Dr. Öğretim Üyesi Nazım KURUCA

Dr. Öğretim Üyesi Nazım KURUCA

[email protected]

ATATÜRK VE TÜRK OCAKLARI

09 Mart 2020 - 13:40 - Güncelleme: 25 Mart 2020 - 13:10

ATATÜRK VE TÜRK OCAKLARI

II. Meşrutiyet döneminde Türkçülük düşüncesini benimsemiş Ziya Gökalp, Ahmet Agayef (Ağaoğlu), Hamdullah Suphi Tanrıöver, M. Fuat (Köprülü), Ahmet Mithat Efendi gibi düşünür ve aydınlar, millet olmak için millî bilince sahip olmalarını şart olduğunu, bu nedenle önce Türklere kaybolan öz benliklerini yeniden sağlamak gerektiğini, Osmanlı Devleti’nin Türkleşerek kalkınabileceğini, Türkleşmenin sosyal, ekonomik ve siyasal reformlar gerektireceğini, ama her şeyden önce fertlerin toplanması, kaynaşması ve kişisel çıkarlar yerine “millet”in çıkarlarını oluşturmak gerektiğini yüksek sesle ifade etmişlerdir (Tunaya, 1981, s. 140).

Hem Askerî Tıbbiye Mektebi öğrencilerinin hem de Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura Rıza Tevfik gibi Türkçülüğü benimsemiş aydınların, siyasetçilerin (Ahmet Ferit Tek), gazetecilerin (Hüseyin Cahit Yalçın) katılımıyla 20 Haziran 1911’de yapılan geniş katılımlı toplantıda “milliyet fikrine” dayalı yeni bir cemiyetin kurulması kararlaştırılmıştır. Toplantıda yer alan Dr. Fuat Sabit Bey’in teklifi üzerine kurulacak cemiyete Türk Ocağı adı verilerek kurucu ve geçici idare heyeti oluşturulmuştur (Sarınay, 1990, s. 34; Üstel, 2004, s. 51-54). Böylece, 25 Aralık 1908’de kurulan Türk Derneği ve 18 Ağustos 1911’de Türk Yurdu Cemiyeti’nden sonra, Türkler, Osmanlı Devleti içerisinde ilk defa geniş ve etkili bir örgütlenmeyle ortaya çıkmış, Türk milletinin kendini tanıma ve bilme, kendine dönüş hareketi kurumsallaşmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’ya geçmesiyle onun arkasında yer almıştır. Türk Ocağı veya Türk ocaklılar da bu grupta yer almış, Millî Mücadele’ye başından itibaren destek vermiştir. Bunda Mustafa Kemal Atatürk’ün askerî okullardan itibaren almış olduğu eğitimin, kendisini vatanperver veya milliyetperver olarak nitelendirmesinin, “hepimiz Ziya Gökalp’in manevî evlatlarıydık” (Hanioğlu, 1995, s. 1399) sözlerinde ortaya çıkan Ziya Gökalp ve Türk Ocağı etkisinin, Türk Ocağı’nın savunduğu ve varmak istediği hedef ile Mustafa Kemal’in ulaşmak istediği hedefin örtüşmesinin büyük etkisi olmuştur.

Türk Ocakları aktif politikaya girmemeyi ilke olarak benimsemesine rağmen, işgallerden hemen sonra hem emperyalist devletlere hem de millî ve şerefli bir politika takip etmeyen İstanbul Hükümeti’ne karşı tavır almak ve günlük politikanın içerisinde yer almak durumunda kalmıştır. Bu bağlamda, İzmir’in işgalinden hemen sonra, Türk Ocakları ve Karakol Cemiyeti tarafından İstanbul Fatih ve Sultanahmet’te bir dizi protesto mitingi düzenlendiğinden, bu bağlamdaki alışmalara devam edilmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği çerçevesinde bu mitinglerin yapılmasına devam edilmiş, en bilineni ve büyüğü 6 Haziran 1919’da gerçekleştirilmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün takip etmiş olduğu “tam bağımsızlık” anlayışını veya politikasını destekleyen, her konuda destek veren Türk Ocakları kısa bir süre sonra İstanbul’u denetimi altında tutan İtilaf Devletleri’nin uğraş alanı haline gelmiştir. Milliyetçi direnmenin merkezlerinden biri hatta en önemlisi olarak gördükleri Türk Ocakları ile ilgilenmekten geri durmamışlardır. İzmir’in işgalini protesto için İstanbul’da düzenlenen ünlü Fatih ve Sultanahmet mitinglerine Türk Ocakları öncülük ettiğinden, İngilizlerin ilk işgaline uğrayan yerlerden biri Türk Ocağı Merkezi ve şubeleri olmuştur. İngilizler 12 Mart 1920’de, daha resmen İstanbul’u işgal etmeden birkaç gün önce, gerçekleştirmiş oldukları işgalde Türk Ocaklarının evraklarına, kitaplarına ve koleksiyonlarına el konulmuştur. Üyelerinden ve yöneticilerinden birçoğu Malta’ya sürgün edilmişlerdir.

Millî mücadele döneminin zor şartları nedeniyle bazı şubeleri kapanmış olan ve çalışmaları yavaşlamış olan Türk Ocakları, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ile 29 Aralık 1922’de yeniden canlanmış, Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nin toplandığı salonda Türk Ocaklılar toplanmış, bir kalpak içerisinde numaralar çekilmiş ve Mustafa Kemal Atatürk’e 1 numara verilmiştir. Böylece, Türk Ocakları yeni bir heyecanla yeniden çalışmalarına başlamış, Mustafa Kemal Atatürk Ankara’da Türk Ocağı’nın üyesi yapılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ocağı’na üye olmasının ardından Türk Ocaklarının hem üye, hem de şube sayısı çoğalmış, Ankara Türk Ocağı’nın yarısından fazlasını Mustafa Kemal Atatürk’ün arkadaşları, milletvekilleri, yazarlar ve öğretmenler oluşturmuştur. Hatta kısa bir süre sonra en kalabalık dernek Türk Ocağı olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk bu amacına ulaşmak için, daha yeni savaştan çıkılmasına ve yaşanan her türlü sıkıntıya rağmen, İstanbul, Ankara ve İzmir Türk Ocaklarının kurulmasında ve sonrasında maddî destekte bulunmuştur. Sadece maddî destekle yetinmeyip, “Benim yaradılışımda fevkalade olan bir şey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir.” (Atay, 2004, s. 18) diyerek, kendini tanımlamış, Türk Ocaklarına bağlılığını dile getirerek, Türk ocaklı olduğunu her fırsatta ifade etmiştir. Cumhuriyetin ilanından önce ve sonra çıkmış olduğu yurt gezilerinde özellikle Türk Ocaklarını ziyaret etmiş, yeni Türk devleti ve milleti açısından birçok önemli konuşmayı buralarda yapmış, ocakların şeref defterlerine onurlandırıcı yazılar yazmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ocaklarını ziyaretleri, o günün protokol ziyaretleri gibi algılanmamalıdır. Gittiği yerlerde karşılama törenlerinin yapılmasına karşı çıktığı halde, halk onun gittiği yerlere yığılmış, özellikle gençler Mustafa Kemal Atatürk’ün yanından ayrılmamışlardır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ocaklarına karşı göstermiş olduğu ilgi ve yapmış olduğu destek, sadece kişisel olarak kalmamış, kısa zamanda devlet politikası hâlini almıştır. 24 Aralık 1923’te 164 Milletvekilinin imzasıyla TBMM’ne sunulan önergede; Türk Ocaklarının geçmişte yapmış olduğu çalışmalar anlatıldıktan sonra, Ankara’da Türk Ocağı’nın bulunduğu ve “emvâl-i metrûkeden olan” binanın, Türk Ocaklarına tahsis edilmesi istenmiştir (Karaer, 1992, s. 24-25). Bu önergenin TBMM’de kabulünden sonra, Türk Ocaklarına düzenli maddî gelir sağlamak amacıyla, Reji İdaresi her yıl 3.000 lira ayırmıştır.

Bu anlayış ve politika sonrasında, Mustafa Kemal Atatürk 19 Eylül 1924’te Giresun’dan Ordu’ya giderken farklı adlarla ve aynı “millî mefkûreye” hizmet etmeye çalışan derneklerin birleşmesini istemiştir. Hem bu istek hem de Türk Ocaklarına yeni statü kazandırma amacıyla çalışmalara hız verilmiştir. Bu bağlamda, 2 Aralık 1924’te 1117 numaralı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türk Ocakları kamu yararına çalışan dernekler statüsüne alınmış ve vilâyetlere bildirilmiştir (T.C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (T.C.BCA), Dosya No: 79-8, Fon Kodu: 30.18.1.1., Yer No: 12.58..16.). Böylece, Türk Ocakları Mustafa Kemal Atatürk’ün desteği ile önemli bir nüfuz elde etmiştir.

Türk Devletinin Kıskaca Alınması ve Şark Meselesi

İlk defa 1815’te Viyana Kongresi sırasında Avusturya Başbakanı Meternich tarafından kullanılan “Şark Meselesi” tabiri, Osmanlı Devleti ile Batılı devletlerarasındaki münasebetleri tanımlamak için kullanılmıştır. 1815’i takip eden yıllarda, Fransız İhtilâlının yarattığı kasırgayı atlatan Avrupa’da, 1850’lere doğru İngiltere ve Fransa iki büyük güç olarak öne çıkmaya başlamış ve Rusya ile Avusturya-Macaristan İmparatorlukları da dönemin “rekabet” tablosunda, daha geri plândaki güçler olarak rollerini almışlardır.

Şark meselesini daha geniş anlamda, 18. yüzyıldan itibaren şiddetlenen ve Avrupalıların dünyayı paylaşma çabalarından doğan bütün rekabetleri kapsayan bir kavram olarak kullanan araştırmacılar bulunmakla beraber, kavramın bu anlamda kullanılması daha çok ABD literatürünün tesiriyle ortaya çıkmıştır. Şark Meselesi, Batı Avrupalı güçlerin Osmanlı topraklarını paylaşmak için uyguladıkları stratejileri ve bu çerçevede birbirleriyle yaptıkları rekabetleri tanımlamak üzere kullandıkları bir kavramdır.

Batılıların bu büyük paylaşım mücadelesinde Osmanlı devletini zayıf düşürmek için kullandıkları taktiklere ilişkin Türkiye’yi ve Türkleri temel hareket noktası almak kaydıyla yapılan aşağıdaki tasnif hem açıklayıcılığı, hem de anlaşılırlığı açısından oldukça isabetlidir:

1-Türkleri Balkanlardan atmak veya Balkanlardaki gayrimüslim ahaliyi Türk hâkimiyetinden kurtarmak. Bunun için, onları isyana teşvik ederek öncelikle muhtariyetlerini sonra da bağımsızlıklarını temin etmek.

2-Balkanlardaki Türk olmayan Müslümanları Osmanlı Devletinden ayırmak,

3-Osmanlı Devleti’nin Asya toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan azınlıkları kurtarmak,

4- Türkleri Anadolu’dan çıkarmak ve Anadolu’yu paylaşmak. W.E. Gladstone 1876 yılındaki bir konuşmasında aynen şöyle diyor: “Türkler kötülüklerini ancak bir şekilde silebilirler; o da kendiliklerinden bu topraklardan gitmekle mümkün olacaktır. Umarım, zaptiyeleri ve müdürleri, binbaşı ve yüzbaşıları, kaymakam ve paşaları eşyalarını toplayıp kirlettikleri bölgelerden uzaklaşırlar.”

Günümüzde Türk Ocaklarının Millî Mefkûredeki Yeri

Türk Ocakları kurulduğundan itibaren Türk Milleti’nin ihtiyaç duyduğu bütün sahalarda hizmet sunmuştur. Yetiştirdiği kaliteli kadrolar sayesinde Türk toplumunun içine düştüğü kaostan çıkması için çalışmalar yapmıştır. Balkan Muharebeleri, I. Dünya Savaşı, İstiklâl Savaşı başta olmak üzere bu büyük mücadelelerde Türk Ocakları ve onun mensupları Türk Milleti’nin ön saflarında yer almışlardır.

Ayın tarihi sorumluluk gereği ülkemizin günümüzde yaşadığı iç vedış destekli terör karşısında Türk Ocakları devletinin yanında saf tutmuştur. Hiçbir ikbal beklentisi içinde olmadan Türk Ocakları bu faaliyetlerini sürdürmektedir.

Toplumsal Barış ve Türk Ocakları

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu unsuru Türk Milletidir. Tarihin en insafsız ve acımasız saldırılarıyla karşı karşıya olan Türk Milletinin bütün fertleri devletinin ve milletinin yanında yer almak zorundadır. Ülkemizde yaşayan herkesin üst kimliği devletimizin adı ile yaşatılmaktadır. Bizi bir arada tutan tarihî, dinî, kültürel değerlerimizden hiçbir şekilde vazgeçemeyiz ve taviz veremeyiz. Devletimiz hiçbir şekilde bölücüler ile masaya oturamaz ve onların isteklerine cevap veremez.

Türk Eğitim Sistemi ve Türk Ocakları

Türk milli eğitimi konusunda gerekli hassasiyeti gösteren kurumların başında Türk Ocakları gelmektedir. Cumhuriyet öncesinden başlamak suretiyle ortaya çıkan eğitim sistemine ait problemlerinin çözümünde Türk Ocaklarını görmek mümkündür. Özellikle Cumhuriyet dönemindeki eğitim faaliyetlerinde ocaklar aktif olarak görev almışlardır. Günümüzde de eğitim sistemimizin yapılandırılması konusunda uzman ocaklılar görev almalıdır.

Ülkemizin Birliği ve Dirliği Konusunda Türk Ocakları

Türk Ocakları Türk devletinin bölünmez bütünlüğü konusunda en hassas cemiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Ocaklılar canlarından aziz bildikleri ülkeleri için her türlü fedakârlığı dün olduğu gibi günümüzde de yapmaktadır. Özellikle son yıllarda ülkemiz üzerinde oynanmak istenen ve taşeron terör örgütler aracılığı ile hayata geçirilmek istenen kirli oyunların karşısında Türk Ocakları devleti ile birlikte durmakta ve devletine sahip çıkmaktadır. Özellikle bölücü terör örgütü ve onun yandaşları olan örgütlerin ülkemizde sergilemek istedikleri kirli oyunları bozmak Türk milliyetçilerinin asli görevidir. FETÖ terör örgütü tarafından 15 Temmuz gecesi yapılmak istenen devlete karşı kalkışma hareketi karşısında Türk Ocakları ve Türk milliyetçileri devletinin yanında saf tutmuşlardır.

Kaynakça

Atay, F. R. (2004). Çankaya. İstanbul: Pozitif Yayınları.

Hanioğlu, Ş. (1985). Türkçülük. Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, 5, İstanbul: İletişim Yayınları.

Karaer, İ. (1992). Türk Ocakları (1912-1931). Ankara: Türk Yurdu Neşriyatı.

Sarınay, Y. (1990). Atatürk’ün Millet ve Milliyetçilik Anlayışı. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

Tunaya, T. Z. (1981). Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük. İstanbul: Turhan Kitabevi Yayınları.

Üstel, F. (2004). İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği, Türk Ocakları (1912-1931). İstanbul: İletişim Yayınları.