa’ya karşı barışçıl bir politika izlenmeye başlanmıştır. (s. 14) Artık Osmanlı için Avrupa’yla savaştan daha çok diplomasinin konuşulduğu bir devir başlıyordu. Sadece Avrupa’yla değil tarihinin her döneminde sıcak denizlere inme politikası olan kuzey komşusu Rusya ile de sıkıntılar yaşayan Osmanlı 1774 Küçük Kaynarca, 1792 de Yaş antlaşmalarını imzalamak zorunda kalmıştı. Osmanlı bu kötü gidişata karşı ilk tedbir olarak sorunun kaynağını askeri alandaki yetersizlikler görür ve oradan işe başlar. Burada III. Selim’i görürüz. III. Selim Nizam-ı Cedit adı verilen yenilik hareketlerine başlar. Avrupa’yla ilişkiler için daimi elçilikler kurulur. Ama bu yenilik hareketleri Yeniçeri Ocağını rahatsız etmiş ve yapılan bazı uygulamalardan halkın duyduğu hoşnutsuzluk III. Selim’in sonunu getirmiştir. III. Selim’den sonra yenilik hareketlerinin kökleşmesinde en etkili olan padişah şüphesiz II. Mahmut’tur. II. Mahmut döneminde; ilk kez padişah yetkilerinin bir kısmından feragat etmiş Sened-i İttifak imzalanmıştır. Bugünkü demokrasi tarihimizin kanaatimce başlangıcı sayılan bu süreç Osmanlı yönetim sisteminin değişmeye başladığının ilk işaretleri arasında gösterilebilir. II. Mahmut artık devlet için bir sorun olan Yeniçeri Ocağını kökten kaldırır ve modern ordunun temelleri atılmaya başlanır. Tanzimat’a kadar gidecek olan reformların temeli bu dönemde atılmaya başlanır. Yargıtay, Danıştay gibi cumhuriyetin kurumlarının temelleri de bu dönemde atılır. Bu dönemde ilk defa öğrenim için yurt dışına öğrenci gönderilir. Takvim-i Vekayi gazetesi çıkarılır. Osmanlı artık çareyi sadece askeri alanda değil toplumun her alanında aramaktadır ve çözümler bulmaya çalışılır. 1839’da Tanzimat Fermanı ve 1856 yılında Islahat Fermanı ilan edilir. Bu fermanlar Osmanlı’nın dağılmasını önleyememiş Balkanlar elden birere birer çıkmaya başlamıştır. Tahta II. Abdülhamit’in geçtiği dönemler Osmanlı birçok iç ve dış mücadeleyle karşı karşıyaydı. Yeniliklere, modernleşmeye taraftar olan II. Abdülhamit döneminin şartlarına göre birçok yenilik faaliyetlerine de başlamıştır. II. Abdülhamit döneminde Balkan bozgunundan dolayı devletin resmi ideolojisi İslamcılık olmuştur. II. Abdülhamit 1876 yılında hazırlanan Kanun-i Esasiyi yürürlükten kaldırmış. Mebusan Meclisini dağıtmıştır. O dönemde Osmanlı içinde bir de Yeni Osmanlılar diye aydın bir muhalefet hareketi de başlamıştır. 1889 yılında gizli olarak kurulan İttihadı Osmani Cemiyeti daha sonra İttihad ve Terakki adını almıştır.

Osmanlı Fransız ihtilaliyle başlayan süreçte dünyada en fazla etkilenen devletler arasında yerini almıştır. Aydınlar ve devlet adamları bir arayış içindedir ve bu çerçevede günümüze kadar damarı devam edecek olan fikir hareketleri oluşmuştur. Bunlar Yusuf Akçura’nın ifadesiyle Üç Tarz-ı siyaset Batıcılık – İslamcılık – Türkçülük ve Osmanlıcılık’tır. Kitapta, evvela modernleşme kavramı açıklanmıştır. Modernleşme hareketleri Osmanlıda çok uzun bir süreyi ifade eder. Artık Osmanlı o şaşalı günlerine dönemeyeceğini anlamış, Batı’nın teknolojik üstünlüğünü kabul etmiştir. III Selim, II. Mahmut, II. Abdülhamit Osmanlı modernleşmesinin mimarları olmuşlar, süreç içinde Osmanlı Devlet’i devam edemese de yenileşme hareketleri Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmuştur.

Evvela Osmanlıcılık politikası güden devlet bütün unsurları Osmanlılık adı altında toplamaya çalışmış lakin Balkan Bozgunuyla bu politika tutmamıştır. Daha sonra özellikle II. Abdülhamit’in resmi ideolojisi olan İslamcılık politikası devreye girmiş lakin I. Dünya savaşında Arap yarımadasında yaşananlardan mütevellit çökmüştür ve artık yüzler yüzyıllarca unutulan Anadolu’nun esas unsuru olan Türk Milletine dönmüş, Türkçülük fikri şekillenmeye başlamıştır. Burada karşımıza dönemin aydınlarından Ziya Gökalp, Ömer Seyfeddin, Yusuf Akçura gibi birçok önemli aydın, Genç Kalemler gibi dergiler, İkdam gibi gazeteler çıkmış, Türk dili, tarihi, folkloru, sanatı üzerine çalışmalar başlamış, Türkçe sözlükler yazılmaya başlanmıştır. İşte bu süreçte bir aydınımız vardır ki sadece devlet adamlığı yönüyle değil Türkçülük hareketinin yeşermesinde yaptığı ilk çalışmalarla adeta bu fikrin öncüsü konuma gelen ve ilklerin paşası olan Ahmed Vefik Paşadır.

Kitabın yazılmasının vesilesi olan Ahmed Vefik Paşa kim diye bakacak olursak; dönemin eğitim anlayışı gereği evvela geleneksel eğitim alan Paşa daha sonra modern okullarda okumuş hatta liseyi Fransa’da bitirmiştir. Paşanın doğu ve batı dilleri olmak birçok dili öğrendiğini ve o muazzam kitaplığında orijinal kitapların olduğunu görmekteyiz. Paşa Tercüme Odasında başladığı memuriyete, büyükelçilik, Maarif Nazırlığı, Şura-yı Devlet üyeliği, valilik, Evkaf Nazırlığı gibi devletin birçok organında yer almış sadece kültür alanında değil, devlet adamlığı yönüyle de devletine büyük hizmetleri olmuş birisi olarak görmekteyiz. Peki, ilklerin Paşası kültürel hayatta ne yaptığı sorusuna bakacak olursak kitabın şunlara yer verdiğini görmekteyiz. Paşa; Osmanlı’da ilk salnameyi yazan yani modern Osmanlı tarihçiliğini başlatan kişidir, Paris’te bulunduğu sıralarda tiyatroya büyük ilgi duymuş olan Paşa Türk Tiyatroculuğunun gelişiminde yadsınamaz bir öneme sahiptir. Moliere’in birçok tiyatrosunu Türkçeye çevirmiştir. Paşanın zeki, çalışkan, nüktedan ve öz güveni yüksek birisi olarak görmekteyiz. Batı kültürünü çok iyi bilmektedir. Döneminin bazı aydınlarına göre Batıya kompleksiz yaklaşabilmiştir. Liberal bir yapıya sahiptir. Batılı birçok aydını tanıyan Paşa onlarla arkadaş olmuş ve sohbet meclislerinde bulunmuştur. Türkçülük fikrinin ideologlarından olan Ziya Gökalp’ten önce taklitçilikten uzak bir Doğu-Batı sentezi fikrini savunmuş, Türkçülük fikrinin temel nüvesi olarak dil birliğini savunmuştur. Paşa aynı zamanda ilk halkiyatçılarımız arasındadır. “Türkçülük hareketine öncülük eden Ahmed Vefik Paşa’nın geride bıraktığı eserler, özellikle II. Meşrutiyet neslini derinden etkilemiş. Türkçülük hareketinde; dil ve tarih çalışmalarında ateşleyici bir rol üstlenmiştir.” (s. 86)

Yazar, Paşa’nın kitaplarını anlattığı bölümde 5 kitabını ele almıştır. Bunlara kısaca bakacak olursak; Hikmet-i Tarih kitabında; “İlk defa Ahmed Vefik Paşa dünyanın oluşumu ve gelişimi, insan ırklarının yapısı ve yeryüzüne dağılışı hakkında ilmi esaslara dayanarak bilgi vermiştir. “ (s. 89), ikinci eseri olan Fezleke-i Tarih-i Osmanî’de; “Osmanlı tarihlerinde olduğu gibi bir mukaddime ile başlamaktadır. Mukaddime bölümünde, Osmanlıların Horasandan Anadolu’ya göçlerini ve zamanla Batı Anadolu’ya yerleşmelerini yetmiş yıllık bir zaman kesiti içinde anlatan Ahmed Vefik Paşa, bu bölümde diğer tarihlerden farklı olarak Osmanlı hanedanının kökenini kayı boyu olarak isimlendirmemiş, bunun yerine Türk aşireti tabirini kullanmıştır.” (s. 1008) Çağatay Türkçesini çok iyi bilen Paşa “Harezm Özbek hükümdarlarından Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk adlı eserini Anadolu Türkçesine aktarmaya başlamıştır. (s. 115-116) Paşanın bir başka eseri Lehçe-i Osmanî’dir. Bu eserde; “Ahmet Vefik Paşa, dilin asıl unsurunun Türkçe kelimeler olduğunu, ancak bunların bir taraftan Arapça ve Farsça kelimelerin ağırlığı altında ezildiğini, bir taraftan da Batı dillerinin istilasına uğramaya başladığını görmüş, bu gidişi önlemek ve gelecek nesillere Türk dilini unutturmamak amacıyla Lehçe-i Osmanî’yi kaleme almıştır.” (s. 124) Yazarın kitapta aldığı Paşa’nın bir başka eseri ise Müntehabat-ı Durub-ı Emsal Atlar Sözü kitabıdır. Bu kitapta; “Ahmed Vefik Paşa’nın atasözleri, deyimler, tekerlemeler ve kalıplamış halk deyişlerini bir araya toplayıp oluşturmuştur.” (s. 138)

Kitabın arka kapağında Paşa için şu ifadeler yer almaktadır: “Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın ilk başkanı, yani ilk parlamento başkanımız, “Başvekil” sıfatını kullanan ilk sadrazam yani ilk başbakanımız, İlk Türkçümüz, İlk Halkçımız, Modern Türk tiyatrosunun kurucusu, ölümü üzerine İstanbul’da gazete ve dergilerde resmi yer alan ilk Müslüman, Türk Edebiyatının Moliere’i, İlk salnameyi hazırlayan kişi, Antropoloji’yi ilim dünyamıza ilk tanıtan kişi, Halk bilimi çalışmalarının öncüsü, kız çocuklarının 13 yaşına kadar okula gitmelerini zorunlu kılan ve ders kitaplarının ücretsiz dağıtımını yapan ilk eğitim reformisti, Bursa’yı mimari açıdan tekrar inşa eden ve tarihe Bursa’nın ikinci banisi olarak geçen kişi, Tarih Eğitiminde ve yazımında modern manada çağ tasnifini Osmanlı ilim ve eğitim dünyasına tanıtan kişi”  ifadelerinden anlaşılacağı üzerine çok yönlü çalışmaları olan Paşa kitabın yazarı Oğuzhan Alpaslan’ın kaleminden ilim dünyasına tekrardan hatırlatılmıştır. Yazar, özellikle Paşa’nın unutulan Türkçülük hareketindeki yerine ve önemine eserler üzerinden örneklerle yer vermiştir. Paşa modernleşme ve Türkçülük tarihinde oynadığı role ve öneme rağmen bugün hak ettiği konumda olduğunu maalesef söyleyemeyiz. Başta Türkçülük fikrine gönül verenler olmak üzere 19 yüzyıl üzerine kafa yoran herkesin bilmesi ve öğrenmesi gereken Paşa’nın rolünü bu kitap sayesinde bir kez daha vurgulanmış oluyor.

Oğuzhan Alpaslan’ın yazmış olduğu “İlklerin Paşası Ahmed Vefik Paşa” kitabı; okuyucusuna Osmanlı’nın yıkılma sürecine kadar yaşadığı süreçle ilgili yaptığı siyasi, sosyal, kültürel hareketlikler çerçevesinde yaptığı hatırlatmalarla zihnimizde bir tarihi perspektif çizmiş hem de Paşa, Paşa’nın eserleri ve çevresini anlatarak dönemi ve kişiyi daha iyi anlamımızı sağlamıştır. Hakiki bir Türkolog olan Ahmed Vefik Paşa hakkında bundan sonra yazılacak olan eserlere şüphesiz bir basamak olacak olan elimizdeki eser başta Türkçüler olmak üzere yakın döneme ilgi duyan herkesimin ilgisini beklemektedir.

Mustafa ORAL

(*) Alpaslan, Oğuzhan, İlklerin Paşası Ahmet Vefik Paşa, İhtimal Dergisi Yayınevi, 1. Baskı - Mart 2017