Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

SESLENİŞ

14 Nisan 2011 - 23:50

Ulaşmayacağını bile bile, engin hoşgörüne sığınarak, okumaya çalıştığım, fakat anlamakta zorlandığım kitabın SAFAHAT’ı  bırakıp, yazıyorum, af etmen dileğiyle… Aramızdaki uçurumlardan ürkerek, korkarak hatta cesaretsizliğimi zorlayarak yazıyorum.

 

                     Bu mektup kalabalıklarda yürüyen, oturan, söyleyen, eğlenen fakat hep tedirgin bir yüreğin sessiz bir feryadıdır. Paylaşamadığım sevgileri, gülerken dudağıma saplanan acının bıçaklarını, çıkıp gelsen ;  yüzüne bakamamanın utancının akıttığı hüzün gözyaşlarını koyduğum, hayallerimi, umutlarımı, ASIM’ın  neslini bulamamanın yalnızlığını kattığım, zalimi sevişlerimi, zulmü alkışlayışlarımı, Ataları  lanetleyişlerimi  daha da ilerisi onları karanlığa mahkum edip yaftalayışlarımı  katıştırdığım mayasız bir hamurdur.

 

                      Anlamadım saklandım, kavramadım gizlendim. İdraksizliğim bağışlanmayacak yanlışlara dönüştü. Acılar, umutsuzluklar, bitmek   bilmeyen isteklerin haykırışları, masum ama hızla büyüyen yalan canavarına dönüştü, onu hapsedemedim, yok edemedim. Hamiyetsizliğim merhametimi de aldı götürdü uzaklara çok uzaklara, ardından gidemedim, alıp getiremedim.

 

                       Mücadele azmi, ayağa kalkma direnci, düşmana karşı durma, ya da kovma gayreti, ‘’Hak-kı tutar kaldırırım’’ iradesi bizlerden fersah fersah   ırak  diyarlara gitmiş. Saatlerce ‘’ Söz verdik diye ‘’ dostlarımızı beklemiyoruz, karda boranda değil, güllük gülistanlık havalarda bile. Sevdiklerimizi görmek için zahmet çekmek, mihnet çekmek ne gam, aklımıza   getirmek  dahi bizleri bizar ediyor. Boşuna bekler oldu dost çehreleri görmek isteyenler.

 

                        Sen çıkıp geliversen gittiğin mekanlardan , diyarlardan  ya da usulca  sesleniversen biz ne yaparız.Gül yüzümüz solar mı? Utancımızdan yerlere geçer miyiz? Alnımızda densizliklerimizin karası belirir mi? Düşünmeye bile takat getiremiyorum. Sessizce, kendimce içime ağlıyorum.

 

                        Çanakkale’de  vurulsaydım, Kastamonu’da gömülseydim, kendi çizmelerimle çiğnenişini görmeseydim haremgahımızın, mabedimin matemini bülbüller tutsaydı, kanayan yaralarına merhem ben çalsaydım, gönül okşayan haberler yollasaydım.

 

                        Nafile ne yapsam  ne gayret sarf eylesem. Hatıraların, söylediklerin, yazdıkların, görelim diye gözlerimizin önüne serdiklerin, eyvallah etmeyişlerin, sözünde duruşların, sıkıntı çekişlerin, sada-katsizleri terk edişlerin, illa vatan deyişin bizi duygusuzluk ikliminden, yuvarlandığımız  taklit  dünya-sından  geri getiremiyor.

 

                        SEYFİ BABA’yı ziyaretini bizim içinde yap. İlham ol bize. Asım’ın neslini tekrar tanıt. Bir levha gibi boynumuza as. Çalışmadan dinlenmek isteyen bedenlerimize adeta batsın. Nefes almanın şükrünü, yaradılışımızın gayesini hatırlatsın, can acısıyla titreyelim. Senden alalım ilhamı, yüceltelim in-sanlığımızı. Gel ey yolcu beraber oturup ağlaşalım/ Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım/ vesselam.

                       

                       Gelen fırtınadan, karmaşadan, kargaşadan,  kargışmaktan  Mevla  saklasın.  Rahmet  dileklerim, temennilerim, dualarım sana  ulaşsın. Son sözüm yine senin  sözün olsun… Allah  milletimi-ze  bir daha  İSTİKLAL  MARŞI  yazdırmasın.