Ergül ALTAŞ

Ergül ALTAŞ

[email protected]

BİZİM ŞARKIMIZI BİZDEN GÜZEL KİMSE SÖYLEYEMEZ

28 Mart 2020 - 17:15 - Güncelleme: 28 Mart 2020 - 17:18

BİZİM ŞARKIMIZI BİZDEN GÜZEL KİMSE SÖYLEYEMEZ

Karakış, kapı eşiğine yuvarlanmış bir topak kardı. Ha eridi, ha eriyecek. Gözüne bakıyorduk güneşin. Güneş ışıdıkça derin uykudan uyanmış uyku sersemi umut geriniyordu içimizde.

Dört gözle beklenen bahar muştusu nihayet görülmüştü ufukta.

Börtü böcek şarkıya başladı. Kımıl kımıl su yürüdü dallara. Yeşilin el değmemiş tazeliği küpe gibi top top tomurcuklanıp süsledi dört gözle gelinliklerini giymeyi bekleyen ağaçları. El açtı göklere pıt pıt tomurcuklar birbirinin peşi sıra. Şükür vacip oldu “Bu da geçer ya Hu!” tevekkülünün sahiplerine. Bahardı gelen; fakir fukaranın bayramı.

Tez mi sevindik bilmem? Nazar değdi, kursağımızda kaldı sevincimiz.

Ovaya inecektik; domates, biber, patlıcan çapasına. Dağa çıkacaktık; sarmaşık, sarıot, ebegümeci toplamaya. Tencerede pişirip kapağında yiyecektik. Zenginleşecekti soframız. Bahar gelip bağdaş kurduktan sonra hanemizin başköşesine karın doyurmaktan kolay ne vardı?

Yunarlanıp gidiyorduk işte. Başka nedir ki hayat?

Korona, körola. Bir taş koyan çıkıyor mutlaka önümüze. Ahmet değilse Mehmet. Ne fark eder? Felek diyoruz, kader. Hepsi aynı kapıya çıkıyor.

Kapı üstümüze kilitlendi. Anahtar suyun başını tutan devin elinde. Kıştan çıktık. Elde yok, avuçta yok. Bu deve meydan okuyacak takadimiz hiç yok.

Araba devrildi ya! Akıl verenler sıraya girdi. Verdikleri kırk akılla bir arpa boyu yol alınmıyor. Boş dönen değirmenin taşları birbirini yiyor.

Bize rol model olarak gösterdikleri biti kanlı dizi oyuncuları, ilk fırtınada tayfaları denize atan kaptanlara özenen fabrikatör bozuntuları bir slogan geveliyor ağzında. Bilmezler soğan ekmek yemeği; tekeden süt çıkarma tekniklerini anlatıyorlar.

Biz zaten evdeyiz. Açlığa, susuzluğa, kimsesizliğe alışkın; devletine, milletine sadık ve âşık. Yok gidecek başka köyümüz.

Korona zengin fakir herkesi eşitliyormuş. Böyle söylüyor palavra pazarlayanlar. İnanalım mı bu masala?

Karnı tok, sırtı pek, altı kuru. Oturmuş taht gibi koltuğuna, uzatmış ayaklarını, aklınca moral verecek, umut aşılayacak. Onların insafına, yol göstericiliğine kaldıysak zaten ölmüşüz ağlayanımız yok.

Evet, aynı gemideyiz. Onlar kamaralarında seyahat ediyor. Biz güvertede yağmurun, rüzgârın, karın, tipinin anlacında.

Yüzünüzü görmek yaralarımızı azdırmaktan başka bir işe yaramıyor. Alışkınız biz kendi söküğümüzü kendimiz dikmeye. Gölge etmeyin başka ihsan istemez.

            Allah var, gam yok.

            “Çocuklar inanın inanın çocuklar

            Güzel günler göreceğiz güneşli günler

            Motorları maviliklere süreceğiz”

Bizim şarkımızı bizden güzel kimse söyleyemez.

Ergül ALTAŞ