Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

MAHALLE

23 Ekim 2012 - 09:16

 

MAHALLE


Çocukluğumda, gözümü açtığımda, delikanlılığımda, geceden geceye, orta yaşımda yolum düşünce, ihtiyarlıkta bin türlü ahval, bin türlü hal, bin türlü afrayla-tafrayla vardığım yerdir mahalle. Oysa kocamandan da kocaman bir mahalde dünyaya gelmemiş olsam da hayli geniş alan kaplayan, hatta sınırları bahçelerin, bağların yollarına uzanan ismi dillerde dolanan bir kenar mahallede büyüdüm.

Kenar mahalle deyişim sizi yanıltmasın, Devlet Hasta hanesi, Terminal garajı, sulama kanalı, yedi türbesi, bir cami, Pazar yeri, sebze hali, sanayi sitesi, okulu ve yerleşkenin en büyük parkı içinde yer tutmuş bir mahalle. Çok ışıklı değildi ama çok viranda değildi. Sokaklarında sümüklü çocukların koşturduğu, saklambaç oynadığı, çelik çomak oynadığı, paylaşmayı öğrendiği bir mahalleydi.

Çocuklar çoğu zaman patlak bir topun peşinde, yarım bir don, ayakta kara cızlevet lastikle yorulmayasıya koşar ha koşarlardı. Arnavut kaldırımı Balıksırtı taş döşeli çıkmazlar birer sığınak gibi çocukları her halleri ile ağırlardı. Kaybolmak akla gelmezdi, alaca karanlık basana kadar, annelerin tiz sesleri kulaklara ulaşana kadar, türlü oyunların ardından koşulurdu, alelacele yıkanılan el-yüz-ayak üçlüsü kurumadan sofraya oturulurdu, yemeğin ağırlığı, günün yorgunluğu, büyüklerden birinin dizlerinde çıkılan uyku yolculuğu ile tamamlanırdı. Uykuları karabasanlar basmazdı. Kuştüyü yatak- yorgan olmasa da varmış dinginliğinde uyanılırdı.

Sabahları bilmediğimiz kahvenin altı ile başlamazdık güne. Adamakıllı sabah yemeğimizi yerdik ki tuttuğumuz iş ne olursa olsun üstesinden gelelim diye. Aç ayı oynamaz derdi büyüklerimiz, biz aç ayı ile ne işimiz var diye şaşardık lakin korkmazdık, büyüklerin bir bildiği vardır diyerek anlamlandırmayı erteler, ötelerdik. Sabahları erkenden kalkan annelerimiz, ablalarımız, üşenmeden, nazlanmadan börekler açar, pişiler hazırlar, fincan börekleri kızartırlar, ayran çalkarlardı o mahallerde. Bir gün evvelinden kalan bulgur pilavı, çorbaya dönüştürülür yanına çekişte zeytin, turşu konur ziyafet tamamlanır, kaşıklar hayıflanmaz, şikâyet etmez, dolu dolu ağız boşluğuna sefer eylerlerdi. Tarhananın buğusu üzerinden eksilmeden üzüm tanelerine arkadaşlık edip boğazdan aşması ne hoştu.

Mahallenin bugünkü gibi tembelhaneleri yoktu. Hepsi sosyal hayatın katkı yapıcılarıydı. İşler orada konuşulur, fikir alış-verişi orada yapılır, amele orada bulunur, daybaşı ile orada irtibat kurulur, kavilleşilirdi.  İşten gelen temizlenir, paklanır, süslenir ve dinlenmek için mahallenin kahvesinin yolunu tutardı. Gündüz bekçileri kahvelerde işi olmayan ile işten-kayıttan düşmüş ihtiyarlardı. Olmazsa olmazı mahallenin, tütün kokan kahvehanesi ile demli çayı, öncesinde çayı, sonrasında hal-hatır sormasıydı merhabalar eşliğinde...

Hep umutla yaşardı, hep destek çıkardı biri birine, varsa eksik gedik bulur- buluşturur tamamlardı o mahalle. Yandı mı çıkmazların birinde bir sokak fırını, çalısını-çırpısını alan gelir, sinisini-tepsisini kapan gelir, duyan gelir, duyurulan gelir, hamur karan gelir, pide yapan gelir, minneti dolduran gelir. Âlem ondan sonra başlar, yan sokağın, ön sokağın, arka sokağın bütün çocuğu kokuya gelir; analar, bacılar ise zeytin-pekmez-reçel-yağ- peynir ile ikrama gelir. Tadımlık verilir bir yer şişmesin, canlar çekmesin diye. Herkes tanışsın-bilişsin-bölüşsün-paylaşsın diye.

Dükkânların bu vakitlerde kepenkleri kapanır birer birer, evin büyükleri eve döner. Ellerinde fileler, filelerin içerisinde örtülü nevaleler. Ocaklar, fırınlar söner. Onların sıcaklığında hoş geldin, hoş bulduk selamlaşmaları geniş avluları dolup-taşırır. Mahalle düşlenmez, orada eti-kemiği ile yaşanırdı. Ağaçları, çiçekleri sulanırdı, hayvanları yemlenirdi, kimsenin gözü arkada bırakılmazdı. Kapılar kilitlenmezdi, ip dolanırdı, tel çekilirdi, dayak konurdu ama kilit vurulmazdı. Gezmeğe gidilirdi, Bütün mahalleli uğurlardı, bolca su dökülürdü ardından, güle-güle git, güle-güle gel denirdi. Kalanlara Allah kavuştursun denilirdi. Gelince mahalle, hoş geldin nidaları bir özlemle dile gelirdi, yakınlara da gözün aydın ihmal edilmezdi.

Mahallenin çocukları olarak nüfuzuna kayıtlı olduğumuz ve halen kaydını taşıdığımız mahallenin birbirinden güzel anlayışının gölgesinde büyüdük, okullu olduk, serpildik, lakin günümüze bu güzellikleri maalesef getiremedik. Ne, niçin, neden sorularını sorup vakti daha fazla kaybetmek yerine bu güzellikleri nasıl yeşertiriz sualini tartışmalı, hatta hayata nasıl geçirebiliriz kaygısını çözümlemeliyiz. İnandıklarını yapan, inanmadıklarını terk eden, kendini donatmış, kurtarmış ve mahallini de kurtarma sevdasını taşıyan bireylerin artması dileğimiz, bu yolda dününden utanmadan çalışanların var olması da umudumuz olsun. Kurban Bayramınızı içten dileklerle kutlarım. 20/10/2012 Muammer AZMAK