Ergül ALTAŞ

Ergül ALTAŞ

[email protected]

İYİ Kİ VARSIN

16 Eylül 2019 - 10:29

İYİ Kİ VARSIN

            İnsan sosyal bir canlıdır. Maddi ve manevi olarak sağlıklı bir ömür sürmesi diğerleriyle kurduğu iletişime bağlıdır. İnsan ötekini etkiler ve etkilenir. Kendini böyle inşa eder.

            İletişimde duygu ve düşünce dünyamıza yön veren mensup olduğumuz millet, dil, din etkilidir. Benzer duygu ve düşüncelere sahip olduğumuz insanlarla daha kolay iletişim kurarız. Onlarla aynı ortamda bulunmak; çay, kahve eşliğinde ülke ve dünya meselerine kafa yormak; kültür sanattan konuşmak hoşumuza gider. Bu birliktelikler bize gönül huzuru, kalp süruru verir. Yalnız olmadığımızı bilmek, yarınlar için hayal ettiğimiz dünyanın gerçekleşme umudunu besler.

            Hayat felsefesi, dünya görüşü, Allah inancı, millet tasavvuru bize benzeyen, bizden olanlarla yan yana, kol kola yürümemiz, aynı sohbet meclislerinde demlenmemiz, gönlümüzü kanatlandıran sevda türkülerini birlikte çığırmamızdan doğal ne olabilir?

            Bizim gibi inanan ve düşünen insanlarla iletişim kolaydır, zor olan bizden farklı olanla kurulan iletişimdir. Buna çalışmalıyız. Bakış acımızı değiştirecek, yeni ufuklara yelken açmamızı sağlayacak olan asıl bu ötekiyle kurulan iletişimdir. Ötekiyle kurulan sağlıklı bir ilişki, bizi beslediği kadar toplum barışına omuz verir, ülke bekasını ayakta tutar.

            Dar çevrede herkes bize benzer. Bizim gibi düşünür, yer, içer, giyinir. Konuşması edası aynıdır. Bizde olanı biliyoruz, kullanıyoruz. Taşın üstüne taş koymak, kendimizi, ülkemizi, dünyayı inşa etmek için bizde olmayana ihtiyacımız var. “İlim Çin’de olsa alın,” hadisinin hikmeti budur.

            Bizi zenginleştirecek, geliştirecek olan yeni fikirler, bakış açıları ve uygulama şekilleridir.

            Dünyanın küresel bir köye dönüşmesinden şikâyetçiyiz. Bu doğru. Herkesin kola içip hamburger yediği; kot giyip, pop söylediği dünyanın köküne kibrit suyu dökmek; canı cehenneme demek, boynumuzun borcudur. İnsanlar arasındaki etnik yapı, din, dil farklarını, mezhep ayrılıklarını kaşıyarak koca dünya babasının malıymış gibi cirit oynayan, merhametten yoksun insan müsfettelerine haddini bildirmek için hepimiz kendi ötekine kulak vermeli.

            Dünyada aynı iklim yaşanıp, aynı dil konuşulsa; mutfaklarımızda aynı yemekler pişip konserlerde aynı şarkılar söylense dünya cennet mi olur? Elbette hayır. Rengarek türlü çiçeklerle donanmış bahçe dururken kim dönüp lalezara bakar.

            İnsanları şucu bucu diye ayırmak armudun sapı, üzümün çöpü bahanesine sığınıp geleceği hepa etmekten başka ne işe yarar? Bu ayrıştırma kimlerin ekmeğine yağ sürer elimizdeki ekmeğe göz dikenlerden başka.

            Biz Türkler bir elin parmaklarıyız. Beşkardeşiz. Başka kardeşimiz de dostumuz da yok. Adlarımız serçe, yüzük, orta, işaret ve başparmak olsa da aynı elde aynı bedene hizmet ediyoruz. Amaç belli: Kızılelma. Muhasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak. Hâlâ ne diye oyunda oynaştayız? Anlamak zor. Birbirimizin kuyusunu kazmakta çok mahiriz, elini tutmakta çekingen. Sağ, sol; milliyetçi, ulusalcı; şucu, bucu. Bu büyük bir oyun.

            “Öğrettiler yıllar boyu. Uyu uyu, yat, uyu.”

            Benim gibi düşünmeyen, giyinmeyen; farklı zevkleri, hobileri, sorunlara çözüm önerileri olan kardeşim, baştacısın. Senden öğrenecek çok şeyim var. İyi ki varsın!