Fuat YILMAZER

Fuat YILMAZER

[email protected]

İSRAF BİREYİ DE ÜLKEYİ DE SIKINTIYA DÜŞÜRÜR

15 Kasım 2019 - 19:24 - Güncelleme: 21 Kasım 2019 - 19:01

           İSRAF BİREYİDE ÜLKEYİDE SIKINTIYA DÜŞÜRÜR

 

İsraf, bireyde de devlette de hayati sonuçları beraberinde getiren önemli bir durumdur.

İsraf nedir?

Gıda ve Beslenme Derneği israfın tarifini şöyle yapıyor: “sahip olduğunuz her şeyi yok etmek, zayi etmek, dine veya dünyaya meşru bir faydası olmayacak şekilde gerektiğinden fazla kullanmak ya da harcamaktır” ( gidabeslenme.org)

Kur’an-ı Kerim Araf 31. Ayette; “Yiyin, için, fakat israf etmeyin! Allahu Teâlâ israf edenleri sevmez”

İsra 26,27 “İsraf etme, israf edenler, şeytanların kardeşleridir”

Tirmizi de kıyamette herkes şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz;

Ömrünü nasıl geçirdi?

İlmi ile nasıl amel etti?

Malını nerden, nasıl kazandı ve nerelere harcetti?

Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?

Rehberimiz Kur’an ve ondan beslenenler tarafından yapılan tanımlamalar israfın Allah katında makbul olmadığını açıkça göstermektedir.

Bireyin israf yanlışı kendini zor duruma düşürür. Aynı şekilde devleti yönetenlerin de yaptıkları yanlışlar devleti ve milleti zor duruma düşürür.

Bireyin yanlışının sonucunu kendi çeker lakin devleti yönetenlerin yaptıkları yanlışın sonucunu millet öder ki bunun sorumluluğu daha büyüktür. “Allah Kur’an’da kul hakkı ile karşıma gelmeyin” sözü hak ve israfın önemini vurgular.

Devleti kötü yönetenler milleti yoksullaştırır. “Devlet malı deniz” zihniyetiyle atılacak adımlar, lüks içinde yaşamak, sadece kendini ve çevresini düşünerek mutlu olmak milletin, halkın yoksullaşmasını beraberinde getirir.

Osmanlının son yüzyıllarında israf hızla fazlalaşmıştı, bunun yanında dünyadaki değişim ve gelişmelerden haberdar olmadı, olanları okuyamadı ve dünyada yapılan reformların şuuruna varamadı, israf menşeili tüketim toplumu olarak yaşadı. Üretim olmayan sadece tüketime dayanan ekonomi çökmeye mahkûmdu ve maalesef ki çöktü.

İslamiyet’e göre insanların beşeri ihtiyaçları sınırlıdır.  Nefis ise sınırsız arzu ve ihtiyaçları taşır. Bireyin veya yönetenlerin nefsinin etkisinde kalarak yapacakları işlemlerin sonucu hayırlı olmaz.

İsraf sadece maddi anlamda olmaz. Zamanın ve ömrün yararlı işlerde kullanılmaması, emeğinin yersiz boş ve istenmeyen işlerde kullanılması da israftır.

Bu sonuçta devleti yönetenlerin öngörüsüzlüğünün etkisi de yüksektir. Osmanlı 1854 yılında borçlanmaya başladı, 20 yıl içinde borçları çeviremez duruma geldi. Düyunu Umumiye idaresi kuruldu. Lozan’da alınan kararlar ile Osmanlının borçları Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödendi ve 1954 yılında bitirildi.

Osmanlının sön dönemlerinde idarede israf tavan yapmıştı. Sadece yapılan saraylar bile bunun bir kanıtıdır.  II. Mahmut Beylerbeyi ve Çırağan Sarayını, Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’nı, Abdülaziz Beylerbeyi Sarayını ve Çırağan Sarayını yıktırarak tekrar yaptırdı. Bu israf belki de dosta düşmana Osmanlının gücünü göstermek düşüncesiyle yapılmış olsa bile bu yanlış düşüncenin boş bir kurgu olduğu daha sonraları Osmanlının yıkılmasıyla ortaya çıktı.

Bunun yanında dünyadaki değişim ve gelişmelerden haberdar olmadı, olanları okuyamadı ve dünyada yapılan reformların şuuruna varamadı, israf menşeili tüketim toplumu olarak yaşadı. Üretim olmayan sadece tüketime dayanan ekonomi çökmeye mahkûmdu ve maalesef ki çöktü.

Türkiye Cumhuriyeti’nde de israfın büyük olduğunu herkes görüyor. Veya israf ve yanlış politikalar sonucu Borçlanma Genel Müdürlüğü diye bir kurum ihdas edildi.

İsraf bireyin de devletin de yararına olan bir sonuç getirmez. Bunun için Türk insanına küçük büyük demeden tutumluluk,  her şeyi yerli yerinde kullanma şuuru verilmelidir. Hatta ilköğretim okullarına “İsraf” ve “tutumluluk” konusunda ders bile konulabilir.

Dünlerde okullarımızda “Yerli Malı Haftası” diye hafta kutlardık. Onu kendimiz ilga ettik ve şuur sorunu yaşayarak bugünlere kadar geldik.

Yerliye, milliye, maddi ve manevi gücü ve emeği doğru anlamda kullanmaya yönelinmesi dileğiyle…