Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

KENTLİ

01 Mayıs 2020 - 18:45 - Güncelleme: 01 Mayıs 2020 - 21:33

KENTLİ

Kentli olmayı hala içerimde hissedemediğimden dolayı bilenden bilmeyenden bağışlanma dileği zamanla sancıyan bir derdim olarak beni zorluyor fakat ondan daha zorlu bir acımız ise birey olamamanın ıstırabı. Acaba içimde bir yerlerde barınan Kırlı olmanın dayanılmaz hafifliğinin, kişiliğimizi kolaycı yola yönlendirmesi gibi saiklerle baş edemememiz mi? Yoksa yaşadığımız zaman ve mekân olgularının üzerimizde fazlaca tahakküm etmesi mi? Bu noktada durunca gördüklerimizin, yaşadıklarımızın bizleri yönlendirmedeki etkisini küçümseyemiyorum.

Kentli olmanın beni kayıt altına alması gerekirken ben kenti kayıt altına almaya özensiz bir çaba harcıyorum. Mesela, denetlenebilir olmak bizlerin hiç hoşlanmadığı, çoğu zaman aldatmayı yeğlediğimiz yönelişlerimizden biri. Bunu o kadar benimsemişiz ki ‘görmezden gelmek’ deyimini oluşturmuşuz. Hakikati yok saymak gibi bir felakete yuvarlanmak kime ne kazandırır, oysa gerçek illa gün yüzüne çıkar.

Kentli olmanın asli vazifelerinden biri çevre bilincine sahip olmaktır, zannımca. Bu cümle beni gülmeye kışkırtıyor. Gözümün önüne kır hayatının avantajları geliyor, her şey tabi seyri içinde dönüşüyor ama kentin kendi suni meydana geldiğinden, içindekilerde de o nispette yapaylık oluşturmaktadır. Ve öylecene bıraktıklarımız çevremizi çöplüğe doğru hızlıca sürüklüyor. Dönüştürebilmek için bizimde ilk adım olarak yer aldığımız devşirme, toplama ahlakına ulaşmamız gerekiyor. Nerde tırak orada bırak anlayışı sokaklarımızda bile bazen hükümranlık ilan ediyor.

Kentin çoğulcu yapısının oluşturduğu renk zenginliğinden doğan bir sosyal adalet ve hukuk anlayışını hala kavrayamamışım endişesindeyim. Şehre girmemesi gerekenlerin elini kolunu sallayarak girmesi, çıkmaması gerekenlerin aynı yolla çıkması örnekleri beni bu anlamda hayli destekliyor. Yapısal çıkmazlarımızın üzerine davranışların doğurduğu kusurları bindirince devasa problemler yumağını çözümlemek göz korkutucu bir hal oluşturuyor. Oysa hukuk dediğimiz ortaklaşa oluşturulmuş yapı birçok meselenin üstesinden gelme yolunu açmış açmasına lakin gürül gürül akan bir ırmak olmayışını ben yine de kırlılığıma bağlıyorum.

Kentli olmanın çok fazla bedeli olması gerektiğini düşünüyorum amma kırlı olmanın yön vermesiyle fevri davranma örneklemesi sunuyorum. Ve zamanla düşünmeden adımlar attığımda arkasından atılacak özür borcunu ödemek beni zorluyor. Yarım litre suya bir lira verirken yaşadığım uysal kabullenişi, bir ton suya ödediğim bedeli verirken sırada, önüme geçme çabası içinde olanlara karşı kabullenemiyorum.

Gönlüm isterdi evrensel değerler dediğimiz her yüceltmeyi benimseyip uğurunda çok mesafeler kat etmeyi. Güçlü ve egemenlerin karşısında dik durmayı. Her tür ayrımcılığa karşı olabilmeyi ve ‘insanca hayatın her bireyin hakkı’ ilkesini çokça savunmayı canı gönülden isterdim.

Muammer AZMAK

24/03/2020