Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

DUYGUDAŞLIK

14 Nisan 2011 - 23:54

 

Yahya Kemal deyince Edebiyat öğretmenim ‘durmak, sonra düşünmek sonra tekrar durmak gerekir lakin bu kez şairin ve şiirinin üzerinde’ ifadelerini kullanırken neler düşünür, neler tasarlardı, neler anlatmak isterdi, bilmem ama duygudaşlık için de bu yoldan geçmek daha fazlasını düşünmek hayal etmek  gerekecek .

 

Babam belediye başkanı hem de asri, batıya açılmak isteği ile dolu birisi, hatta çılgınca Avrupalılaşmak isteği ile yanıp tutuşan doğduğu doyduğu başkanı olduğu Üsküp’ü terk etmeyi düşünecek kadar; annem hisli, şair yeğeni, romantik aynı zamanda mutasıb, doğuyu geleneği göreneği ile batıya tercih eden birisi, dindar, doğduğu topraklara sıkıca bağlı, ayrılık ölümden beter dercesine  erken yaşta toprağın kara bağrına konulmuş olsaydı bu karşıtlıklar benim ile alakalı tercihlerde, yönetim ve yöneliş kararı alışlarında öne çıksa idi ben neyin taraftarı olurdum. Nasıl davranırdım. Zorlu hayatın uzun yolculuğuna nasıl hazırlanırdım. Yetişmekte olan bir fidan misali yaşantının çalkantılarına, haşin, acımasız, hoyrat rüzgârlarına direnç gösterebilir miydim? Anneme teslim olmalarım, tevekkülü öğrenmelerim, sükûnet tavsiyelerine hep uymalarım, dini kaygılar taşımalarım hatta ritüellere katılışlarım beni sakinleştirir, olgunlaştırır mıydı?

 

İlköğrenimimi özel Mekteb-i Edep'te yapmaya çalışırken yanında İshak Bey Camii Medresesi'nde Arapça ve Farsça dersleri alsaydım ikisini bir arada haydayabilir miydim?  Üsküp İdadisi'ne devam edip başarabilir miydim? Birden ailem Selanik'e taşınsaydı değişikliği hemen kabullenip bir şey olmamış gibi yapıp nerde kaldıydık diyerek yola sağlıklı devam edebilir miydim? Annemin ölümü, babamın tekrar evlenmesi, cici anne ve gelişen olaylar yüzünden aile içinde çıkan sorunlar nedeniyle Üsküp'e  geri dönebilir miydim yoksa başımı alıp Rakofça’nın kırlarına mı sığınırdım. Yetmez diyerek az daha pişmeli diyerek tekrar Selanik'e fırınlanmaya gönderilseydim ayrılık ateşi çifte kavrulmuş halde beni dağlasaydı kişiliğimin ve edebi şahsiyetimin oluşumuna katkısı daha fazla mı olurdu yoksa harap ve bitap olup hedefsiz, gayesiz, gailesiz kendi haline bırakınlardan mı olurdum.

 

Annemin ölümünden sonra tahsil hayatımın sağlıklı olması sürmesi için  İstanbul’a gönderilseydim ve burada muhterem validemin akrabalarından  İbrahim Bey’in konağında kalsaydım bu konakta Hacı Ârif Bey’in mûsıkî  nağmeleri ile yoğrulmuş meşk meclislerine katılsaydım ve büyük Türk bestekârı Itrî’nin Tarihin derinliklerinden gelen seslenişleri  beni sarıp sarmalasaydı O’nun besteleri ile ruhu sükunete sevk eden deruni müziği ile tanışsaydım yalnız mûsıkî zevki değil, aynı zamanda ülkeye, memlekete, bu millete ait her şeyi çağrıştırdığını dillendirdiğini  anlayabilir miydim, kapıldığım rehavet makamı beni bende demen bende değilim çizgisine fırlatır mıydı?

 

Aile gailelerini atlattım derken rejim sıkıntılarının derin girdabına kapılsaydım bütün bunlardan uzak kalayımın hayalini kurarken yurt dışında rejim muhalifi soydaşlardan, kandaşlardan, dindaşlardan ayrı bir yol bulup kendimi olgunlaştırma çalışmalarını salim kafayla yapabilir miydim? Milli Romantik Duyuş Tarzı temellendirmesi ile geri dönüp faaliyet alanını oldukça geniş tutup aydınlanma çırasına yakıt olur muydum? Babamın yellerine verdiği harmanı gibi kendimi batı kaldırımlarında kalanlardan kurtarabilir miydim?

 

1903’ te Paris’e gitmek nasip olsaydı ve burada Camille Julian’ın, Fransa topraklarının uzun bir sürede Fransız milletini yarattığını anlatan düşüncesi ile karşılaşsaydım yoğrulsaydım Türk milleti ve Türk  tarihi ile ilgili yeni bir düşünce dünyasının içine girer miydim, Anavatan Türkistan yerinde sağ olsun hatta bahtı anam gibi kara değil ağ olsun bana Anadolu yar olsun der miydim, 1071’i  Atam Alparslan’ın kapıları cetlerime açışını bir başlangıç olarak alıp, bu tarihten itibaren Anadolu topraklarındaki Türk milletinin tarihini, eserlerini, örfünü, adetini, göreneğini sakinleşmemin ikmal yapmamın emin limanı kabul edip ince elemeye  sık dokumaya başlasaydım  anam değilsin amma ana gibi yarımsın Anadolu’sun, ebedi benim yurdumsun ve öyle de kalacaksın der miydim?

 

Sen bütün bunların üstesinden geldin. Vatan sevgisi imandandır. Milletini yarattığına inandığın vatanına döndün. Sanatta ve Edebiyatta millî ve manevî değerlere bağlı kaldın. Süleymaniye'de Bayram Sabahı, tarihi bir iklimin mehteranla yürüdüğü ve ruhî bir havayı hissettirdiği zirveydi.  Kendi gök kubbemiz altında hoş  bir  seda  idin.  Bulunmuş sahifeler misali latif,  ahenkli, işçiliği kadar derinliği çok, gazelleri, şarkıları, şiirleri, nesirleri; görevleri, yaptıkları, ettikleri, küskünlükleri, tavırları,   barışıklıkları, hayranları, düşmanları, sevenleri, sayanları, sevmeyenleri ve daha nice özel halleri ile gelip geçen Yahya Kemal üstada bir başka cepheden seslenme, hatırlama olması vesilesiyle yapılmış bir kalem faaliyeti,  sınırları içinde halleşme, duygudaşlık denemesi…

 

Ölmek kaderde var; yaşayıp köhnemek hazin,

Buna bir çare yok mudur ya Rabbilâlemin?

Rahmet dileklerim ruhaniyetine ulaşsın. Bize bıraktıkları kurtarıcısı olsun.