Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

TELEVİZYON

12 Ekim 2014 - 17:05

TELEVİZYON

 

Televizyonu, ünü ve her yerde bulunabilirliğiyle, hatta fazla bulunabilirliği ile dünyanın en tanınmış, en çok bilinen, boşa zaman geçirme makinesi olarak adlandırsak herhalde haksızlık edilmemiş olur kanaatindeyim. El insaf, bu kadar da acımasız olmayın diyenleri de duyar gibi oluyorum. Lakin çoğumuzun televizyonla arasında, nefret etmek ya da sevmek bağlamında bir bağının olduğunu söylemek de mümkün gözükmektedir.  Ondan şikâyet edenler, ona karşı çıkanlar, bu serzenişleri bittikten kısa bir süre sonra ‘ kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına’ misal onun karşısında yerini alıp uzaktan kumandaya uzanmış oradan oraya gezinirken karşımıza çıkıveriyorlar. İtiraf etmek icap ederse zaman zaman bu durumda yakalandığımı söyleyebilirim.

 

Dost meclislerinde, aile toplantılarında, söylenecek sözümüz tükendiğinde, bir bahanenin ardına sığınarak göz ucu ile de olsa temas kurmaktan hoşlanıyoruz. Onunla birlikteliğimizi devam ettirme adına kitap okumayı, bir sonraki bizim olacağı şüpheli olan zamana öteliyoruz. Arkadaşlarımızla olacak güzel bir beraberliğimizi kaygı duymadan, konuşmadan sonlandırıyoruz. Yakınlarımızın hasretlik kokan sesini duymadan, ona aldırmadan, oyuncağına koşan çocuk edasıyla başına toplaşıyoruz.

 

Hele oyun çağındaki çocukların masum oyun isteklerini bir daha beni rahatsız etme, edersen senin için kötü olur tavrıyla sonlandırıp kendi âlemimize dalıyoruz ya diğer âlemde neler yıkıldığını ancak çok uzun yıllar sonra görebiliyoruz fakat yerine iade etme becerisi gösteremiyoruz. Oyunda kurulacak sıcak bir yakınlığın güven duygusunu ne kadar arttırdığını görmek için uzun yılların geçmesini görmek mümkün olmamakta. Oysaki o anne-babalar çocuklarının televizyon seyretmelerinden ne kadar da endişeleniyorlar. Acaba hiç kendimiz için endişeye kapıldık mı? Yapıp-etmelerimizden yakınlarımızın ne kadar olumsuz etkilendiklerini sorgulayıp kahırlandık mı?

 

Zannetmiyorum diye kestirmeci bir yaklaşım içerisinde olmanın doğru olmadığı kanaatini muhafaza etmekle birlikte, beraber gezinti yapmaktan kaçındığımızı, onlara sevdikleri yiyecekleri, birlikte hazırlamaktan nasıl kaytardığımızı, el ya da ev işlerine intibaklarını sağlama çabası içerisinde olmadığımızı, hiç ama hiç söyleme yürekliliğini gösteremediğimizi rahatlıkla ifade edebilirim. Ve bu söylemin temel dayanağının aslında lüzum edenden fazla televizyon seyretmekten kaynaklandığını söylememe gerek bile yok. ‘Kişi kendinden bilir işi’ sözü kulağımızda küpe misal asılı durmaktadır.             

 

Televizyon karşısında dış dünya ile iletişim kesildiğinden olsa gerek, rahatlama duygusu çok çabuk oluşmakta hatta insanlar televizyon izlemeyi rahatlamakla, dinlenmekle bir tutmaya kadar işi vardırmakta. Bu şartlanmış bakış açısı kendiliğinden gelişerek her daim televizyon izlenmesinde kuvvetli bir biçimde dinlenildiği hissini, rahatlama yaşandığı hissini, kuvvetlendirip önceleme yapılmasına sebep olmaktadır. Bu ilişki izleme süresince problemsiz olarak biteviye sürüp gidiyor. Fakat yayın kesildiğinde, elektrik kesildiğinde, televizyonun başına bir iş geldiğinde öyle bir iç sıkıntısına dönüşüyor ki anlayana aşk olsun. Elinden emziği alınmış çocuklardan farksız hale geliveriyor koca koca insanlar.

 

Bağımlılık yapan ilaçlar nasıl insan vücudunu tesiri altına alıyorsa televizyon denilen akıllı mı aptal mı olduğu hala tartışılan kutuda bu minval üzere varlığını geliştirerek hayatını sürdürüyor. Vücudu terk etme noktasında aceleci olan bir madde bağımlılık noktasında tersi bir durum ortaya koyar. Aceleci davranan madde bağımlılık oluşturmaz. Oysa ağırkanlı davranan bütün maddelere karşı istek hep diri kalır, bitime yakın yeniden istek harekete geçer ve yeniden temin yolunda uğraş verir bünyemiz. Televizyonun bu sinsi özelliğini fark etmekten ziyade kendimizi uzak tutmak becerisini sergilemeye ihtiyacımız daha çok var.

 

İnsanların hayatı, televizyon izlemeye yönelik düşkünlükleri oranında değişiyor, hatta altüst olabiliyor. Bu yüzden de eğlence ya da oyalanma amaçlı yapılan bir işin ne zaman kontrolden çıktığını anlamak hayatın önemli kıstası oluyor. Bu dönüm noktasında dönemeci fark ederek sağlıklı bir dönüş gerçekleştirenler hayat yolunda daha başarılı olma istikametinde ilerleme imkânına kavuşuyorlar.

 

Dünyada olup-bitenlerden haber alma noktasından daha ilerilere gitmemek kaydıyla, temel ihtiyaçlara çabuk cevap bulabilme vaktini aşmamak kaydıyla, birlikte bir şeyler paylaşmak adına amenna. İyi seyirler… Hüküm giymemek dileğiyle… 08.10.2014 Muammer AZMAK