Metin SAVAŞ

Metin SAVAŞ

[email protected]

DELİ DUMRUL VE ONUN KOZMİK KÖPRÜSÜ

11 Mart 2019 - 22:43

DELİ DUMRUL VE ONUN KOZMİK KÖPRÜSÜ

 

Dede Korkut evreninin en ilginç karakterlerinden biri olan Deli Dumrul hakkında neler söylenebilir? Tabii ki çok şeyler söyleyebiliyoruz. Fakat onu bir değerimiz olarak aktüel hale getiremiyoruz. Şimdiye dek Deli Dumrul’a dair pek çok sinema filmi çekilmiş olmalıydı, televizyon dizilerine konu edilmeliydi, Türk çocukları sokaklarda Yarasa Adam peleriniyle değil Deli Dumrul kalpağıyla dolaşmalıydı. Deli Dumrul kostümleri, Deli Dumrul oyun objeleri, çizgi filmler, okul müsamereleri ayyuka çıkmalıydı. Türk seyircisi sinema salonlarına gittiğinde Star Wars gişesinde değil de Deli Dumrul gişesinde kuyruğa girmeliydi. Öyle ki, Deli Dumrul dendiğinde Türk kamuoyunda akan sular durmalıydı. Sabahattin Kalender’in iki perdelik Deli Dumrul Operası, birkaç senaryo ve daha başka çalışmalar yok değildir ama bütün bunlar Deli Dumrul’u her yaştan vatandaşın güncel algısına raptetmeye yetmiyor. Deli Dumrul öyle herhangi bir masal kahramanı olmanın çok çok ötesindedir. Bir arketip vasfı taşıyan Deli Dumrul çılgınlığın, gözü karalığın, mertliğin, yiğitliğin, cesaretin, örtük bir sorgulayıcı tavrın ve dik başlılığın temsilcisidir. Deli Dumrul son derece bariz bir şekilde Tanrı’dan başkasına biat etmeyendir, kula kulluk etmeyendir. Koskoca ölüm meleği Azrail’e bile kafa tutabilen Deli Dumrul şöyle diyebilendir: “Sen aradan çekil, tek muhatabım Tanrı’dır.”

Deli Dumrul günümüzde yaşasaydı hiçbir şeyh efendiye, hiçbir yüksek bürokrata veya herhangi bir otoriteye boyun eğmeyecekti. Analojik yaklaşımla söylersek, Deli Dumrul, örneğin herhangi bir sivil toplum kuruluşunun başkanı olsaydı o kuruluşun sağladığı rantı ne kendisi sömürecekti ne de kuruluşun diğer üyelerine yedirecekti. Milletvekili seçilseydi mensubu bulunduğu siyasi parti lideri karşısında protest bir tavır takınarak parmak kaldır, parmak indir oyununa veryansın edecekti. Analojiye devam edersek; Deli Dumrul mesela bir diplomat olsaydı ve mesela Türkiye’nin Paris büyükelçisi titrini taşısaydı Fransa devletince istenmeyen adam durumuna düşecekti. Ve muhtemelen Deli Dumrul bir siyasetçi veya bir bürokrat olarak henüz yolun başındayken faili meçhul bir cinayete kurban gidecekti. Çünkü Deli Dumrul düz adamdır. Tükürdüğünü yalamaz ve entrikaya aklı basmaz. Daima burnunun dikine giden Deli Dumrul “delidir ne yapsa yeridir” hükmünce veliliğe yakın duran örnek insandır. Sert tabiatlıdır ama evdeşi karşısında romantiktir. Eğlenti yerindeki cenaze yasını görünce ölüm meleğine öfkelenen adamdır. Deli Dumrul hem arı kovanına çomak sokacak kadar pervasızdır hem de düzenin tekerine çomak sokacak derecede gözü pektir.

Bugünkü Türkiye’de makam ve mevki sahipleri ahlâken Deli Dumrul gibi olabilselerdi kayırmacılık gibi, suiistimal gibi, hortumculuk gibi her türden yolsuzluk irtifa kaybedecekti. Adalet daha güçlü olacaktı. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeye tevessül edenlerin yakasına Deli Dumrul’un yapışacağı bilindiği için de zalimler zalimlik cesaretlerini büyük ölçüde yitireceklerdi. Deli Dumrul’un başkanlık ettiği millet meclisine bir teröristin yakın akrabası vekil sıfatıyla girebilir miydi diye kendimize soralım.

Deli Dumrul’a övgüler düzülmesine tepki olarak kimileri şöyle bir itirazda bulunabilir: “Güzel söylüyorsun da Deli Dumrul o malum köprüden geçenleri ve geçmeyenleri haraca bağlamış bir eşkıya değil miydi?”

Muhakkak değildi. O malum köprü bir metafordur. Metaforlar geçididir de diyebiliriz. O köprünün temsil ettiği unsurlardan birisi kozmik düzenin muhafızlığıdır. Dede Korkut hikâyelerindeki Oğuzlar evreninin dengesini korumaya çalışan bir Çılgın Türk’tür bizim Deli Dumrul’umuz. O köprüden geçilmesi gerekiyordur. Fakat o köprüden geçmenin bir bedeli vardır ki Dede Korkut metninde o bedelin sembolü akçadır. Biz bu akçayı sadece para olarak, sadece iktisat olarak yorumlarsak yanılgıya düşeriz. Köprüden geçenin bedel ödemesi gerektiği gibi, köprüden geçmeyen de aslında o bedelden kaytarmak niyetini taşıyandır. İşte Deli Dumrul o kozmik köprüden geçmeyi reddeden düzen bozucuları daha fazla akça ödetmekle cezalandırırken üstüne üstlük bir de dayak atar. Buradaki dayak da semboliktir. Akça ile dayağın metaforik anlamlarını ölçüp biçmemiz gerekiyor. Köprüye yoğunlaşmak lâzım geliyor. Köprü haliyle bir geçiş yeridir. İki yaka arasındaki irtibatı sağlar. Ruh sağlığı ve akıl hastalıkları profesörü Bilgin Saydam Deli Dumrul’un Bilinci adlı denemesinde gerek Deli Dumrul’un gerekse o köprünün sosyolojik, psikolojik ve teolojik çözümlemesi üzerinde epeyce kafa yormuştur. Deli Dumrul’u kavramak isteyenler, Deli Dumrul’un derdinin ne olduğunu merak edenler Bilgin Saydam’ın çalışmasını okuyarak pek çok farklı fikirlere sürüklenebilirler.

Bir roman yazarı olarak Deli Dumrul’a baktığımda neler görüyorum? Deli Dumrul’un o protest seciyesinde Aleviliğin nüvesini görür gibi oluyorum. İttihatçı duruşun köklerini görüyorum. Ölüm gerçeği karşısındaki realist tepkiyi seçiyorum. Deli Dumrul’da mânâsız hamasetin bulunmadığını sezinliyorum. İttihat Terakki ile Galata Köprüsü imgeleri zihinlerimizde nasıl ki birtakım çağrışımlar koridoruna geçit veriyorsa Deli Dumrul’un köprüsü de bana çok şeyler fısıldıyor. Kalenderlikten Bektaşiliğe statüko karşıtlığı yakalıyorum. Düzenin yandaşı bir kimseyle Deli Dumrul’un uzlaşabileceğine pek ihtimal veremiyorum. Deli Dumrul şayet ki Osmanlının son yıllarında yaşasaydı bence İttihat ve Terakki saflarına katılırdı ama İttihatçılığın o malum otoritesine de eyvallah çekmezdi. İttihatçı yeminine sadık kalmayı vazife bilirdi fakat kendinden menkul prensiplerine daha fazla bağlı kalacağı için de belki Galata Köprüsü’nde infaz edilirdi. Kuvayı Milliye hareketine katılmakta zerre tereddüt etmeyerek dağlara çıkar ve düşmana bu memleketi dar ederdi.

Deli Dumrul her halükârda Çılgın Türk imgesinin prototipidir. Deli Dumrul şeksiz şüphesiz olarak İttihatçı ruhun arkaik öncülüdür. Deli Dumrul bizler için örnek şahsiyettir. Gerek Köroğlu’nda gerekse Ruh Adam’da Deli Dumrul’dan izler bulmak mümkündür. Köroğlu mu daha eskidir yoksa Deli Dumrul mu daha eskidir şeklinde bir tartışma da yersiz kaçar. Her ikisinin de kökleri çok eskilere indirilebilir. Coğrafi açıdan Köroğlu tiplemesi Anadolu’ya fiilen taşınmıştır ama Deli Dumrul Oğuz yurdu evreninde kalmış gibi görünse de Anadolu halk anlatılarında onun birtakım izlerine rastlayabiliyoruz.

Metin Savaş