Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

YENİ OKUL

24 Mart 2015 - 20:46 - Güncelleme: 28 Mart 2015 - 11:46

YENİ OKUL

2000’li yıllar basın- yayın- iletişim âleminde gözle algılamakta zorlandığımız bir değişimi yaşattı bizlere. Bu değişikliklerin bütün hayatımızda da farklılaşmalara önderlik ederek ön kabullerimizden daha fazla bir etki oluşturduğunu söylememizin sakıncası olmasa gerektir. Böylesi büyük dalga meydana getiren etkinin haliyle eğitim- öğretim faaliyetlerinde de karşılık bulmasını tabi karşılamamız gerekir. Lakin bu dev dalga eğitim- öğretim faaliyetiyle çarpışınca bir dalgakırana toslamış gibi gürültüden öteye gidememiştir dersek herhalde kastı aşmamış oluruz.

İşte tam bu noktada eğitim kurumlarının da kendi yönelimlerini belirleme ihtiyacının kendisini hayli fazla belirgin bir şekilde gösterdiğini söyleyebiliriz. ‘Milli’ kavramının içini kısmen de olsa dolduracak yapının gerekliliğini inkâr edemeyecek hale geldiğimiz aşikâr bir şekilde görülmektedir. Batı dünyasına gözümüzü çevirdiğimiz zamandan itibaren transfer çalışmalarıyla aldığımız oyunlar ve oyuncular hayal edilen veya ön görülen randımanı verememiştir.

İthal ettiğimiz modellerin, uyarlama yaptığımız çalışmaların büyük bölümünün eğitim- öğretim camiasında, örgütlerinde ciddi doku uyuşmazlığına neden olduğu görüldü. Sık sık köklü değişiklikler yapılması, hemen hemen dokunulmayan yasa-yönetmelik- yönerge kalmamasından da rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Her yeni düzenlemenin bir kurtuluş filmi gibi takdim edilmesi, başarının oluşmasını sağlayan etken olmaktan çok uzaklarda kalmıştır…

Okul isimlerinin ve içeriklerinin satranç tahtasındaki oyunculardan daha rahat hareket ettirilmesi, yeni bir heves ve heyecan kaynağı oluşturmakta istenilen hedefi tutturamamıştır. Müfredat dediğimiz ağırlığını eğitim çalışanlarının dahi kavramakta zorlandığı çerçevenin içine hapsedilmek istenen ne varsa, çerçevenin dışına taşar bir hal almıştır. Gerçek hayatın dışında olduğunun ileri sürülmesi, yani hayatın gerçekleri ile örtüşmediğinin iddia edilmesi de cabası… Eğitim-öğretim iş görenlerinin, sosyal hayat seviyenin altında kaldığının iddia edilmesi de ayrı bir yılgınlık sebebi…

Okul-öğretmen-öğrenci-veli halkasının çevresinde pek çok halkalar oluşmuş. Hatta bunların bir kısmı nara atarak meydan okuyucu bir tabiat meydana getirmiş. Okul-öğretmen-öğrenci-veli halkası bununla çok fazla rekabet edemiyor, itiraf etmek gerekirse baş edemiyor da denilebilir. Hal böyle iken, okul yöneticisini, öğretmeni, veliyi, öğrenciyi, okulun fiziki alanlarını ve hayata geçirilmeye çalışılan içeriği, aynı ölçüde dönüştürememek, geliştirememek sorunu dağ gibi karşımıza çıkıveriyor. Tabi bu bağlamda, okulun, öğrenme ve öğretme süreçlerinin sürekli sorgulanıyor olmasını da göz ardı etmemek gerekir…

Bu gelinen noktada yeni bir okul modeli, bu yeni modele uygun yeni bir yapılanma ihtiyacı kaçınılmaz bir hakikat numunesi olarak kendini hissettiriyor. Klasikleşmiş devasa binaların yerine çok amaçlı fakat daha küçük boyutlu, ergonomik bir yapılaşma kaçınılmaz olmuş. Hatta gülen yüz imajlı, boyanmış, düzenlenmiş, donatılmış, mekânı, güzel, hoş, ifadelerinin muhatabı binalar adeta ‘ben burada olmalıyım’ dedirten tarz ile arzı endam etmeli.

Milli kavramının dolgusu temellendirmeler, fikir üretim haneleri, manevi iklimlerin numuneleri, kültürel ne varsa ulaşılabilecek donanımlar, tabiki olmazsa olmaz etkinlikler… Yaparak yaşayarak öğrenme alanları, sosyal faaliyetler, üretimler, başarımlar, tasarımlar, toplum yararına çalışmalar… Bütün bunların baş tacı edildiği, buna karşılık testin, ezberin, ‘illa ders, ders,’ anlayışının uzaklaştırıldığı çalışmalar… Beklemek yerine bir yerlerden başlamak ve dönüştürmek gerekmektedir.

Bu tekerleğin dönmesinde emeği geçenlerden olmak dileğimiz, tekerleğin dönmelerinin de serileşmesi ise isteğimiz, engelleri aşıp fetihler yapması, Fatihler çıkarması da niyazımız olsun.                             

14.03.2015 Muammer AZMAK