Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

EVVEL ÇİÇEKTİ

04 Mart 2013 - 12:03

EVVEL ÇİÇEKTİ

Kıyamet kopmadıkça bir şeyler anlatmak isteyeceksin sen, dilinden anlamayanlar bir süre seni dinleyecek, seni yalnız dilinden anlayanların anladığını sen anlamayacaksın. Anlamayanlar hırçınlaşıp çoğu kere seni koparacaklar yetiştiğin topraklardan, ne diyorsan şimdi de anlat görelim, duyalım dercesine ama sen ölümüne susacaksın. İnsanların yaptığı hiçbir şey sana benzemeyecek, sen öyle bir nakkaşın ellerinden çıkmışsın ki görenler, bilenler, bakanlar sana hayran olup sahiplenme kaygısına saplanacaklar…

Yağmurları kana kana içerken kalbindeki yalnızlığı ve susuzluğu gidermiş, kapalı dünyanın kapılarını aralamış, nemin tedirginliğinden mi bilinmez yukarı deyip doğrulmuş, doğruldukça büyümüş, büyüyünce yalnız olmadığını görmüş, düşünmüş, toprağın bağrına düştüğü andan beri başını semaya kaldırmış, içindeki anlamsız mutluluğu çözmeye çalışmış, hep yalnızlığın içinde umutla gelişmiş ve değişmişsin. Değişim, rahmet damlaları ile buluştukça daha bir gözle görülür olmuş.

Karanın tonları, küçüklüğün boyları varken şeklinde, rahmetin kuvveti ile değişmiş, hem şekil hem şemalı değişmiş. Yeşermiş, yeşerdikçe anlasınlar, bilsinler ve dahi görsünler diye ama nafile; insanoğlu oralı bile olmamış varlığından. Oysa tek kişilik yolculuğu ne uzun gelmişti kendisine, kokusuna, rengine, bütün özelliklerine hayran olunacağını beklemişti bu uzun yolculukta. Dünya gözünde büyüdü, varlığı ise dünyada küçüldükçe küçüldü. Hayalleri yıkıldı. Oysa evlerin bahçelerini o süsleyecekti. O ısrarla derdini anlatmaya çalışacak, didinecek, yeşerecek, solacak ne değişimini ne de söz sağanağını kimse görmeyecekti…

Hiç gün yüzü görmemişti, güneşten hayli zaman uzak kalmıştı. Neden sonra yüzüne çarpan sam yellerinin o tatlı buğusunu fark etmişti. Bu ıssız diyarda varlığının sebebini bulmaya çalışmış. Biraz düşününce ve etrafına göz atınca yalnız olmadığını anlamış. Ümitlerini kaybetmeden günlerce beklemiş, büyümüş. Sabırla ona uzanacak merhametli bir eli beklemiş, büyümüş. Bir gelin saflığıyla renklenmiş, süslenmiş, kokulanmış, iyilikle donanmış bir el gelsin, manasını kavrasın, dediklerini dinlesin evvela, sonra da anlasın diye…

Heyhat bütün bu çabalar boşa mı gidecek ne. Seni kökünden söküp atacaklar herhalde. Öyle hüzünlüsün ki derdini açmak açıklamak çok güç bir mesele. Boynu bükük bakınıyorsun etrafına nafile bir gayret ile. Seni bilenler aslında kendilerini de bilenlerdir. Kendini bilenler seni de, onu da bilenlerdir. Dalından koparılacak, yerlerde çürüyüp gidecek misin?

Hayır, seni arayacak, seni bulacak, sana kavuşacak demek çok istiyorum. Fakat senden öncesi yok. Senden öncesi zayıf bir ottu. Yabani, renksiz, kokusuz, şekilsiz bir ottu. Baharı bilmeden yeşertmeye çalıştılar. Otuz yıl oldu dallarını kırdılar, servetini talan ettiler, geleceğini kararttılar. Kurumak değil solmamak için gözyaşlarınla suluyorsun kendini. Oysa sen bütün renklerini hepsi için açmıştın. Anlayan nerde…

Belki hastalıklıydın, belki dertliydin içten içe, ama hain ama zalim değildin. Gururlanmadan barınıyordun, her gün onlara vermek için güzellikler dermeye çalışıyordun. Rüzgârlarda dalgalanıyordun kaygısızca, elemsizce büyüyüp gelişiyordun. Hep taze hep diri hep iri olmaktı niyetin. Çırpınmaların her dem açmak içindi. Açtıkça güzel kokmak, koktukça burunlarda tütmek içindi…

Eski topraklarda, eski köklerde yeşermiş genç bir bağım. Size yeşermekti, size serpilmekti niyetim. Dinletmediler kokumu, rengimi bildirmediler, sizde ayrım yapmadınız, koparmak için bağları, tuttunuz dağları. Yaralandım, yaralarımı dağladınız, sarmadınız. Hayatımın gayesi size açmak, size yeşermek, size dermekti. Şimdi ise solmamak için gözyaşlarımla suluyorum kendimi… Ahirimizin de Çiçekistan olması dileği ile… 02/03/2013 Muammer AZMAK