Muammer AZMAK

Muammer AZMAK

[email protected]

ÇOCUK VE BAHAR

11 Mayıs 2012 - 10:35

 

ÇOCUK ve BAHAR

 

Çocukluğumun bahar mevsimlerini nedense hep özlemişimdir. Baharlar mı değişikti yoksa çocukluğum mu? Büyük bir hayır diyemediğimden sadece hayır ile yetiniyorum. Hepimizin geriye dönük özlemini çektiğimiz iki süreçten birisi bahar zamanı, birisi de çocukluğumuzdur desem herhalde çok iddialı bir laf etmiş olmam kanaatindeyim.

Hepimiz biliriz ki dondurucu soğukların ardından, yağan yağmurların peşinden, baharla birlikte güneş kendini gösterir. Aslında güneş hep vardır, tabir yerindeyse hava muhalefeti yüzünden gözlerden uzak kendi âleminde seyr ü sefer etmeye devam etmektedir. Ancak kaybolan güneşi bahar daha fazla hissetmemizi sağlar ve yaz mevsiminde son haddine ulaşır, zirve yapar. Burada biz bu kez sonbahar ile yaz yangınının hararetini hafifletmeye çaba harcarız. Çünkü hafif esen ılıman bir hava, üşütmeyen ama aynı zamanda yakmayan bir güneş daha latiftir. Böylece kıştan sonra yazı da bahara feda ederiz.

Kış mevsiminin güneşsiz günlerini geride bıraktıktan sonra özellikle, güneşi, tabiatı ve fıtratı icabı çok seven çocuklar için güneşin saklandığı yerden ortaya çıkması, kendini göstermesi ve çocukların iliklerinde, kemiklerinde güneşin sıcaklığını hissetmeleri, baharı çocuklar için daha da sevimli hale getirir. Burada sadece çocuklardan bahsetmek de doğru olmasa gerek. Her mevsimin yeri ayrıdır desek de gönlümüz bahardan yana ağır basmakta hatta çocuklarımıza yaz kış demeyip bahar diye seslenerek bu ayrımı aşikâr etmekteyiz.

İnsanlar çocukluk dönemlerini nasıl geçirmiş ise ileriki yaşantısında da bunun belirtilerini gösterir. Sağlıklı olarak geçirmiş olduğu çocukluk döneminin sayesinde, mutlu ve huzurlu bir hayatı devam ettirebilir. Sağlıklı birey ve toplum ancak sağlıklı bir çocukluk döneminin geçirilmesine bağlıdır. Kışın marazi gelişmişliği teşvik eden havasındansa ılık bahar havasının delişmenliği hep yeğdir. Karamsar, bedbin olmaktansa, mütebessim olmak evladır.

İster ilk ister son bahar olsun kavram olarak Türk edebiyatında ve özellikle şiirin dünyasında çok önemli bir yer teşkil eder. Türk toplumu belki de baharı uzatmak adına yılın başlangıcı saydığı ilkbahardan sonra gelen yazın ardından da yine sonbaharı getirmiştir. İlkbaharın gelişini yeni yılın başlangıcı olarak sayar ve kutlar. Bu bir doğuştur, bir tazeleniştir. Nebatatın dallarına su yürüdüğü gibi çocuğun kanı da donuk hali terk ederek kaynamaya başlar. Güneş bitkileri fotosentez ile süslenmeye sevk eder, daha alımlı, daha verimli, daha giyimli hale sokar. Bu durumdan  -D vitamini takviyesi ile-  çocuklarda daha sıhhatli ve daha hareketli bir yapıya kavuşur.

Hangi çocuk veya çocuklar, içinde baharın olduğu bir hayal kurmamıştır? Bu mümkün olabilir mi? Çocuk gezmek ister, eğlenmek ister, tatmak ister, yemek ister, oyun oynamak ister. Bütün bunları geniş ve açık mekânlarda yapmak ister. Oysa kış kapanmaktır. Kapalı alanlara tıkılıp kalmaktır. Dış mahalleri kullanmamaktır. Hatta hasta olmaktır. Hasta olmamak için kollanmaktır, sınırlanmaktır, hürriyetin kısıtlanmasıdır. Kullanılmış havayı koklamaktır. Gri ve tonları ile mecburi arkadaşlık etmektir. Gönlünce koşamamaktır. Kahkaha ile gülememektir. Müdahalelere açık olmaktır.

Oysa sevgili bahar bütün bu olumsuz havayı dağıtma gücüne sahiptir. Özgürlük bir bahar kadar yakınken hangi çocuk bundan vazgeçebilir? Koruma, kollanma adına devamlı müdahalelere maruz kalmış, ölüm gösterilip hastalığa razı edilmiş olgun kişiler gibi köşesine çekilmiş çocukları uzun süre böyle tutmak mümkün mü? Tabi ki mümkün değil. Bahar ile çocuk leyla ve mecnun gibidir. Birbirleri ile bir dargın bir barışık olmaları kendilerinin isteği değildir. Etraf onları kendi hallerine bıraksa birbirlerinin dilinden anlayacaklar. Hallerini karşılıklı anlatıp anlaşacaklar ama nafile.

Bahar, bazen kurak ve yakıcı da olsa güzel bir yaz mevsiminin habercisidir. Çocukluk dönemine ait güzel anıların içerisinde baharın yer almaması mümkün değildir. Kırlara çıkmayı dört gözle bekleyip çılgınca koşmak, tabiatın verdiği güzelliklerin kıymetini bilmeden seyretmek.  Düşmek- kalkmak kimseye eyvallah etmeden, kimselerin gözü üzerinde olmadan yatıp- yuvarlanmak, oksijen sarhoşu olmak. Yattığı yeri beğenmek, paslanmaktan kurtulmak, haz almak, coşmak, daracık odaları, işgal edilmiş salonları, sınırsız yapmak, alıp başını özgürce gitmek, doğayı- evreni tanımak, hayvanatın küçüğünü- büyüğünü görmek, bilmek. Bütün bunlar çocuğun dünyasında bahardır.

Bu mevsimin özelliklerinin insanların gelişmesindeki etkisinin kaçınılmaz güzellikler meydana getirdiğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur herhalde. Ona düşkünlük ondandır. Kuru dallara, meyvesiz fidanlara, gölgesiz ağaçlara iltifatımız ne kadardır. Kurşuni renklerin tükenmişliği yeşilin baskınlığındandır. Yeşilin dinlendirmesi de rengindendir. Kış mevsiminin soyunuk halinden kendini kurtaran tabiat, yeşil tonlar ile kendini bezer. Ama hicabından ama emre icabından, her hâlükârda tabiatından olsa gerektir.

İnsanlar yaşadıkları yerin ve kendilerinin daima güzel olmasını isterler. Tabiatın güzelliklerini sergilemesi insanı daima mutlu eder. Bahar verimin sembolüdür. Çocuk verimdir. Bahar yeniliğin sembolüdür. Çocuk yeni olandır. Her yenilikte mutlaka taraftar bulur. Baharın taraftarı çocuklardır. Sağlıklı büyümeleri ve mutlu yaşamaları hem dileğimiz hem de gayretimizdir. 09/05/2012 Muammer AZMAK