As. Prof. Dr. Dr. Senem KARAGÖZ

As. Prof. Dr. Dr. Senem KARAGÖZ

[email protected]

PROF. DR. FUAT SEZGİN: BİLİMLER TARİHİ İNSANLIĞIN MÜŞTEREK MİRASIDIR.

22 Temmuz 2019 - 08:41 - Güncelleme: 30 Haziran 2021 - 23:54

Fuat Sezgin 1924 yılında Bitlis’te dünyaya gelmiştir. 30 Haziran 2018 yılında, geçen yıl aramızdan ayrılmıştır.

1943 yılında İstanbul Üniversitesi’nde başladığı eğitim hayatının tamamını Müslümanların bilim dünyasına katkılarını araştırmakla geçirmiş, bunu bildiği söylenen 27 dil ile Hindistan’dan Mısır, Türkiye, İtalya, Almanya ve sayısı 60’lara ulaşan daha birçok ülke kütüphanelerinde yaptığı etütler, okuduğu yazma eserler ve kitaplar ile ilk olarak Almanya Frankurt’ta 1983 yılında kurduğu müze ve daha sonra İstanbul’da Gülhane Parkı’nda 24 Mayıs 2008’de açılan müze ile somutlaştırmıştır.

Türkiye’den görevli olduğu İstanbul Üniversitesi’nden 1960 darbesi sonrası üniversitelerden atılan akademisyenlerden oluşan 147’likler arasında olduğunu bir sabah okumak için aldığı gazeteden öğrendiğinde üniversitenin yerine kütüphanenin yolunu tutan Sezgin.  1961 yılında Almanya’ya giderken yanına kıyafetlerinin dışında sadece iki bavul dolusu fiş ve belge (25.000 yazma fişi) alarak ülkeden çıkmıştır.

Fuat Sezgin neden yazdığı konusunu “Benim milletim dediği Müslümanların Batı karşısındaki aşağılık duygusundan kurtulmasını sağlayabilmek” olduğunu söylemektedir. Müslümanların özgüven problemlerini miraslarına vâkıf olmak sureti ile çözmeleri gerektiğini vurgulamaktadır.

ZAMAN VURGUSU: Zamanın kıymetini bilmenin, zamanı doğru kullanmanın hayatın bir kuralı olması gerektiğini vurgulamaktadır. Hayatında sadece üç randevusuna gecikmiş olduğunun teessüfünün altını ısrarla çizişinden de bu anlaşılmaktadır

DİL VURGUSU: Her yıl bil dil öğreneceksiniz vurgusunu Hocası Alman oryantalist Hellmut Ritter’den aldığını aktarırken 1943 yılında Almanların Bulgaristan’a girdiği sırada Türk hükümetinin bütün üniversiteleri, okulları tatil ettiğinde Hocası Ritter’i “Şimdi elinizde bir fırsat var; altı aylık bir tatiliniz olacak, bu zaman içerisinde Arapçayı öğreniniz.” dediğini ve bu süre içerisinde Arapçayı günde 17 saatlik çalışma ile öğrendiğini anlatırken aslında olumsuzlukların nasıl avantaja çevrilebileceğini ve dil öğrenmenin gerekliliğini ortaya koymuştur. Ülkemizde ise dl öğrenmeye karşı bir korku ve bir kompleksin olduğunun altını çizmektedir.

ADİL TENKİT KANUNU: OBJEKTİF ELEŞTİRİ VE KAYNAK GÖSTERME: Müslümanlar 7. yüzyıldan 16.yüzyıla gelene kadar bilimde oldukça önemli gelişmeler kaydettiler. İlk dönemden itibaren Yunanlılardan, Hintlilerden, Hristiyan olsun Yahudi olsun ayırt etmeden insanları Hoca olarak kabul ettiler, Müslümanlar onlardan süratli bir şekilde öğrendiler. 9. yüzyıla gelindiğinde Müslümanlar “alma” aşamasını bırakarak “yaratıcı” olma aşamasına geçmişlerdir. 16. yüzyıla gelene kadar sürekli yeni şeyler keşfetmişlerdir.  

TEKÂMÜL KANUNU: İKİ GÜNÜ BİRBİRİNE DENK OLAN ZARARDADIR: Zamanın önemini oldukça sık vurgulayan Sezgin Hoca; bazen yorulduğunu da belirtmektedir. Dinlenmek istediği anda “Vakit geçiyor, vakit! Kendine nasıl zaman tanıyabilirsin!” diye kendine kızdığını tekrar çalışmaya başladığını ifade etmektedir.

BİLİMDE YARATICILIK: Yaratıcılık mefhumunu ise Farabi’nin “tahayyül” olarak adlandırdığı edimin tecrübe ve teorinin önünde gelen, bilimsel keşfe öncülük eden sahip olunması gereken bir özelliğin araştırmacılarda olması gerektiğini ifade etmektedir. Farabi’ye göre; önce hayal edeceksiniz sonra buna bağlı teorinizi geliştirip tecrübe ile destekleyeceksiniz. Sezgin Hoca’ya göre İslam dünyasında bilimdeki gerileyişin altındaki en önemli nedenlerden biri de yaratıcılık özelliğinin kaybedilmesidir. Bunun sebebi de aşağılık kompleksinden kaynaklanmaktadır. Bu kompleksin kaynağı da bilgisizliktir. Günümüzde özellikle ülkemizdeki üniversitelerdeki eğitim seviyesinin 1945-1950 yıllarına nispetle bile oldukça düştüğünü, hocaların dil öğrenmede yetersiz olduklarının altını çizmektedir. Maddeye duyulan bağlılık ve ahlaki gerilik de diğer sebeplerdendir. Daha 9. yüzyılda camiler Hocaların kürsüsü konumundaki bir eğitim merkezine, zamanla da birer üniversiteye (medrese) dönüşmüşlerdir. Bu eğitim yerleri herkese açık olmasının yanı sıra pozitif bilimlerin de araştırıldığı, Yunanca, Urduca ve daha birçok kültürden alınan kaynakların tercüme edildiği yerler konumundadır.   

Bîrûnî 27 yaşında iken 18 yaşındaki İbn-i Sina ile yazılı bir münakaşaya girer. İbn-i Sina, Bîrûnî’ye sorar: “Işığın sürati ölçüsüz müdür yoksa ölçülebilir mi!”. Tartışmaya müteakiben İbn-i Sina’nın Bîrûnî hakkındaki düşüncesi ise  “Fazıl genç Ebû Ali.” yani “faziletli” olduğunu aktaran Sezgin Hoca; “Böyle bir şey bugünün Türkiye’sinde bile olmaz”. diyerek 7. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar İslam medeniyetinde olan ancak günümüzde ülkemizdeki hoca-öğrenci ilişkisini ve eğitimde bağımsızlık ve girişkenlik dolayısı ile yaratıcılık ilkesinin ne boyutta olduğunu açıkça işaret etmektedir. Yine Cabir İbn-i Hayyan’ın “Ölçemediğimiz hiçbir şey bilimin konusu olmaz derken hislerin bile ölçülebilir olduğunu vurguladığını aktarırken devamında daha 8. asırda İbn-i Hayyan’ın “Biz taş teşekkül edebilir miyiz?” sorusuna “Evet.” diye cevap verdiğini, hatta nebat (bitki) ve hayvan teşekkül ettirebilir miyiz sorularına da aynı müspet cevabı verdiğini ekliyor. Bunları söylerlerken de Müslüman olduklarını inkâr etmediklerini, Allah’ın beşeriyete yeni şeyler üretme kabiliyetini verdiğini İbn-i Hayyan’ın ağzından söylüyor. İbn-i Hayyan’ın bütün hayvanların seslerini ifade edebilmek için 700 harflik bir alfabe geliştirdiğinin de altını çiziyor. 18. yüzyıla kadar kimya ilminin taşıyıcısı olan İbn-i Hayyan bile o dönemde yapılan ilmi çalışmalar ve sahip olunan özveri ve disiplini anlamada yeterli olacaktır.

Bunların yanında rasathaneler ve uzun süreli gözlemler sonucu elde edilen Dünya’nın Güneş yörüngesindeki en uzak konumunun tespiti, Abbasi Halifesi Memun döneminde Bağdat’ta çok büyük bir coğrafya ve astronomi hocalarının katılımıyla yapılan dünya haritası, İbn-i Macid tarafından geliştirilen pusula vb. 500’e yakın alet İstanbul, Gülhane Parkı, Eski Saray duvarlarının Has Ahırlar kısmında 3500 m2lik bir alanda İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir. Müzeyi halen ziyaret etmeyenlerin İstanbul’a yolu düştüğünde gidip görmesi gereken nadide yerlerdendir. Müzede sergilenen eserler orijinallerine sadık kalınarak dönemlerinin müelliflerinin kalem ve çizimlerinden yararlanılarak tasarlanmıştır.

Yemen Sultanı el-Eşref tarafından yapılan usturlab.

Takıyyeddîn’in altı pistonlu su pompası.

 

İslam icat ve keşiflerini teşkil eden Sezgin Hoca, İstanbul’da başladığı İslâm Bilim Tarihi adlı eserinin ilk cildini 1967 yılında tamamlar, sonrasında 15. cilde kadar araştırmalarını yayınlamaya devam eder.  Ne var ki söz konusu eserin Fransızcaya, Farsçaya, Arapçaya ve daha birçok dile çevirisi süratle yapılırken halen Türkçeye çevirisi bulunmamaktadır. 27 dile hâkim olan bir Türk bilgininin kitaplarının ülkemizde çok geç tanınması, hala çevrilmeyen kitaplarının bulunması; ülkemizde hala bilimin hak ettiği değerin görmediğinin göstergesidir.  

5 ciltlik İslam’da Bilim ve Teknik eseri ise üç yıl önce Türkçeye tercüme edilmiştir.

2019 yılı Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile ülkemizde Prof. Dr. Fuat Sezgin yılı ilan edilmiştir. Bu vesile ile Fuat Sezgin’i ve çalışmalarını, amacını, İstanbul’da kendi çabaları neticesinde kurduğu müzesini bir nebze olsun tanıtmak, günümüzde üniversitelerin ve İslam dünyasındaki araştırmacıların içerisinde bulunduğu durumu Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca’nın izlenimleri ile ortaya koymaya çalıştık. Diğer eserlerinin de Türkçeye ivedilikle çevrilmesi, ülkemizde Fuat Sezgin etütleri kurulması ve açtığı yolda ilerlenmesi gerekmektedir.

İsteyenler youtube üzerinden “Fuat Sezgin Belgeseli”ni izleyebilirler.

https://www.youtube.com/watch?v=MUCbsHdjpb4

KAYNAKLAR: Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri, (Söyleşi: Sefer Turan-2019), İstanbul: Pınar Yayınları.

http://ibttm.org/TR/index.html

http://www.scienceinislam.com/

https://www.youtube.com/watch?v=MUCbsHdjpb4