Fuat YILMAZER

Fuat YILMAZER

[email protected]

BAŞ OLANLAR ÖVÜNMESİN!

14 Ekim 2018 - 17:38

BAŞ OLANLAR ÖVÜNMESİN!

 

Ellili yaşlarda idi. Düz yolda yürürken diz kapaklarından büküldü bacakları. Önce dizlerinin üzerine sonra yüzü üzerine yere kapaklandı. Düştüğü yer çamurdu elleri, yüzünün bir bölümü çamur olmuştu.

         

Baş olanlar öğünmesin ne gelirse başa gelir,

            Diz toprağa yaslanır da baş düşerse taş’a gelir.  

 

Dizelerini doğrular mahiyette önce dizlerinin üzerine sonrada yüzü üzeri yere yuvarlanmıştı.  Dizlerinde fazla bir ağrı olmamıştı ama başı nereye gelmişti ki ince ince bir ağrı hissediyordu. Başından kan geldiğini hissetti, elini başına götürdü, kaşının üst kısmında eline kan değdi.

Acaba düştüğü yerde buz parçaları vardı başını ona mı çarpmıştı yoksa şu kenarda duran bir tarafı çıkıntılı taş üzerine mi düşmüştü… Onu da bilmiyordu. Farkında değildi. Sadece bildiği başının şiddetli ağrıması ve gözlerinin üzerinden kanın ince bir şerit halinde aşağıya doğru akmasıydı.

Ha, birde ayaklarında müthiş bir sızı vardı.

Ayakları çıplaktı soğuk ve kar ayaklarını şişirmiş, rengini değiştirmişti. Yere basmakta zorluk çekiyordu. Baygınken ayakkabılarımı almışlar diye düşündü.

Aman Allah’ım dedi, zorlukla bir kenara kıvrıldı.

Gözlerinin önünden eski günleri bir film şeridi gibi geçmeye başladı.

Bunları annesi anlatmıştı.

            Dünyaya gözlerini bir hastane odasında açmıştı.

Oda büyüktü iyi döşenmişti. Çevresinde insanlar etrafında dönüyordu. Hele bu insanlar içinde biri vardı ki onun mutluluğuna diyecek yoktu.

Kendisi bir kadının kollarında yatıyor, o beyde eğilip kendisini kokluyordu. Ne kadar devam etti bu seremoni bilmiyordu. Sonra iki katlı bir eve götürdüler. Kendisi için bir oda hazırlanmıştı. Aman Allah’ım ne kadar da güzel döşenmişti oda yattığı yerin tam üzerinde havada sallanan uçak ve balonlar vardı.

Üzerine örttükleri yorgan kaliteli satenden kaplanmıştı. Kendisine özel olarak hizmet eden yetişkin birde kız vardı 30-35 yaşlarında. Çokta güzeldi. Bir o kadarda titiz ve temizdi. Odada bulunan bu enstrümanlarla ve anne, baba, o bakıcısı kızla uzun süre yaşadılar.

Dokuz on yaşlarında iken bunları deniz gözlü annesi anlatmıştı. Babası da onu tasdik etmiş aynen öyle oldu evladım diye pekiştirmişti.

Ne güzel günlerdi o günler güçlüydü, mutluydu, istediği her şeyi yapacak sevenleri vardı.  Güçlüydü, ihtiyacı yoktu, çalışmanın da gereği yoktu…

Ama kader çizgisi böyle devam etmedi, önce annesi ve babasını, sonrada varlığını kaybetmişti. Rahat yaşama, birilerine güvenerek yaşama buraya kadardı. En büyük güç yaratanın gücü, onun gücünün üzerine güç hâsıl olmamıştı.

            Ailesi ona birde vatan millet sevgisi öğretmişlerdi. Her insanın vatanı ve mensup olduğu milleti olduğunu, insanların bu karakterlere göre oluştuğunu anlatmışlardı.

Vatansız, hürriyetsiz hiçbir şeyin olmayacağını, vatanın ve hürriyetin olmadığı yerde insanların inançlarını bile yaşayamayacağını anlatmışlardı.

            Tarihin derinliklerinden Çinlilerden örnekler vermişlerdi. Aynı soyun devamı olan Çinlilerin hala doğu Türkistan’da Uygur Türklerine yaptıklarından gözleri nemlenerek bahsetmişlerdi. Kerkük’te, Kıbrıs’ta Yunanistan da, Bulgaristan da Türklerin çektiği çileleri, Türkiye’nin onlara bağrını açışını, ama yeterli olmadığını ve Türkiye’ye yapılan göçlerden bahsetmişlerdi.

            Birde birlik ve dirlik olmazsa hayatın idame ettirilmesinin mümkünsüzlüğünde anlatmışlardı.

            Gözlerinin önünden bir film şeridi gibi bütün hayatı çocukluğu gençliği geçti. Şimdi ki güne gelince durdu. Hatırlamak istemedi ülkesi üzerinde oynanan oyunları onlara maşa olanları Kargaşayı, ekonomik sıkıntıyı, sosyal ve ahlaki çöküntüyü ihaneti hatırlamak istemedi ama bu gerçekti.

Yara alan adalet sistemini, tartışılır hale gelen hukuk çizgilerini, başka anlamlar yüklenen millet, milliyet, Türk ve Türklük kavramları ve bunlardan rahatsız olan soysuzlar aklına geldi.

Tarih boyu vatan millet din ve devleti için şehit olan, şimdilerde vatan yoluna hayatını kaybedip 30-60 saniyeler arası sürelerde haberlerde konu olan kahramanları düşündü. Aralarında ayırım yapılma bedbahtlığı yaşanmış vatan kahramanlarını hatırladı. Sonra kendi durumunu düşündü, güçlüyüm diye düşünenlerin bu gücün ilelebet devam etmeyebileceğini ve başlarının taşa çarpabileceği sonucuna vardı.

Öyleyse ayağa kalkmalıydı, titremeli kendine dönmeliydi, geçici güçlerin hiçbir yarar sağlamayacağını anlamıştı.

Ayağa kalktı kararlı adımlarla yürümeye başladı, başı dik göğsü ilerde hedefe kilitlenmişti.