Melek DÖRTBUDAK

Melek DÖRTBUDAK

[email protected]

ÖZLENENLER

29 Nisan 2020 - 18:53 - Güncelleme: 29 Nisan 2020 - 23:42

ÖZLENENLER

Ramazanı buruk yaşadığımız bu günlerde hepimizin zihnini meşgul eden bir kaygımız var. Tabii ki yaklaşmakta olan Ramazan bayramımız. Şeker, baklava, çikolata, lokum bunların hepsi aslında hikâye.

Bayram deyince aklımıza bayramlaşmalar, bir araya gelen aileler, kardeşler buluşması, hala, teyze, dedeler, ninelere yapılan ziyaretler ve tabii ki çocukluğumuzun bayramları. Ah o çocukluğumuzun bayramları diyorsunuz biliyorum, çünkü ben de aynısını diyorum. İnsan, daha çok şeye sahip olduğunda değil daha saf, daha sıcak, daha samimi ve daha çok sevilip sevdiği zaman mutlu oluyormuş.

İnsan çocukluğunu özlüyor hem de çok özlüyormuş. Çocukluğumuz ömür denen ikramın, en güzel bahşişi, insanın ana vatanıymış. Allah’ın bize bahşettiği mücevher olan ruhumuz, henüz kin, nefret, riyâ, yalan, dolan, başkalarının hakkını gasp edip canına kast etmeye varan kötülüklerle kirlenmemiş. Yalanı bilmediğimiz ne söylenirse inandığımız, bir bardak çaya batırdığımız bisküvinin ağzımızdaki yumuşaklığı kıvamındaki çocukluğumuzu elbette özleriz.

Büyüdükçe Allah’ın bize verdiği en güzel şeyi, ruhumuzu kirletip fıtratını bozuyoruz, sonra da toplumun huzurunu bozan mutsuz, asık suratlı, her şeyden şikâyet eden insanlar oluyoruz. Hâlbuki hepimiz aynı temiz fabrikanın ürünüyüz. Herkes doğarken ailesini seçemez. Muhakkak insanın yetiştiği şartlar da ömür çizgisini değiştiren faktörlerdendir. Seçimlerimiz de hayatımızı etkileyenler arasında önemli bir yer tutar.

Bir büyüğümüz “İnsan küçük kararları aklıyla, büyük kararları gönlüyle almalıdır” diyordu. Ne kadar doğru, trafik kurallarına uymak aklımızla çözebileceğimiz bir mesele, kırmızıda durmak için gönlümüzü yormanın ne gereği var. Oysa bir genç meslek seçiminde eş seçiminde, evindeki eşyasını seçerken bile duygularına kulak verir. Yani gönlüne danışır, danışması da gerekir.

Mutluluk, hayatta aldığımız doğru kararlarımızla biriktirdiğimiz hazinemizdir. Bunu ruhumuzu süsleyip onu ihmal etmeden, gereken kıymeti vererek kolayca sağlayabiliriz. Ruhumuzu okşamak için ramazan ne güzel bir vesile dostlar. İnsanoğlu olarak çok küçük şeyler için dünyanın altını üstüne getirir, bir sezon giyeceği tişörtü mağaza mağaza gezer, arar buluruz. Ruhumuzu besleyecek olan kitap, müzik, yemek, yeme şekli, duvarımıza astığımız tablo, sofraya koyduğumuz tabak, birlikte olduğumuz insanlar, seyrettiğimiz filmi seçerken bir tişört kadar özen göstermeyiz.

Severek dinlediğim bir şarkıda ; “Beni sev, ruhumu sar, kalbime yaslan beni sev”diyor. Ruhumuzun da sevilmeye, sayılmaya, güzel şeylerle okşanmaya, cilalanmaya ihtiyacı var. Hepimiz aslî vatan saflığına dönemezsek yarın emr-i Hak vaki olduğunda huzuru mahşerde bunun hesabını sahibi soracaktır. Sonuçta her şeyin aslına döndüğü gibi ruhun ana vatanı da Allahü zülcelâldir. O’na bir gün döneceğiz. Bize ezelde sunulan hayatı emanet bilmek lazım. Ruh O’nun nurundan, nefesinden bize ikram edip lütfettiği bir parçadır.

Millet olarak ramazan ritüellerimiz arasında yer alan kitabımızı okur, hatimler indiririz. Keşke hepimiz, senede bir defa ya da ömürde bir defa mealini okuyup anlamını hatmetsek ne kadar güzel, kendimiz için yararlı bir iş yapmış oluruz.

İnsan ramazan bayramında sevdiklerine ziyarete gider, sevdiklerini özler. Demem o ki insan tanıdığını sever, görmek ister, yabancıları değil. Kendi kitabımızı ve inandığımız Allah’ı hakkıyla tanımaya, sevmeye hepimizin çok ihtiyacı var. Sözümüzü Kur’an’ın Nûr suresi 35. ayetinin bir cümlesiyle noktalayalım. “Allah, nuru tercih edenin, o nura ulaşmasını takdir eder.  Çünkü o her şeyi bilendir.”

Hayırlı, bereketli, ruhların cilalandığı bir ramazan geçirmeniz dileklerimle, selam ve muhabbetler

Melek Dörtbudak