Fuat YILMAZER

Fuat YILMAZER

[email protected]

DEMOKRATLIKTA HAKKI GASPEDİLEN TÜRKEŞ

08 Nisan 2019 - 17:32 - Güncelleme: 04 Nisan 2021 - 13:41

DEMOKRATLIKTA HAKKI GASPEDİLEN TÜRKEŞ

Demokrasi kelimesi dünyada olduğu gibi ülkemizde de sık kullanılan, gündemin önemli bir kavramdır. Şimdilik insan fıtratına uygun en iyi yönetim şekli olduğu reddedilmez bir gerçektir.

            Şu ana kadar da tahtını sallayacak veya tahtından etme istidadı gösterecek yeni bir yönetim şekli görünmemektedir.

            Demokrasi nedir? Herkesi anlayabileceği şekliyle “halkın kendi kendini idare etmesidir”. Yani halk kendini yönetecekler hakkında söz ve tercih sahibidir.

            Bu kelimenin karşılığıdır.

            Dünyada kelimeye verilen anlamda uygulama yapan ülke var mıdır diye bir soru ile karşılaşılsa verilecek cevap evettir denmesine rağmen bu evet güçlü söylenemez çünkü bu sorunun karşılığı “havet” tir.

            Demokrasi Türkiye de tam uygulanıyor mu diye bir soru ile karşılaşsak, çoğunluğun vereceği cevap birbirine yakındır.

Verilecek cevabı yine “havet” anlamak daha doğrudur.

Ama gerçekte dünyada devletler, demokrasiden tanımına uygun faydalandığı söylenemez. Veya tam olarak demokrasinin uygulanması için dünya şartlarının birey veya devletlerde eşit olması gerekir. Yani herkesin ekonomik, sosyal gücü ve kapasitesi, hukuk ve adalet bilinci,  öğretimi, kültürü, inanç ve vicdan durumu eşit veya aralarındaki çıtanın fazla açık olmaması lazımdır.

Burada şu tespiti yapmak sağlıklı olur. Demokrasiyi de, teokrasiyi de akla gelen bütün yönetim şekillerini uygulayan insandır. İnanç ve iman noktasında, adalet, vicdan ve ahlak  duygusunda eksik olan insan meşrebine yakın olanı kabul eder ve uygular.

Sorun insan kaynaklıdır. Demokrasi gereği seçimler yapılıp ta iktidara gelenler güçlü geldilerse, Anayasayı, kanunları kendi istedikleri gibi değiştirip uygulama gücünü ele geçirirler. Yaptıklarıyla yerine göre yasamanın da yürütmenin de yargının da geçiş yollarını daraltabilirler.

 Bu sebeple Türkiye’de demokrasi;  ülke, parti, dernek yönetimleri dâhil hiçbir yönetim gerçeğinin olduğu yerde tam uygulandığı söylenemez.

            Sık sık konuşuluyor ya falanca partinin başkanı diktatör, şu partinin Genel Başkanı partisi içinde istediğini yapıyor, çevresindekilerin söz hakkı yok.

Veya bir başka parti başkanı demokrasi kavramını sık sık kullansa da partisini dilediği gibi yönetiyor.

Karşılarına aday çıkan, çıkma ihtimali olan veya kazara da olsa adı duyulan kişileri hemen bertaraf ediyor, onların demokratik haklarını kullanmasına izin vermiyorlar.

            Söylenenler doğrumu?

Doğru.

Söz konusu başkanlar uzun süredir görevlerinin başındalar. Başarısız olsalar dahi görev mahallinden uzaklaşmıyorlar. Çünkü kendi seçtikleri ve ödüllendirdikleri adamlar kendini seçiyor.

            Bunlar doğru.

Burada toplumsal bir yara ortaya çıkıyor, söyleyenlerin samimiyeti ve dürüstlüğü.

Yani liderleri hakkında olumlu veya olumsuz kanaat belirtenlerin samimiyeti ve dürüstlüğü.

Bu konuda kişileri iki grupta toplamak gerekir. a)Samimiler b) samimi olmayanlar veya dürüstler veya dürüst olmayanlar da diyebiliriz.  

Lidere karşı olanlara muhalif denir. Muhaliflerin bir kısmı önceden liderin çevresinde olanlardır. Bu kanıya varmaları için neden liderin kendilerini dışlamasını beklerler? 

Liderlerin kendine görev verdiği zaman, yakınlarına veya eşlerine yardım edecek güç ve kuvvette olduklarında, liderinin kusurlarını söylemişler ve yanlışına karşı çıkmışlar mı ki, çizgi dışına çıkarılınca demokrat oluyorlar?

                        Bunun açıklaması şöyle bir sonuç ortaya koyuyor. Liderler veya başkanlar koltuğa oturdukları zaman ayrılmak gibi bir eziyete katlanmak istemiyorlar. İşlerine yaradıkları sürece yanlarında kader arkadaşları bulunduruyorlar. Seçilen kader arkadaşları da genel başkanın verdiği kimliğin ağırlığı kadar kendine veya çevresine yardımcı oluyorlar. Bunun sonu geldiğinde de rahatsızlık belirtisi gösterip muhalif oluyorlar.

            Bir başka kesim var ki bu çizgide olmayan saygı duyulması gerekenlerdir. Asıl muhalif olarak tarif edilmesi gerekenler bunlardır. Çünkü çizgi dışına itildiğinde değil, lider hata yaptığı zaman uyaran, lideri hataya devam ettiği sürece uyarmaya ve engellemeye çalışan ve açıkça karşısında olandır.

Bu süreç liderlik sorunu sadece Partilerde işlemiyor, derneklerde, vakıflarda, kooperatiflerde, teşkilatlarda da aynen devam ediyor.

Herhangi bir kuruluşun başına geçenler orayı artık kendi malı gibi değerlendirip usulen yaptıkları kongrelerde kendilerine uygun kişileri yanlarına alarak bu safahata devam ediyorlar.

Partileri, dernekleri vakıfları kim yönetir? Başkan ve başkanın yakın çevresi yönetir. Diğer üyeler teferruattır sadece hizmetleri veya aidatları anlamında kutsal insanlardır.

Örgütlerin başındakiler genellikle yaşlarının hitam noktasına erişmiş olan kişilerdir. Bulundukları konumu muhafaza etmek,  gelişme ve değişimle ilgili gelen talepleri atıl bırakmak için gerekeni yaparlar.

Kısaca demokrasi olgusu tanımına uygun kullanılmamakta ve uygulanmamaktadır. O zaman bu konuda da insanlar samimi değildir.

İşine geldiğinde demokrat veya demokrasi işine gelmediği zamanda diktatörlük veya totalitarizm diyorlar.

Onun için önce insanın kendine çeki düzen vermeleri ondan sonra isteyecekleri hakkında söz ve hak sahibi olmalıdırlar.

Maalesef siyaset kurumu içindeki politikacı insanlarda dürüstlük ve samimiyet derecesi çok düşüktür.

Öyleyse adı her ne kadar diktatöre, sözünün üstüne söz söyletmeze çıksa da Alparslan Türkeş’in tanıyıp öğrenip onun çizgisini takip etmek doğru bir örneği bulmayı getirir. Çünkü Alparslan Türkeş özel hakkı ve yetkisinde olan evlenme konusunu bile parti başkanıyım demeden, “burada da benim özelim olmaz” diyerek Genel İdare Kurulunda (GİK) şimdiki (Merkez Karar ve Yönetim Kurulu) evliliğini oylatmış ve alınan karara uygun hareket etmiştir.

Ayrıca yakınında olanlar bilirler pek çoğu da özel günlerde anlatırlar. Bir genel seçim öncesi adaylar ve aday yerleri belirlenirken kendisi Ankara’dan aday olmayı istemiş partinin Genel idare kurulu önceki dönemde olduğu gibi Adana’dan aday olmasında ısrar etmiş ve Genel İdare Kurulunun kararı geçerli olmuştur.

Düşünelim şimdilerde hangi parti Başkanı böyle bir demokratlık yapar?

A’dan Z’ye kadar adayları ve aday olacağı yerleri kendileri belirleyen Genel Başkanlar mı demokrattır, yoksa onun yıpratmak amacıyla adının başına konan diktatör ekini hiç hak etmeyen Türkeş ‘mi demokrattır.

Böyle olmasına rağmen Başbuğ maalesef emek verdikleri tarafından, “diktatör, partide demokrasi yok, her kararı kendi alıyor” suçlamasıyla ihanete de uğramış, dedikodusunu yapan pek çok gençte çıkmıştır.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da insan unsuru önemlidir.

Demokrat olanlarda demokrasi isteyenlerde isteklerinde samimi ve dürüst olmalıdır.