Kadir KESKİN

Kadir KESKİN

[email protected]

Neden yanlışlarımızı kabullenmiyoruz?

07 Nisan 2016 - 10:29

Neden yanlışlarımızı kabullenmiyoruz?

Çok değerli bir öğretmenimiz vardı. “Oğlum,yanlış yapmaktan korkmayın. İnsanoğlu elbette yanlış yapacaktır, yanlışı olacaktır. Yanlış olan, yanlış yapmak değildir. Yanlış olan, yanlışlarından ders çıkarmamaktır. Yanlışlarınızdan ders almayı bilirseniz, sonunda mükemmel bir insan olursunuz.” derdi. Hocamızın bu öğütlerini hiç unutmadım. Bu sözlerin benim hayatıma çok büyük katkısı oldu. Bazı insanlar yanlış yapacağım diye hiçbir şeye ellerini sürmezler ve bir adım bile atmazlar. Bu tiplerin hele bir de bürokrat olduğunu düşünün… Bu insanların elinden nasıl iş çıkar, vatandaşın işini nasıl görürler? Bu tip insanların özgüvenleri de gelişmez. Bu tiplere Anadolu’ da tavşan (…….) derler. Ne kokar ne bulaşır.

Her zaman düşmanımızı dışımızda ararız ve onlardan şikâyet ederiz: “ Bütün belalar gelip beni buluyor.” diye. Aslında biz kendimiz belaları satın alıyoruz. Rabb’imiz “ Sizin başınıza gelen iyilikler Allah’tandır, kötülükler ise kendi ellerinizle yaptıklarınızdandır.”buyuruyor. Konferans için gittiğim bir cezaevinde konferans sonunda bir mahkûm kardeşimiz söz alarak: “ Hoca’m, çok iyi anlatıyorsunuz da Türkiye’de doğru yapmak mümkün mü?” “ Neden” dediğimde, “Belalar insanın üzerine yağmur gibi geliyor.” diye cevap verdi. Ben de cevaben “ Ben de Türkiye’de yetmiş yıldır yaşıyorum, o yağmur benim üzerime hiç yağmadı; çok şükür.” Dedim. Sonra hiç âdetim olmadığı hâlde kendisinden özür dileyerek neden burada olduğunu sorduğumda, trafikte sarı ışıkta durduğunda arkadan gelen bir arabanın kendisine çarptığını ve sonunda kavga ve küfürleşme sonucu yanında bulunan beylik tabancası ile arabasına çarpan şöfor ile yanındaki arkadaşını vurduğunu, söyledi. Ben de kendisine arabasının trafik sigortası olup olmadığını sorduğumda cevaben hem trafik hem de kasko sigortasının olduğunu söyledi. Peki dedim, “Oluşan hasar ne kadardı?” Tahminen bin beş yüz lira civarındaydı. Bu anlattığın olay trafikte seyreden herkesin başına gelebilecek olay. Her trafik kazasında kavga edersek hapishaneler insan almaz. Kaza anında nasıl bir tavır takındığını bilmiyorum. Mutlaka siz muhatabınıza farklı davrandınız ki kavga çıktı. Üstelik arabanın sigortası varken kavga edip buraya düşmenin ne gereği vardır? Soruyorum, şu anda aynı iş başınıza gelse bu cinayeti işler miydiniz? Dediğimde“Katiyetle Hoca’m!” diye cevapladı. İşte bunlar yanlışta ısrar etmenin getirdiği bedeller.

“ Mezar taşınızda iki tarih olacak ve bütün arkadaşlarınız bunu okuyacak. İşte bütün mesele, bu iki tarih arasında neler olup bittiğidir.” Doğmuş olmanın ya da ölmenin çok da bir anlamı yok hayatta.Önemli olan bu iki tarih arasını nasıl doldurabildiğimizdir.

Eş olan iki güvercin yuvalarını buğday ve arpa ile doldururlar. Sonra da bunlara yaz ayları boyunca dokunmamak, kışın yemek üzerine sözleşirler… Erkek güvercin, bir vakit sonra yuvadaki yemin azaldığını görünce eşine çıkışır. Sözleştiklerini, bu yemlere dokunulmayacaklarını hatırlatır. Dişi güvercin bir tane bile yemediğini söyler; ama eşini inandıramaz. Erkek güvercin de sinirlenir ve eşini döve döve öldürüp yuvadan atar. Yaz geçip yağmurlar başlamıştır. Erkek güvercin yuvaya gelir ve bakar ki eşiyle biriktirdiği yemler çoğalmış. O an anlar erkek güvercin hata yaptığını; çünkü yemleri eşiyle birlikte toplarken ıslaktır ve yemler şişmiştir. Havalar biraz ısınıp kurudukları için azalmış gibi görünmüştür kendisine. Tekrar yağmurlar başlayınca gerçek ortaya çıkar. Anlattığım bu güvercin hikâyesine hikâye deyip geçmeyin.

Şu olay Manisa’nın bir köyünde yaşanmıştır. Bütün Manisalılar bilir. İki bileğinden kesik bir ablamız, dağlardan topladığı kekikleri kışın okullarda, yazın da Manisa’nın sokaklarının köşe başında satarak geçimini sağlayan bir köylü kadını. Bu kadının kocası, evdeki bir aynayı düğün hediyesi olarak kardeşine verdiği için bu kadıncağızın ellerini bileklerinden keser.

Kendi yanlışlarımızdan, kendi kendimize kurguladıklarımızdan neden kendimizi sorumlu tutmuyoruz? Meziyetin en büyüğü başkalarının kusurlarını yanlışlarını görmek değil, kendi kusur ve yanlışlarımız görmektir.

Hayatta keder iki kişiye çok yaraşır: Gününü ah ve vahalarla geçirene ve her şeyi kendisi için yaptığını zannedip aslında hiçbir şey yapmayana.

Her şeyin kendi başımıza geldiğini düşünüyorsak; yanlış yaptığımızda, öfkelendiğimizde yani kısa süreli delilik hâlimizde “ Ben ne yapıyorum?” ile başlayan sorular sormalıyız kendimize. Psikologlar öfke anını kısa süreli delilik hâli diye izah ediyorlar. Zihnimizde “ Ben ne yapıyorum?” sorusu olmazsa o delilik hâli sonunda yerimizin hastane mi, cezaevi mi, yoksa ilelebet özürlülük hâli mi olacağı belli olmaz.

Not: Köşe yazarımız Kadir Keskin  Kütahya Nafi Göral Fen lisesi öğrencileriyle beraberdi.