Fuat YILMAZER

Fuat YILMAZER

[email protected]

DENGE SORUNU

18 Mayıs 2018 - 04:15

DENGE SORUNU

 

                Dengeli davranma, dengeli düşünme ortak nokta veya orta çizgi bulma özelliğimiz fazla gelişmemiş/ geliştirilmemiş maalesef.

                Uçlarda gidip gelen bir mantık silsilesine sahibiz.

Bu da duyguların çok, aklın ise fazla kullanılmamasından ortaya çıkıyor.

His bizde aklın önündedir. Bu durum dinimizden kaynaklı sevgi duygusu ile alakalıdır.

                Gerçi bu bizim biraz da bahanemiz oluyor yoksa Türk’ün ve Müslümanın karakteristik düşüncesinde akıl ve mantık kullanmak ön sıradadır.

Maalesef ilimden akıldan uzaklaştığımız dönemlerde bu rahatsızlık fazlasıyla ileri noktalara çıkar.

                Uçlarda dolaşmak nasıl bir mantıktır, nasıl bir yargıdır anlamak mümkün değildir. Aslında Türkolog, sosyolog, psikolog, din bilginleri ve hukukçuların bu konuda derin araştırmalar yapmaları gerektiği kanısındayım.

Sevdiğimiz zaman çılgınca, çok yüksek desibelli seviyoruz.

Takdir ettiğimiz zaman iyi analiz yapmadan uçurarak takdir hakkımızı kullanıyoruz. Ya göklere çıkarıyoruz ya da yerin dibine sokuyoruz.

Bir zamanlar ordu ve komutanlar çok fazla sevilir ve hürmet edilirdi, onların dedikleri insanlarımız için çok önemli bir ikazdı.

 Sonra bir ara ayaklar altına almak onu itibar erozyonuna uğratmak için çalışıldı, nitekim itibar kaybı yaşatıldı da.

Bunda Türk düşmanlarının, ordu düşmanlarının rolü olduğu gibi ordu içinde çizgiyi kaybetmiş personelinin de rolü vardı.

Kısaca toplumda denge kurma tespitini tam yapamama rahatsızlığı mevcuttur.

Bir nevi denge kirliliği gibi…

                                                              ***

Bu hafıza ve şuur yapısına sahip toplumumuzda yanlışlıklar sık aralıklarla yapılmaya başlandı.

Toplumda en zor temizlenecek kirlilik bilgi kirliliğidir.

“İftira at tutmazsa izi kalır” felsefesine uygun olarak bilgi kirliliği birileri tarafından belirledikleri hedefe gitmek için kullanıldı.

Kasıtlı olarak yapılan bu ameliyedeki amaç toplumu içten kurum ve kuruluşlarını çökertmek için beyin allak bullak edilir. Doğru ve yanlış kavramları değer kaybına uğrar, moral değer açısından kurtla kuzu, akla kara, Müslim ile gayrimüslim, vatansever ile hain aynı gözlükle görülme, aynı terazide tartılma noktasına getirilir.

İşte bu değer ve değersizlikler arasındaki farklar kayıp olmaya veya yok farz edilmeye başlandığı zaman o toplum için alarm sistemi devre dışı kalmaya başlamış demektir.

Milleti ayakta tutan değerleridir. Değerler, milletin özünden güç alır. Milleti de organize haliyle ayakta tutan devlettir.  Devleti de ayakta tutan da kurum ve kuruluşlarıdır.

Türk ordusu devleti ayakta tutan en önemli güçtür. Türk devletlerini kuranlar da ordu içinde yetişenlerdir.

Selçukluları devlet haline getiren güç askeridir, Alparslan’dır, Kılıçaslan’dır.

Oğuz’un Kayı boyunun öncülüğünde Osmanlı Devletini kuran Orhan ve Osman beyler de yine askerdir.

Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran, kurulmasına önderlik edenler de askerdir.

Yani Türk devletlerinin kurulmasında ilklik rolünü oynayanlar askerlerdir. Bu nedenle Türklerin Türk toplumunun kaderinde ve gönlünde ordu ilk sıralardadır. Türk milleti ordudur, ordu onun can damarıdır.

Bu gerçeği iyi bilen yabancılar da, “yerli yabancılar” da millete ve devlete zarar verecekleri zaman oyunlarını ordu merkezli kurarlar, diğer etmenleri daha sonralara koyarlar.

Ne zaman bu tip oyunlar oynansa ülkemiz çok zarar görmüştür.

                Bu önemli değerimizde bile ortak bir tespit de, ortak bir noktada buluşamadık, ortak bir çizgi yakalayamadık.

Devletimizin kurucusu Türk Milliyetçisi Atatürk, bir grup tarafından dokunulmaz ilah yerine kondu. Aslında bunlar Atatürk’e fikriyatta hiç benzemeyen, kendilerini korumak ve ayakta kalmak için Atatürk maskı takanlardı.

                Bu görüşün karşısında da siyasal İslamcılar, Türklük düşmanları ve dışardan desteklenen beslemeler onu hain, dinsiz İslam karşıtı olarak göstermeye çalıştılar.

Atatürk maskesi takanların Atamıza zarar verdiği gibi, kendilerini Müslüman addedenlerden de ona şuursuzca ahlaksızca zarar verdi.

Atatürk önemli özellikler bahşedilerek yaratılmış büyük bir insandır. Kahramandır, yiğittir, dehadır, öngörülüdür ama insandır.

Zıt kutuplarda dolaşıp duruluyor. Bunun zararı insanlarımıza ve milletimize oluyor maalesef.

Bütünü parçalayan ve zıt kutuplarda gören bir zihniyet hâkim.

Yapılanları, gördüklerini, duyduklarını sorgulayan bir düşünce sistemimiz maalesef yok.

Sorgulanması gereken akıl ve ruh halimiz var.

Her şeyin iyisi, kötüsü, normali, hassası, duyarlısı kabası olur. Bunları mantıklı değerlendirmek gerekir. Şimdi mantık dikkate alınmıyor.  Değerlendirmeler de ya 100 tam puan ya 0 puan veriyoruz.

Sorgulama, araştırma, gerçekleri öğrenme duygusu yok. Söylenenler duyulanlar, görülenler, ya tüm olduğu gibi hiç sorgulamadan kabul ediliyor ya da hiç kabul edilmiyor.

Buna da bahane çok. En önemlisi de sorgulamanın günah, İslam’a aykırı olduğu cahilliğidir. Hâlbuki İslam akılla kabulü istemektedir. “Kur’an’ı Kerim’de ”düşünmüyor musunuz?”, “akıl erdirmiyor musunuz?” diye sorulmakta; “düşünme ve tefekkür” emredilmekte; “dolaşarak araştırma ve ibret alma” ve “ilim ve ilime teşvik” buyurulduğu görülmektedir.

Bize sunulan nimetlerin içinde yararlısı yararsızı var, onu tespit etmekte bizlerin görevidir.

Bu ruh hali nedir Allah aşkına?

Ya tavan ya da taban puan, bunun arasının olduğunun insanımıza kavratılması lazım.

                                                            ***

Peki, Türk insanındaki bu zararlı düşünce karmaşası nasıl oluştu?

Türk insanı bu yanlış noktaya taşıyanlar elbette vardır. Bunların içinde yabancıların olduğu gibi yukarıda da yazdığımız gibi bizden olduğunu zannettiğimiz “yerli yabancılar” ın olduğu da bir gerçektir. Ama esas sorumlusu kendimiziz. Hiç bir zümreyi ayırmadan herkesin ama her kesimin bunda sorumluluğu vardır. Herkes çapı ve cüssesi kadar sorumludur.

Türk insanının şuur ve hafızasız bıraktırılarak kabul ettirdikleri (direnmeden kabul ettiğimiz) bu davranış ve düşünce bozukluğunun da böyle gitmeyeceği bir gerçektir.

Türk milliyetçileri konulara hep akıl ve mantık silsilesi içinde bakmaktadır/bakmalıdır.

                Doğru düşünme, akılla hareket etme, anlama, hissetme yolunu bizlere anlatıp inandıranda Başbuğ Alparslan Türkeş olmuştur.

                Her ne kadar toplum mühendisleri toplumu istedikleri çizgide hareket ettirmek için planlar kurup uygulamaya koysalar da;

                İşbirlikçi bazı politikacılar, bazı sivil ve resmi bürokratlar, akademisyenler, adına aydın dedikleri “beynini yabancılara kiralamışlar” başarılı olmak için ellerinden gelen hünerleri sergileseler de;

                Gözünü gönlünü maddiyata endeksleyenler sadece para ve güç için mücadele etseler de;

                Sadece kendilerinin İslam’a hizmet ettiğini sanan zavallılar, kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları hiçe sayanlar geçici olarak başarılı gözükseler de;

 Vatan, millet, din, iman, ahlak kavramlarını geri plana atanlar bugün için geçerli akçe olsalar, geçici başarılarından dolayı mutluluk içinde yaşasalar, dünya ve ahiret gerçeğini düşünceleri içine almasalar da, sadece hayvanların yaşadığı gibi yaşayıp o şekilde mutlu olsalar da, bu durum geçicidir.

                Bir gün gelecek ki; İlkbaharın başladığı günlerde anasından yeni doğmuş ince belli, alnı akıtmalı, uzun bacaklarıyla bir sülünü andıran tay kıvrak, estetik ve can dolu hareketleri yaparsa, Türk milleti de aynen öyle silkinip kükreyecek ve koşmaya başlayacaktır. İnanıyorum.

                Büyük Atatürk ve Alparslan Türkeş’in takip ettiği yol olan Türk Milliyetçiliği kulvarına avdet edilecek ve koşmalar başlayacaktır.

                Türklük gurur ve şuuruna İslam ahlak ve fazileti ile hemhal olduğumuz zaman dengeler yerini bulacaktır. Bunların bünyesinde ahlak, adalet, töre, hukuk, din ve kültür vardır.

                Dengeler kurulacak siyah ve beyaz arasında gri rengin olduğu şuuruna mutlaka varılacaktır.

                Kısa zamanda hafıza ve şuur sorununu hallederek Türk gibi yaşamaya, Türk gibi düşünmeye, Türk gibi kahraman ve idealist olmaya mutlaka başlanılacaktır.